İrfan Erdoğan
(Ankara, 2018)
“sahte
imaj imparatorluğu” araştırma kitapları no.2:
TELEVİZYON HABERLERİ: KİRLETİLMİŞ RUHUN GÜNLÜK GIDASI
İÇİNDEKİLER
BAŞLARKEN...................................................................................... 1
BÖLÜM I. HABERLER: KİRLETİLMİŞ
RUHUN GÜNLÜK GIDASI....... 11
GİRİŞ: KONU, SORUN VE YÖNTEM ............................................... 11
MEDYAYI VE HABERİ ANLAMAK................................................... 14
ÖNEMLİ KAVRAMLAR HAKKINDA................................................ 17
Gerçek Nerede: Kafamızın
Dışında mı Yoksa İçinde mi?......... 18
Medya Gerçeği, Evrensel Gerçek
ve Evrensel Kültür.............. 20
Pozitif Düşünme ve Bardak Yarı
Dolu/Boş.............................. 21
Komplo Teorisi: Saldırıyla
Savunma....................................... 25
Medya...................................................................................... 25
İmparatorluk, Diktatörlük ve
Meşruluk.................................... 26
Diktatörlüğün Medyası............................................................ 27
Medya Profesyonelleri............................................................. 27
Ürün, Maddi ve Maddi Olmayan
Ürün ................................... 28
Üretim ve Yeniden Üretim....................................................... 28
Kavram Gaspı ve Üretimi: Erkeğe
Karşı Kadın Devrimi........ 29
Diğer Kavramlar...................................................................... 31
HABER, HABER VERME HABER YAPMA....................................... 33
Haber: Kurnazca Kurgulanmış
Örgütlü Dedikodu ................... 33
Haberde Profesyonellik, Amaçlar
ve Aranan Sonuçlar ............ 36
İyiler, Kötüler, Suçlular,
Değersizler ve Değerliler....... ............ 37
Haber Profesyonelliği: Kalem,
Kılıç ve Sermaye Ortaklığı ....... 39
Haber Konuları: Toplumsal İlgi
ve Biliş İşleme................. ....... 44
Konuların İşlenmesi................................................... ............. 46
Biz ve Ötekilerin
Yeniden-üretimi: Popüler İyiler ve Kötüler ... 47
Haber Değeri: Normalin
kırılması gerekir! ............................... 49
Hedonizmden Aşağısı: Monoton ve
Sıkıcılı Normallik. ............ 50
Haberde Çözüm: Vuran eli
kırılır inşallah! Hepsi de asılmalı! .. 51
Haber Kaynakları ..................................................................... 53
Kaynak: Akademisyenler ve
Aydınlara İlgi .............................. 53
BÖLÜM II. HABERLER: ANALİZ VE
DEĞERLENDİRME.................... 55
GENEL: KONULAR VE İŞLENMESİ................................................ 55
Temel
Haber Konuları.............................................................. 55
Teknoloji, Tanrı, Şahane
Robotlar ve İşlevsel Mitler................ 63
Haberlerde Yanlış Nedensellik
Bağları.................................... 64
Haberde Dışarıda bırakma,
Dışlama, Ötekileştirme................. 65
Yalan Haberler: Kasıtlı Çarpıtmanın
Uç noktası...................... 67
Profesyonellik Sorunu: Bilinç
ve Vicdanı Askıya Alma?......... 71
SİYASAL YAPI, İLİŞKİLER VE SÜREÇLER..................................... 72
Haber ve Siyaset: Haberin
Siyaseti, Siyasetin Haberi.............. 72
Birbirine Düşman Televizyonlar
Ne zaman Ağız Birliği Eder?. 78
İç Siyaset: Durumlar ve
İlişkiler............................................... 79
Savaş Gibisi Yok: Gebersin
Düşmanlar, Ölmesin Şehitler...... 80
Savaşlar: Bağımsızlık
Savaşından Topluca Kudurmuşluğa.... 83
Çanakkale savaşı haberleri.............................................. 91
Afrin savaş haberleri....................................................... 93
Terör, Savaş ve Şehitler: Genel ............................................... 94
“Bizden” Haberler, “Bizden”
Uzmanlar ve “Ötekiler”.............. 95
Seçim Haberleri ve Gündem
Belirleme.................................... 96
Maç Skoru gibi Siyaseti
Eğlenceye Dönüştürerek Sunma....... 97
Desteklenmeyenleri Olumsuzlama.......................................... 98
Desteklenmeyenler: Yerme..................................................... 99
Desteklememe: “Züğürdün Çenesi”...................................... 100
Destekleme: Liderlerin Promosyonu..................................... 100
Yandaşlığın Kuralı: Sadece Öv
ve Sadece Söv!..................... 102
Mülteciler ve Yerel Irkçılar..................................................... 102
Devlet Kurumları ve Kurumlar
Arası İlişkiler. ........................ 103
Hantal ve İş Bilmez Devlet
Kurumları: Hemen Özelleştirelim! 104
Yargı Sistemi: Döner Kapıdan
Yok Oluşa?........................... 105
Devlet Güçleri: Aslan Polis Ne
İyi Dövüyor!....................... 106
Protestolar ve Protestocular.................................................. 109
Komünistler: Türkiye’yi Siz Bu
Hale Getirdiniz!..................... 113
PKK: Terör ve Siyasal Çözüm
Sürecinin Çökmesi................. 117
PKK: Terör, Terörist Saldırılar
ve Terörle mücadele.............. 120
FETÖ: Öcünün de Korkup Terk
Ettiği Öcü............................. 127
Kadın, Feminizm ve Kadın
Hakları......................................... 128
Siyaset: Halkın Sorunları ve
Kırsala Hizmet Götürme............ 132
Vücut Diliyle Siyaset: Eline,
Koluna, Duruşuna Dikkat et!..... 133
ULUSLARARASI HABER: BİZ VE ONLAR.................................... 134
ABD ve Türkiye: Söze değil
yapılana bakmayı anladılar........ 137
Ermeni sorunu: Tarihten yoksun
sözde-haberler .................. 139
Orta Doğu: İsrail, Filistin,
Suriye, Irak, İran............................ 139
Avrupa ve Türkiye: Kötü kim?............................. .................. 141
Değeri kendi dışında bulanın
kendine bakışı ................. 142
Müslümanlığa karşıtlık................................................... 142
Ebedi Düşman: Rusya Şimdi Dost
mu Oldu? Olamaz!.......... 143
EKONOMİK YAPI, İLİŞKİLER VE SONUÇLAR............................... 144
Ekonomi Haberleri: Ülke Refah
İçinde, Eyvah Ülke Batıyor... 146
Şirketler, Piyasa ve Serbest
Rekabet............................... 150
Büyük firmalar................................ ............................... 150
Küçük esnaf: Küçük olmak iyi
değildir!......................... 151
Rekabet, pahalılık ve
fiyatların pazarda oluşması.......... 152
İyiler, sabredenler, iradesine
hakimler yarışı kazanır..... 154
Enerji: Nükleer, Rüzgar, Güneş,
Doğal Gaz ve Tezek..... 155
İnsanın Durumu: Kader ve Şans............................................ 160
İnsanın Durumu: Yoksulluk ve
Zenginlik............................... 166
Şükret ki Afrika’da
yaşamıyorsun.................................. 167
Çarpıtılan gereksinimler:
Yoksulların ihtiyacı ne?......... 168
Yoksul çocuklara yardım edelim:
Ürün pazarlaması!..... 169
Kötü babalar kız çocuklarını
okula göndermiyor........... 169
Yoksulluğa neden: Kader böyle
n’apalım!..................... 174
Yoksulluğa neden: Kadını
yüzüstü bırakan erkekler...... 174
Yoksulun çözümü: organ satma ve
organ mafyası........ 175
Bayramlar: Yoksullara yardımda
izdiham...................... 175
Yoksullukla mücadele: Zenginler
olmasa yandık!.......... 176
Yoksulun zenginliği: Osmanlı
ecdadı olması gibisi yok! 178
Yoksulun nefsi ve zenginin
parası: Allah kabul etsin!... 180
Endüstrilerin, Markaların,
Ürünlerin, Meşhurların Reklamı.... 182
Yerleşim Sorunları: Kaçak
ve Çöken Binalar, Gecekondular 186
Kredi Kartı: Bankalar Olmasa
Halimiz Duman!...................... 187
Ev Alma: Müjde Sizi Ev Sahibi
Yapıyoruz!............................. 188
Haberde Promosyon: İyi, Kötü ve
Çirkin.............................. . 190
Şans ve Kumar: Oynamazsan
Kazanamazsın....................... . 192
Şans oyunları: Bil 6’yı, al
parayı!................................... 192
Kumar: Bul karayı, al parayı!......................................... 194
SUÇ VE CEZA: KÖTÜ VE HAİN İNSANLAR.................................. 195
Suç ve Ceza: Shakespeare’ci
Trajediden Terörizme.............. 196
Cinayet haberleri........................................................... 197
Fukarayı at içeri! Güçlüler?
Güçlüler suç işlemez ki...... 198
Tarihin değişmez suçluları:
Yoksullaştırılmış kitleler.... 198
Uyuşturucu madde kullanımı: Hep
tinerciler yüzünden! 200
Hırsızlık, Dolandırıcılık,
Gasp, Kapkaç, Soygun..................... 201
Hırsızlık.......................................................................... 202
Kapkaç........................................................................... 203
Organ satma ve organ hırsızlığı..................................... 205
Gasp............................................................................. . 205
Dolandırıcılık, yankesicilik......................................... . 206
Soygun........................................................................ .. 206
Bireysel Şiddet, Cinayet, Kan
Davası.................................... 206
Mala zarar: Tekerlek sapıkları!....................................... 208
Kadına şiddet................................................................. 209
Okullarda şiddet............................................................ 211
Taksi şoförleri: Vurun
ubercilere!.................................. 213
Süregetirilen Anadolu kültürü:
Kan davası.................... 213
Magandaya dikkat!......................................................... 214
Kayıp Çocuklar, Kaçırma, Darp,
Fiziksel Taciz...................... 215
Kayıp çocuklar............................................................... 215
Evden kaçan çocuk ve gençler...................................... 216
Çocuk kaçırma............................................................... 217
Uyuşturucu madde satışı,
kullanımı.............................. 217
Başıboş Çocuklar, terkedilmiş
bebekler ve sorumsuzluk. 218
TRAFİK VE DİĞER KAZALAR....................................................... 219
Araba Kazaları....................................................................... 219
Hava ve Deniz Kazaları.......................................................... 220
İş Kazaları.............................................................................. 222
Yangın................................................................................... 223
Silahla Kazalar....................................................................... 223
Hoş ve Eğlenceli Kazalar....................................................... 224
HAVA KOŞULLARI ALTINDA İNSAN DRAMI................................. 224
Aşırı Yağışlar: Toprak Kayması
ve Sel.................................. 225
Kar: Kiminin Korkusu, Kiminin
Eğlencesi............................. 226
Kar, Buz ve Kazalar............................................................... 226
Kar ve Fırsatçılık................................................................... 227
Kar ve Yoksul Yaşam............................................................ 227
Kötü Hava Koşulları: Spor ve
Eğlence................................... 227
Doğal Afetler: Sel, Deprem ve
Orman Yangınları................... 228
DOĞA TAHRİBİ VE ÇEVRE TALANI .............................................. 230
SAĞLIK: MUCİZE İLAÇLAR VE MUCİZE TEDAVİLER................... 231
Sağlık ve Baslenme: Diet yap!
