Ankara: G.Ü.İ.F. Yayınları, 2007
Ampirik
Araştırmalarda Sorunlar
TRT ve RTÜK Kamuoyu Araştırmaları
Üzerine Bir İnceleme
Yeni-liberal politikalar genel olarak kitle iletişim
alanında ve araştırmaların yöneliminde önemli etkilere yol açmıştır. Eğitim
gibi araştırmalar da giderek ekonomik ve siyasal pazar güçlerinin çıkarlarını
gerçekleştirme amacıyla yapılmaya başlanmıştır. Bu yönelimi çekici hale
getiren, üniversite öğretim üyelerinin ve araştırma şirketlerinin elde ettiği
parasal gelirdir. Bu gelirin kaynakları, aynı zamanda, açık ve gizli bir
şekilde bilinç yönetimi ve psikolojik savaş yapan çeşitli ulusal ve
uluslararası kurumlardan ve şirketlerden gelmektedir. Dolayısıyla, akademik
girişimleri belirleyen itici güç artık büyük ölçüde bilimsel ilgi ve merak değil,
bilimi araç olarak kullanan özel çıkarlar olmaktadır.
Bu araştırma, (a) yukarıda belirtilen egemen yönelimin
pratiklerinde kullanılan pozitivist ampirik yöntembilimin Türkiye’de doğru
kullanılmadığı, (b) araştırmaların büyük çoğunlukla, bilerek veya bilmeyerek
yapılan ciddi yanlışlarla dolu olduğu, (c) belli kaynakları paylaşmak için
bilimsel tasarımı önemsemeyenler tarafından kötüye kullanıldığı, (ç) siyasal ve
ekonomik tercihleri yönlendirmede “sahtenin ve yanlışın” gerçek ve doğru olarak
sunulmasında “güvenilir ikna aracı” olarak kullanıldığı, (d) bu durumun
toplumun bugünü ve geleceği için ciddi sonuçlar doğurduğu görüşünden hareket
ederek tasarlandı.
Bu yapılırken, yanlışları bularak birilerini kötülemek gibi basit
bir amaç güdülmedi. Onun yerine, araştırmalarda yapılan yanlışları göstererek “yapılmaması
gerekeni” ve “doğrunun nasıl yapılması gerektiğini” açıklamak amaçlandı.
Tasarımda tipik örnek olarak 1999’dan beri yapılan TRT araştırmaları incelenmek
için ele alındı. Bunlara, yeni dönemdeki yapılan iki RTÜK araştırması daha
eklendi. Daha önceki RTÜK araştırmaları, araştırmadan çok, basit propaganda
niteliği taşıdıkları için ele alınmadı. Bu araştırmalar birkaç nedenle tipik
örnek olarak seçildi: (1) Bu araştırmalarda Türkiye’deki hemen her üniversiteden
iletişimle, sosyal bilimle ve istatistikle uğraşanlar yer almaktadır. (2) Bu
kişilere bakıldığında, kendilerinin çeşitli kurumlar ve şirketler için
danışmanlık ve araştırma yaptıkları, çeşitli araştırma ve geliştirme
komisyonlarında yer aldıkları, yüksek lisans ve doktora tezlerinde danışmanlık
ve jüri üyeliği yaptıkları (öğrencilere tez araştırması yaptırdıkları) görülür.
(3) Bu araştırmalardaki ciddi hatalar 2001 yılında farklı bir alanda yaptığım
bir araştırmanın bulgularının ve bu bulgulara dayanarak bir toplantıda sunduğum
sorunların (Erdoğan, 2001a), ne yazık ki, aynısıdır. (4) Aynı zamanda, bu
bulgular belli kişilere maddi çıkar sağlamanın ötesinde en küçük bir kurumsal faydaya
sahip olmayan bu araştırmaların, kamu zenginliklerinin ve kaynaklarının kötüye
kullanıldığına işaret etmektedir.
