İletişim kuram ve araştırma dergisi
Sayı 26 Kış-Bahar 2008, s.1-58
İrfan Erdoğan
Öz: Futbol her toplumda tarih boyu artan bir şekilde günlük yaşamın önemli parçası
haline getirilmiştir. Bu makale futbolu irdelemek ve futbolun incelenmesinde
üzerinde durulması gereken olası konuları sunmak ve alışılagelen algılar, tutumlar,
davranışlar, şiddet, holiganizm, görevler ve işlevler çerçevesi dışında futbolun ele
alınması gerektiğini vurgulamak için hazırlandı. Bu amaçla, önce futbolun tarihinin
neler üzerinde durması ve nasıl bir yaklaşımla incelenmesi ile ilgili açıklama sunuldu.
Ardından, birbirine bağlı iki ana tema üzerinde duruldu: (1) materyal hayatın üretimi
olarak futbolun örgütlenmesi ve faaliyeti ve (2) bilişlerin ve davranışların üretimi
olarak futbol. Her tema altında alt-temalar belirlenerek futbolun bu temalar ve alttemalar
içinde incelenmesi konusu irdelendi. Ele alınan her tema ve alt tema içinde
gerekli eleştirel açıklamalar ve değerlendirmeler sunuldu.
GİRİŞ
İnsan pratiği olarak futbol, tarihsel insan gerçeğini açıklamaya çalışan
bilimsel girişimlerin konusudur. Futbola dair spekülasyonun bittiği yerde,
futbol pratiğini anlamaya çalışan bilim başlar. Bilimsel girişimlerin, sistemli
ve tutarlı ifadesi kuramdır. Dolayısıyla, kuram ve pratikle ilgili olarak,
bilgiçlik taslayan cehaleti yaratan anlayışların bilimde yeri, ancak onları
anlamadır, onları gerçekmiş gibi yansıtma değil. “Futbolda/sporda siyaset
yoktur, futbolun/sporun ideolojisi yoktur, futbol/spor boş zaman faaliyetleri
içindeki oyundur” gibi anlatılar, bu işlenmiş-cehaletin bilgiçlik taslamasıdır
ve incelenmesi gerekir. Futbolla ilgili açıklamaları, “kağıt üzerindeki” teori
veya “laf ebeliği” gibi klişelerle değersizleştirmek, aynı işlevsel çerçeve içine
düşer. Kuram ve pratik, birbirinden bağımsız iki farklı şey değildir. Kuram
pratiğin açıklanmasıdır; düşündüğü ve yaptığı üzerinde düşüncesini
yansıtarak, yaptığını anlamlandıran, anlayan ve geliştirme ve dönüştürme
olanak ve olasılıkları yaratan insanın, mantıklı, sistemli ve tutarlı faaliyetidir.
Bunu yapmayan veya yapmayı boş iş veya gereksiz gören insan ve toplum
gelişemez ve bunu yapanların kulu, kölesi ve “ganimetini topladığı” bağımlı
pazarı olur. Bu pazarın ağzıyla konuşmaya başlayan aydın/akademisyen
serbest-köleler, kişisel çıkarları için veya farkında olmadan “futbol oynanır,
konuşulmaz, futbolun ideolojisi yoktur, herkesin oyunudur, futbola siyaset
sokmayın, futbolda ideoloji olmaz” gibi sözlerle, futbol pazarının ve genel
pazarın ideolojik propagandasını yaparlar. Bu propaganda içerikli açıklamalar
da pazar yapılarını destekleyen kuramsal açıklamalardan çıkartılarak yayılır.
Bu durum futbolu açıklamada kullanılan kuramsal yaklaşımların olduğunu ve
bu açıklamaların bazılarının, aslında açıklamak istediklerini, kasıtlı olarak
veya farkında olmadan, yanlış açıkladığını göstermektedir.
Kapitalizmin “kendisi için ürettiği bilgi ve bilim” ile “kitleler, ötekiler”
için ürettiği bilgi ve bilim ciddi farklılıklar taşır. Her ikisi de kapitalist
ekonomik ve siyasal pazarlar için işlevseldir. Birincisindeki işlevsellik bilimi
kullanarak gelişmeyi anlatır. İkincisindeki işlevsellik “enformasyon toplumu,
bilgi toplumu, serbest rekabet, katılımcı demokrasi, özgürlük, ideolojisiz
futbol, futbolda şiddet ve holiganizm” gibi “yaratılmış” ve “paketlenmiş”
gerçeklerle, kitleleri ve ötekileri yönetme (kullanma, savaştırma, birbirine
düşürme, çalıştırma) için ve akademisyenlerin ilgilerini yönlendirme için
işlevseldir.