Psikiyatristine git!................. 231
Salgın.................................................................................... 233
Bebek Ölümleri...................................................................... 234
Gıda, Temizlik ve Sağlık........................................................ 234
Hastalık: Kanser.................................................................... 235
Kadın: Sağlık, Güzellik ve Kişisel Bakım.............................. 236
Mucize Tedaviler................................................................... 236
SPOR HABERLERİ. ...................................................................... 237
KÜLTÜR VE KÜLTÜREL PRATİKLER. .......................................... 240
Din ve İnanç Kültürü.............................................................. 240
Ramazan’da yoksulluk ve
dayanışma: İftar çadırları...... 241
Ramazanda izleyici soruları ve
hocalar......................... 242
Din ve Hacca gitme........................................................ 242
Laiklik ve türban............................................................ 244
Çıkar yarışı: Din elden
gidiyor! Din tüccarlığı var!........ 245
Dini kötüye kullananlar ve
hurafeler.............................. 246
Dini yayma: Müslüman olan
Hıristiyanlar...................... 247
Örnek çocuk: Bizim çocuğumuz
niye böyle değil!......... 248
Kadın ve erkek camide birlikte
namaz kılamaz.............. 249
Din alaya alınamaz......................................................... 250
Örgütlü dinler ve dinler arası
çatışma............................ 251
Dinler arası hoşgörü...................................................... 252
Gavur icadı: Günah İşlenen alet..................................... 253
Evlilik Kültürü: Başlık Parası. ................................................ 254
Aile ve Aile İlişkileri,
Boşanma ve Bunalım........................... 255
İntiharlar................ ................................................................ 255
Ahlak: Seks ve İçki ................................................................ 256
Ezeli ve Ebedi Kötüler: Hayat
kadınları, dönmeler, travestiler 257
Dilenciler ve Yanlış Ağaca
Havlayan Medya Profesyonelleri. 260
Kültür ve Sanat...................... ................................................ 263
MAGAZİN HABERLERİ: ŞÖHRETLER VE YAŞAMLARI................ 264
Canlı Et Teşhiri: Birilerini ve
bir şeyleri pazarlama................ 266
Biten İlişkiler ve Başlayan
Yeni Modalar................................ 267
Megastarlar: Mega duyarlı ve
sansasyonel yaşamlar ............ 267
Futbolcular Olmadan Olmaz: Her
gün olmalı!........................ 269
Yarışlar ve Ödüller: Daha çok
canlı et teşhiri............ ............ 269
Hepsi de Birilerine Faydalı
Olacak Değil ya!.......................... 270
Şöhrete Komplo ve Gözyaşları:
Bu da yapılmaz ki!... ............ 270
Doğru Yolu Bulan Şöhretler:
Hadi siz de katılın!....... ............ 271
Güzel İnsanları İçine Çeken
Uyuşturucu Batağı........ ............ 271
Kel Ama Fodul Değil: Fodul
değil, ama neden kel?... ............ 272
HAYVANLAR: SOKAKTA TEHLİKE! ÖLDÜRÜN!.......................... 272
ESRARENGİZ OLAYLAR, MUCİZE OLAYLAR.............................. 274
EĞİTİM......................................................................................... 276
ÖZLÜ SONUÇ.............................................................................. 280
KAYNAKÇA................................................................................. 283
BAŞLARKEN
Elinizdeki kitap “sahte imaj imparatorluğu” araştırmasının
ilki olan “Diktatörlüğün Medyası” kitabının devamıdır.
Üretim araçlarını kontrol eden kapitalist güçler ekonomik,
siyasal ve kültürel alanlarda küresel egemenliği büyük ölçüde kurmuş
durumdalar. Bu egemenliği, ev ortamından uluslararası ilişkilere kadar
çeşitlenen tüm ortamlarda oluşturdukları, kullandıkları ve yürüttükleri
politikalarla gerçekleştirmektedirler. Bu politikalar yoluyla teknolojik
araçların üretimi ve kullanımını, tüm toplumsal üretim süreçlerin amaçlarını,
mekanını, zamanını ve içeriğini örgütlerler
ve kontrol ederler.
Kapitalist
sistemin maddi üretiminin yürütülmesi ve bu amaçlarla örgütlü kontrol
mekanizmalarının kurulup çalıştırılması ve geliştirilmesi işi, sadece
kapitalist firmaların iş yerinde kurdukları egemenlikle sağlanmaz ve
sağlanamaz; çünkü kapitalist düzenin kitleler tarafından desteklenmesi, kendi
sömürülerine rızayla katılmasının sağlanması, sadece kitlelerin elinden
kitlelerin kendilerini üretme ve gereksinimlerini karşılama olanaklarını
ellerinden almakla ve yaşamak için kapitalistin belirlediği koşullarda çalışmak
zorunda bırakmakla olsaydı, kapitalist sistemin kendini pazarlama, kamuoyu
yaratma ve rıza üretimi gibi dertleri olmazdı. İşsiz bırakılan ve çoğu asgari
ücretle çalışan insanların, yaşadıkları koşulu kader veya tesadüf, meşru,
normal ve evrensel gerçek olarak görmesinin, maddi olanaklardan yoksun ama
“manevi değerlerle zenginleştirilmiş yoksulluklarına ve yoksunluklarına” umutla
sarılmasının, başkaldırıyı düşünmemesinin, düşündüğünde suçlu hissetmesinin,
tüm engelleyici mekanizmalara rağmen “demokrasi, özgürlük ve insan hakları”
adına başkaldıranlara düşman olmasının ve
“vatan hainleri” diye saldırmasının sağlanması gerekir. Ancak bunlar
sağlanırsa, kapitalist sınıfın ve bol
maaşla ödüllendirilen yöneticilerin yürüttüğü sistem kolayca sürdürülebilir.
İşte bu bağlamda biliş ve davranış yönetimi yapan (sosyalleşme denen
biçimlendirmeyi sağlayan) örgütlü yapılar devreye girer. Bu yapıların başında,
örgütlü inanç tüccarlarının binlerce yıldır başarıyla yaptığı ve hala yapmaya
devam ettiği “maddi olarak soyulan ve yoksullaştırılan insanların manevi olarak
da soyulmasını ve yoksullaştırılmasını sağlama ve sürdürme” işini başarıyla
yapan medya endüstrilerindeki profesyoneller gelir: Düzenin beyin iğfal
şebekesinin ücretle kiralanmış serbest-köleleri.
Avrupa’yı orta çağlarda maddi olarak soyma işini manevi soygunla destekleyerek, ödül olarak Avrupa topraklarının üçte birine sahip olan kilise, o toprakları kapitalistlere kaptırdı; ama “inanç sömürüsüyle kitleleri yönlendirerek ve rahatlatarak kapitalistleri de rahatlatma görevini” yapmaya devam etmektedir. Var olan tüm örgütlü dinler inanç sömürüsüyle binlerce yıldır her tür kölelik sistemini ve katliamları doğrudan ve dolaylı olarak desteklemişlerdir. Bu işi şimdi hem kendilerinin sahip oldukları kanallarda sürekli olarak hem de diğer tüm kanallardaki programlar içinde değişen seviyede yapmaya devam etmektedirler. Elbette bu kanalların yanında azımsanmayacak sayıda seks, moda, müzik ve spor kanalları bulunmaktadır. Geri kalan kanallar da insanların büyük çoğunun izlediği yaygın medya kanallarıdır. Tüm bu kanalların görevi ekonomik, siyasal ve kültürel yapılar ve ilişkiler için bilme, bilinç, duyarlılık, duygu, ilgi, beklenti, tercih ve davranış yönetimi yapmaktır: Malları ve hizmetleri pazarlama ve bu ekonomik, siyasal ve kültürel pazara uygun insan biçimlendirme yönetimi işi. Bu yönetim işinden geçerek, medyanın hem kendi örgütlü sömürü yapısının hem de kendisinin varlığının nedeni olan kapitalist ve kapitalistimsi düzenin sürdürebilirliği sağlanır.
Elinizdeki bu
kitap, medya denen bu örgütlü yapının en gözde aracı olan televizyonda üretilen
haberlerin içeriklerinin biliş, düşünce, duygu, inanç ve davranış ekme
bağlamlarında incelenmesi için hazırlandı. Haber içeriklerinin doğası
ele alındı ve kurnazca paketlenmiş kurgularla bizi “belli siyasal, ekonomik ve
kültürel çıkarlar için işlevsel insan olma” yönünde yoğuran örgütlü biliş,
duygu ve davranış yönetimi pratiklerinin doğası açıklandı.
Bu kitapla,
küçük bir farklılık yaratabildiysem, ne mutlu bana.
HABER, HABER VERME HABER YAPMA
Haber: Kurnazca Kurgulanmış Örgütlü Dedikodu
Haber, herhangi bir şeyle (olayla, oluşumla, maddeyle,
ilişkiyle) ilgili olanı anlatır ve
duymak, bilmek ve farkında olmak ile ilgilidir.
Medya haberi (1) Haber endüstriyel ortamda üretilmiştir;
kapitalist veya kapitalistimsi üretim ilişkilerinin ve bu ilişki düzeninin bir
ürünü ve ifadesidir; (2) belli çıkarlara hizmet yönünde kullanıldığı için,
kullanma (fayda) değerine sahiptir; satıldığı durumda ise emtiadır; (3) örgütlü
yapılarda ücretle çalıştırılan insanların emeğinin bir ürünüdür.
Haber “ne olduğunu” anlatmadır: Bina çöktü 3 kişi öldü.
Haber bir şey veya kişi hakkında bilgi vermektir: İş bulmuş
çalışıyor.
Haber enformasyon iletmedir: Kardeşin selam söyledi.
Haber ilişkisel bilgi vermektir: Nişanlanmış; bu ay
evleneceklermiş.
Bu dört örnekte de bir “şeyler” söyleniyor, iletiliyor,
anlatılıyor. O söylenen şeyler (mesajlar), enformasyon/bilgi taşıyor.
O zaman bir televizyondaki her programın içeriği
enformasyonla, bilgilerle, dolayısıyla haberler ile doludur. O zaman “haber
programının diğer programlardan farkı ne oluyor? Farkı şu: televizyon haberleri
güncel ve süregelen “olanlar” üzerinde durur; diğer programlarda (örneğin bir
dizideki, tartışmadaki ve filmdeki insanlar arası ilişkide) “verilen haberler”,
temsili bir kurgunun parçasıdır: Örneğin, dizide bir kişi diğerine, “arabadan
iki kişi indi, yürüyen kadını zorla arabaya soktu ve kaçırdı” dediğinde, dizi
kurgusu içinde bir haber veriliyor. Bu haber, bir haber programı haberi
değildir.
Haber programında, “Başbakan Ankara’da halka konuştu” diye
sunulduğunda bu bir haberdir. “Büyük lider değerli Başbakanımızı Ankara halkı
sevgisiyle karşıladı” dendiğinde, artık
o haber değildir; “haber-yorumdur,” Çünkü, “büyük ve değerli lider” gibi
niteleme sıfatı kullanıldığında, artık haber verme ötesine geçilmekte,
haberdeki kişiler, olaylar, olanlar, durumlar hakkında değerlendirme
yapılmaktadır.
Habercinin değerli dediği kişi başkaları için değerli
olmayabilir; değersizleştirdiği kişi de değerli olabilir.
Evet, Ayşe’yi gördüm, bize çatlayın, patlayın, kıskançlıktan
kudurun der gibi, sokakta kıvırta kıvırta yürüyordu“” diye başlayarak birinin
sokakta yürüdüğünü gördüğünü haber veren ve ardından da çeşitli nitelemelerle
ayrıntı sunan Halime teyzenin arkadaşlarıyla yaptığı dedikodu ile, “patronu
azarladı, evdeki kediyi tekmeledi; kedi hastanede bakımda, polis de bu
vicdansız adamı tutukladı; kedileri koruma cemiyetinin başkanı bir kediye yapılan şiddet, cahillerin kadın
dövmesinden farklı değildir diyerek isyanını belirtti” diye verilen haber
programı arasındaki farkların önde gelen bazıları şunlardır:
(a) her ikisi de gerçek bir durum üzerine inşa edilmektedir;
(b) Biri küçük bir grup içinde olan, mikro-seviyedeki (küçük
grup) yerel kişiler arası iletişimdir; diğeri merkezileşmiş öykü sistemi olan
kitle iletişimidir;
(c) Birincisi, dedikodu, yüz yüze mikro seviyeden, diğer
insanlara kişiler arası iletişimlerden geçerek yayılır; İkincisi, tüm
yerellerin konuşma/dedikodu gündemini aynı anda belirleyen kapsamlı bir
karaktere sahiptir ve diğer iletişim türleriyle yayılmaya devam eder.
(ç) Birincide dedikodu yerelin içinde bir mikro seviyedeki
fiziksel ortamla sınırlıdır. Haberde ise dedikodu merkezileştirilmiştir ve
yereldeki dedikodunun gündemini de büyük ölçüde biçimlendirmektedir: Artık
yerel kendi özel dedikodusu bile ilgisiyle, içeriğiyle ve anlatısıyla ya
medyanın gündeminin yeniden-üretimidir ya da yerelin en öznel olanını bile
etkisi altına almıştır.
O zaman, televizyon haber programı, merkezileşmiş dedikodu
sisteminin profesyonellerinin seçtikleri olaylar hakkında haber vermeyle
başlayan ve o olay üzerine inşa edilen, belli amaçları olan, teknolojiyle
aracılanmış dedikodu iletişimidir. Halime teyzenin dedikodusu yüz yüzedir,
başta bir veya birkaç kişiyi içerir, zaman içinde bireylerarası iletişimden
geçerek yayılır.
Dedikodu gerçek üzerinde bazen gerçeği çarpıtmadan ve bazen
de çarpıtarak yapılır. Medya haberlerinde de aynı şey yapılır.
Yani, medya haberlerinin genel karakteri “dedi kodu”
özelliğini taşımaktadır: O şunu dedi. Bu bunu yedi. Öteki de onu söyledi. Bu
haber-yorum dedi-kodular (ve elbette diziler ve diğer programlar), ülkenin her
yerinde her yaştaki insanlar tarafından izlendiği için, oralarda yaşayan
insanların aralarında konuşma, sohbet, tartışma ve çekişme gündemi de
çoğunlukla medyanın belirlediği gündem olmaktadır. Yani, bir zamanlar yerel
halkın gündemi yerel yaşamın içinden çıkan ve yerel yaşamla ilgili şeylerdi;
şimdi ise yerel halkın gündemi yerel yaşam dışında belirlenen ve tüm yerelleri
kapsayan medyadan geçerek oluşturulmuş gündemler olmaktadır. Çoğulculuk
taslayan bir sistem, böylece yerellerin kendi yaşamlarıyla ilişkili olan
çoğulculuğu ortadan kaldırarak, endüstriyel ve siyasal yapıların çıkarları
çerçevesi içinde paketlenmiş merkezi (hatta küreselleşen ölçüde merkezileşen)
öyküler ve dedi-kodular sistemini getirmiştir. Böylece yerel olarak ekip
biçmeden yoksun bırakılmış kitleler, yerel kendi hakkında ve kendi için
düşünmeyi bırakmıştır. Bu sırada, sosyal toplanma yeri olan kahve kültürü,
aylaklığın akşama kadar oturduğu yer oldu ve giderek Cafe kültürüne
dönüştürülmektedir. Dönüştürüldüğünde sefiller oraya da gidemeyecek.
Halime teyzenin kendi çapında yaptığı gibi, televizyon
profesyonelleri de “haber” denen şeyleri
“olan şeyler” arasından seçerler ve anlatırlar. Nasıl ki dedikodu “olmaz” ise,
haber de “olmaz”; haber “yapılır, kurulur, inşa edilir ve yayılır.” Haber
işlenmiş bir üründür. Haber yaparken, önce toplumda olanlar arasından bazıları
seçilir; seçilenler haber yapılırken işlevsel olmayan gerçekler ve karşıt
düşünceler saptırılır, bir kenara itilerek yok sayılır, anormalleştirilir veya
önemsizleştirilir. Bu yollarla haberin ve yorumun ilkeleri belirlenir; neyin
haber olabileceği ve neyin olamayacağı saptanır; haber olacakların
içeriklerinin nasıl doldurulacağı belirlenir. Bu tür haber üretim biçimi
normalleştirildiği için, haberleri yapanlar haberleri ‘nesnel bir şekilde’
profesyonel haber ölçütlerine göre seçip verdiklerine inanırlar. Bu kişileri biçimlendiren
mekanizmalar öyle güçlü ve sistemin içinde öyle esaslı bir yere sahiptir ki,
haber üretiminde başka yolları hayal bile edemezler. Etseler bile, onları
gayrimeşru ve anormal olarak görürler.
Meşhur haberci Dan Rather’ın “Camera Never Blinks” kitabında
“kamera asla göz kırpmaz”, yani kamera “gözünü kırpıp” gerçeği kaçıran insanın
aksine, göz kırpmadığı için gerçeği olduğu gibi görür ve aktarır; dolayısıyla
“haber nesneldir” iddiası geçersizdir. Haber gözü ve gönlü belli amaçlara ve
çıkarlara göre biçimlenmiş haber-yapanın tv-kamerasını istediği yere istediği
biçimde yönlendirip, istediği şekilde kurgulayarak sunduğudur: Haber olaylar
arasından seçilmiş ve yeniden-inşa edilmiş aktarmadır, ifadedir, anlatmadır. Haber
yapma Amerikan türü habercilik biçiminden kopyalanan ve ülkedeki
yönetsel-kültürle birleştirilen profesyonelleşmiş rutinlerle inşa edilen
kurgusal pratikleri içerir. Bu pratiklerde olay yaratma, olay sahneleme,
belirlenmiş gündemleri işleyerek gündem saptırma, yoksulu ve karşıtı kötüleme
ve aşağılama, güçlüyü yüceltme, demokratik taleplerle gelenleri toplum düzenini
bozanlar olarak ilan etme, devletin baskı güçlerinin eylemlerini meşrulaştırma,
geleneksel Anadolu kültürel pratiklerini yapan insanları “hanzo” olarak
niteleyip değersizleştirme, Batıya bağlı endüstriyel çıkarların reklamını yapma,
endüstriyel ürünlerin aptalca tüketimini teşvik eden popülerleştirmeleri
yaratma ve yayma gibi sayısız işlevler görmektedir.
Haberde Profesyonellik, Amaçlar ve Aranan Sonuçlar
Burjuva medya profesyonelliği gerçekleri çeşitli profesyonel
süreçler, kaideler, kurallar, etik/ahlak ve haber anlayışı ile sermayenin
ideolojisine ve çıkarlarına uygun çerçeve içine sıkıştırılır. Bu çerçeve aynı
zamanda eleştirilerin kapsamını ve sınırını da belirler. Örneğin bu ideolojinin
belirlediği haber-profesyonelliğinde her gün habere, eğer ciddi ölümlerin
olduğu bir kaza veya terör saldırısı gibi gündemin başına geçecek bir durum
yoksa, siyasal haberlerle başlanır. Siyasal haberlerde de sunum sırası siyasal
bürokrasinin en üst kademesinden başlayarak oluşturulur. Ardından eğer o gün
çarpıcı ekonomik ve kültürel yaşamla ilgili haber varsa onlar verilir. Halk TV
gibi haber ve yorum ve tartışma ağırlıklı televizyon kanallarından farklı
olarak, diğer kanallar bol bol kazalar, cinayetler, hırsızlıklar, kayıp
çocuklar, ünlü ve meşhur insanlardan
turizm ve tatil, medya, moda ve kozmetiğe kadar uzanan geniş bir
yelpazede “flash” haberler verirler.
