Bilgi Toplumu Uydurusu
ve
Bilgiçlik Taslayan Cehaletin
Beslenişi Üzerine
İnsanlık tarihine bakıldığında,
bilginin üretiminin büyük çoğunlukla kontrol edildiği görülür. Tarih boyu
yapılan bilgi üretiminde temel olarak iki popüler yol izlenir. Her iki yol da,
yöneten güçlerin amaçlarını gerçekleştirmek için kullanılır.
Birinci yolda, üretilen
bilgi, yöneten ekonomik ve siyasal güçlerin gelişmesini sağlayan, “insanın,
yaptıkları ve koşulları üzerinde düşüncesini yansıtarak elde ettiği, yazının
ortaya çıkarılması gibi, kendisi için değerli bilgidir. Bu bilgi, yönetenlerin
çıkarına göre, gerekiyorsa, karşılığı ödenerek paylaşılır veya asla
paylaşılmaz. Örneğin “medya okur yazarlığı” diye kurnazca sunulan “bilme,
öğrenme, öğretme, biliş yönetimi” oyununda, birinci bilgi, medya yazarlığıdır. Herkes
medya yazarı olamaz, çünkü medya yazarlığı özel çıkarlar için biçimlendirilmiş
profesyonel bir iştir, maaşlı uzman kölelerden oluşan bir azınlığa verilir bu
iş. İkinci bilgi medya okurluğudur. Herkesin medya okuru olması gerekir, çünkü
eğer medya okuru olmazsa, yöneten güçler mallarını satamaz ve bilinçleri ve
davranışları yönetmede zorluk çekerler. Birinci yolda, üretilen bilgi
saklandığı için casusluk denen meslek gelişmiştir. Bu bilgi emtia (pazarda
satılan mal) değildir. İnternet aleminde özgürce dolaşmaz. Bu bilgiyi bilen, bunu
internete koyduğunda veya satmaya kalktığında, casusluktan ve vatana ihanetten
yargılanır ve ciddi şekilde cezalandırılır. Bu tür bilginin pazara
çıkarılmasına karar verildiğinde de, “bedavaya” internette veya diğer pazar
yerlerinde sergilenmez: Fiyatı değerine göre belirlenir ve parayı veren satın
alıp kullanır.
İkinci yolda, üretilen
bilgi, yöneten güçlerin geniş kitleler arasında cehaleti yayarak yönetimini
perçinlediği bilgidir. Bu bilgi bilinç ve davranış yönetimi için değerli
bilgidir. Bu nedenle ki, bu bilgiyi üretenlere (televizyonda Çarkı Feleğin
çarkını döndüren kadına ve sunucusuna, kadın ve yarışma programlarını
yürütenlere, sinema yıldızlarına, futbol yıldızlarına, yıldız mankenlere,
yıldız şarkıcılara, yıldız komedyenlere, “uzman” diye geçinen şarlatanlara)
yüklü paralar verilir. Bu tür bilgi
yöneten güçlerin yönetmesini kolaylaştıran, fakat insan ve insanlık için büyük
çoğunlukla aslında insanlığın yitirilmesini, ırkçılığın, gaddarlığın,
düşmanlığın yerleştirilmesini, tüketimle insan olduğunu ve değer bulduğunu
sanan hunhar cahillerin yetiştirilmesini, hiçbir şeyi olmayanlara korumaları
için yanlış inançların, yanlış doğruların, yanlış haklıların ve yanlış
beklentilerin işlenmesini sağlayan bilgidir. Bu tür bilgiler ve bu bilgilerle
oluşan bilinci taşıyan insanlık tarihi, bu tür bilişlerle biçimlendirilmiş
kitlelerin birbirini bireysel, grupsal ve kitleler halinde öldürdüğü katliamlar
tarihi olarak biçimlenmiştir. Bu tür bilgiler, günümüzde kitle iletişim
araçlarında (televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda, romanlarda,
sinema filmlerinde, internette) yoğun bir şekilde üretilen ve dolaşıma sokulan
bilgilerdir ki, ben bunları yöneten güçler için çok değerli olan ama insanlık
için çok zararlı olan çöplük ve pislikler olarak niteliyorum. İnsanlığı
insanlıktan çıkartan bu tür “pislik ve çöplük” bilgilerin üretilmesi ve
bilişlerin işlenmesi günümüzde tarihin çok yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Dikkat edilirse, iki
