1990’ların egemenlik yapısında, birbiriyle yoğun iletişim şebekeleriyle bağıntılı egemen pazar yapısı: (a) azami çıkar sağlama hesaplarını gerçekleştirir, (b) üretim faaliyetlerinin çeşidini ve amacını belirler, (c) uzmanlaşma biçimini, derecesini ve nerede\hangi ülkede olacağını gösterir, (d) emek, mal ve diğer servisler için yapılacak harcamaların tarzını\şeklini saptar, (e) icat ve yeniliklerin kapsamını ve yerini belirler. Bu tür pazar gereksinmeleri altındaki emperyalizm iletişimsiz gerçekleşemez. Emperyalizmin bütün ekonomik ve siyasal örgütleri, iletişim ağlarının kurulması ve sürekli kontrolü olmaksızın başarı sağlayamaz. Finans ve endüstriyel kapital iletişimsiz cansız bir yığın olarak kalır. Bu iletişimin bir parçası da kitle iletişim araçları sistemlerinin kurulması ve yürütülmesidir.
Uluslararası iletişim faaliyetlerine baktığımızda birbiriyle bağıntılı dört temel ilişki biçiminin olduğunu görürüz. Bu ilişki biçimleri emperyalizmin iletişimdeki yansımasını gösterir:
1. İletişim teknolojisi kaynakları, üretimi ve araç transferi:
Teknoloji bu araçları üreten makine, emek, bilgi ve ilişki düzenidir. TV araçlarını transfer etmeyle iletişim teknolojisini transfer etmiş olmayız. İletişim teknolojisinin maddesel bir ürününü transfer etmiş oluruz. Radyo-Tv vericisinin verdiği ve alıcısının aldığı, bu teknolojide ayrı bir safhayı ifade eder.
Yeni teknolojilerin gelişimi, biçimlenmesi gelişmiş kapitalist ülkelerde, genellikle Amerikan pazarında, oluşmaktadır. Amerika'nın en büyük rakibi Japonya'dır, ardından da Avrupa kapitalistleri gelir. Bu pazarlarda oluşup geliştikten ve biçimlendikten sonra, dünya pazarına yayılma başlar ve dünya bunu kopya etmeye itilir. Bu yayılma da, gerçekte, teknolojinin yayılması olarak yutturulan, ürünün yayılmasıdır.
Teknolojinin orijini ve gelişmesi gibi, teknolojinin nerede ve nasıl uygulanacağı da öyle kendiliğinden ve istatistiksel olasılığa bağlı olarak ortaya çıkmaz.
Teknolojik araç transferi çeşitli soru ve sorunları beraberinde getirir: Fiziki çevredeki etkileri (denizlerin, göllerin, havanın, ormanların mahvedilmesi gibi), finansmanı, yönetim ve idaresi, toplumdaki yeri ve görevinin yasal düzenlemesi, kullanılmasındaki profesyonelleşme, teknik eğitimi, bakımı, geliştirme olanakları vb... Teknoloji transferinde çok nadiren “tercihler” objektif toplumsal kıstaslara göre yapılır. Teknoloji transferi siyasal ve ekonomik politikaların ve bunların ardındaki özel çıkarların çerçevesi içinde yapılır.
2. İletişim teknolojisinin örgütlenmesi, finans yapıları, yapı değişimleri, yapısal ilişkiler ve örgütsel yapıların transferi:
Örgüt, sahiplik, kontrol, finans ve transfer biçimleri kapitalist iletişim araçlarının biçim ve çalışma tarzını gösterir. Kapitalist ülkelerde iletişim örgütlerinin belli bir biçimde şekillenmesinin nedeni, kapitalist sistemin üretimi kendi çıkarları, değerleri ve pratikleri paralelinde biçimlendirmesindendir. Kabaca kapitalist dünyada ya özel teşebbüsün ya da kamu gücünün egemen olduğu örgütlenme şeklini görürüz.. Özel teşebbüsün hakim olduğu sistemde kamu servisi sistemin güçsüz ve önemsiz bir parçasıdır. Kamu servisinin egemen olduğu sistemlerde bu egemenlik sadece yayın (Radyo-Tv) sistemini kapsar, diğer araçlar özel teşebbüsün elindedir.
Dünyadaki iletişim araçlarının teknolojik biçimi, Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya, kısaca gelişmiş kapitalist dünya tarafından, kendi dünyalarının gereksinmelerine cevap olarak geliştirilmiş ve şekillendirilmiştir. Diğer ülkelerin iletişim sistemleri bu geliştirilenin taklidî veya kopyasıdır. Bu ülkeler iletişim sisteminde de gelişmenin gerisinde bırakılan ülkelerdir. Kendilerine özgü gelişme ve geliştirme girişimleri yok edilmiştir. “Kopyalama” veya “uyma-benzeme\uydurma-benzetme” süreci, böylece, güçlü gelişmiş ülkelerin ihracatı ve diğerlerinin ise ithalatı üzerine kurulmuştur.