Haber sunumu biter. İnsanlık tarihi de bu birbirinden ilişkisiz,
birbirinden kopuk, anlık olaylar kalabalığının sunumuyla başlar ve bitişiyle
biter. Ertesi gün ve her gün, aynı profesyonel pratikler aynı konuları ve aynı
koşulları yeni bir tarih gibi sunar. Gerçekte günlük profesyonel pratikler
"tarih tekerrürden ibarettir" ideolojisini en açık bir şekilde
kanıtlayan faaliyetler çemberidir. Aynı padişahlar, aynı paşalar, aynı
şahsiyetler, aynı klişeler, aynı olaylar, sadece farklı tarihler. Böylece,
profesyonel pratiklerin doğasıyla her şey yeniden kurgulanarak aynılığın
sürekliliğinde tekrarlanan değişmezlikler zincirine vurulur: Genel için anlamlı
olan değişime düşmanlığın kontrollü değişimdeki değişmezliği.
İyiler, Kötüler, Suçlular, Değersizler ve
Değerliler
Haberlerde (ve diğer medyadaki içeriklerde) sürekli
gösterilen (ve gösterilmeyen) güçlülerin, ünlülerin, kısaca güzel insanların
bizi çeken muhteşem dünyalarının sunumundan çok daha fazla sunulanlar suç
işleyenler, caniler, trafik canavarları, eşlerini dövenler, hayat kadınları,
tinerciler ve her tür kötülükleri yapanlardır. Bunlar her zaman eğitimsiz,
işçi, memur ve köylü sınıfının insanlarıdır.
Güzel insanlar eşlerine dayak atma gibi kötü şeyler
yapmadıkları için, onlarla ilgili her şey, hatta siyasal alanda bizi geri
zekalı yerine koyarak, siyaseti “televizyon dizilerindeki çekişmeler ve
birbirine laf atmalar” gibi bireysel duygusal seviyeye indirgeyerek bizleri
soyut saçmalıklar ardından sürüklemeleri bile, o kadar hoş ve heyecan verici
ki: Ölürüm onlar için!. Onlar rüküş giyinseler bile, hayranlığımız eksilmez. Onların yaşadıkları ve gittikleri yerler,
yedikleri ve içtikleri, giydikleri, arabaları, eğlenceleri, yaptıkları insani
yardımlar, spora ve eğitime katkıları, şahane düğünleri, hatta aralarındaki aşk
ve ayrılmalar bile iç açıcıdır, imrendiricidir, göz kamaştırıcıdır, çekicidir,
güzeldir, iyidir. Bu kişilerin ender suçları bile hoştur ve hoş karşılanır;
kaliteli, milletin ağzının suyunu akıtan, çoğu kişiyi kıskandıran ve "vay
be, helal olsun, adama/kadına bak" dedirten soygunlar, vurgunlar ve seks
maceralarıdır. Bu nedenle, güçlüye “hırsız ve vurguncu” dersen, sen
kaybedersin. "Adi suçlar" onların kitabında ve hayatında yer almaz,
çünkü örneğin, binlerce işçinin sigortasını ödememek adi suç değildir ve haber
değeri yoktur; petrol ve benzeri zenginlikleri kontrol etmek için açtıkları
savaş, adi suç değildir, aslında insanlık suçudur; ama biz onlar için, bu
insanlık suçunu işlemek için canımızı feda ederiz; biz böyle tutkulu bir
taraftarız! İşyerlerinde ölüyor muşuz,
ne yapalım ecel gelmiş, gideriz. Medya işyerlerindeki kazaları sunarsa, birkaçı
hariç çoğu televizyon kanalları tarafından, sanki kaçınılmaz bir olay gibi
sunulur ve çalışanın tedbirsizliğine veya dikkatsizliğine atfedilir. Her yıl
her ülkede binlerce insan iş yeri "kazalarında" sakat kalır.
Milyonlarca insan her yıl işyerinden kaptıkları hastalıktan ölür. Bunlar sadece özel istatistiklerde kalır.
Haber bile olmaz. Bu "kaçınılmazın” haber değeri haberin ideolojik
terazisinde yer bile almaz. Neden? Kaçınılmazlık, demokrasi ve özgürlük var da
ondan! Ne demokrasisi? Ne özgürlüğü? Yanıt: Sermayenin kendini seçip seçtirdiği
demokrasi ve serbest teşebbüsün serbestçe insanları sömürme özgürlüğü yanında,
yiyeceklerimizden giyeceklerimize ve içeceklerimize, yer üstü ve yeraltı
sularımızdan doğada milyonlarca canlının zehirli kimyasallarla yok edilmesine
kadar çeşitlenen kapsamlı bir “ticari özgürlük”. Ne zaman kapitalist sınıfın
günlük egemen üretim, dağıtım ve pazarlama faaliyetleri, uyguladığı sefillik
ücret politikası, işyeri ve çevre peyzajının insanlık dışı ve tehlikeli durumu,
çalışanların çiğnenen hakları, bozulan sağlığı, sakatlanmalar, ölümler,
fabrikalarında ve iş yerlerinde uyguladığı günlük baskı ve terör, işten
atılmalar, anlaşmaları ve yasaları çiğnemeler, asgari ücret, fazla mesai, tatil,
bayram ve hastalık ödemeleri yapmaması egemen kitle iletişim araçlarında haber
olur? Bunların haber olabilmesi için iki
şarttan birinin veya ikisinin aynı anda olması gerekir: (1) Çok sayıda kayba
neden olan kaza, facia ve felaket veya yüzbinlerce kişinin ayaklanması, gösteri
yapması; (2) Kapitalist düzenin insanlığı ve insanlığın geleceğini son sıraya
koyan günlük terörüne karşı girişilen örgütlü hareketler veya şirket sahibine
veya yöneticisine yönelik "adi suç" olarak nitelenecek bir girişim
olması, yani “kötü” birilerinin, tanınmış veya güçlü “iyi” birisini veya
birilerini öldürmesi.
Dikkat edilirse, haberlerde toplumun çeşitli kesimlerindeki
temsilin karakteri, (a) “hayırsever zengin, on binlerce insanı doyuran işveren,
meşhur yıldız, ünlü sanatçı, megastar ve büyük lider gibi övülen ve
yüceltilenler kategorisinde olan değerliler, zenginler ve güçlüler ile (b)
magandalar, hanzoları, trafik canavarları, çocuk ve kadın dövenler, hırsızlık
yapanlar, tinerciler, dilenciler, kamyon şoförleri, Ubercileri döven taksi
şoförleri, teröristler, bölücüler ve benzeri şeylerle habere konu yapılan
“kötüler, değersizler,” yani yoksul kesimdekiler olarak iki temel guruba
yerleştirilmektedir. Peki ortadakiler
kimler? Ortadakiler de, iyi ve güzel insanları hayranlıkla seyreden ve kötü
insanlara da tasvip etmemeden başlayarak ciddi düşmanlığa kadar değişen ölçüde
olumsuz düşünceleri ve tutumları olan İZLEYİCİLERİZ; ama kötü kitlelerin bir
parçasıyız, çünkü öbür parçadan fiziksel, ekonomik ve kültürel yaşam bağlamında
dışarıda bırakılmışız.
Haber Profesyonelliği: Kalem, Kılıç ve Sermaye Ortaklığı
"Gazeteci ile dostluk bir numara dar
ayakkabı giymek gibidir. Arkadan vurur"
Hasan Pulur,
gazeteci [1]
Haber profesyonelliği maddi ve ideolojik egemenliğin
yürütüldüğü ve zayıf da olsa mücadelenin verildiği bir üretim ortamındaki
pratiği anlatır. Kalem ve kılıcın (baskı ve güç kullanımının) çarpıştığı yer
olmaktan çoktan çıktı: Ne zaman kalem ve kılıç çarpıştı ki? Hem ilk hem orta
çağ imparatorluklarında hem de kapitalizmin sınıf diktatörlüğünde, egemen kalem
daima yöneten güçlerin kiralanmış gönüllü yazarı olmuştur. Kalem kılıca
sevgiyle ve korkuyla destek olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Kılıç zaten
örgütlü gücün (sermayenin) baskı, terör ve katliam organı olarak iş görür.
On binlerce yıldır kiralanmış ve gönüllü kalemler
efendilerinin tarihini yazmışlardır. Tarih kitaplarında onların savaşları,
istilaları ve katliamlarını okuduk hep. O kadar gururlandık, o kadar
kahramanlık duygularıyla dolduk ki: Ulubatlı Hasan ve Genç Osman, ama aynı
zamanda kötü Kızılderililerle savaşan Texas, Tom Miks, Kinova ve elbette
Dünyayı soyan Amerikan sermayesinin Dünyayı kurtaran sahte kahramanı Süpermen.
Şimdi düşünüyorum da, adamlar bizi hem maddi olarak sömürüp yoksul ve yoksun
bırakıyorlar hem de düşünsel, duygusal, inançsan ve davranışsal olarak yoksun
ve yoksul bırakıyorlar. “Bırakıyorlar” kavramını düzelterek açıklayayım: Bu işi
de kendileri yapmıyor, bizler arasından kiraladıklarına yaptırıyorlar tarih
boyu.
Katliamlar tarihini yazıp bizi coşturanların görevdaşları
olan medya profesyonelleri de her tür savaşta hep birlikte haberlerde savaş
çığırtkanlığı yapmaya devam etmekteler.
Buna, bize “tarihi” dizileri de överek ve teşvik eden tarihi
dizileri eklediğimizde, medya profesyonellerinin (ister medyada çalışsınlar
isterse, film ve dizi yapan özel şirketlerde) ortaklığının doğası ortaya çıkar.
Tarihin hasta ruhlu insanımsılarının insanlığı tarih boyu kana bulamasının
tarih kitaplarında yüceltilmesine, televizyon (ve sinema) da dizileriyle saray
içi ve çevresinde dönen bireysel kinler, nefretler, kıskançlıklar, entrikalar,
arkadan vurmalar, intikamlar ve hunhar düşünceler ve duyarlılıklar işlemeyle
katıldılar. Soygun, sömürü ve sefaletin seviyesinin artmasıyla, kaçınılmaz
olarak, maddi olarak sefilleştirilmişlerin, manevi olarak sefilleştirilmelerini
perçinlemek ve kendilerinde değer bulmalarını sağlamak için, gözlerini geçmişe
dikmeleri ve dedelerini sömürenlerin ve ezenlerin yaşamlarının uydurulmuş
kurgularını, arada bir bireysel kahramanlık ve savaş gösterileriyle, izleyerek
güç almaları sağlanır. Bu sırada, böl ve birbirine düşür politikalarının bir
parçası olarak, haberler dahil tüm programlarda, “kadın hakları” kılıfı
altında, bir taraftan erkek düşmanlığı
eken haberler ve yorumlar sunulurken, aynı zamanda, örneğin, dizilerde tarih
boyu çoğu kez hunharca ezilen ve hareme hapsedilmiş kadınların, olaylar zinciri
içinde aktör olarak yer almaları (yalanı da) eklendi: [2] Böylece kadınların da geçmişe bakarak, nasıl
ki şimdi kendinden olmayanlara gözünü dikiyorsa, geçmişte de kendinden
olmayanlara gözünü dikerek kendinde değer bulmasını sağlama işi yapılmaktadır:
Ulubatlı Hasan’ın vefakar ve zeki sevgilisi veya hükümdarın gözde kadını olma
gibi.
