CİLALI BAŞ DEVRİ 21. YÜZYILDA İNSANLIK:

İLETİŞİMİN TANIMI: GENEL




Tanım sözcüğü bir şeyin ne olduğunu açıklamayla ilgilidir. Tanım yoluyla tanımlanana bir anlam yüklenir.[1] Tanım böylece açıklayıcı ve sınır belirleyici bir çerçeve çizer. Dolayısıyla, tanım belli bir yanlılığı ifade eden öznellik karakterine sahip olabilir. Bu öznellik benzer görüşteki kişilerin kurdukları bir egemenlik yoluyla nesnelleştirilmiş bir “ortak öznellik”[2] karakterini taşıyabilir. Bu nesnelleştirilmiş ortak-öznellik küreselleştirilerek evrensel değer olarak sunulabilir ve benimsenebilir. 

Tanım, öte yandan, eğer tanımlananın doğası ve tanımlamayla ilgili egemenlik veya güç ilişkileri izin verirse, nesnel veya nesnele yakın olabilir. Bu nesnellik örgütlü yer ve zamana bağımlı öznellik olabileceği gibi, yer ve zamandan bağımsız evrensel bir nesnellik olabilir.


İletişim tanımıyla iletişimin ne olduğu açıklanmaya çalışılır. İletişim denildiğinde örneğin bir insanın sinir sisteminde biçimlenen konuşma, bu konuşmanın bir başka insanın sinir sisteminde olaylar yaratması; iki makinenin birbiriyle ilişki kurarak konuşması; bir sesin ve/veya görüntünün bir mikrofon, verici radyo veya televizyon sisteminden geçerek izleyicilerin olduğu yerde alınması; hastalıkların insandan insana geçerek iletişimi; biyolojik yapı içindeki sistem ve alt sistemlerin iletişimi; anne ve babanın bazı özelliklerinin çocuğuna kalıtımsal iletişimle geçmesi; hayvan türleri içindeki ve türler arasındaki iletişim; mikrobiyolojik organizmalarda ve organizmalar arasındaki iletişim; bitkisel iletişim gibi birçok şey akla gelir. Görüldüğü gibi iletişim kavramı oldukça kapsamlıdır; dolayısıyla geçerli tek bir tanım olasılığı ancak somut yer ve zamandaki somut örneklerle olabilir. Bu olasılık anlamlı ve geçerli açıklamalar getirirken, kaçınılmaz olarak durumu çok daha karmaşıklaştırır. İnsanı, insanın örgütlü yaşamı ve yaşamdaki ilişkileri, kendini ve dışını anlamlandırması ele alındığında, iletişimin nesnel olan bir tanımını bulmak daha da güçleşir.
İletişim tanımları “...e göreliklere” bağlı olarak biçimlenir. Bu biçim, “e göre” ölçütü (kıstası) değiştikçe değişikliğe uğrar. Tanımda “e göre” tanımlananın nasıl tanımlanacağını ve tanımlamanın alacağı biçimi belirler. Çoğu kez tanımın neye göre yapıldığı belirtilmez. Tanımı yapan bunun ya farkında değildir ya da bilinçli olarak referans noktası, dayanak, hareket noktası saklanır. İletişimde görecelik sosyal yaşamın örgütlü her anını ve mekanını içine alır. Her iletişimin bir bağlamı ve bu bağlamın bir geçmişi vardır. Bir anda birden fazla iletişimler olabilir.
Sokağa çıkıyorsunuz, su sandığınız akıntıdan gelen lağım kokusu burnunuzu dolduruyor ve “Allah kahretsin gene bir boru patlamış!” diye şikayet ediyorsunuz kendi kendinize. Bu bir iletişimdir. İletişim kendi kendine söylenen sözün kendisi değildir. Lağım kokularıyla, patlayan borularla, sizin senelerdir içinizde birikenlerle gelen tarihe sahip bir ilişkinin, bu şekilde (kendi kendine şikayetle) kendi içinizde kurulmasıdır. Bu iletişimde, nasıl değerlendirdiğiniz, nasıl hissettiğiniz ve ne dediğinizde, kamu ve sağlık politikalarıyla ilgili karar alma ve yürütmede iktidarın ve iktidar ilişkilerinin doğası ve bu doğayla gelen güç uygulaması ve güçsüzleştirmenin getirdiği sonuçlar yatar. Bütün bunlar kendine şikayet biçiminde yeniden-üretilir.