tür bilgi üretimi ve dağıtımı da yöneten güçler için işlevsel bir karakter
taşımaktadır. Birinci bilgi bilimsel olan faydalı bilgidir ve ancak gerekirse
dolaşıma sokulur. İkinci tür bilgi kitleleri yönetme bilgisidir ve ne kadar
yaygın bir şekilde dolaşıma sokulursa ve kullanılırsa, o kadar yönetimsel
faydaya sahiptir, çünkü bu yollarla malların satışı kolaylaşır, turban üreten
teolojik sermaye veya inancı sömürerek satış yapan sermaye ile laik sermaye
arasındaki pazar rekabetinde insanlar birbirine düşman edilirler, bu tür
yollarla dostlar ve düşmanlar, iyiler ve kötüler, değerliler ve değersizler,
umutlar ve beklentiler belirlenir ve insanlara işlenir; bu yollarla insanlar
kolayca savaşa gönderilir; kolayca kardeşini bile öldürmesi meşrulaştırılır; bu
yolla insanca ücret veya maaş talep eden insanların bile üzerine diğer ücretli
ve maaşlı insanlar kolayca saldırtılır. Binlerce yıl birlikte yaşayan insanlar
birbirine düşman yapılır.
Modernleşme satışından
bilgi toplumu satışına
Dünyayı kontrol ve bu kontrolü
yaygınlaştırma işinde, 1960’larda en gözde biliş (ve davranış) yönetimi
kavramlarından biri de modernleşme (kalkınma, gelişme) kavramıydı. Nasıl
modernleşecekti gelişmemiş ve geri kalmış dünya (dikkat: güç uygulamalarından
geçerek materyal ve bilişsel bakımdan yoksun ve yoksul bırakılmış dünya değil,
kendisinin karakteri nedeniyle gelişmemiş bir dünya)? Batı gibi olarak. Nasıl Batı
gibi olacaktı? Batının siyasal sistemini ve yönetim tarzını benimseyerek.
Pekiyi, gelişmenin göstergeleri nelerdi, yani bir ülkenin gelişme seviyesine
nasıl karar verilirdi? Batının siyasal ve ekonomik sistemini benimsemesi (Sovyetlerinkini benimsememesi) ve bunun
yanında, evlerde belli sayıda radyo ve televizyon, beyaz eşya olması, belli
sayıda sinema koltuk sayısı olması gibi “modern şeylere” sahip olması
gerekiyordu. Kurnazca yapılan bu sistem ve mal/ürün pazarlaması sonucunda, batının
sistemi oturtuldu ve evleri radyo, televizyon ve diğer modern mallar doldurdu.
Ama yine de Batının seviyesine ulaşılamadı. Bu sırada, pazarlanması ve
yaygınlaştırılması gereken yeni ürünler ortaya çıktı. Ayrıca, artık
modernleşme, kalkınma, geri kalmışlık gibi kavramlarla gelen kılıflar da işe
yaramaz hale geliyordu. Artık, çok büyük ve uzun dönemli yatırım gerektiren alt-yapılar
devletler tarafından kamu zenginliklerini kullanarak tamamlanmıştı ve kâr etme
safhasına ulaşılmıştı; dolayısıyla, sıra bu tamamlanmış alt-yapıların özel
çıkarlar tarafından paylaşılmasına gelmişti. Tüm bunlar için gerekçelerin
hazırlanması ve uygulamaların başlatılması gerekiyordu.
Bu gerekçeler
yeni-liberal politikalar paketi içinde getirildi. Bu paketin içini devletçiliğe
(refah devleti politikasına) son ve yerine özelleştirme, klasik demokrasiye son
ve yerine katılımcı demokrasi, modernleşmenin bitişi ve yerine post-modernliğe
ve küresel bir dünyaya geçişin müjdelenmesi, önce enformasyon toplumu ve
ardından da bilgi toplumunun gelişi, soğuk savaşın bitişi ve onun yerini
medeniyetlerin çatışmasının alışı, aydınlanma çağının pozitivist düşüncesinin
ve Marksizmin sonu ve bunların yerine post-pozitivist şarlatanlığın (pardon,
dilim sürçüp doğruyu söyledim, şarlatanlık değil, sürekli değişim ve özgür
anlam verme çoğulculuğunun) geçişi gibi “küresel dünyanın küresel gerçeklerinin
temsilleri” (yani kurnaz pazarlama ve promosyon biçimleri) dolduruldu.