Dolayısıyla, bilim, kuram ve insan pratiği olarak futbolu/sporu örgütlü
insan pratikleri içine yerleştirmeyle başlar. İnsan, maddi ve düşünsel hayatını
üretirken, doğal ve yaratılmış gereksinimlerini karşılamak için varolan
pratiklerini geliştirir ve yenilerini ekler. Futbol bu pratiklerden biridir.
Dolayısıyla, futbol, belli yer ve zamanda, belli koşullarda, belli tarihi geçmişi
olan insan etkinliğidir. Bu nedenle, futbolu anlamada, futbolu örgütlü insan
pratiğindeki konumunu belirleme futbolun insan yaşamında oluşumunun
anlaşılmasını, yani futbol tarihini gerektirir.
Bu tarih, okullardaki tarih kitaplarındaki tarih gibi, olaylar silsilesini
sunan kronoloji değil, futbol denenin üretim ve ilişki tarzının tarihsel
doğasının anlaşılmasıyla anlamlı bir tarih olabilir. Dolayısıyla, futbolu ve
tarihini anlama, onu oluşturan yapıyı, bu yapıyı oluşturan ve değiştiren
örgütlü bağlamda yaşamını üreten insanı “futboluyla” anlamadır.
Futbolu üretme ilişkileri örgütlü yerler ve zamanda olur. Bu ilişki ile insan
sürekli olarak kendini, ilişkilerini, ilişkileri, gerçekleri, yaşamı ve yaşamla
ilişkili birçok şeyi de yürütür ve sürdürür. Böylece hem yaşayan kendini hem
de içinde ve ilişkide bulunduğu egemenlik ve mücadele yapılarını yeniden
üretir. Futbolu oynarken, seyrederken ve konuşurken, sadece bir oyun veya
seyir sınırı içinde hapis kalmaz; aksine, oluşmuş olan ve oluşan kendini,
dışını, ilişkileri ve ilişkilerini kurar ve sürdürür; kendini ve dışını sürekli
yeniden üretir; kendini ve diğerlerini örgütlü yer ve zamanlarda bulduğu,
yerleştirildiği ve yerleştirdiği yerlerde tanımlayarak yeniden-tasdik eder;
tanımlanmış olanı inşa edilmiş “bizleri ve onları” yeniden-yerlerine yerleştirir.
Yukarıdaki sunumdan açıkça görülebileceği gibi, futbolu inceleme,
yaşamın yeniden üretimi içinde “futbol” denilen pratiği tarihsel yer ve zaman
içinde anlamaya çalışmadır. Bu makalede, bilimsel inceleme yapma
bağlamında futbolu anlamanın neleri içerdiği üzerinde durulacaktır. Bunu
yaparken benimsenen kuramsal yaklaşıma göre, futbol, yıldız gladyatörlerin
kiralandığı uluslararası alanda iş yapan dev sermayenin (büyük olasılıkla
bazıları, kara para aklayan ve diğer işler yapan mafyanın) egemenliğinde
yürütülen ticari bir faaliyettir. Diğer birçok insan pratiğinde olduğu gibi,
futbol da, hem önceki tarihsel yönetimsel faaliyetlerin hem de geleneksel
oyunun parçasıydı. Kapitalist güç (iktidar) futbolu hem yönetimsel faaliyet
olarak yeniden biçimlendirdi hem de, halkın ortak mülkiyetindeki konumunu
da, futbolu sokaktan alarak, kendi özel mülkiyetine geçirdi. Bunun yanında,
futbol, "iş dışı eğlence ve dinlenme" zamanının kapitalist sermaye tarafından
kolonileştirilmesine en somut bir örnektir. Bu kolonileştirme hem ekonomik
çıkar hem de bilinç yönetimi ve ideolojik egemenlik bakımlarından kapitalist
sınıfa büyük faydalar sağlamaktadır. Futbol toplumda hem sınıf farkını hem
de sınıf içindeki cinsiyet farkını üretir; hem ekonomik hem de ideolojik bir
görev görür. İzleyen kitleler için sirkteki deşarj görevi gören futbol, “ekmek
ve sirk politikalarını” ve “böl, düşmanlık ve ırkçılık işle, birbirine düşür ve
yönet politikalarını” işler ve popülerleştirir.1 Topun arkasından koşuşturanlar
dahil, olası her şey araç olarak kullanılarak, rekabetçi bireycilik, birlik ve
beraberlik, milliyetçilik, cinsiyet farkını destekler; ideolojisizlik fikrini işler;
kendini güçlüyle özdeştirme ve vekaleten ezmeden zevk almayı yaygınlaştırır;
“iyileri kiralayan güçlüler kazanır” düşüncesi yerine, “iyiler kazanır” masalını
yayarak “kazanmayan kötüdür, beceriksizdir, yeteneksizdir ” gibi düşünceleri
popüler yapar. Futbol gösterisi, aynı zamanda, birçok şirketin reklam yapmak
için geniş kitlelere ulaştığı yoldur. Futbol yayını ile hem futbol kulüpleri hem
de televizyon şirketleri büyük gelirler elde ederler. Televizyon çıkıncaya
kadar profesyonel futbol gazete ve ardından da radyo tarafından canlı
tutuluyordu. Büyük ticari değere sahip değildi. Televizyonla birlikte, seyirfutbolu
stadyumdan evlere, kahvelere, birahanelere ve birçok türdeki eğlence
yerine taşındı. Televizyonla ve kitle tüketimi için tüketim kültürünün
yaygınlaştırılması gereksiniminin artışıyla birlikte, futbolda sönük yıldız
sistemi milyarlık uluslararası yıldızlık sistemine dönüştürüldü. Profesyonel lig
futbolu kısa zamanda oyunculara milyonlarca dolar ödeyen ve milyarlarca
dolar para kazanan bir ticari alan oldu. Futbolun örgütlü yapısı ve futbolda
yapısal ilişkiler, profesyonelleşme ve uluslararasılaşma, kapitalist toplumun
sömürgen yapısına benzer. Seyretmenin ödülü, (kimin için nasıl bir ödül)
izleyicilerin tüketim mallarına ödediği yüksek fiyatlarda ve vergilerde yansır.
Aynı zamanda, her profesyonel spor gibi futbol da, futbolla ilişkili olmayan
oyuncak, giyecek, yiyecek, içecek ve eğlence endüstrilerinin palazlanmasına
yardım eder.
Makalede pozitivist gelenek dışında, futbol irdelendi ve futbolu inceleme
tasarımlarında içeriksel karakterin nasıl olması gerektiği üzerinde duruldu.
Makalenin temel amacı, futbolla ilgili incelemelerin üzerinde durması gereken
temel konuları ve öğeleri sunmak ve irdelemektir. Bu makalede, egemen
yaklaşımların sınırlı ve yetersiz açıklamalarının ötesine geçip, futbolu daha
anlamlı olarak açıklama yolları sunuldu, çünkü, makalenin temel varsayımına
göre, futbolu sadece eğlence, boş zamanı değerlendirme ve taraftar
davranışları içine sıkıştıran yaklaşımlar hem yetersiz hem de yanlış
yönlendiricidir. Futbol belli ekonomik ve onu destekleyen ve ondan beslenen
siyasal, kültürel ve ideolojik amaçları gerçekleştirmeye yönelik örgütlü
etkinlikler bütününü anlatır.
.......................makalenin tümünü okumak için buraya tıklayın
FUTBOL VE DİRENİŞ
Şimdiye kadar olan anlatılardan kolayca anlaşılacağı gibi, günümüzde
futbol kapitalist pazarın bütünleşik bir parçasıdır. Futbol denince, adil ve
hakkaniyet ölçülerine göre bir sosyal fayda yaratma ve bu faydayı bölüşme
için bir direniş akla gelmez. Onun yerine, kısa yoldan zengin olma, bu amaçla
bireysel rekabet, beceri, yetenek, eşitsizliğin doğal olduğu, zenginliğin ve
yoksulluğun evrenselliği, kazananın haklı olduğu ve kaybedenin “iyi
olmadığı,” çok çaba gösterilirse başarılı olunacağı gibi egemen bir materyal
ilişkiler yapısının düşünsel gerçekleri akla gelir. En kötüsü de faşistçe,
şovenistçe, insana ve kendine düşmanca bir karşıtlık akla gelir. Futbol belki
de insanca direnişin yoğun bir şekilde katledildiği bir faaliyet alanıdır. Futbol
günümüzdeki yapısıyla ve futbolu kullanarak bilişleri iğfal eden egemen
iletişim tarzıyla, insanlık için kaybedilmiş bir mücadele alanı karakterini
taşımaktadır: Ne gladyatörler ne de seyirciler asıl kimliklerinin farkında!