Bir diğer güç var ki, binlerce yıldır toplumları yönetmede
en eski ve en etkili olarak karşımıza çıkar. Bu güç daima kılıcın katliamlarını
kutsayan ve yöneten güçlerle beraber olan örgütlü teolojik yapıdır. Bu yapı,
insanlık tarihinde kapitalizmin egemenliğine kadar hem kılıcın egemenliğine güç
ve çıkar ortağı olmuştur (bazen kılıca da egemen olmuştur) hem de inançların ve
hurafelerin yönetimiyle Tanrı ve kral adına boyunsunmayı sağlamış ve cadı diye
on binden fazla kadının meydanlarda yakılması dahil vahşeti ve katliamları
meşrulaştırmış ve yaptırmıştır. Tarih boyu baskıyı, zulmü, köleliği ve sömürüyü
Tanrı adını kullanarak meşrulaştıran bu örgütlü gücün, Avrupa’nın topraklarının
üçte birine sahipliğiyle de güçlenen yönetici sınıflarla ortaklığına,
kapitalistler, onları siyaset ve ekonomi alanından atarak son vermişlerdi.
Fakat Avrupa’da ve Amerika’da insanların 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra
hızla artan demokrasi ve özgürlük için kitleler halinde başkaldırmalarını baskıyla,
terörle ve katliamlarla durduramayınca, tarih boyu Tanrı adına manevi soygunla
insanları kulluğa ve sömürüye boyunsunan ve katliama arzuyla katılmasını
sağlayan teolojik gücün siyaset sahnesine beyin yönetimi için geri çağırılması
gereği çıktı (aslında günlük yaşamdan hiç gitmemişlerdi). Bir zamanlar hurafe,
batıl inanç, para-psikoloji, altıncı his, kadercilik ve özgürlüğe düşmanlık
gibi bilime, bilmeye ve gelişmeye aykırı olarak gördükleri ve aşağıladıkları
metafiziğin örgütlü gücüne başvurarak siyasal ve ekonomik
sürdürülebilirliklerini sağlama işine başladılar. Aydınlanmanın pozitif bilimini gerekçe
göstererek, teolojik gücün bol maddi pay alan siyasal gücüne son veren
kapitalistler, aydınlanmaya ve pozitif bilime ihanet ederek metafiziğin örgütlü
vicdan ve inanç soyguncularını tüm dünyada yaygın bir şekilde teşvik ettiler ve
etmeye artan yoğunlukta devam etmektedirler. Örneğin, önce Amerika başta olmak
üzere tüm dünyada eski ve yeni yaratılmış
tarikatçılığın ve Hindistan gibi ülkelerden getirilen mistikliğin ve
yoga gibi bireyi kendine döndüren yönetim mekanizmaların yaygınlaştırılması
geldi. Buna küresel yönetimde kolaylık ve kontrol için inanç içi ve inançlar
arası düşmanlığı yaygınlaştıran (ve yanında ırkçılığın da teşvikini getiren)
“medeniyetler çatışması politikaları ve uygulamaları” eklendi. Bir de baktık
ki, Aydınlanmanın laik sermayesinin siyasal güçleri siyaset sahnesinden
attıkları (ya da Türkiye’deki gibi her zaman cehalete dayanan siyasal ve
ekonomik sömürü aracı olarak kullanılmaya devam edilen) örgütlü metafiziğin
güçlerini kendileri de sömürü aracı olarak kullanmaya başladılar. Güç hesabı ve
ilişkisi böyledir: Duruma göre ümmetçiliği bırakmış ve milliyetçiliğe sarılmış
görünürler; oy toplamak için hiç gitmediği camilere gitmeye ve (kültürel
alışkanlığın dışında) hiç kullanmadığı teolojik kavramları kullanmaya,
teolojinin temsilcilerine partinde yer vermeye, kısaca teolojiyi kullananları
taklit etmeye başlarlar. Ne için? Güç ve sömürüyü yaygınlaştırmak ve
sürdürebilmek için. Bundan kimler zarar görür? Her gün yiyecek alışverişinde
sürekli artan fiyatlardan, işsizlikten, asgari ücretlerden, emekli maaşlarından
canı yanan kitleler zarar görür. Bu sömürüyü yaygınlaştırabilme ve sürdürebilme
kimlerin birbirini yiyen katılımıyla gerçekleştiriliyor? “Zarar görenler”
dediklerimin: (BİZİM).[3]
Dikkat edersek, laik ve laik olmayan kapitalist sermaye,
sermayenin örgütlü baskı ve katliam gücü olan kılıç, örgütlü eğitimin kalemi ve
yaygın biliş ve davranış yönetiminin ücretli askerleri olan medya
profesyonelleri arasındaki işbirliği, günümüzde insanlığın geleceği için
giderek artan bir tehdit olarak tüm ülkeleri birlikte yönetmektedir. Bu yönetmede, sermayenin ülkeler içindeki
diktatörlüğü ve uluslararası seviyede ise emperyalizmi, çok boyutlu ve çok
kapsamlı olarak serüvenine devam etmektedir. Bu serüvenin yıldız oyuncuları
Walt Disneyle, kanal üçle beşle altıyla, yüzlerce çeşit çocuk oyuncaklarıyla,
öğretim ve eğitim araçlarıyla, belli anlayış yapısını aşılayan sayısız
faaliyetlerle, sermayenin bekçiliğini yapan kahraman "barışçı"
ordularla, profesyonel katillerin kiralandığı "dirliği ve birliği
sağlayan" özel timlerle, İnanç sömürüsü yapanlarla, uluslararası
şirketlerin ve ortaklarının çıkarlarının biçim değiştirerek yansıtıldığı
siyasal yürütme organlarıyla karşımıza gülümseyen ve çok duyarlı görünen
maskelerle çıkarlar. Bugün bu çok merkezli ve çok ortaklı sömürüde, önemli
yatırımı ve hissesi olmayan devlet başkanı ve çevresi dünyada kaldı mı acaba?
Dünyanın birçok ülkesinde büyük şehir belediye başkanları bile küresel yönetim
güçleriyle işbirliğinden paylarına düşeni almaktadır. Tüm bunlar yapılırken,
kılıç terörün sembolü olarak değil, demokrasi ve özgürlük sembolü olarak
etrafta poz vermektedir.
İş mülakatında iş alınmanın yollarına örnek: İş
mülakatındaki soru: Geleceğini nasıl düşünüyorsun? Yanıt: “Benim için önemli
olan benim geleceğim değil, şirketin geleceğidir.” İşte çok büyük çoğunluk
böyle düşündüğü an, vatan ve ülke, insan ve insanlık şirket olur. İşte bu
durum, komünizmi ve tek elden yönetimi kötülemek için yazılan Hayvan Çiftliği
(Animal Farm) ve 1984 gibi yapıtlardaki KORKULARIN, bireysel özgürlüğe önem
veren liberallerin ve insan özgürlüğünü her şeyin önüne koyan Karl Marx’ın
görüp görebileceği ÖLÜMCÜL KABUSA dönüşmeye başladığına işaret eder. Dönüşüm
hangi koşulda tamamlanır? Ulus devletlerdeki siyasal yönetime ve ırka dayanan
milliyetçilik gibi ulus devlette kullanılan bilinç yönetimine kapitalist
sermayenin gereksinimi kalmadığında gerçekleşir: Birleşmiş Milletlerin yerini,
Birleşmiş Şirketler alır. Bir veya birkaç dev şirket, sömürge şirketleriyle
birlikte Dünya Federal Şirket Sistemini kurarlar. [4] Böylece, tarih boyu en büyük baş belaları
olan ve paylarının bir kısmını meşru ve gayri-meşru yollarla ceplerine indiren
siyasetçilerden kurtulurlar; yönetimi kapitalistlerin şirketleri yapmaya
başlar. İşte o zaman, gerçek anlamıyla, kapitalist sınıf toplum yönetimini,
devletten ve siyasetçilerden kurtularak, şirket yoluyla kendisine hizmet veren
şirket yöneticileriyle yapar.
Medya haberlerinden (okullardaki hocalardan ve medyadan)
geçerek sunulanların hedefi olan kitleler, vatanın ve milletin bütünlüğü adına
ırksal veya dinsel azınlıkları, hıncını alacak bir güçsüz bulmanın sevinciyle
ezme işi için hep hazır tutulurlar. Bu hazır tutulma bilinciyle ve duygusuyla
dolu olmayan karşıtlar, yani insanlık tarihinde insanlığın insanca gelişmesinde
itici ve değişimci rolünü oynama mücadelesine kendince katılanlar için ise bir
sürü "modern" yasalar, içinde ne olduğunu bilmediğimiz tazyikli sular,
plastik mermiler, kimyasal gazlar, özel hücreler, en son teknolojik işkence
aletleri ve metotları, özel timler kurarak suikastlar ve katliam biçimleri
geliştirilmiş ve kullanılmaktadır.
Haber Konuları:
Toplumsal İlgi ve Biliş İşleme
Haberlerde kullanılan konuları, güncel olarak sürekli
tekrarlananlar, değişen zamanlarda periyodik olarak tekrarlananlar ve
gerektiğinde sunulanlar olmak üzere üçe ayrılırlar. Hepsi de siyasal konular,
ekonomik konular, kültürel konular ve çeşitli sosyal konulardan biri veya
birkaçı içine düşerler. Güncel olarak sürekli sunulan haberler akla gelebilecek
her türdeki haberler olabilir: Siyasal haberler, hava durumu, magazin haberleri böyledir. Periyodik olarak
sunulanlar özellikle belli zamanlarda tekrarlanan (bayramlar, anneler günü
gibi) olayları içerir. Gerektiğinde sunulanlar ise, haber kıtlığı olduğunda
veya herhangi bir nedenle gerek duyulduğunda sunulanlardır. Bu konular
televizyon kanallarının analizinde alt ve alt-alt başlıklar altında ayrıntılı
sunuldu.