İnternetin desteklediği küreselleşme yoluyla artık dünya bilgi çağına dönemine
girdi. Tek sorun ülkeler arasındaki “bilgi gediğinin” (digital uçurumun)
kapatılması sorunu gibi sorunlar oldu. Bu sorunların giderilmesi için de, ne
olması gerekir? Her okulda ve her sınıfta, her evde ve hatta her evin her
odasında bilgisayarların ve internet bağlantılarının olması gerekir. Böylece
hem uçurum kapanacak, hem bilgi çağına erişilecek, hem de katılımcı ve tüketim
demokrasisi gerçekleşecek. Bunun için ne gerekir? Temel olarak iki şey: medya
okuryazarlığı (ki böylece bilgisayarı ve interneti kullanabilsinler) ve
bilgisayar ve internetin satın alınması. Bu size 1960’lardaki pazarlama ve
promosyonu çağrıştırmıyor mu? Kalkınmak için evinizde radyo ve televizyon
olmalı, okullarda televizyonla eğitim yerleştirilmeli ve yaygınlaştırılmalı
deniyordu.
Elbette, bilgi
sayarların ve dijital teknolojilerin dünya pazarında yaygınlaştırılması, sadece
malların satışını sağlamayı içermez, aynı zamanda bu malları üreten, dağıtan ve
satan endüstriyel yapıların dünya pazarındaki tüm insanların bilişlerinin,
sevdiklerinin, tercihlerinin, davranışlarının ve faaliyetlerinin da bu pazarın
çıkarına uygun bir biçime getirilmesi gerekir. Televizyon, resmi eğitim ve
büyük alışveriş merkezleri zaten bunu yapmaktadır. Fakat bu yetersiz
kalmaktadır. Bu yetersizliği de televizyondan çok daha başarılı bir şekilde
düşüncelerin ve malların reklamını ve satışını yapan internet gidermektedir.
Zaten ileride teknolojik entegrasyonla, bu yetersizlik çok büyük ölçüde
çözümlenmiş olacak, yani George Orwell’in yanlış hareket noktası ve sonuçla
belirlediği BİG BROTHER, dünyanın küçük sayıda özel şirketler (birkaç özel
şirket imparatorlukları) tarafından kontroluyla gerçekleşecektir; ama “big
brother” olarak değil, “BİZ” (küresel şirket) ve bu bizlikteki “BEN” (kendini
özgür sanan şirket kölesi birey) olarak.
Bilgi toplumu için
dijital teknoloji alma ve dijital uçurumu kapama
Kurnaz gerekçe: Türkiye
ve benzeri ülkeler ne yazık ki “bilgi toplumu seviyesinin gerisindeler: Batı
ile aralarında dijital/sayısal uçurum” var. Dolayısıyla, sayısal yayınların
bilgisayar, televizyon ve e-devlet uygulamalarını tek plâtform üzerinde
toplaması ile Türkiye’nin bilgi toplumu haline gelmesi yolunda önemli
avantajlar sağlayacaktır. Bu gibi hizmetlerin evden alınabilmesi, Türk halkının
bilgisayar teknolojisini ve interneti kullanması bilgi toplumuna ulaşmasını
getirecektir.
Günümüz Dünya ekonomisi
bilgi teknolojileri temelli gelişmektedir. Doğru, fakat soru şu: bilgi
teknolojilerine kimin neden gereksinimi var? Ama senin? Sen en son ne zaman
“bilgi” yiyerek karnını doyurdun, bilgi giyerek soğuktan korundun?
Süpermarkettan bilgi ile alışveriş yaptın?