Diğer alanlarda olduğu gibi, futbol alanında da “direniş” veya “karşıtlık”
egemen pazar yapısının kontrollü alternatiflerine uygun bir şekilde yeniden
tanımlanmıştır. Buna en son örnek, ırkçılığa dayanan bir küresel pazarın insan
hakları şampiyonluğu iddiasını sahaya taşımasıdır: 2008 yılındaki Avrupa
şampiyonasında, ırkçı Avrupa seyircisi maç sırasında “Irkçılığa Hayır”
yazısıyla göz göze geldiler sık sık. Alman ve Türk takımlarının kaptanları
çeyrek final maçında ırkçılığa karşı önceden hazırlanmış bir bildiri okudular:
“Benim zenci arkadaşlarım var” diyerek ırkçı olmadığını kanıtlayamaya
çalışan beyaz Amerikalı gibi, Avrupa da kendisine, birbirine ve bize ırkçı
olmadığını kanıtlamaya çalıştı.
Maçlarda “karşıtlık” bir başka takıma ve taraftarlarına veya bir başka
ülkeye karşı inşa edilir ve işlenir. Bu karşıtlık insanca toplum ve ilişkiler için
bir direnişi/karşıtlığı anlatmaz; tam aksine, insanlıkdışılaşmayı, düşmalıkların
teşvikini ve kötü sonuçlar taşıyan ayrımcılığı anlatır.
Maçlarda, özellikle uluslar arası turnuvalarda yönetici sınıfların yaptığı
ülke ile ve ilişkiler ile ilgili propagandalar gerçeklerden ciddi şekilde
Futbolu inceleme üzerine 51
uzaklaşan karaktere sahiptir. Bu propagandalar çoğu kez derin sınıfsal
ayırımların, derin haksızlıkların ve adaletsizliklerin olduğu ülkelerde “birlik,
dirlik, anlayış, beraberlik, sevgi, çıkar” sloganlarıyla gelirler. Bu sloganlar
romantik bir şekilde bestelenmiş şarkılara dökülür. Herkes bir duygu seli içine
çekilir ve o sırada, örneğin, benzine ve yiyeceklere zam gelir: Vatan sağolsun!
Milli takımı veya tuttuğun takımı destekleyen IBM-TÜRK’e, bizi her
saniye telefon kullanımına teşvik yolları bularak soyan, ama takımımızı
destekleyen TURKCELL’e “direnmek” veya “karşıt olmak” vatan hainliği
gibi bir şey olmaz mı?
Futbolcu gladyatörler arasından Spartakus çıkabilir mi? Çıkma olasılığı
her zaman vardır, fakat bu olasılık giderek ortadan kalkmaktadır. En iyi
gladyatör (meşhur bir futbolcu) bir direnişi başlatabilir ve yönetebilir mi?
Saçlarını renklerle süsleyen, vücudu düğmelerle kaplı, kulağı küpeli veya
sahaya girerken ve gol attığında istavroz çıkaran, otel odasında İncil isteyen
ve bir tekkenin müridi olan bir futbol yıldızı, kurulu düzenin haksızlıklarına
ve adaletsizliğine karşı bir direnişin öncüsü olabilir mi? Olamaz, çünkü zaten
saçının rengi, kulağının küpesi, vücudundaki düğmesi ve tekke üyeliğiyle o,
kapitalist pazara en işlevsel olan temsili-karşıtlık biçimini seçmiş durumda.
Dikkat edilirse, bu durum bize, aynı zamanda, Marks’ın ve benzerlerinin “işçi
sınıfı ve sınıf mücadelesini” ve “devrimleri kimin nasıl yaptığı ve kimleri
nasıl kattığı” ile ilgili görüşlerini dikkatle gözden geçirmemiz gerektiğini
göstermektedir. “Kendi-başına bir sınıf” ve “kendi-için bir sınıf” ayırımını da
doğru anlamamız gerekmektedir. İşçi sınıfının bir bölümünü kiralayarak, işsiz
bıraktığı bir bölümünü kiralanma arzusuyla yanıp tutuşturarak, diğer
bölümlerini baskı ve terör altından tutan ve gerektiğinde öldürten bir sınıfa
karşı, “kendi sınıf bilincinde olan, ama “üretim gücü olma niteliğini yitirmiş
veya üretim gücüne sahip olmayan, üretim ilişkilerinde güçsüzleştirilmiş bir
konuma hapsedilmiş olan insanlar kitlesi, bu durumuyla direnecek veya
devrim yapacak bir yeni koşula ve konuma sahip değildir. Hele bu insanlar,
futbolcu örneğinde olduğu gibi, sömürü ve güç ilişkilerinde ayrıntılı bir
şekilde kademeleştirilmiş ve bu kademeleştirmede birbirine karşı caka satan
ve güç kullanan bir örgütlü ilişkiler yapısı içine yerleştirilmişse ve bu yapıyı
yeniden üretime her gün zevkle katılıyorlarsa, bu insanlardan, bu
futbolculardan karşı mücadele ve anlamlı direniş beklenemez. Aralarından
ender olarak çıkanlar ise, çok geçmeden ya yapıya yeniden-bütünleştirilirler
(1960ların devrimcilerinin bir kısmının 1980 ve sonrasının iş dünyasında bol
maaşlı özgür-köleler olarak yer alması gibi) veya marjinalleştirilerek sesinin
boğulduğu etkisiz bir duruma düşürülürler, ya da bir şekilde hapse atılır veya
öldürülürler (ki artık öldürme yerine ilk seçenek olarak aç ve işsiz bırakma
taktiği kullanılmaktadır). Elbette, bu anlattığım durum da, direniş için bir
nedendir ve direnişin bir koşuludur.
