CİLALI BAŞ DEVRİ 21. YÜZYILDA İNSANLIK:

İnstagram ve devlet yöneticileri: Kendilerine hizmet yarışında rekabet

İrfan Erdoğan 

Müjde İnstagram açıldı.İnstagramın uluslararası yöneticilerine "geçmiş olsun" demeyelim: Soygun ve vurgunda ortaklık ilişkileri her yerde sizin istediğiniz biçimde yürümez ve yürümeyecek, ta ki dünyadaki kapitalistlerin ve kapitalistimsilerin devletlerinin siyasal sistemini kapitalistlerin bizzat kendileri, Amerikada olduğu gibi, yönetinceye kadar (o zaman, sorun kapitalistlerden "hak etmeden, baskıyla, tehditle, engellemeyle ve şantajla avanta koparanlar" sorunu olmaktan çıkar ve kapitalistler arası sorun olur).  

Uluslararası bir şirket için çalışan birinin çok seneler önce dediğini hatırlıyorum: Bıktık, adamlar durmadan avanta ve rüşvet almak için fırsatlar yaratıyorlar. Rüşvet miktarını da durmadan artıyorlar. Ben de "uluslararası şirketler dünyadaki devletleri her olası bağlamda ele geçirinceye kadar senin patronların kesenin ağzını açmak zorundalar" gibi bir yanıt vermiştim. İsteyerek (örneğin bir eli halkın bir eli de kapitalistin cebinde olan bazı sendika yöneticilerini kontrol etmek için) veya istemeyerek (kapitalistlerin normalleştirilmiş, rutin soygun işlerini yürütmesine taş koyan bir türlü doyuramadıkları siyasetçileri ve kamu kurumlarında üst kademede çalışanları "parayla memnun etmek" için avanta ve rüşvet verenler, "rüşvetin kaydını" tutarlar. Bununla da kalmazlar, kapitalist sınıf 1001 yolla yürüttüğü meşrulaştırılmış gaps ile elde ettiği zenginliklerden, "hak etmedikleri bir parçayı alanların" yarattığı koşulları ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Örneğin trafik polislerinin rüşvet almasını tüm dünyada "elektronik kayıt ve kontrol" yoluyla önlediler (Böylece, büyük hırsızların payı, sayısı çok olan küçük hırsızlar engellenerek, artırılır; bu "artırma" işi de, yolsuzlukları engelleme gibi uydurularla açıklandıp propaganda yapılır. Biz de "bak gördün mü, hırsızlığı, rüşveti, haksız kazancı, dilenciliği, seyyar satıcılığı, keraneleri falan durdurdular deyip alkışlarız.) Taksi şoförlerinin ve AVMlerdeki restoranların günlük kazandıklarının miktarını saklamalarını engellemek için, para ile peşin ödemeyi ortadan kaldırırlar ve onun yerine "maliyeye o an elektronik kayıt yapan kart ödemesini" getirirler (Henüz Türkiyede yok; Çinde var --paramla sadece orada gördüğüm sevdiğim bir Çin yemeğini yiyemedim).

Müjde İnstagram açıldı. İnstagramda gerçeklerden kaçmak için avunanlara, kendini değerli hissedenlere, "hiç bir şey" olmadıkları için, "bir şey olmak için ("şey" olmak= "fenomen" olmak için) akla gelebilecek veya zor gelebilecek şeyler yapanlara, reklamla para kazananlara, onu bunu dolandıranlara faydalı olmaya devam edecek. 

İnstagram ile ilgili tartışmaların hepsi "iletişim özgürlüğü ve "sansür" çerçevesi içinde sunuldu. Gündem yönetimi -insanların ilgilerini kendi yaşadıkları koşullar üzerinde düşünmesini engellemek için başka şeylere çekme - üzerinde duruldu. Bunlar doğru. Ama bilerek ve bilmeyerek asıl konu/amaç üzerinde kimse durmadı: uluslararası Şirketler ve devlet yöneticileri arasındaki çıkar ilişkisinde, meşrulaştırılmış yollar (yasalar) kullanılarak, asla söylenmeyen farklı çıkarların gerçekleştirilmesi. Bunun üzerinde neden durulmadığını medya habercilerine, medyada boy gösteren azı çok değerli ve çoğu çok değersiz "uzmanlara" ve bölücüler, hainler ve terörist seviciler gibi sözlerle saldırıda bulunmayan düşmanca duygularla gözü dönmemiş siyasetçilere sormak gerekir. Kanıtlanamayacak iddia veya tahmin olduğu düşüncesi olabilir mi? Doğrudan kanıt olmasa bile, uzak ve yakın tarihte bu tür güçler arası ilişkilerin gerisinde daima maddi çıkarların yattığı ve bu çıkar ilişkisinde hem meşru, hem meşrulaştırılmış hem de meşru olmayan yolların ve amaçların çeşitli derecede var olduğu zaten bilinir (Bazı ülkelerde bu apaçıktır). Şirketlerin çözüm için meşru olmayan yollara başvurdukları ve/veya bu tür meşrulaştırılmış ve meşru olmayan yollarla baskı altında bırakılarak açık (ceza ödemek gibi) ve gizli maddi ödünler vermek zorunda kalmaları da ender olmayan birşeydir.   