Günlük yaşanan
gerçeklerin çoğu bilgi toplumu, katılımcı demokrasi ve post-modern söylemlerin
tam tersini söylüyor: 21. yüzyıl, hurafelerle, sahte umutlarla, kredi
kartlarıyla sağlanan tüketim demokrasisiyle, internet oyunları ve chat’leriyle,
televizyonlardaki ve diğer kitle iletişim araçlarındaki içeriklerle beslenen en
yüksek cehalet ve hipokrasi çağıdır. Bu elbette daha da yüksek alçaklık
seviyesine ulaşacak biçimde seyretmektedir. İnsanlık tarihinin hiç bir
döneminde insan beyni, vücudu ve doğal çevre bu denli kirletilmemiştir. İnsanlık
tarihinin hiç bir döneminde nicel ve çeşitlilik bakımından bu denli
enformasyon, eğlence ve bilgi adı altında verilen çöplükler beyinleri,
kitapçıları, bayileri, kütüphaneleri, okuldaki sınıfları, bilgisayar disklerini
ve interneti doldurmamıştır. Muhtemelen, tarihin hiçbir döneminde insan beyni
bu denli düşünme kapasitesini, düşünme gereksinimini, düşünme motivasyonunu,
düşünme çabasını ve gereğini yitirmemiştir. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde
özgür düşüncenin oluşmasına, özgürlük ve insan hakları şampiyonluğu yaparak, bu
denli engeller konulmamıştır. “Post-modern” denen bu koşullarda üretilmiş
yiyecekler, içecekler, giyecekler, eğlenceler, tatiller, bilgiler, haberler,
dersler, sınavlar ve iş yapış biçimleriyle standartlaşmış beynin artık düşünmeye
ne ihtiyacı ne isteği ne de fiziksel-ussal potalsiyeli var: Her şeyi hazır
olarak satın alan bu beyin, sadece satın almayı düşler ve satın alma üzerinde
ne düşünmeyi düşünür ne de düşüneni dinleyecek kadar dikkatini verme
kapasitesine sahiptir: Birkaç dakika içinde öyle sıkılır ve yorulur ki, sigara
veya kola içmezse ya da tv seyrederek veya müzik denen bir tür dangırtıya
kendini vermezse, baş ağrısından ve beynini birkaç dakika zorlamadan doğan
gerginlikten kendini kurtaramaz.
Bu post-modern durum,
dünya egemenliğinde başarıdan başarıya koşan yönetici güçlerin kendisi için
yarattığı materyal ve düşünsel pazar durumudur. Bu durumu insanların talebine
bağlamak, yönetici güçlerin ideologları için zorunludur.
Liberal politikalarla yapılan
değişiklikler bölgeler ve ülkeler arasındaki eşitsizliği/uçurumu azaltmamış,
aksine dengesizliği daha artırmıştır; dünyada ayrıcalıklı tabaka bilgisayar
ağlarını kendi üretim ve dağıtım amaçları için kullanmakta ve tüketim için
kullananlar üzerindeki egemenliklerini yaygınlaştırmaktadır. Bu sadece ekonomik
alanla sınırlı değildir: İnternette bütün gün chat yapanlar, seks ve oyun
sitelerinde gezinenler, egemen güçler için tehlikeli olabilecek düşünce ve
faaliyetlerden bu yolla uzak tutulmaktadır.
Bilgi toplumu: araçla içeriğin kasıtlı olarak
karıştırılması
Uzun zamandan beri,
kurnazca araç ile içerik örtüştürülmekte ve araçla ilgili sahte imajlar
yaratılmaktadır. Bu oyunda, örneğin, Kitap bilgi ile eşleştirilir. Popüler
kitapların bilgiyle bağı “bilgiden yoksunluğu” yaratma, “bilgisizliği teşvik”
ve “bilgiçlik taslayan cahili ve cehaleti” yaratma ve yaratılmışı sürdürme
olarak özetlenebilir. Bu oyunda, bir zamanlar televizyon devrimler yaratıyordu,
şimdi internet katılımcı demokrasi ve bilgi toplumu yaratıyor. Televizyon ve
internet sadece taşıyıcı araçlardır. Onların değerini belirleyen içeriklerinin
nasıl doldurulduğudur. Pislikle doldurulursa, pislik araçları olur, güzel
şeylerle doldurulursa, güzel şeyler aracı olur. Çok pislik az güzellikle
doldurup, sonra da kullanıcıları suçlamak da diğer bir iğrençliktir. Bu tür
yanlış bilgiyle yanlış biliş işleme sahtekarlığı günümüzde çok yaygınlaştı. Sanki
internetle, kitapla, dergiyle, radyoyla, televizyonla ulaşılanlar “bilgiyi” oluşturuyor ve toplumu
bilgi toplumu yapıyor ve biz de bilgi toplumunun bir parçası oluyoruz.