Siyasal haberler: Örneğin, hükümetle, partilerle,
kurumlarla, terörizm kurbanlarıyla ve şehit cenazeleriyle ilgili haberlerdir.
Ekonomik haberler: Ekonomik durum, sorunlar, artan
pahalılık, Avrupa Birliği, para ve döviz ile ilgili haberlerdir.
Kültürel haberler: Din, inanç, sanat, gelenek, günlük yaşam
tarzlarının ifadeleriyle ilgili haberlerdir.
Haberlerin bazıları, “kötü, çirkin veya değersiz insanların”
yaptıklarıyla ilgili haberlerdir. Bu haberler de özellikle trafik kazaları ve
suç işlemeyle (öldürme, kavga, gasp, kapkaç) ilgilidir; çocuğunu, kızını,
kardeşini, arkadaşını ve ihtiyar birini döven ve öldürenler.
Haberlerin bazıları
da, “güzel” insanlarla ilgili magazin haberleridir (moda, müzik, eğlence ve
medya dünyasının meşhur insanları).
Ne tür konu işlenirse işlensin, (a) haberlerde popüler
başoyuncular ve oyuncular vardır; (b) bunlar belli koşullarda, durumlarda,
olaylarda yer alırlar; (c) çeşitli iyi veya kötü faaliyetler ve ilişkilerde
bulunurlar ve (ç) tüm olayların ve faaliyetlerin belli sonuçları (ve çözümleri)
vardır.
Haber türlerinden, bu türlerle ilgili olarak haberlerin
seçilmesinden ve içeriklerinin doldurulmasından geçerek en az şunlar yapılır:
(a) seçilen konular ve alt-konular yoluyla, seçilmeyenler
insanların ilgisi ve günlük konuşma gündemi dışında bırakılır; seçilmedikleri
için önemsizleştirilir ve değersizleştirilir;
(b) seçilen konularda bize sayısız bilişler işlenir.
Örneğin, trafik kazası yapanlar “trafik canavarı” denen kötülerdir; bu kötüler
de, hermen her zaman Anadolu’nun eğitilmemiş, yontulmamış hanzolarıdır. Trafik
canavarı olmayanlar da, doğal olarak, iyi insanlardır. Benzer bilişler ve
duygular hırsızlık, kapkaç ve darp gibi konularda da işlenir.
(c) Yangın gibi olaylarda, aktörler, örneğin ihmali olan ve
dikkatsiz olan insanlardır ve “iyi ve
güzel insan” kategorisi dışında kalanlardır.
(ç) Sel felaketi gibi konularda, aktörler selden mağdur
olanlardır. Bunların hiçbiri yine “iyi ve güzel insanlar” arasından çıkmazlar;
alt-katta evleri olan halktan birileridir. Dükkanları zarar görenler de küçük
esnafın küçükleridir. Sel felaketiyle ilgili haberlerde, hükümet yanlısı ve
muhalif tarafa muhalif medyada neden de sonuçtur: neden “sel felaketidir” veya
ansızın gelen yağmurdur; şaşırtıcı havsa durumudur. Diğer medya haberlerinde
gerçek nedenler üzerinde durulmaya çalışılır, ama sunum biçimleri çoğu kez
hükümeti ve ilgili kurumları suçlamak biçimindedir.
(d) Tren kazaları gibi kazalarda da medyanın tutumu sel
felaketinde belirttiğim biçimdedir. Fakat bu kazalarda ciddi sayıda ölümler ve
yaralanmalar olduğu için, ilgili kurumu ve hükümeti savunma ve sorumlu tutma
haberleri oldukça hararetli bir şekilde sunulur. Hararetli olarak sunulmasaydı
sonuç Türkiye gibi ülkelerde farklı olmamaktadır: İtin ürüyüp, kervanı
yürütenlerin yürütmeye devam etmesi.
Konuların İşlenmesi
Konunun işlenmesi
haber hazırlamada içeriğin nasıl doldurulduğu demektir. İçeriğin doldurulması
medya profesyonellerinin ideolojik paketlemesi sürecidir. İçeriği paketleme
biçimleri “bir kazı yolmanın bin bir yolu vardır” sözünü kanıtlayacak kadar
çoktur. Örneğin sorunlar bireysel seviyeye indirgenerek ele alınır. Bireysel
seviyede bile, güç ve imtiyaz sıralaması ve ilişkisi ön plana çıkarılır.
Örneğin, iyi ve güzel insanlar, imrenilecek ve model olarak görülecek
insanlardır; başarılı olarak nitelenecek insanlar “çok para kazanan” ve meşhur
olan insanlardır. Öte yandan suç işleyenler, katiller, saldırganlar, dayak atan
ve yiyenler, kötülükler sıradan insanlar arasından çıkar. Gerçi bu insanlar
aynı zamanda acı da çekerler; ama acı çekmek, pahalılıktan şikayet etmek,
birbiriyle didişmek, trafik canavarı olmak, trafikte kavgalar ve benzerleri
onların çirkin hayatlarının bir parçasıdır. Bazen bazı kötü eczacılar,
doktorlar veya hemşireler bazı şeyler için sorumlu tutulur. Fakat
bireyselleştirilmiş suçlar daima kişilerin sapık, normal olmayan, insanlık dışı veya duyarsız davranışlarıyla ilişkilendirilir.
Asıl ciddi ve şok edici olanlar (örneğin Türkiye’de ameliyattan sonraki bakım
süresinde ölmemesi gereken insanların ölmesi) göz ardı edilirken, örneğin çok
istisna olan “hastasına tecavüze yeltenen doktor” sansasyonelleştirilir: Yani,
her gün tekrarlanan kötülükler, ihmaller, baskılar, pislikler ve hunharlıklar
haber yapılmazken, ender olanlar haber yapılır.
Medya
profesyoneller büyük dolandırıcılar, soyguncular ve hırsızlar ile uğraşma
yerine, üfürükçüler, muska yazanlar, araba hırsızları, dilenciler ve hayat
kadınları ile uğraşılır: Güçsüzle uğraşmak daha kolay!
New York’ta kuyruğuna basılan köpeğin
Londra’da havlayıp inlemesi haber yapılır ve kuyruk acısını dindiren mucize
ilaç ve meşhur doktorun insanlığa ve sağlığa katkıları öykülenir. Elbette, New
York’ta köpeğin kuyruğuna basılması garantiye alınmalı ki, mucize ilaç
üretilmesi ve dağıtılması ve de bunların haberlerinin yapılması devam etsin.
Kuyruğuna basılan köpekler sadece kuyruk sancısı çekmeyecek elbet, AIDS
olacaklar, yiyecek ve içeceklerden kanser olacaklar, bin bir tür alerji ve kalp
rahatsızlıkları satın alacaklar. İnsanı ve çevreyi zehirleyenlerin zehirleri
reklamlarda “akıllı molekülle beyazı daha beyaz yapın” diye pahalı ve süslü
paketlerde satılmaya devam edilirken, zehir tacirlerinin çevre ve sağlığı
koruma yemekleri, zirveleri ve toplantılarının haberleri verilir. Ardından
tıpta bir başka şahane teknolojik uygulama veya buluş haberi gelir. Fakat bu
sırada sağlık sistemi sağlıksızlığın üretilmesi ve sağlıksızlığı üretmeye
katkıyla trilyon dolarlık çıkar yapısını sürdürerek kendi ve kendi varlığını
yaratan koşulları tutmaya devam edecek. Endüstriyel yapının yarattığı ve
yaygınlaştırdığı çevre ve insanlık durumundan beslenen ve gelişen bu
endüstriler yirmi birinci yüzyılın insanlık durumunu yaratan bir dünya pazarının
bütünleşik parçasıdır. Bu parça sigorta ve hukuk firmalarının çıkar sağlama
işine katılmasıyla, artan sağlık sorunlarıyla artıp beslenen bir devasa
sömürgen yapı oluşturulur. Bu yapıda genellikle profesyonel-emekçi durumunda
bırakılan doktorlar gibi yapının en zayıf halkaları gerektiğinde medya
tarafından sansasyonel haberlerle övülür ve gerektiğinde de suçlanarak dövülür.
Biz ve
Ötekilerin Yeniden-üretimi: Popüler İyiler ve Kötüler
Biz ve Ötekilerin üretimi ne demek? Biz ve Ötekiler hakkında
olan düşüncelerin, duyguların, duyarlılıkların, ilgilerin ve davranışların
medya haberleri yoluyla izleyicilere hatırlatılması, izleyicilerin
belleklerinde tazelenmesi, desteklenmesi ve perçinlenmesidir.
Haberlerin biliş ve bilinç işlemelerinin en önde geleni biz,
dost onlar ve Düşman onların yaratılması ve yaratılmış olanların da
yeniden-üretilmesidir. Diğer bir deyimle, medya profesyonelleri ötekileştirme
ve ötekileştirilmişe karşı düşünce, duygu ve inançları pekiştirme ve
yaygınlaştırma işini bilerek veya farkında olmadan yaparlar. Bu sırada da
BİZden olanlar ve Bizden olanlarla ilgili haberler ve haber-yorumlar da olumlu
yayma ve pekiştirme işinin temel parçası olarak sürdürülür.
İşleme ve yeniden üretim, haberi öyküleme sırasında habere
konu olan aktörlerden ve aktörlerin dahil olduğu olaylardan geçerek
yapılır.
Başrol aktörler:
Baş aktörlerin en başında toplumunun gerçeğini bize sunmada otorite olan
televizyonlar ve televizyon habercileri gelir elbette. Onlar olmasa biz bu
güzelim haberleri nasıl alırdık ki! Onları olayla/konuyla ilgili olarak
sundukları aktörler takip eder. Her olayda/konuda iyi ve kötü olarak ortaya
çıkan başrol aktörler vardır. İyi aktörün sunulmasının biçimi, bize daima kötü
aktörü de hatırlatır. Örneğin, kötü başrol aktörün yaptıkları, iyi baş aktöre
çağrışım yapar: “Trafik magandası veya trafik canavarı” diye gösterilen aktörlerin hangi sınıfa veya
seviyeye ait olduğu bize onlar hakkındaki düşüncelerimizi destekleme sunarken,
biz aynı zamanda da “trafik magandası/canavarı” olmayanlarla ilgili düşünce ve
duygularımızı doğrularız. Bir şeyin veya birilerinin ne ve nasıl olduğunu kendi
özellikleri yanından, onda olmayan (dolayısıyla onun gibi olmayan diğerlerinde
olan) özelliklerden geçerek anlamlandırırız (Bu süreç kaçınılmaz normalliktir)
.