Örgütlü futbol yapısında yer alan ve “görünmeyen” insanların mücadelesi
de özellikle yeni-liberal politikalarla getirilen sendikasızlaştırma, insan
haklarının ihlalini en yüksek seviyeye çıkartan esnek üretim ve taşeron şirket
kullanımı gibi sömürü, baskı ve terör mekanizmalarıyla çok daha zorlaşmıştır:
İnsan hakkı isteyenlere karşı insan hakkı ve demokrasi şampiyonluğu
sahipliği iddiasıyla tazyikli su sıkan bir dünya pazarında, sahtekarlığın ve
hipokrasinin en gelişmiş şekli içinde ödül ancak bu sahtekarlığa ve
hipokrasiye katılmayla gelir. Doğrunun yerini yanlışın, dürüstün yerini
sahtekarın, haklının yerini haksızın, iyinin yerini kötünün aldığı bir egemenlik
yapısında, doğru, dürüst ve iyi olmak çoğu kez kaybetmek demektir. İyinin ve
doğrunun, her yolu deneyerek “çok kazanma” ile tanımlandığı bir dünyada,
sadece egemenlik biçimi değil, mücadele biçimi de belirlenmiştir. Bu
oluşumlar ve biçimler egemenliğin çıkarını perçinlemek için giderek artan bir
şekilde incelenmektedir. Bu incelemelerin doğası da incelenmelidir.
Futbolda direniş olasılıkları ve karakterinin incelenmesi gerekir. Bu
inceleme, sadece seyircilere veya diğer insanlara sınırlanmamalıdır; futbol
denen örgütlü faaliyetin, bu makalede ve diğer makalelerde sunulan her anı ve
safhası içinde ele alınmalıdır. Bunun başında da, futbol kulüplerinin yapısı ve
bu yapıdaki mücadeleler gelir ve federasyonların ve uluslar arası futbol
kuruluşlarının yapısal ilişkilerine kadar çeşitlenir.
SONUÇ
Sosyal bilimlerde araştırma, futbolu ele aldığında, kendini algılar,
tutumlar, davranışlar, futbolda şiddet, holiganizm, futbolda kadın temsili,
futbolda alt-kimlikler gibi konular içine hapsederse, açıklama gücünü ve çoğu
kez dürüstlüğünü yitirir. Futbolun anlamlı incelenmesi, öncelikle tarihsel yapı,
örgütlü zaman ve yer bağlamında ele almayı gerektirir. Bunu yaparken temel
ilgi, futbolun maddi ve maddi olmayanları üretim biçimi, ilişkileri ve
sonuçları üzerine kurulmalıdır. Buna bağlı olarak makalede tartışılan ve
aşağıda özetlenen inceleme konuları ve soruları önem kazanır.
Materyalin ve düşünselin üretimi
Üretim tarzı ve ilişkilerinden geçerek insan maddi yaşamı üretir. Maddi
yaşamın üretimiyle birlikte, maddi yaşamın ve maddi yaşamla ilişkili üretim
biçimi ve ilişkilerinin de bilinci üretilir. Yani, insan, maddi yaşamını üretirken
aynı zamanda bu hayatın düşünselini de üretir. İnsan yaşam koşulları üzerinde
düşüncesini yansıtır, böylece aktif olarak yaşam koşullarını tutmaya,
sürdürmeye ve gerekiyorsa değiştirmeye çalışır. Düşünselin üretimi, aynı
zamanda hem materyal ve materyalin üretimi hem de üretilmiş düşünsel ve
düşünselin üretimi üzerine inşa edilir.