İnternet ağı, kitap,
dergi, radyo, televizyon, bilgisayar, cd, kaset ve benzerleri “iletişimin
içeriğini” taşıyan araçlardır. Bu taşıyıcı araçların kendileri hiç kimseye
hiçbir şey yapamaz, devrimler yapamaz, bilgi toplumu oluşturamaz. Bu araçlara
birileri, belli amaçlar doğrultusunda görsel ve işitsel olarak kodlanmış
şifrelerle içerik yüklerler. İşte bu yüklenen içerikler nedeniyle, bu taşıyıcı
araçlar biliş, bilinç ve davranış yönetimi yapan içeriklere sahip olurlar. İçerik
bitmiş üründür. Bu ürün endüstrinin yoğun bilgisi ve deneyimleriyle akıllıca
hazırlanmış, paketlenmiş ve sunulmuştur. Dolayısıyla, ne araç ne de içerikleri bizi
bilgi toplumuna götürür. Onun yerine, örneğin, endüstriyel çıkarların bilmek
istediğini insanların bilmesini sağlar; “özü” “tüketme, gösteri ve gösterişle”
tanımlayan tüketim, gösteri ve gösteriş toplumunun bireyini yaratır.
Bilgi toplumu ve sürekli değişim
Bilgi toplumu çağının
temel özelliği, sürekli değişimmiş. Çok doğru! Sürekli olarak kaldırımlar
döşeniyor, sökülüyor ve yenileri döşeniyor. Yol kenarlarına elektrik direkleri
ve ağaçlar dikiliyor, sökülüyor ve yeniden dikiliyor. Sürekli olarak yeni
yarışmalarla çarkıfekeler, popstarlar, top onlar ve top starlar dolduruyor
ekranları. Süpermarketlerdeki fiyatlar
sürekli değişiyor, değişmeyen tek maaşlar/ücretler. Ücretler/maaşlardaki
değişim gereksinimi bilgi toplumuyla uyuşmuyor olmalı. Sürekli değişim
iddiasıyla, tekrarlanan kalıpları bularak kontrol mekanizmaları kurmayı
amaçlayan “bilimsel gerçeklik ve geçerlilik” reddediliyor. Örneğin, “asgari
ücretle işçi çalıştırılırken, fazla mesai ödenmiyor, sigorta yatırılmıyor”
dediğinizde sizin söylediğiniz “gerçek veya doğru” olmuyor, “olası yorumlardan sadece biri” oluyor, çünkü
post-modern bilgi çağında, açıklamaya çalıştığın şu an, açıklamaya çalıştığın
andan itibaren artık o an değil, dolayısıyla açıklamanın hem anlamı hem de
geçerliliği ortandan kalkıyor, çünkü sürekli değişim içinde, hem açıklanmaya
çalışılan artık geçmiş oluyor hem de açıklanan sonsuz açıklamalardan sadece bir
tanesi oluyor. Bu tür açıklama oldukça doğru, fakat aynı zamanda sahtekarlığın
ve alçalmışlığın çok yüksek bir seviyesine ulaşıldığını anlatan bir açıklama.
Bilgisayarla internete
bağlanıp yerel ve küresel süpermarketlerde gezinti, “sonsuz özgürlük” ve “siber
uzayda her şeye ulaşabilme” gibi mitler yaratılarak popülerleştirilir.
Ekonomik, siyasal ve kültürel pazarın televizyondaki apaçık yönetimsel
karakterinin, internetle buharlaşarak kaybolduğu sahte-gerçeği bu
popülerleştirmeyle yüceltilir. Buharlaşma “internette gezinti/surf” etme
özgürlüğüne (aktif izleyici/özne tezine) dayanarak yapılır. Böylece, internet
21 yüzyılın bilinç yönetim pazarlamasına en gözde yeni araç olarak katılır.