Televizyon haberlerinin iyi aktörleri, medya
profesyonellerinin desteklediği siyasetçiler, ünlüler, sanatçılardır; düzeni
koruyan polis teşkilatı ve polislerdir; vatanı koruyan ordu ve ordu
mensuplarıdır; insanlara iş vererek ailelerin karınlarını doyuran büyük
şirketler ve sahipleridir; kötü dedikodulara karışmayan ünlüler, film
yıldızları, medya mensupları, mankenler, televizyonda boy gösteren popüler
yapılmış kişiler, sporcular, şarkıcılar ve modacılardır.
Haberlerin kötü aktörleri ise, örneğin, trafik
canavarlarıdır; eşini döven erkeklerdir; siyasal, kültürel ve sosyal düzeni
bozan örgüt mensuplarıdır; millette duygu sömürüsüyle para alan dilencilerdir
(peki oy almak için duygu ve inanç sömürüsü yapan dilenciler?) Siyasal düzeni
bozan kötüler ise teröristler, bölücüler ve yasadışı örgütlerdir. Kültürel ve
sosyal düzenle ilgili sorunlar çıkartanların hemen hepsi,
(a) büyük kentlerdeki işsiz insanlardır; bunlar kapkaççılık,
fahişelik, tinercilik, dilencilik, hırsızlık, gasp gibi işler yapan “çirkin”
insanlardır;
(b) Anadolu’nun diğer kentlerinde ve kırsal kesimde yaşayan
ve “çağın gerisinde kalmış” katil ruhlu yaratıklardır. Bu katil ruhlular töre
cinayeti işlerler, kan davası güderler, namus uğruna kızlarını ve başkalarını
öldürürler, mahkeme içinde ve önünde olaylar çıkartırlar;
(c) arabayı sarhoş olarak veya çok dikkatsizce kullanarak
trafik canavarı olan cahil sürüleri veya dikkatsiz genç sürücülerdir. Bu tür
insanlar hep toplumun alt kesimine ait olanlardır.
Bu kötülerin olduğu geniş kitlelerin olumlu olarak
gösterildiği ender anlar vardır: Seçimlerde (bizim partiye) oy verme.
Kötülerin olduğu kitlelerle ilgili işlenenlerden biri de
“acınacak” durumda olmaları ve yardıma ihtiyaç duymalarıdır: “Açlık ve sefillik
çekiyor” veya “acil yardıma muhtaç” diye televizyonlarda gösterilen ve
gösterildikten sonra “hayırsever bir zenginin elini uzatıp yardım ettiği” ile
ilgili haberler böyledir. Dolayısıyla, bu tabakadaki “iyi aktörler” namazında
niyazında olan, işine gidip gelen ve ona verilen nimetler için şükranla dua
eden ve çok muhtaç duruma düştüğünde dilenmeden yardım isteyenlerdir. Zenginler
de, farkında olduklarında yardımlarını esirgemeyen iyi insanlardır.
Güzel ve iyi popüler insanlar da bazen kötü şeyler yapar,
ama onların yaptıkları kınansa da ilgi ve dikkat çeker. Bu insanların
yaptıklarıyla ilgili haberlerin başında, birbirleriyle olan aşk ve kandırma
ilişkileri, birbirine sataşmaları, aralarındaki çekişmeler ve kavgalar,
mahkemelik olmaları gibi ilişkisel şeyler gelir. Bazen de, uyuşturucu madde
kullanımı işine karıştıkları haberi verilir, böylece televizyonlar toplumda
uyuşturucu madde kullanımının promosyonunu “uyuşturucu madde kullanan rol
modeli” yoluyla yaparlar.
Diğer aktörler: Öyküye katılan, olaya
tanık veya dolaylı taraf olan iyiler ve kötülerdir. Bunların kötü olanları,
örneğin bölücülere ve teröristlere yataklık edenler, toplum düzenini bozanlara
yardım edenler, Fetöcü gibi örgüt üyelerinin yakınlarıdır (hatta bu
yakınlarının alakası bile olmasa. Neden? Üzüm üzüme bakarak karardığı için!).
Haber Değeri: Normalin kırılması gerekir!
Medyada “normal”
olarak kabul edilen hiçbir şeyin (örneğin asgari ücret ödemenin) haber değeri
yoktur, dolayısıyla haber olarak sunulmazlar. Haberlerin büyük çoğunluğu normal
olarak kabul edilenin kırılmasıyla, çiğnenmesiyle, ihlal edilmesiyle ilgilidir.
Bunlar da kavgalar, çatışmalar, çekişmeler, cinayetler, trafik kazaları,
ölenler, öldürenler, cenazeler, ağlayanlar, sahte dilenciler, orada burada
işini yapan hayat kadınları, gayri meşru seks ilişkileri, meşhurların
boşanmaları, töre cinayetleri, dövülen kadınlar, kapkaççılar, topluma tehlike
olan tinerciler, terör başını ve terör örgütünü destekleyenlerin sokak
gösterileri ve polise saldırmaları gibi insanların yaptıkları. Normal
koşullarla ilgili haberler ise, ancak iyi ve değerli insanların siyaset,
ekonomi, kültür, spor ile ilgili konularda söyledikleri, tartıştıkları ve
yaptıklarıdır.
Haberlerde sunulanların büyük çoğunluğu, kötü faaliyetler,
kötü olaylar ve kötü-popülerlik üzerine inşa edilmiştir. İyi haber olan
faaliyet ve ilişkiler istisnadır, çünkü ilgi çekmediği için haber değeri
yoktur. İlgi çekenler ise, siyasal alandaki olanlar ve zenginlerin düğünleri
gibi “güzel insanların” faaliyet ve ilişkilerdir. İyi haber olarak sunulanlar
çoğunlukla promosyon, (gizli) reklam ve propaganda niteliğini taşırlar.
Dolayısıyla, televizyon haberlerinde gördüğümüz popüler faaliyet ve ilişkilerin
büyük çoğunluğu kötü ve kötülük, yanlış ve yanlışlık gibi olumsuzlar ve
anormaller üzerine inşa edilmiştir. Haberlerde normalin kırılmasından sonraki
faaliyetler ve durum da, gerekirse, anlatılır. Koşulun yeniden inşası
sunumuyla, normal olarak kabul edilen desteklenir.
Hedonizmden Aşağısı: Monoton ve Sıkıcılı Normallik
Eğlence dünyasının
gece hayatı, dedikoduları ve bu dünyanın çok çekici ve de bir o kadar güzel
insanlarının bol bol haberi yapılırken, toplumsal üretimi gerçekleştiren “çok
değersiz ve çirkin” iş gücünün iş yerindeki hayatı ve gece hayatı haber
yapılmaz. Neden? Eğlence dünyasının çok çekici ve güzel insanları izlemez de
ondan!? Yok böyle değil, şaşırtma bizi; o çok güzel ve çok değerli insanların
magazin haberlerindeki gerçek ve dizilerdeki kurgulanmış heyecanlı yaşamları
dururken, zaten akşama kadar anası ağlamış çirkin işgücüne bir de eve gidince,
kendi gibilerinin hayatını mı izleteceksin? İnsaf, yani!
Ancak birkaç
televizyon, muhalif olmaları nedeniyle olmalı, çalışan işçilerin sorunları
üzerinde dururlar; bunu da ancak grev, gösteri veya bir facia olduğunda
yaparlar. Grevler ve gösterilerde ve facialarda, hep uzmanlar ve siyasetçiler
konuşturulur. Çok ender olarak çalışan bir işçinin görüşüne başvurulur. Neden?
Çünkü normal bir çalışanın kendi işiyle bile olsa, bilgi sahibi olmadığı
varsayılır. Böylece, halkı temsil numarasıyla seçimlerde oy alarak iktidara
gelen ve kendileri ve yöneten güçlerin çıkarı için çalışan ve gerektiğinde
halkı kolluk güçleriyle bastıranlara, çalışanları konuşturma yerine, çalışanlar
hakkında konuşan uzmanlar ve medya profesyonelleri katılır. Tek bir gün,
çalışanların somut sorunlarıyla ilgili olarak çalışan insanlar asla stüdyoya
falan getirilmez (Soma faciası gibi örnekler dışında). Muhabirler tarafından,
sokakta/dışarıda, olayla ilgili basit
bir iki soru sorularak geçiştirilir. Ne zaman getirilir? Büyük felaket falan
olduğunda olayını anlatmak için. Halk Arenası’nın (Halk Arenası ve benzeri
diyecektim, ama başkası yok ki) uzmanları değil, çalışanları konuk ederek
konuşturması için ille ki, birkaç yüz çalışanın yer altında (ölmesi değil)
öldürülmesi mi gerekir? (Evet, çünkü birkaç kişinin ölümünün haber değeri ve
etkisi yoktur!).
Medya haberleri
suçlar ve cinayetler yanında (veya onlar yerine), iş yerlerindeki
yaralananların, hastalananların ve ölenlerin sayısını uygun aralıklarla ele
alırsa işten mi kovulurlar acaba? İşten haksız yere atılanların sayılarını ve
uygun zamanlarda şikayetlerini/sorunlarını dinlemek için stüdyoya çağırsalar,
kafir falan mı olurlar? Çağırdıklarında, bu çalışanların kimliklerini
gizleyerek, işlerinden atılmaları olasılığını ortadan kaldırmak o kadar da zor
değil. “Medya böyle yaparsa, reklam alamaz” dedi çokbilmiş bir aydınımız. Bu
gülünç bir gerekçe, çünkü Türkiye’de televizyonların çoğunun reklam
gelirleriyle değil, başka başka gelirlerle ve ilişkilerle ayakta durduğunu
(veya medya sahipliği yoluyla kurulan ilişkilerden geçerek ihaleler ve diğer gelirler
elde edildiğini) bilmek için müneccim olmaya gerek yok.
Haberde Çözüm: Vuran eli kırılır inşallah! Hepsi de
asılmalı!
