Ankara: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 2009. s. 780-812
İLETİŞİM ARAŞTIRMALARININ GELECEĞİ
İrfan Erdoğan
Bu irdelemede, Türkiye’deki iletişim araştırmalarının geleceği, bu alanda geçmişten şimdiye kadar olan gelişmelerden hareket ederek ve bu gelişmeler içine Türkiye’yi yerleştirerek inşa edildi. Bu inşada, hem değişime ve öğrenmeye açık akademisyenlerin, akademisyen olacak gençlerin ve öğrencilerin iletişimle ilgili olarak ele alınan bu önemli konuda bildiklerini yeniden gözden geçirmeleri amaçlandı hem de var olan bilginin irdelenmesiyle alandaki bilgiye katkı sağlamaya çalışıldı.
Bilim ve İletişim Üzerine Düşünmenin Egemen Doğası
Bilimsel araştırma faaliyetleri, “süper zekalı, üstün ve yetenekli bireylerin, insanlık için insanlığın gereksinimlerini karşılamaya yardımı amaçlayan icat ve anlatı çabalarını” anlatmaz. Bilim ve iletişim üzerine düşünme, çoğunlukla egemen siyasal, teolojik ve ekonomik güç sahiplerinin ve onlar için çalışanların güç/iktidar ve kontrol gereksinimlerini karşılamak için vardır; çünkü egemen üretim tarzı ve ilişkilerinin içinde “farklı şekilde var olmak” riskli bir mücadelenin parçasıdır. Dolayısıyla, iletişim araştırmalarının dünü ve bugününe bakıldığında, yapıya işlevsel olan ve “kontrollü alternatif” karakterini taşıyan araştırmalar dahil tüm araştırmaların, güç merkezlerinin çeşitli ölçüde denetiminde ve güçlerin çıkarları için düzenlendiği görülür. Bu egemenliğe karşı iletişim alanındaki araştırmalarda da mücadele, gerçekler hakkında imajlar yaratmayla, düşleri düşletenlerle ve gerçekleri düşleyenler arasında olmaktadır. Bu mücadele, yaşayan insana ulaşmak için, insanın düşündüğünden, düşlediğinden veya insanın düşünüldüğünden, hayal edildiğinden ve hikaye edildiğinden başlayarak yola çıkan ve egemen üretim tarzı ve ilişkilerini destekleyen ve haklı çıkaranlar ile, gerçek ve etkin insandan başlayarak yola çıkanlar ve insanların gerçek hayatlarını üretme biçimleri ve ilişkileriyle anlamaya çalışarak genel insan çıkarları için daha iyi ve sağlıklı koşulların sağlanmasına çaba gösterenler arasındaki mücadeledir.
Bilgi üretimi eski imparatorluklarda ve feodal yapılarda, siyasal ve ekonomik gücün bütünleşik parçası olan teolojik gücün kontrolü altındaydı. Feodalizme karşı burjuvaların önderliğindeki mücadele sırasında ve sonrasında, bilginin üretimi görece serbest bir dönem yaşamaya başladı. Kapitalizmin egemenliğinde kitlelerin demokratik haklar istemesi ve kitle üretimiyle gelen dünya pazarına yayılma zorunluluğunun çıkmasıyla, dolayısıyla kitlelerin biliş ve davranış kontrolü gereksinimlerinin artmasıyla birlikte, bu serbestlik hızla kaybedilmeye başlandı. Neo-liberalizmin egemen olduğu günümüze gelindiğinde, kapitalist pazar bilgi üretimi (ve dağıtımı) üzerinde egemenliğini büyük ölçüde gerçekleştirdi (Childe, 1974; İnnis, 1950 ve 1951; Tezcek, 2007; Malott, 2009; Reppy, 1998; Drahos ve Braithwaite, 2003; McNeely ve Wolverton, 2008, Cunningham, 1998; Curry, 1997). Bu gelişme, iletişim alanındaki bilgi üretiminde de farklı olmadı. Bilimsel araştırma girişiminin amacı, belirsizlik ortadan kaldırma ve böylece anlama, açıklama ve kontrol mekanizmaları kurma arayışıdır. İletişim alanındaki egemen gelişmeler, siyasal ve ekonomik pazarın içte ve uluslararasında kontrol gereksinimlerini karşılamak için geliştirilmiştir veya o amaçlara hizmet etmektedir. Buna eleştirel olarak nitelenen araştırmaların büyük çoğunluğu da dahildir.
Araştırma, belirli amaçları gerçekleştirmeye dayanan karar verme işinde, güvenilir ve geçerli bilgiye dayanarak belirsizliği azaltmak için yapılan sistemli veri toplama ve değerlendirmedir. İletişim alanına ilişkin bilgi iki önemli kaynaktan beslenmektedir. Birincisi, iletişim olarak adlandırılan bilim dalının gelişmesinden önce varolan ve insanı, yaşamını ve toplumsal olguları sorgulamanın yarattığı birikimdir. Bu çerçevede önce felsefenin katkıları vardır. Bunu, sanayi devriminin yarattığı toplumun ve insanın sorunları üzerinde duran sosyoloji, sosyal-psikoloji ve siyaset biliminin katkıları izlemiştir. Aynı zamanda, tarih, dilbilim, antropoloji ve arkeoloji katkı yapanlar arasına eklenmiştir. İletişim alanına bu katkıların bazıları çok önemli ve ciddiyken, diğer bazıları dolaylı olmuştur; çünkü bunlar, başka bilim dallarının önemli saydığı şeyleri anlamaya çalışırken, yaptıkları katkılardır. Asıl katkı doğrudan iletişim üzerinde düşünenlerin çıkması ve çoğalmasıyla olmuştur ki bu başlangıçların da gerisinde felsefeden başlayarak sosyolojiye kadar gelen bir sosyal ve insan bilimleri yumağı vardır. Ne yazık ki, bu katkısal gelişmeler Türkiye’de hem çok sonradan başlamış hem de nicel ve nitel bakımlardan ciddi şekilde yetersiz olmuştur.