Dünya pazarında sistem ve örgüt biçiminin ihracatında ve yapılmasında, olanın tutulmasında reklam endüstrisinin etkinlik bakımından çok önemli bir yeri vardır. Reklam örgütleri, uluslararası sermaye ile kitle iletişim örgütleri arasındaki pazarlama ilişkisini düzenler ve yürütür. Bu endüstrinin etkisi, medya emperyalizmini yansıtır.
Son zamanlara kadar, sömürünün egemen karakteri, sadece emperyalist devletlerin koruduğu milli sermayeler sisteminin dünyayı paylaşması biçimindeydi. 1970'lerde geleneksel milli firmalar dünya pazarlarını paylaşıyordu: Amerika'nın CBS, ABC ve NBC firmaları, Almanya’nın ARD'si, İngiltere'nin BBC, Thames ve Granada firmaları, Fransa'nın ZDF'i ve Lüksemburg'un CLT'si dünyanın önde gelen firmalarıydı. Şimdi buna çok önemli yeni bir boyut eklendi: Artık, sömürüyü yapan firmalar tek bir ülkeye ait firma olmaktan hızla çıkmakta ve uluslararası sermaye büyük çoğunlukla millilik niteliğini yitirip gerçek anlamda çok uluslaşmaktadır. 1980'lerin gruplaşmaları, birleşmeleri, satın almaları sonucu bugün dünya iletişim pazarlarında yarışan firmalar tek uluslu uluslararası firmalar olmadan çok, çok uluslu uluslararası firmalardır ve tek bir alanda iş yapan firma değil çok alanda iş yapan dev yapılara dönüşmüşlerdir. Bu oluşumda en önemli rolü iletişim teknolojisi oynamaktadır: Kapitalist medya sahipliği karmaşık bir şemaya dönüşmüştür. Bunlara birkaç örnek verelim: Telecommunication Inc. ile Bell Atlantik (1993), Time İnc. ile Warner Brothers (1989), Gulf Oil ile Chevron (1984), Standart Oil ile British Petrol (1989), MCA ile Matsushia (1990), RCA ile GE (1986), ABC ile Capital Cities (1985), Viacom ile National Amusements (1987), Mac Millan ile Maxwell Comm. (1988) evlilikleri. Avrupa ve diğer kıtaların iletişim holdingleri (conglomerates) ve grupları (Fransız Hachette, Alman Bertelsmann, Avusturalya'lı Murdoch'un News Corp., Italyan Berlusconi İmparatorluğu'nun Fininvest, İngiliz Maxwell ve Saatchi & Saatchi, Japonların Asahi, Nippon, Fuji Telecasting gibi), dünya pazarında Amerika'nın payını dişlemeye başlamışlardır.
3. İletişim ürün üretimi, ürün\ileti biçimleri ve pazar ilişkileri:
Örgütsel transfer sadece örgütün taklidi veya kopyasını çıkarma girişimlerini içermez. Örgütsel pratik biçimleri ve bu pratiklerin varsayımlarını beraberinde getirir. Medya profesyonelizmi teknolojik araç ve ürün transferine paralel olarak ithal edilmiş bir ideolojidir. Kültürel bağımlılığın en önemli parçalarından biridir.
İletişim teknolojisinin ortaya koyduğu en önemli ürün, iletişimin iletileni, gözle görüleni, kulakla duyulanıdır. Bu ürünler medya teknolojisinin özelliğine göre çeşitli araçlarla taşınarak, çeşitli araçlardan geçerek, çeşitli biçimlerde gelir. Kitle medyası ürünü (software) akımının iki ana yanı vardır: Birincisi ideolojik ve kültürel ve ikincisi de ticari. İdeolojik yan ticari yanı desteklemek, tüketicileri pazara alıştırmak ve entegre etmek için görev görür. Birinci yan bakımından, Amerikan kitle ideolojisi, kültür ve yaşam tarzı dünyada rakipsiz egemenliğe sahiptir. Dünya bu bakımdan 24 saat sürekli bombardımana tutulmaktadır. Bu da ne kendiliğinden ne de bu tarzın gerçek üstünlüğünden kaynaklanır. Tarzın sürekli olarak tekrarlanmasından, yüceltilmesinden ve yeknesaklıktan öte çoğulcu renkli ve umut verici bir görünüm içinde sunuluşundan, alternatifleri ortadan kaldıran pazar gücünden ve insanlara fiziksel ve duygusal heyecan ve fanteziye kaçışla-doyumu getiren eğlence özelliğinden dolayıdır. İkinci, yani ticari yanda ise dünya pazarlarında Amerikan egemenliği gerileyen bir şekilde sürmektedir. Bu egemenlik altında kendi etki alanlarını genişletmeye çalışan Japonya ve Avrupa kapitalistlerini ve bu egemenlik tarzını kopya ederek kendi yakın çevresinde iş yapan diğer ülkelerin kapitalistlerini görürüz.