Haberler bilgilendirme ve olanı aktarma olduğu için “çözüm
üretmenin” söz konusu olmaması gerekir. Fakat televizyon haberleri haber değil,
haber-yorum olduğu için, haberin sunum biçimiyle ve içeriği doldurma şekliyle
(bazen açıkça ve bazen de üstü örtük bir şekilde taraf tuttukları için) belli
çözümler sunulur. Örneğin, ilgililer ilgilenmeye davet edilir. Zengin birinin,
bir bakanın veya hayırsever bir kurumun ilgilendiği haber yapılır ve mutlu son
müjdelenir. Büyük tesadüf (diye olay düzenleme de olabilir) birisi kendini
köprüden atarken, iyi yürekli liderlerimizden biri onu görür, arabasından iner,
korumalarının kartal bakışları altında, uçarak köprüdeki adamı kurtarır.
Resimler, duyarlı sözler, derin duygular ve gözyaşları. Televizyonun önünde
hepimiz kendimizi kurtarılmış hissederiz. Bazı muhalefet liderleri böyle
yapsınlar da görelim! Yapamaz, çünkü köprüden kendini atarım diyen adam,
muhalefet liderini görünce, “Allah kahretsin, yine mi sen, çekil yakamdan
solcu, fetöcü, terörist yandaşı” gibi bir şeyler deyip kendini köprüden
hemencecik atardı! İşte dünyanın büyük çoğunluğunu oluşturan bu insanlara,
değişim ve gelişim olasılıkları çok az olan “gerçek inançlı” denir. Bunları,
örneğin laik ve dindar olarak da ayırabiliriz. Dindar olandan Laik olana geçiş
olasılığı sıfıra yakındır. Bu olasılık ancak farklı ortam ve farklı güncel
çıkar ilişkileri koşuluyla artar.
Haberlerde, çözüm olarak ahlakı bozanların şiddetli cezaya
çarptırılması istenir: “Onları ancak ölüm paklar!”
Dilencilerde olduğu gibi, haberciler “onlara para
verilmeyin, hayır kurumlarına verin, işte telefonları” diye dilencilik sorununu
çözerler.
Çözüm olarak sunulan “normalleştirme”, bir kişiye “balık
verme” biçiminde olur, balık tutma öğretilmez, çünkü balık tutanların arasına
katılmak, pastadan pay almaktır ki bu da paylaşanların payını azaltabilir.
İnsanlar insanca yaşayacak miktarda ücret “hayırsever, insan hakları şampiyonluğu
yapan kapitalizm” tarafından sağlansaydı (ki bunu yapmak kapitalizmin doğasına
aykırıdır), zaten bu kadar yaygın işsizlik, yoksunluk, yoksulluk olmazdı.
Bununla ilgili olarak, birçok yerde olduğu gibi haberlerde de iş verilse bile
çalışmayacakları söylenir, çünkü bu yolla çok daha fazla para kazandıkları
anlatılır.
Ciddi devlet politikası gerektiren konularda sunulan
çözümler, devlet politikasını destekleyen aynı veya paralel çözümlerdir. Diğer
temalarda, televizyon haberlerinde neyin nasıl haber yapılacağı (ve
yapılmayacağı), taraf tutma ve çözüm sunmanın karakterini belirleyen, çoğu kez
kısa dönemli çıkar hesaplarıdır. Bu çıkar hesapları bazen sadece televizyon
şirketinin sahiplerinin çıkarını yansıtırken çoğu kez kapitalist dünyanın pazar
bilincini işleyen karaktere sahiptir.
Haber Kaynakları
Medya profesyonellerinin sayısız haber kaynakları vardır.
Bunları iki gruba toplayabiliriz: Dış ve iç haber kaynakları. Dış haber
kaynakları internetteki uluslararası medya web sayfaları, uluslararası haber
ajansları, yabancı gazete ve dergiler, yabancı radyo istasyonları ve eğer varsa
kendi yurtdışı haber büroları veya muhabirleridir. İç haber kaynakları ise,
yine internet, Anadolu Ajansı, diğer yerli ajanslar, siyasetçiler, hükümet
yetkilileri, idari ve yasal yetkililer, polis, uzmanlar, akademisyenler ve
kendi yerel muhabirleridir.
Peki halk/izleyiciler? İzleyiciler televizyon haberlerinde
sadece haberin ham maddesini sağlarlar. İzleyicilere elbette bazen belli bir
iddiayı kanıtlamak için başvurulur. Bu tür başvuruların başında da “artan
pahalılık” gelir. Her seferinde de halkın geçim derdi olduğu haberini semt
pazarında alışveriş yapan kadınlar ve emeklilerle konuşarak desteklerler.
Nedense, AVMlere gidilmez. Peki, Yandaş
denen medya ne yapar? Onlar da “Allah razı olsun, rahatız, şükrediyoruz” diyen
halkla kurguladıkları habere destek sağlarlar.
Kaynak: Akademisyenler ve Aydınlara İlgi
Kültür öğrenilir, eğer öğrenmek istenirse. “Entel”
kavramının ne anlama kullanıldığını bilmiyordum. Sordum ve öğrendim. Kısa
zamanda medyada ve kişiler arası ilişkilerde “entel” kavramının kullanımına
baktığımda şaşırmadım, çünkü kapitalist ideolojinin bilmeye, dolayısıyla
aydınlanmaya karşı bir dönüşüme uğradığını biliyordum. Ama çok şaşırdım, çünkü
Türkiye gibi kapitalistimsi bir ülkede, entelektüeli entel diye aşağılama,
alaya alma, küçümseme ve değersizleştirme yanında aydına ve bilmeye karşı bu
denli yoğun bir düşmanlık olmasının ve pompalanmasının tahmin edilmeyecek kadar
yüksek seviyede olduğunu ve devam ettiğini gördüm. Şaşkınlığım, üniversitelerde
ders verirken gördüğüm akademik ortamdaki egemen durumu görünce, üzüntüyle,
sona erdi. Vardığım sonucu şöyle özetleyebilirim: Dünya’da, orta çağ düzeniyle
yönetilen bilindik birkaç ülke dışında, Türkiye’deki gibi bilmeye, aydınlanmaya
ve bilgiye ve de bilme ve bildirme çabasıyla yırtınan insanlara karşı bu denli
yüksek seviyede düşmanlığın ve çamur atmanın olduğu bir diğer ülke var mı
acaba? Sanmıyorum. Türkiye’de (a) eğitmen çok az ve eğitmeyen ama eğitmen
geçinenler çok fazla olduğu için, ve (b)
öğrencilerin çoğunluğunda öğrenmeye ilgi okullar ve medya sayesinde ortadan
kaldırıldığı için, (c) onun yerine yanlış ilgiler, kısa yoldan köşe dönmecilik,
çaba göstermeden ödül elde etme, (d) akademide tembeller ve köşe dönmeciler
arası kurulan yaygın dayanışma ve işbirliği, doçentlik gibi unvanların
alınmasında bu işbirliğinin egemen olması ve torpili olmayanların “yanması”,
çaba gösteren çok az sayıdaki akademisyenlerin ezilmesi, dışlanması ve çeşitli
yollarla yerlerinden edilmesi, belli örgütlü siyasal parti ve kuruluşlarla bağ
kuranların çabukça köşe dönmesi, hemen her
üniversitede insan mantığıyla alay eden “araba yaptık ödül aldık” gibi
ekonomik hiçbir anlamı olmayan gösteriş/teşhir ve benzeri şeyler almıştır.
Yukarıda açıkladığım yapının Türkiye’de egemen olması.
Eğer bir akademisyen “fermuarını açık unutursa, Fetöcülük ve
PKKcılık yaparsa, veya çok önemli bir akademisyen ölürse veya ödül alırsa haber
yapılır. Özellikle Ergenekon ve Fetö gibi güçler arası hesaplaşmalarda,
akademisyenler ve aydınlar da siyasal tercihleri ve faaliyetleri nedeniyle
“gereken dersi” alırlar ve bu ders verme işi bu tür medyada, elbette ilgi
çekeceği için, sunulur.
Medyanın aydınlara, akademisyenlere ve uzmanlara ilgisi daha
çok haber hazırlamada ve haber sunumu sırasında yararlanmada görülür.
Haberlerde iki faydalanma yolu kullanılır: Stüdyo konuğu olarak ve telefonla
bağlanarak. Ne yazık ki, benim gözlemlerime göre, bu kullanılan kişilerin
önemli bir kısmının üçüncü sınıf bir aydın, akademisyen veya uzman bile
olmadıklarıdır. Ama bu tür tercih,
kapitalist medya dünyasının bilinç yapısına ve iş yapış biçimine çok
uygundur. Başka türlü olacağı beklenemez.
[1]
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2018/06/29/gazeteci-ile-dostlukbir -numara-dar-ayakkabi-giymek-gibidir.
[2]
“Kadın hakları” kılıfı
önemlidir, çünkü böylece, bu kılıf altında gelen sahte bilişler, birbirine
düşür ve yönet politikalarına karşı bir söz söyleyen, kadın hakları karşıtı
olarak ilan edilip değersizleştirilecek ve bir kenara atılacaktır. Neden? Kadın
haklarına, insan haklarına, özgürlüğe ve demokrasiye karşı gelmek demek, iyi
olan her şeye karşı gelmek demektir. Dilde egemenlik ve mücadelenin ne denli
önemli olduğunu bu örnek bize çok iyi bir şekilde göstermektedir: Yukarıda
benim içeriğe karşı söylediğim, kılıf içerik gibi gösterildiği için, kadın
haklarına karşı olduğumu anlatır.
[3]
Farkındaysanız, tüm kitapta olduğu gibi, bu paragrafta da propaganda yapıyorum.
Nasıl? Her gün gözümüzün önünde olan, her gün içimizde hissedip yaşadığımız
apaçık gerçekleri söyleyerek. Gerçeği söylemek ne zamandan beri propaganda
yapıldı? Sahte ve yalanın toplumlara
egemen yapıldığından beri. Dolayısıyla, onların ve sözcülerinin, bu gerçeği söyleyene
“propaganda yapıyor” diyerek, cehaletin sürmesini savunmaları normaldir.
[4]
Ne demek istediğimi daha iyi anlamak için, George Orwell’i “kapitalist
diktatörlüğün geleceği” düşüncesiyle okuyun ve Orwell’in diktatör hükümet
korkusunun, devlet ve hükümetlerin ortadan kaldırıldığı ve bir şirketin dünyayı
yönettiği bir dünyada kabusa mı yoksa kurtuluşa mı dönüşeceği üzerinde
düşününün. Ayrıca, dünyayı bir şirketin yönetmesi ile ilgili görüş için “tek
dünya düzeni”, “küreselcilik”, gibi
görüşleri ve David Rockefeller ve George Soros gibilerin düşüncelerini (ve
yaptıklarını) okuyun.