Futbolla ilgili olarak, materyalin ve düşünselin üretimi bağlamında
üzerinde durulacak en temel iki konu şudur: (1) Futbolun üretime
ürettikleriyle nasıl katkıda bulunduğunun incelenmesi ve açıklanmasıdır. Bu
soru bağlamında incelemeler futbolun örgüt yapısı, örgütsel ilişkiler ve
oyunun nasıl biçimlendirildiği ve yürütüldüğü, bunun sonuçlarının
karakterleri üzerinde durulabilir. (2) Futbolun ideolojik egemenliğin ve
mücadelenin düşünseline olan katkılarının karakterinin incelenmesi. Bu
bağlamda incelemeler futbolun yapısı ve oyunla gelen ideolojinin toplumsal
yapı içindeki anlamları; futbol, futbolculuk ve futbol oyunu denince işlenen
bilişler; oyundan çıkarılan ve oyuna atfedilen ideolojik değerlendirmeler;
futbolun egemen pazar ideolojisini desteklemesi; oyunun ve oyuncunun
ideolojik propaganda, reklam ve biliş yönetimi için kullanılmaları; futbolcu
olmayla ilgili üretilen mitler, düşler ve umutlar; uluslararası ideolojik
egemenliğin futboldan geçerek yansıtılması; direniş ve direnişin düşünsel
yapısıyla futbol ve oyun arasındaki bağ üzerinde durabilir.
İş dışı zamanın sömürgeleştirilmesi
Endüstrileşmeyle birlikte fabrika sistemi zamanı yeni bir biçimde
örgütlemeye başladı, iş yerinde harcanan zamanla iş dışında harcanan zaman
ayrılığını getirdi: İş yerinde harcanan zaman serbest kölenin hayatını devam
ettirebilmek için” para kazandığı” zaman oldu. Bu zaman artık ona ait
değildir. İş dışı zaman serbest kölenin kendini fiziksel olarak yenileme
(dinlenme) ve mümkünse eğlenme zamanıdır. Bu zaman kapitalizmin ilk
dönemlerinde sermaye tarafından gasp edilmemiş, kontrol edilmemiş,
düzenlenmemiş, kontrol edilmeyen zamandı. Yirminci yüzyılın başlarında iş
dışı zamanı dolduran yeni etkinlikler Amerika ve Avrupa’da hızla yayılmaya
başladı: Kapitalizm bu zamana da el atıp kendi çıkarları yönünde düzene
koyma çabalarını arttırdı. Şehirler, salonlar, dans salonları, bilardo salonları,
roller-skating ringleri, sirkler, eğlence parkları, gösteriler, profesyonel
futbollar, konser salonları ve tiyatrolarda ucuz melodramlar 19'uncu yüzyılın
kapitalist ülkelerinin şehirlerinde hızla yaygınlaştı. Bu yeterli değildi: On
dokuzuncu yüzyılın kapitalistleri iş gücünü “üretim için” zorunlu gördüler.
Yirminci yüzyılın kapitalistleri işgücünü “tüketici olarak” denetlenmesi
gerekliliğini ve 21. yüzyıldakiler de zorunluluğunu duymaya başladı. Bu
süreçte, şirketler ürünleri, ve reklam, moda, medya ve profesyonel futbol
örgütleri de birlikte tüketicileri ürettiler.
Futbolda üretim ve tüketimin üretimi
Futbolda incelenmesi gereken en önemli konulardan biri de üretim ve
tüketimin karakterinin belirlenmesi ve toplumsal sonuçlarının irdelenmesidir.
Futbolda üretim, seyircinin seyretmesini (a) seyir için maç sunarak, (b)
seyrin tarzını belirleyerek (c) seyircide sadece maça gitme ve maç seyretme
değil aynı zamanda diğer ek, yan veya ilişkili ve ilişkisiz ürünler olarak
sunduğu maddeler için gereksinim yaratarak tüketimi üretir. Dolayısıyla
futbol oyunuyla tüketimin amacı, tarzı ve tüketmek için istek üretilir.
Futbolda oyunun üretimi sırasında da tüketim vardır. Bu tüketim üretim
araçlarının ve emeğin kullanımıyla olan tüketimdir. Bu tüketimle oyun
üretilirken, bu üretimi üreten araçların ve gereçlerin (örneğin futbolcunun
giydiklerinin, sahadaki çimlerin) ve futbolcunun ve takımdaki işleri gören
diğer emeğin de tüketimi, dolayısıyla dinlenmesi, yenilenmesi veya zamanla
tümüyle değişmesi gerekir.
Seyircinin futbolu yeniden-üretmesi
Futbolda seyirci, futbol denen yapıyı ve oyunu iki şekilde üretir: (a) oyun
denen seyir ürünü ancak seyirden/tüketimden geçerek gerçek ürün olur. (b)
Seyir yoksa, üretim için gereksinim de ortadan kalkar, dolayısıyla, seyir ürün
için gereksinim, dolayısıyla neden yaratır. Seyirciler maçı stadyumda veya tv
önünde izleyerek gerçekleştirdikleri tüketimleriyle, sadece futbolun
üretiminin koşullarını/doğasını yeniden-yaratmazlar, aynı zamanda, seyir
faaliyetiyle doğrudan veya dolaylı çıkar sağlayan bütün örgütlü yapıları ve
çıkarları da yeniden-üretirler. Bu nedenle, futbol izleyicileri izleme ve
taraftarlık faaliyetleriyle hem futbol şirketlerinin ekonomik varlığının
garantisi olurlar hem de özellikle televizyon ve reklam endüstrilerinin
amaçlarının gerçekleşmesi olasılığını artırırlar. Böylece futbol izleyicisi ve
taraftarlar izleme ve taraftarlık faaliyetleriyle kendileri için psikolojik doyum
sağlama, deşarj olma, rahatlama, dinlenme ve eğlenme sağlama işini
(üretimini) yaparken, aynı zamanda, futbol başta olmak üzere ekonomik ve
siyasal yapıların üretimden tüketime kadar olan bütün aşamalardaki
egemenlik ve mücadele koşullarını yeniden üretirler. İzleyiciler oyunu
seyretmenin doğasından gelen üretimin belirlenmiş koşulunu yeniden-üretme
ötesinde, üretimin ve dağıtımın ekonomik ve siyasal düzenlenmesi ve üretim
politikalarında kendi istemlerine bağlı planlı bir etkiye sahip değildirler.
Futbol ticarettir ve seyirci hem müşteri hem de para kazandıran değerli bir
emtiadır. Bu yapının işleyişi ve sonuçları incelenmelidir.
Oyunun sermaye için düzenlenmesi
Egemen yaklaşımlara göre, horoz dövüşü, İspanyolların boğa güreşi ve
öteki kırsal kan futbollarını yerini modern futbol alır: Hepsi de fonksiyon
bakımından aynı olarak nitelenir, çünkü hepsi de bir zamanlar o zamanın
popüler sınıflarıyla popülerdiler. Elbette geleneksel futbol 20'inci yüzyılın
turnuva ve lig futboluna benzer. Fakat tarihsel benzerlikler bize çok az şey
anlatır. Endüstri öncesi futbol, kapitalist kuralcılıkla karşılaştırıldığında, daha
düzensiz, biçimsellikten yoksun, standart kuralları olmayan bir yapı olarak
görünür. Bazen çizgisiz sahalarda ve kasaba sokaklarında yüzlerce kişinin
katılmasıyla oynanırdı. Aslında her oyunun yerel geleneklere göre belirlenmiş
kuralları vardır. Endüstri öncesi oyunların aksine, modern oyunlar standart
kurallarla düzenlenmiş ve sistematikleştirilmiştir. Ulusal ve uluslararası olarak
gözlemlenen ve hakemli-kurallara göre organize edilmiştir ve merkezi olarak
yürütülür. Gerçi yöreselciliğe bağı güçlü olmasına rağmen (örneğin Sivasspor
ve Trabzonspor gibi takımların yöre halkı tarafından desteklenmesi, tutulması
gibi), sadece turnuvalar, futbolcular bakımından değil, seyirci, organizasyon
ve yapı ve yürütülüş bakımlarından milli ve milletler arası niteliğe sahiptir.
Katılma yerine seyir futbolu olarak yeniden düzenlenmiştir.
Kültürün evrimini ve değişimini, örneğin 18'inci yüzyılda popüler olan
horoz dövüşünden yirminci yüzyılda popüler olan futbola kadar izlemek
yeterli değildir. İncelemenin anlam kazanması ancak değişimin popüler
etkinlikte olduğuna değil, aynı zamanda değişen toplumsal ilişkilere de
bakılmasıyla olur: Örneğin, horoz dövüşünden futbola değişim, köy
düğünlerinden salon düğünlerine, aristokrasiden burjuvaziye, kırsal işçilerden
endüstriyel işçilere, köyden şehre, cemaatlerden banliyölere, geleneklerden
yasalara, genele ortak haklardan özel mal-mülk haklarına, yerel adetlerden
sermayenin kontrolündeki kamu düzenine değişimi ifade eder. Anlamlı bir
inceleme, bu tür konuları da ele alan incelemedir.