Bilgisayara sahiplikle gelen erişimle sunulan uyduru
Teknolojik araca
sahiplik, bilgiye, doğru ve geçerli bilgiye erişmeyi ve de gelişmeyi getirdiği
masalı bize özellikle 1950’lerden sonra farklı kılıflarda sürekli
pompalanmaktadır. İlk okuldan başlayarak bütün okullarda okutulan
kitaplara ve diğer teknolojik araçlara
bakın: Bu kitaplara, dergilere, gazetelere, bilgisayarlara, televizyonlara,
cdlere, kasetlere, vcd’lere ve internete sahip olduğumuzda, ne tür bilgiye
sahip oluyoruz? Bu “bilgiler” kime ne kazandırıyor, kime ne kaybettiriyor? Bu
tür araçlara sahiplik bitmiş bir ürüne sahipliktir ve bitmiş ürün de, bu ürünü
hazırlayanların kendi çıkar yapısının ve dünya görüşünün bilincini getirir;
dolayısıyla evrensel, doğru ve yansız bilgiyi, evrensel insan ve toplum
gerçeğini yansıtma olasılığı çok azdır. Bu olasılık çıkar örtüşmesine bağlıdır.
Yani aracın kendisi yanlıdır; taşıdığı bilinç yanlıdır.
Bilinç yönetiminde en
yoğun yapılanlardan bir şey de olasılığı, olabiliri sanki oluyor gibi göstermektir
ki bu iletişim araçlarında çok yapılır: Bilgisayarın var, internete bağlısın,
artık sen bütün dünyadaki trilyonlarca sayıdaki bilgiye ulaşabilirsin. Yeter ki
interneti aç ve başla. Bu iddia da büyük ölçüde geçersizdir. Olabilir ile, olan
arasındaki farkı bilmemiz gerekir. Olabileceği, olan gibi sunmak imaj
yapılandırma sahtekarlığıdır.
Bilgisayara sahip olmak
ve internete bağlı olmak, yani üretilmiş ürüne erişme olasılığı özgürlük
değildir; erişme olasılığı bilgi çokluğunu ve bilgi toplumunu da ifade etmez.
Herkesin chat yaptığı, oyun oynadığı, seks sitelerinde dolaştığı ve bazılarının
da alışveriş için kullandığı bir teknolojik aygıt nasıl olur da bizi bilgi
toplumu yapar? Değerli bilginin emtia olduğu bir pazar yapısında, nasıl olurda
bilgisayara ve internete sahiplik bizi bilgi toplumu seviyesine getirir? Erişim
tartışması, “üretilmiş ürünü kullanmaya” indirgenmiştir ve bu tartışma kurnazca
yapılan pazarlama ve promosyon tartışmasıdır. Asıl erişim tartışması, “üretimin
doğası üzerinde olan ve üretime erişim” tartışması olmalıdır.
Sonuç
Özlüce, bilim,
enformasyon ve bilgi toplumu, cehalete bilgiçlik taslatılan yeni-dünyanın
eğlence dahil, çıkara, tembelliğe, düşmanlığa, kişisel husumet ve çekememezliğe
dayanan inançla ve bağnazlıkla sürdürdüğü egemenliği ve kişilerden geçerek
sağlanan örgütlü yapıların haydutluğunu anlatır. Bu haydutluk insanlık tarihi
boyu, üretim tarzı ve ilişkilerine bağlı olarak, çeşitli şekillerde kendini
gösterir. “Enformasyon toplumu çağı ve bilgi toplumu çağı” olarak pazarlanan
21. yüzyıl, bu şekillerin hepsinin de mükemmelleştirilerek kullanıldığı, aklın
pazar bilişiyle doldurulup dondurulduğu ve sermaye için satın alınmadığında
esir edildiği bir çağdır.