Amerikan ürünlerini taklit eden sadece geri kalmış ülkeler değildir, aynı zamanda gelişmiş kapitalist ülkeler de bu yolu seçmiştir. Amerikan kültürel egemenliğinden Avrupa da kaçamamıştır: Gerçi Avrupa’da bölgesel değiş tokuş uzun yıllardır devam etmektedir ve Ortak Pazar ülkeleri arasında daha da kolay bir hale gelmiştir. Yine de Avrupa’nın Amerika'dan ithali % 40 gibi önemli bir miktarın üzerindedir. Batı Avrupa, ürünlerinin % 40-50'sini Amerika'dan, % 10-20'sini İngiltere'den, % 5 ile 10 arasını da Almanya ve Fransa'dan, ve % 5 kadarını da diğer ülkelerden ithal eder.
Bağımlı pazarlar kendi üretim olanakları ellerinden alınmış, yozlaşmış, taklitçiliğe, kopyacılığa ve hatta korsanlığa yönelmiş, dış ürünlerin egemenliğindeki tüketici ülkelerdir. Dünya pazarındaki tek yönlü trafik okunun sivri ucundakilerdir. Ortak Pazar'ın kuralına göre, Avrupa’dan Türkiye'ye yöneltilen yayınları Türk halkının almasını garanti eder. Türkiye'de korsan yayın yapan dış sermayenin çıkarlarının ifadecileri olan kanallar program kalitesi bakımından birbirinden kötüdürler. Türkiye televizyonlarında yaygın olan, sinema filmleri, kadınların izlediği acıklı diziler, polis ve macera dizileri ve gece sonrası yayınlanan erotik, yani yumuşak pornodur. Kanalların hepsi de programlarının büyük kısmını dışarıdan sağlar.
4. İdeoloji transferi, medya profesyonelizmi, profesyonel ideoloji ve medya politikası:
İletişim örgütlerinde “uygun” profesyonel iş görme kaideleri ve meslek ahlakı ve neyin “uygun” ve neyin “uygunsuz” olduğu hakkındaki tutumlar ve ideolojik varsayımlar, örgütün çalışma biçimini ve ideolojik profesyonel kültürünü belirler. Burada, genel Amerikan ideolojisinin ve medyayı içeren özel ideolojik değer yargılarının egemenliğinin dünyaya yayıldığını görürüz.
Profesyonellik, kitleleri pazar ideolojisine ve alışkanlıklarına hazırlamak ve biçimlendirmek ve bu biçimde tutup tüketime sevk etmek için geliştirilmiş paketleme, sunma, kısaca satıcılıkta tecrübe kazanmadır. Geri bırakılmış ülkelerde, fikir basınının dışında, bu satıcılık profesyonelizminin seviyesi hemen hemen tezgahtarlıktır. Bu da, televizyonda egemen bir biçimdir.
İletişim teknolojisinin bugünkü yapısı olmaksızıngloballeşmenin, uluslararasılaşmanın başarısı büyük ölçüde kısıtlanır. Dünya emperyalizmi, anında iletişim olanaklarına sahip olmazsa ne ekonomik ne askeri ne de kültürel\ideolojik kontrolü şimdiki gibi sağlayabilir. İletişim, iletişim teknolojisi ve ürünleri, kapitalist dünya pazarının yeni boyutlara ulaşmasında hem iletişim sermayesi hem de bütün diğer sermayeler için hayati bir rol oynamaktadır.
Amerikan kültürel ürünlerinin ve Japon, Alman ve Amerika teknolojisinin dünyadaki egemenliği, ürünlerinin çekici paketlere konuşundan ve cazip biçimde sunuluşundan ve reklamcılıkla insanları sürüklemesinden çok, dıştaki rekabeti ortadan kaldırmasından, uluslardaki sermayeyi kendinin bir tezgahlayıcısı, dağıtıcısı, taklitçisi, acentası, ortakçısı, işbirlikçisi durumuna düşürmesindendir. Bu düşürmenin temelinde de serbest rekabet denen gerçekte tekelci baskı ve yok etme yatar. Dünyada Türkiye gibi ülkelerdeki Yeşilçam'ların beslediği “küçük Hollywood” düşleri, bu düşlerin hayal kırıklığına dönüşmesi ve Yeşilçam'ların kuruması kazara olmamıştır. Bir egemenliğin ve bu egemenliğe arzu ve baskıyla katılmanın bir sonucudur (Erdoğan, 1994; Gubach and Varis, 1986).