Karl Marx: Basın
özgürlüğü ve sansür
İrfan erdoğan
Marx doktorasını aldıktan
sonra, üniversitede öğretim üyesi olmak istedi,
fakat Hegelciler,
genç-Hegelciler ve Alman devleti için tehlikeli görülen
insanlar, 1980 Türkiyesi’nde yapıldığı gibi, üniversitelerden atıldığı ve
üniversiteye alınmadığı,
onların yerine “yaşasın vatan, millet ve Prusya”
diyen çıkarcı, kurnaz,
sahtekâr, kendi çıkarı için “millet ve devlet”
bahanesiyle anasını bile
öldürecekler ile üniversiteler doldurulduğu için, Marx
üniversiteye giremedi.
Bunun üzerine, gazetecik mesleğini seçti. 1842'de,
muhalefetteki radikal
burjuva iş adamları tarafından kurulan ve desteklenen
Rheinische Zeitung’da önce yazamaya başladı ve sonra gazetenin yazı işleri
yöneticiliğini yaptı.
Marx 1842’de gazetecilik işine başladığında Basını sansür konusu
önemli
konulardan biriydi. Marx
resmi devlet organı olan gazetede (Preussische
Allgemeine
Staats-Zeitung) sansürü
destekleyen yazılara karşılık veriyor ve
parlamentodaki sansür
yasalarıyla ve basın özgürlüğüyle ilgili tartışmaları
analiz ediyor ve eleştiriyordu.
Sansürü savunan lobinin mantıksız ve lütuf
gösteren duruşunu
yeriyordu.
Gazeteci olarak Marx
belki de ilk “araştırmacı gazeteci”
olarak
nitelenebilir: Marx’ın, yönetimsel kararları eleştiren ve haksızlığa harşı gelen
ilk makalelerinden biri,
ormanda yerdeki ağaçları “çalan”
Prusyalı köylülere
verilen cezadaki
adaletsizlik üzerine olmuştur.
Marx gazeteci olarak çalıştığında,
yazısının basılması için yazdıklarını
önce devlet tarafından
atanmış bir sansürcüye (polise) götürmesi ve onun
sansüründen sonra “kötü şeylerden” arınmış olarak yayınlanması
gerekiyordu.
O sırada Kıta Avrupa’sındaki tüm ülkelerdeki gazetecilerin önünde iki
seçenek vardı: