Praxis, Güz 2001, sayı 4, s. 276-313
Kitle İletişimi Örneğiyle Marksist
Siyasal Ekonomi Yaklaşımı Üzerine Bir Tartışma
İrfan
Erdoğan
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Bilime girişte, cehenneme girişte
olduğu gibi, şu talep yapılmak zorunda:
Burada bütün güvensizlikler
bırakılmalı;
Bütün korkaklıklar burada ölü olmalı.
Karl Marx, 1859
On Method: Marxist Political Economy
Academic research encloses itself within a framework of
administrative activity as a consequence of construing communication on a
linear sender-message-receiver-feedback model. Hence, all structures associated
with problems and issues of communication are regarded as legitimate, valid and
universal reality; theoretical rationales, research questions or hypotheses, findings
and conclusions are shaped according to the objectives of administrative
control. Furthermore, ruling circles are relieved from responsibility by
ascribing the consequences related with the produced products, ideological heğemony
and consciousness management to the consumer, when post-modern active audience
thesis are articulated into this approach. Thus, for instance, communication
history becomes the history of legitimization of the capitalist market and
approaches like Marxist political economy are declared invalid by proclaiming
economic reductionism, when academic communication in research, studies,
courses, meetings, symposiums and publications engage in consciousness
management of capitalist market mechanism.
This study, contrary to the ruling orientations, insists on
the indispensability of Marxist political economy in social sciences and
provides a critical discussion on the issues of the political economy of
communication. The main objective of the study, by emphasizing political
economic features of the communication, is to indicate that the political
economy approach is rather comprehensive and invaluable tool for social
research.
Özet
İletişimi, geleneksel olarak çizgisel
gönderici-mesaj-alıcı-geri besleme modeli ve günümüzde popüler bir şekilde
kültürel incelemeler diye nitelenen “alımlama çözümlemesi” üzerine inşa etme
sonucu, akademik alan kendini çok kapsamlı görünen fakat oldukça dar bir
ideolojik, yönetimsel ve çıkar faaliyetleri çerçevesi içine sokmuştur.[1]
Bu akademik kültürel ve ideolojik bağlamda iletişimin ele aldığı sorun ve
konulardaki bütün yapılar kaçınılmaz olarak meşru, geçerli ve evrensel
gerçekler olarak ele alınır; kuramsal gerekçeler, araştırma soruları veya
hipotezler, bulgular ve sonuçlar kültürel çokluk ve farklılıklara dayanan
çoğulcu farklılaşmalar ve yönetimsel kontrol amaçlarına göre şekillenir. Bu
yaklaşıma post modern “sonsuz semiosis” içinde kulaç atan aktif çözümleyici
tezi eklendiğinde, bu ekleme post-pozitivist eleştirel realizmin (critical
realism)[2]
epistemolojisiyle desteklendiğinde, bilinç yönetimi, ideolojik egemenlik ve
üretilen ürünle ilgili sonuçlar izleyicinin kendine özgü bağımsız anlam
vermesiyle gelen özgür seçimselliğine yüklenerek egemen çevreler bir kez daha
sorumluluktan kurtarılır. Akademisyenler, araştırmaları, dersleri,
toplantıları, sempozyumları ve yayınlarıyla kapitalist pazar mekanizmasının
bilinç yönetimi işine girdiğinde, örneğin, iletişim söylenen veya yazılı söz
veya söylem olur; tarih “pazarı meşrulaştırma tarihine” dönüşür; sözsüz
iletişim her alımlayıcının kendine göre anlam verdiği ortak kodlardan yoksun
öznel kodla anlamlandırılan “vücut diline” indirgenir; Marksist tarihsel
materyalizm veya Marksist siyasal ekonomi gibi yaklaşımlar “ekonomik indirgemecilik”
olarak nitelenerek geçersiz ilan edilir.
Bu inceleme, egemen pozitivist, post-pozitivist ve
liberal-çoğulcu kültürel incelemelerin kuramsal çerçevelerinin ötesinde, sosyal
bilimlerde Marksist siyasal ekonominin vazgeçilmez gerekliliğini belirtmek ve sosyal
araştırma için insanın örgütlü gerçeğini en gerçekçi bir şekilde yakalayan
yaklaşım olduğuna işaret etmek için tasarlandı.
[1]
İletişim ne mesaj alışverişi, ne bir yazılı kelime, ne bir söz, ne de söylem veya laf ebeliğidir.
İletişim insanın fiziksel ve toplumsal var oluşunun zorunlu koşuludur:
İletişimin durduğu an fiziksel ve sosyal varlık da son bulur. Atomistik,
egemenlik için işlevsel fonksiyonellik, dil dahil araçsal belirleyicilik
ötesine gidip, yaşayan insanla iletişimi tanımlamamız gerekir. Bununla ilgili
ayrıntılı tartışma için benim web sayfamdaki yazılara ve “iletişim, egemenlik
ve mücadele’ ile ilgili yazılarıma bakabilirsiniz. Elbette bunu yapmak için
önce kendine ve kendinden olana değer verme gerekir.
[2]
Bu, Marksist critical realism veya analitic marksizm ile karıştırılmamalıdır.
Bu karıştırma nedeniyle, örneğin Fiske gibi kimseler sanki neo-Marksist
yönelimli gibi görünmektedir.