Share:

Sokak Köpekleri Yok Edilmeli!

CEHALETİ BESLE, BİLGİÇLİK TASLAT, GEREKTİĞİNDE KULLAN
İrfan Erdoğan
1. Hayvanlara yaşam hakkı: Hipokrasi ve gerçek 

Her yıl beş milyon ton büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan yiyenlerin ülkesinde, kedi yiyen Japon kadın haberini duyan halk bu vahşeti kınadı. Vahşi Japon kadın sınır dışı edildi. O gün 14 bin ton et yiyen hayvan sever millet, vahşeti cezalandıran hukuk devletini alkışladı ve çok rahatladı. (Yaygınlaştırılmış hunharlığı meşrulaştır; ötekini gayri-meşrulaştır; iki yüzlülüğü, hipokrasiyi, çifte standardı normalleştir; yaratılan kitleleri kullan ve yönet. Şimdi en baştan tekrar okuyun) 
Şu soruyla devam edelim: Köpeklerin yaşam hakkı var da, ineklerin, tavukların, koyunların, balıkların ve benzerlerinin yaşam hakkı yok mu? 
Türkiye’de bir günde öldürülerek ve parçalanarak marketlerde satılan canlıların sayısı, yasayla meşrulaştırılarak uyutulacak ve kısırlaştırarak yok edilecek köpeklerin (tahmini 6.5 milyon) sayısından çok daha fazladır. 
“Üretimin ve üreticinin yüzyılı” diye propaganda yapan Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık (katliam) Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre, 2023de yemek için kesilip katledilen büyük baş hayvan sayısı 39 milyon (sığır 5.8 milyon, koyun 25.4 milyon, keçi 6.8 milyon ve manda 69.6 milyon). (Balıkların sayısı belki de birkaç milyardır). 2023de, toplam 2.4 milyon ton et tüketimi yapılmış: “boğazınıza dursun” demenin hiç bir anlamı yok, çünkü beddualar kabul edilseydi, şimdiye insan kalmazdı dünyada herhalde. Bu beddualar bize söyleyene pek hayırlı gelmeyecek sonuçları olacak bir kaç şey daha anlatıyor.). Bu istatistikleri verirken aklıma ilk gelen “sahtekarların ve dolandırıcıların egemen olduğu ortamlarda, bu istatistiklere güvenmeyiz” düşüncesiydi. Kesilen kanatlı sayısını vermemiş, onun yerine kaç ton olduğunu vermiş: Kanatlı 2.3 milyon ton, Büyük baş 2.4 milyon ton. Bunun bir anlamı da şudur: Bizim millet zengin olduğu için (!) kolayca büyük baş hayvan eti alıp yiyor; daha ucuz olan tavuk etine daha az tenezzül ediyor! (Hiç sanmıyorum; kanatlı hayvan eti tüketimi diğerlerinden belki de birkaç misli fazladır). 
Diğer bir soru: Hayvan hakları savunucuları ve şirketlerin sözcüleri medya profesyonelleri neden köpek hakları çığırtkanlığı yapıyor da, her yıl milyonlarca katledilen diğer hayvanların “yaşam hakkı” için feryat etmiyorlar? Meşrulaştırma, normalleştirme ve evrenselleştirme; ve elbette gayri-meşrulaştırma, anormalleştirme: Eğer (kedi ve) köpek etleri de marketlerden satın alınıp yenseydi, hiç kimse “köpeklerin yaşam hakkı var” diye feryat etmezdi.