Birilerinin bu gidişi durdurarak, gereksiz olan ve yanlış inşa
edilen araştırmalara, kaynak ve enerji israfına ve haksız kazanca son vereceğini
ummak boş bir iyimserliktir. Herhangi bir olumlu değişim veya düzeltme
olasılığı çok azdır. Üniversitelerde, TRT, RTÜK ve diğer kamu kurumlarında
oluşturulmuş egemen çıkar ilişkilerinin son bulması ve olumlu yönde bir
dönüşümün gelmesi, ancak insan ve güç ilişkilerinin doğasında olacak önemli değişimlere
bağlıdır, çünkü süregelen çıkar
ilişkileri ve işbirliği ağında, insanlar rahatça, kolayca ve vurdumduymaz bir
şekilde istediklerini yapabilmektedir. Bunun en somut göstergesine bir örnek
verelim: Birkaç yıl önce TRT araştırmaları hakkındaki sorunları TRT’de bazı
ilgili kişilere sunduğumda, TRT’nin en üst kademesinden başlayarak, bu
araştırmayı yapan ve yürütenler, TRT araştırmalarının ciddi sorunlarla dolu
olduğu ve faydasızlığı üzerine yazdıklarımı duydu veya okudular. Araştırmalarda
metodolojik sorunlar olduğunu anlattığım
bir üst düzey TRT yöneticisinin yanıtı şuydu: “Biz üniversite hocalarına veriyoruz ve yaptırıyoruz. Üniversite
hocaları bilmezse, kim bilecek? Niye yanlış yapsınlar ki? Yanlış yapıyorlarsa,
bize ne?” Benzer soruna, Başbakanlığa bağlı bir kurum için yapılan ve ciddi
şekilde biliş yönetimi ve propaganda içeren bir araştırmada da karşılaştım. Bu
konuda sorunları dile getiren birkaç makale gördüm. Ama, olumlu bir değişim
olmuyor: araştırmalar aynı biçimde yapılmaya devam ediliyor. Daha kötüsü, birileri
işaret ettiğim ciddi yanlışları düzeltme ve gerçekle uğraşma yerine, gerçeği
söyleyenin amacını saptırma yöntemi kullanarak beni ve benim gibi insanları “kurumun
düşmanı” olarak ilan ediyor.
Bir kaç yıl
sonra, Mayıs 2006’da, TRT ve RTÜK’ün birlikte yaptığı bir toplantıda, söz
konusu eski araştırmanın yeni araştırmaları da içeren bulgularını sundum. Bu
sunum sırasında, gerçeği kabullenme ve yanlışları düzeltme yoluna gitmeye
yönelik en küçük bir davranış işareti bile görmedim. Aksine, karşımda “öznel çıkarların
biçimlendirdiği sağır kulakları ve çarpık bilinçleri” gördüm. Araştırmalardaki ciddi
sorunlarla ilgili sunduğum açıklamaya karşı verilen en anlamlı (ve çok üzücü) yanıt, bir istatistikçi profesörün “bana verileri veriyorlar, ben istatistikleri
yapıp, sonuçları veriyorum” demesi oldu, ki bu yanıt, asla, doğru bir grafik
veya tablo oluşturma bilgisinden bile yoksun olan ve aynı hataları sürekli yineleyen
“bilgisizlik, çıkar ilişkileri ve yeniden-üretim yapısını” haklı çıkartamaz.
Yaptıkları araştırmaların yanlışlarla dolu ve geçersiz olduğunu açıklamamdan
sonra, TRT’nin bir üst düzey yöneticisinin yanıtı şuydu: “İrfan Erdoğan burada davetsiz olarak bulunmaktadır.” RTÜK
tarafından davet edilmiştim. RTÜK’ün “sizi İstanbul’a da davet edeceğiz” sözüne
rağmen, ben daha sonraki toplantıya davet edilmedim, çünkü gerçekleri sunarak kurulu
bir çıkar düzenini rahatsız etmiştim. Davet etmeme ve dışarıda bırakma, klasik
baskı ve susturma politikalarıdır.
Deneyimlerime göre, süregelen hataların yapılmasının en temel
nedenleri, sadece İngilizcede adı “survey research” olan ampirik alan
araştırması tasarlama, uygulama, değerlendirme ve hatta rapor yazma hakkında
yeterli ve doğru bilgisi olmayan insanların araştırma yapması değildir. Aynı
zamanda, “yanlış yapmak için doğru çıkar işbirliklerinin kurulması”, bu çıkar
işbirliklerinde “yanlışı yapan doğru insanların” seçilmesidir. Ne yazık ki, bu işbirliği
toplumumuz ve geleceğimiz için tehlikeli bir kültürel, ekonomik, siyasal ve
akademik olmayan akademik üretim tarzını egemen yapmıştır. Dolayısıyla,
üniversitelerde ve kamu kurumlarında doğru ve dürüst araştırmaların yapılması, ancak
bu egemen iş ve işbirliği kültüründe yapılacak çok ciddi değişime bağlıdır. Bu değişim
de, var olan iş yapış biçiminin ve ilişkilerinin ciddi şekilde farklılaştırılmasını
gerektirir. Bir zamanlar “şeffaflık” gibi moda olarak getirilen ve ardından bir
kenara atılan düzenleme gibi düzenlemelerin getirilmesi, yeni iş yapış ve
yaptırış kültürünün oluşması ve yerleşmesini teşvik eden mekanizmaların kurulması
ve işler hale getirilmesi gerekir. Bu mekanizmalar yoluyla, üniversiteler ve
vakıflar dahil, devlet kurumlarında yapılan işlerin, işi bilen, dürüst ve
bağımsız denetleyiciler tarafından her aşamada titizlikle ve ciddi şekilde
denetlenmesi gerekmektedir. Varolan denetleme sistemi doğru çalışsaydı ya da
çıkar işbirliğinin bir parçası olmasaydı, bu tür araştırmalar yapılmaz ve
kaynaklar boşa harcanmazdı. Bu nedenle, süregelen araştırma kadrosu oluşturma süreçleri
ve denetleme sistemi değiştirilmelidir; “işini uydurmayı” iyi bilen yerine,
doğru ve dürüst iş yapan, sosyal sorumluluğu öne alan kişiler tarafından bu
işler yürütülmelidir. Bu tür kişileri seçecek ve onlardan faydalanacak bir
araştırma ve denetleme sistemi kurulmalıdır. Bu sistemde, yapılacak işler ve
işbirliği özel çıkarlara ve ahbaplığa göre değil, işi bilen ve dürüst olarak
yürütecek olanlarla yapılmalıdır.
Ne yazık ki, örneğin, “medya yazarlığı” (=iletişim
aracının içeriğini doldurma) olasılıklarının geniş kitleler için ortadan
kaldırıldığı güç ilişkileri ortamında, “medya okuryazarlığı” gibi kampanyaların
gerisinde yatan uluslararası pazarlamayı, pazarda yayılmayı, biliş ve davranış
yönetimini düşünemeyenlerin ve eleştirenlere anlamsız gözlerle bakan
eblehleştirilmiş bilişleri taşıyanların “işlevsel araç olarak kullanıldığını”
görmekteyiz.
Devamı için bütün kitabı indirip okuyabilirsiniz.
NOT: Sorun TRT veya bu araştırmaları yapanlara özgü değil. Sorun genel/egemen/yaygın bir sorun. Bu araştırma sadece tipik bir örnek.
Bu kitabın basılışından beş-altı yıl kadar sonra,şimdi RTÜKte önemli bir mevkide olan benim eski bir öğrencimle bir toplantıda sohbet ederken, sorunu anlattım. Hoşlanmadı ve verilebilecek en anti-entellektüel yanıtı verdi: Yasalar bizden izleyici araştırması yapmamızı istiyor. Ne yazık ki bu öğrencime "izleyici araştırmasının frekans dağılımlarına odaklanan "rating araştırması" olmadığını öğretememişim. Zaten araştırmayı devlet kurumları yapmıyor; devlet kurumları özel çıkarlara para aktarma görevi görüyor.
Bu kitabın basılışından beş-altı yıl kadar sonra,şimdi RTÜKte önemli bir mevkide olan benim eski bir öğrencimle bir toplantıda sohbet ederken, sorunu anlattım. Hoşlanmadı ve verilebilecek en anti-entellektüel yanıtı verdi: Yasalar bizden izleyici araştırması yapmamızı istiyor. Ne yazık ki bu öğrencime "izleyici araştırmasının frekans dağılımlarına odaklanan "rating araştırması" olmadığını öğretememişim. Zaten araştırmayı devlet kurumları yapmıyor; devlet kurumları özel çıkarlara para aktarma görevi görüyor.