Futbolda zenginliğin yaratılması ve paylaşımı
Futboldaki kapitalist örgütlenme ve iş yapış biçiminde kazansa da
kaybetse de parayı sermaye kendine ayırır ve taraftarlara da soyut duygularla
bazen böbürlenmek bazen de saldırmak kalır. Ekmek, sirk ve umut konusunun
en açık örneklerinden biri bu: Paylaşılması gereken ekmeği biri alıyor ve
zimmetine geçiriyor; diğerlerine de, hizmet karşılığı olarak biraz kırıntı ve en
önemlisi umut veriliyor oyalanması için. Taraftar sirkte bazen gülerek, bazen
heyecanla soluğu kesilmiş vaziyette, bazen kızgın, bazen üzgün ve bazen
gözlerinde yaş kemirip duruyor umudu… Kendi yaşam koşullarının temel
gereksinimlerini bile etkileme olasılığından yoksun bırakılmış ve ücretli\
maaşlı köle durumuna düşürülmüş insanlığın bu durumu da incelenmelidir.
Toplumsal fayda
Futbol kulübü örgüt olarak sahiplik biçiminden başlayarak aşağı doğru
inen geniş bir yönetim ve günlük yürütme kadrosuna sahiptir: "Bu yönetim
kadrosunu oluşturanlar kimler? Bu futbol kuruluşları örgütsel ve ekonomik
çıkar yapısı bakımından bulundukları kenti veya semti mi temsil etmektedir?
Bulundukları kentin ekonomisine ve insanına ne gibi yararlar sağlıyorlar?
Futbol kulübü o kentteki gençlerin futbolculukta gelişmesine ve takımda yer
almasına ne ölçüde öncelik vermektedir? Futbol kulüpleri, futbolun teşviki ve
gençlerin gelişmesi için okullara, parklara ve kamu futbol alanlarının açılması
ve yürütülmesine ne kadar yardım ediyor?
Oyuncu ithali ve yerel değer
Küresel pazarda serbest köleleri en verimli ve en ucuz şekilde kullanmada
yabancı işçi ve kaçak işçi yolu artık eskidi. Bunların yerini “ucuz pazarlarda
üretim” yoluyla gelen yapı aldı. Fakat futbol gibi “yerel” olarak sunulan
yapılarda en verimli serbest-köle çalıştırma yarışı uluslararası köle pazarının
palazlanmasını beraberinde getirdi. Bu bağlamda araştırmacıların en başta
yabancı oyuncu transfer sisteminin anlamı (amacı ve sonuçları) ve futbol
politikalarında yerel futbolcu yetiştirmenin yeri (yerel değer yaratma ve
uluslararası pazar yapısı ilişkisi) üzerinde durması gerekir.
Futbolcuların pazarlamada kullanımı
Günümüz endüstrileri ve siyasal yapıları amaçlarını gerçekleştirmede
popüler futbolcuları da kullanırlar. Popüler sporcuları kullanarak yapılan biliş
ve davranış yönetiminde, insanlar paketlenmiş popüleri satın alırlar,
dudaklarına, saçlarına, yüzlerine, üstlerine, ayaklarına, midelerine ve
bilinçlerine “uygulayarak” pazarlama ve satış sürecini tamamlarlar.
Yukarıdaki inceleme konuları ve sorularına, futbol takımını ve oyunu
örgütleyen çeşitli çıkar yapılarını, futboldan materyal çıkar sağlayan şirketleri,
futbolu biliş ve davranış yönetimi aracı olarak kullanan siyasal ve ekonomik
güçleri de katmak gerekir.
Dikkat edilirse, futbolu inceleme sadece bir oyunun örgütlenmesini,
oyunu, oyuna katılanları incelemekle sınırlı değildir, aksine futbolu inceleme
toplumsal üretim, dağıtım, bölüşüm ve tüketim tarzlarını ve ilişkilerini anlama
ve anlatmadır. Elbette, futbolu inceleme, son kertede, toplumun geneli için
fayda getirecek karaktere sahip olmalıdır. Bu fayda, kaçınılmaz olarak daha
iyi için mücadeleyle ilgili olacaktır.
KAYNAKÇA