  2. Sokaktaki doğal çoğalmayı endüstriyel evcil hayvan üretimine dönüştürme

Merak etmeyin, daha önce başka ülkelerde oynanan bu iki tür soykırım oyununun sonucu soykırım olmaz, çünkü 250 milyar dolarlık evcil hayvan bakım/sağlık endüstrisi ve 105 milyar dolarlık evcil hayvan yiyecek endüstrisi, kısaca trilyon dolara yakın uluslararası evcil hayvan endüstrilerinin Türkiye’de daha da yaygınlaştırılması gerekir. Dolayısıyla, sokak hayvanları giderse, evcil hayvanları üretme şirketleri büyür ve evlerde beslenen evcil hayvan sayısı artar. 
Yani, sokakta kedilerin ve köpeklerin yaşama koşulları ortadan kaldırılırsa (sakaklar köpek ve kedilerden temizlenirse), her yıl ailelere satmak için köpek ve kedi üretimini kendileri kendi şirketlerinde daha çok yaparak büyürler. Böylece köpek ve kedi bakımı ve yiyeceği endüstrileriyle birlikte büyüyerek ve yaygınlaşarak, Anadolu’yu da yaygın istila altına alırlar (evcil hayvanlarla ilgili olarak henüz istila çok az). 
Daha iyi anlaşılsın diye örnekle anlatayım: Nasıl ki, sokakta, mahallede oynanan futbol ve voleybol, şirketlere çok az gelir sağlarsa, sokak hayvanları da şirketlere pek fazla gelir sağlamaz. Sokak köpekleri kısırlaştırılırsa, aşılanırsa, sadece sınırlı bir kesim para kazanır. Zaten Türkiye’de evlerin içinde pek fazla köpek ve kedi de beslenmiyor. Eve köpek ve kedi almak isteyenlerin muhtemelen büyük kısmı mahalleden falan alıyordur. O zaman ne yapılması gerekir? Sokakta oynanan oyunların, sokaktan, örneğin “halı sahaya ve Futbol şirketlerinin tesislerine taşınması gerekir. Aynı şekilde, yiyecekten yıllık bakımlarına kadar çeşitlenen faaliyetlerden trilyonlar vuracak kapitalistlerin vurgunlarını genişletmek ve artırmak için, sokak köpeklerinin olmaması, köpek doğum ve üretim işi sokaktan alınıp şirketlerin total kontrolü altına girmesi gerekir. Bunun için de, sokak köpeklerini ortadan kaldırma politikalarının ve uygulamalarının başlatılması gerekir (zaten başlamıştı). Başlatmak için de bahanelerin ve gerekçelerin uydurulması ve bulunması ve hatta yaratılması gerekir. Bu aynı zamanda, medya gündemine taşınması ve çatışmalar çıkartılmasını gerektirir. O zaman, kapitalistlerin çıkarlarına işlevsel olan birbirine alternatifmiş/muhalifmiş gibi gösterilen/görülen sanki ilk kez oluyormuş gibi yüzyıllardır insanları ısıran köpekler varken, “sokak köpekleri sorunu ve çözümler” üretilir ve teşvik edilir. Kapitalist devletin en yobaz veya azgın yöneticileri, örneğin “köpekleri uyutalım” yasası çıkartmak ister (bu yasayla başka amaçlarına da işlevsel olan başka kuşlar vurmayı da planlarlar). Sermayenin çıkarına olmayan “hayvan haklarını savunmayan Hayvan hakları savunucu örgütlerin” medya yoluyla yönlendirilmesiyle hayvan seven insanlara “öldürmeye hayır, kısırlaştırmaya evet” olarak özetleyebileceğimiz “çözümler” peşinde koşmaları sağlanır. Aynı “İstanbul sözleşmesi” gibi, asla gerçek çözüm olamayacak sahte-çözümlerin peşinde insanları koşturma gibi (Eğer yasalar çözüm olsaydı, ülkede hırsızlık, cinayet ve diğer şeyler olmazdı. Eğer ölüm cezası veya yüksek cezalar, suç işleyecekleri durdursaydı, birilerine çok para kazandıran ve bizim cebimizden çıkan paralarla suçluların beslendiği hapishaneler ağzına kadar dolu olmazdı (Bu söze karşı çok-bilmiş geri-zekalılığın sesini duyar gibiyim: “O zaman yasalar ve hukuk sistemi olmasın mı? Olmazsa kaos/kargaşa olur.”). 
Abartılarak yaratılmış sokak köpekleri sorununa çözümler tartışmaları medya gündemiyle tüm millet izletilir ve milletin de gündemi yapılır. Herkes “sokak hayvanlarının yaşam hakkı ve çocukları ısırmaları birilerinin çıkarına işlevsel olan kısır döngülü ikilem içinde tartışmaya sokulur.

   3. Sokak hayvanlarına yaşam hakkı: Uyutarak mı yoksa kısırlaştırmayla mı soykırım? 

Binlerce yıldır Anadolu’da köpekler çoluk çocuk ayırt etmeden insanları ısırır. İnsanlar da köpeklere vahşice dayaklar atar. Neden birden bire birileri “sokak köpekleri çocukları ısırıyor, uyutup kurtulalım” diye yasa getirmek istedi? Ama bu uyutmayla (hızlı) katliama ve soykırıma karşı olan çok duyarlı, çok çağdaş hayvan severler “bu bir caniliktir; uyutarak soykırıma hayır” diye sokaklara döküldü. Uyutarak yapılacak canice soykırıma karşı insancıl çözümü sundular: “Kısırlaştırarak (az hızlı) soykırım.” (Bilgiçlik taslayan cehaleti üret, kullan ve yönet politikası) Soykırım birkaç şekilde yapılır. Gündemde olan iki tanesine göz atalım: 

a. Kısa yoldan vicdanlı! soykırım: Hepsi fiziksel olarak şırıngalanarak uyutulur. Ama bu sırada, evlerde köpek besleyenler için köpek üretme ve satma işini yapan kapitalist sermaye büyür ve yaygınlaşır. 

b. Uzun yoldan çok vicdanlı! soykırım: Bu çözüm yolunda, kısırlaştırmayla soykırım yapılır: Bir müddet sonra sokak köpekleri kalmaz. Bu durumda da kapitalist köpek sermayesi köpek üretme ve satma işiyle büyür. ((Şu yazacağım ABD’de yapıldı: Baş belası, işsiz yoksul genç kadınlar hastaneye gittiklerinde ya haberi olmadan, ya da “sana hastanede bakarız, ama bir şart ile, seni kısırlaştırmamız gerekir” diyerek, “zorla gönüllü edilerek” kısırlaştırılır. Böylece, “iş kazaları, maden faciaları (katillik değil!)” gibi diğer yollarla yapılan “yoksul soykırımı” faaliyetleri çeşitlendirilerek zenginleştirilir).
Share:

CİLALI TAŞ DEVRİNDEN 21. YÜZYILIN CİLALI BAŞ DEVRİNE İNSANLIK DURUMU


Eğer cilalı taş devrinin insanına “var olan kaynakları sen dahil insanların çıkarı için yönetecek yöneticilere oy ver” deseydik, cilalı baş devrinin çağdaş sandık demokrasisindeki oy verenlerin çok büyük çoğunluğundan çok daha sağlıklı ve mantıklı karar ve oy verirdi. Çünkü onlar kendi taşlarını ve kendi başlarını kendileri cilalıyordu; topluma ait herşeyi meşrulaştırılmış gaspla kontrol eden internet ve cep telefonu dahil tüm medya endüstrileri, reklam endüstrileri, moda endüstrileri, yiyecek ve içecek endüstrileri, tarihin en gelişmiş sahtekarları, dolandırıcıları ve vurguncuları olan siyasetçiler ve şirket yöneticileri ve diğer kültür endüstrilerini yönetenler tarafından başları her gün 24 saat cilalanmıyordu.

Cilalı taş devrinin insanına “sen yediğin neyse osun” (değerini ve kimliğini, yediğin ve içtiğinle kazanırsın), “düşünüyorusun, o halkde varsın”, “yaşamın, ne kadar çok ve türde tüktiyorsan, o kadar değerlidir”, “tükettiğin kadar değerlisin,” “herkesin kendine göre farklı düşüncesi vardır; gerçekler kişiye göre değişir” ve benzeri bir sürü somuttan soyutlanmış saçmalıkları söyleseydim, herhalde “yazık, kafayı yemiş” diyerek acırdı bana. Çünkü onların gerçekleri yaşam koşullarıyla doğrudan bağıntılıydı; yani, örgütlü dinler, medya, reklamcılık, moda gibi gerçekleri birilerinin çıkarları için yeniden düzenleyerek sahte gerçekleri gerçek yapan beyin ve davranış yönetimi endüstrileri (bilgiçlik taslayan cahillerin bilgiçlik taslayan cahiller kitlesi yaratmasını sağlayan güçler) yoktu.

Kısaca, cilalı taş devri insanının gerçekleri günlük yaşamlarıyla doğrudan bağıntılıydı, 21. Yüzyılın örgütlü sahtekarların ve dolandırıcılarının  cilalı başlar yaratmasına dayanmıyordu.

Cilalı taş devinin insanı rüyasında, “demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet, liyakat gibi laflarla ahkam kesenlerin" olduğu cilalı başlar devrini görüyor. En değerli birkaç televizyonlarda en aydınların eleştirel sunumlarını izliyor. Sonra rüyasında o kişlilere ve onları büyülü gözlerle izleyen taraftarlarına soruyor:

(1) Daha önceleri, demokrasi, özgürlük, adalet, hukuk, insan hakları mı vardı da, şimdi küresel kapitalizmin teolojik uzantısı olan güçler onları ortadan kaldırdı? Halkın devleti mi vardı da, şimdi haramilerin ve beşli çetelerin devleti oldu?  

(2) Şimdiki 40 haramilerin bile “biz kırk harami olarak bu denli soygun, vurgun, aç gözlülük, baskı, haraç, rüşvet, hukuksuzluk görmedik” diyeceği koşullar, bu siyasal yönetim giderse son mu bulacak? 

(3) Neden sadece siyasal haramilerin beslediği ve beslendiği  “beş çeteden” bahsediyorsunuz, ama bu beş çeteninin de içinde olduğu bir egemen güç yapısından (soyguncu bir sınıftan ve o sınıfın kudurmuş şirket ve devlet yöneticilerinden) bahsetmiyorsunuz? Siyasal yapıyı ele geçirmiş olan Haramiler ve onların Beş çetesi giderse, hak, hukuk ve adalet mi gelir (gelebilmesi için, ya bu haramilerden önce herkes için hak, hukuk ve adaletin olması ya da kapitalistlerin devletinin yerine herkesin ortak çıkarları temeli üzerine kurulmuş bir devletin yerleştirilmesi gerekir (ki bu ikisi de olmadığına göre, değişen sadece siyasal alanda doğrudan acımasız soyguncuların ve kapitalistlerin çıkarlarını gerçekleştirenlerin yerine, ellerine kadife eldivenler giymişler gelecek ve kapitalistlerin devleti yine kapitalistlerin devleti olarak devam ettirilecektir.

(3) Anlayamıyorum, nasıl oluyor da Hem ideolojik olarak kapitalizme karşıtlık (marksizm veya sosyalizm) taslıyorsunuz, hem de küresel kapitalizmin yerel uzantısı olan bir gerici tehlikeye karşı, sanki örgütlü sermayenin kapitalist devletini ve devletin meşrulaştırılmış baskı güçlerini evrensel yüce bir yapıymış gibi savunuyorsunuz, Kapitalizmin demokrasi, özgürlük, hukuk gibi yalanlarına sarılıyorsunuz? Her gün duyduklarımdan şaşırdığım için izlemeye bile gerek duyuymuyorum artık: tarihin hangi döneminde örgütlü din, bilimi ve metafizikten bağımsız bilmeyi teşvik etmiş ki, sanki böyleymiş de şimdi değişmiş gibi kurgular sunarak, örgütlü dini meşrulaştıran eleştiriler sunuyorsunuz?

Elbette, cilalı taş devrinin insanı, demokrasi, özgürlük falan elden gidiyor gibi söylemleri kullanmadan, somut bilgileri sunan ve onlar üzerinden hareket ederek “süregeletirilenleri açıklayanları da hayranlıkla dinleyerek, cilalı baş devrinde yaşamadığı için sevinecektir: Gidip endüstriler tarafından zehirlenmemiş yiyeceğini toplayıp yiyerek ve zehirli atıklarla doldurulmamış suyundan içeceğini içerek, bu korkulu rüyayı kafasından atacaktır. Ama biz, özel teşebbüs denen bir sınıf diktatörlüğüyle ve onun devleti ve yönetimiyle cebellşeşerek yaşamak zorunda bırakılmışız. Ne yazık ki çoğumuz bunun farkında bile değiliz (Gülhane Parkında sürünüyor ve sürünenleri süründürüyor olsak bile).  

Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...