Kendimize soralım ve
dürüstçe yanıt verelim: Halka hizmet verdiğini söyleyen, özgürlüğün ve serbest
girişimin, serbest rekabetin, halka hizmetin temsilcisi olduğunu iddia eden
televizyonlar, Anadolu insanının isteklerine göre programlar yaparak (düşünsel
ve ilişkisel çöplük ve pislikleri sunarak) Türkiye’yi çağdaş enformasyon
toplumu ve bilgi toplumu mu yapmaktadır? İnternetin içeriği ve yaygın kullanım
biçimi, bizi “bilgi toplumuna mı götürüyor yoksa tersine, başka önemli işlevler
mi yapıyor?
Kaynakça
Aikenhead, Glen (2002). Whose
Scientific Knowledge? The Colonizer and the Colonized.Http://www.usask.ca/education/profiles/aikenhead/webpage/science_ed.pdf
Bell, Simon (2015). Participating
in the knowledge society. Systemic Practice and Action Research (In press). Systemic
Practice and Action Research, 28(3): 289-296.
Carchedi, Guglielmo (2005). On The
Production of knowledge. Research in Political Economy, Volume 22,
267–304.
Dyer. Maxine (2012). Network or Net Worth?
Deconstructing the Knowledge Society. E-Learning and Digital Media September, 9(3): 335-344.
Erdoğan, İrfan (2000). Bilimsel Araştırmada Tanımlamayla Gelen Öznel Çerçeve ve Bilimin Egemen
İletişimi. Medya ve Kültür, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu, 3-5
Mayıs 2000, Ankara, (Düzenleyen: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi), G. Ü. İletişim Fakültesi Basımevi, 2000, s.
43-71.
Erdoğan, İrfan (2012). Pozitivist Metodoloji ve Ötesi.
Ankara: Erk.
Erdoğan, İrfan (2013),
Türkiyede İletişim Araştırmaları. İçinde: E. Yüksel, (der.) İletişim Kuramları.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi yayınları.
Fecher, Benedikt (2013). There is no Knowledge Society. A Case for Critical Research
on Internet and Society. http://www.hiig.de/there-is-no-knowledge-society-a-case-for-critical-research-on-internet-and-society-2/ (accessed: August 2015)
Fuchs, Christian (2013). Capitalism or information society?
The fundamental question of the present structure of society. European Journal
of Social Theory, 16(4): 413-434.
Freire, P. (1970). Pedagogy of the Oppressed.
New York: Continuum.
Harmes, K. Markus, H. Huijser and P. A. Danaher
(eds.)(2015). Mythes in Education, Learning, and teaching. N:Y:: Palgrave
MacMillan.
Lal, Vinay (2002). Empire of Knowledge: Culture and
Plurality in the Global Economy. London: Pluto Press.
Malott, Curry (2009). The Evolution
of Knowledge Production in Capitalist Society. http://radicalnotes.com/2009/02/21/the-evolution-of-knowledge-production-in-capitalist-society/
Mosco, Vincent (2008). Knowledge Workers of the World,
Unite!. Communiciton, Culture and
Critique, 1: 105-115.
Neave, Guy (ed.) (2006). Knowledge, Power and Dissent:
Critical Perspectives on Higher Education and Research in Knowledge Society.
Paris: UNESCO Publishing.
Nordenstreng: Kaarle (2013). How
the New World Order and Imperialism Challenge Media Studies. tripleC 11(2):
348-358, http://www.triple-c.at
Reppy, Judith (ed.) (1999). Secrecy
and Knowledge Production. Ithaca, NY: Cornell University Peace Studies
Program Occational Paper # 23.
Schiller, Dan (1994). From Culture to Information and Back
Again: Commoditization as a root to knowledge. Ciritical Studies in Mass
Communication, 11 (1): 92-115.
Svarc, Jadranka (2015). The knowledge worker is dead: What
about professions? Current Sociology July 20, 2015 doi:
10.1177/0011392115591611.
Vogt, K. Chelsom (2015). The post-industrial society: from utopia to ideology. Work, Employment
& Society. June 18, 2015, doi:10.1177/0950017015577911.
Weiler, Hans N. (2001). Knowledge, Politics, and the Future
of Higher Education: Critical Obser-vations on a Worldwide Transformation. Ruth
Hayhoe and Julia Pan (eds.), Knowledge Across Cultures: A Contribution to
Dialogue Among Civilizations. Hong Kong: University of Hong Kong, pp.
25–43.