İki arkadaş karşılaşıp sarıldıklarında, iletişim olur. Fakat iletişim sarılarak birinin diğerine mesaj göndermesi, öbürünün de mesajı alıp ona geri-besleme yapması gibi mekaniksel bir süreç değildir. Sarılma eyleminin kendisi göründüğü şekliyle ilişkinin, eylemin veya iletişimin doğasını açıklamaya yeterli değildir. Bu oluşun bir başlangıç ve gelişme tarihi vardır. Bu tarih iki kişinin yakınlığının doğasını anlatır. Bu tarihle sarılma eylemi, ilişkisi ve iletişimi asıl anlamını kazanır.
Deprem olan bölgeye götürülmek için yüklenen kargo Ankara’dan alınıp deprem bölgesi yerine başka yere götürüldüğünde, tek bir iletişim değil, birbirine bağlı bir çok iletişim olur. Bu oluş da kendiliğinden olmaz. Belli amaç ve çıkarlara göre karar verme ve uygulamayla olur. Bu oluşta etik ve kültürel değerlerin, sefalet ve felaketten kâr sağlayan fırsatçılığın ciddi izleri vardır. Bankaların deprem bölgesine yardım için para toplayıp işletmeleri sürecinde gene birçok iletişimler olur. Bu iletişimler eski çağlarda tefeci olan ve günümüzde finans ve yatırım sermayesinin sahibi olan bir azınlığın çok duyarlı insanlar olduğunun propagandasını yapar. Bu propagandanın altındaki gerçek farklı bir şeyi iletir: Kapitalizm felaketlerden bile çıkar sağlar ve bu çıkar sağlama iletişimi çıkar sağlama yollarını çeşitlendirip mükemmelleştirme tarihine sahiptir.
Çalışan insanlar maaşlarının artmasına en küçük bir etkide bulunamayıp, kendi kaderlerinin başkaları tarafından tayin edilmesine zorunlu olarak katıldıklarında, iletişim olur. Medya ve aydınlar tarafından kapitalizmin ücret/maaş politikaları demokrasi ve özgürlük olarak sunulduğunda gene iletişim olur. Bu iletişimin tarihi ücretli köleliğin başlangıcı ve gelişmesi tarihidir. Bu tarih ve iletişim, mülkiyet ve güç ilişkileri ve bilinç yönetimi etkinliklerinin belli bir zaman ve yerdeki doğasını anlatır.
Kamu hizmetinde çalışan politikacıların ve üst yöneticilerin kamudan maaş alıp kamu zenginliklerini özel teşebbüse “peşkeş” çekmeleri, birçok şeyin yanında etik sorusu akla getiren bir iletişim olur. Bu iletişimin yoğunlaşma tarihi Amerikan güdümlü özelleştirme fırtınasının başlatıldığı 1980’in ortalarına kadar gider. Bu tarih “bağımsız ulus kurma” hayaliyle didinen ulusal liderlerin ortadan kalkıp onların yerini yeni-sömürgeci, “küreselleşme, özelleşme, serbest ticaret” bilinci taşıyan liderlerin almasıyla etkinliğini kazanır. Bu tarih kamu zenginliklerinin özel çıkarlara satış tarihidir ve bu ilişkiyi meşrulaştıran (özelleştirme, demokratikleştirme, küreselleşme, yerelleşme, serbest rekabet, özgürlük gibi) iletişimlerle desteklenir.
Üzerinde “meyve suyu” yazılı bir şekerli kimyasal suyu içerken kutunun üzerindekileri okuyup içtiğin şeyin içinde meyve suyundan başka her şeyin olduğunu “anlamadığında” ve hala meyve suyu içtiğini sandığında, gene iletişim olur.[3] Bu iletişimin tarihi halkla ilişkiler, reklamcılık ve kitle iletişimiyle desteklenen bir “kitle üretimi için tüketim kültürünün” bilinç yönetimiyle gelen geri-zekalılaştırma tarihidir. Bu tarihte sahteler sahi (gerçek, doğru) yapılır.
Yaşayan her canlı doğal olarak sağlıklı yaşamayı ve canlı kalmayı seçer; eğer seçmezse, o canlı ya ciddi bir depresyondadır ya da önemli bir zihinsel özürden dolayı yaşamını sürdürme dürtüsünden yoksun kalmıştır. İnsanın iç ve dış mekanlarda yaşanabilir havaya hakkı vardır. Sermaye ve devlet bu hakkı, zehir saçan teknolojileri kullanarak insanların elinden aldığında ve bunu kalkınma olarak sunduğunda, iletişim olur. Aynı şekilde, sigara denen zehirle kendini ve diğer insanları zehirlemeyi bireysel özgürlüğün ifadesi sanan, beyinleri “nikotinlenmiş vücutları tarafından yönetilen” zavallı ve kendine ve insana saygısız insanlar, bizi kanser olma tehlikesiyle karşı karşıya getirdiğinde iletişim olur;[4] hem de iğrenç kokulu ve kanserli bir iletişim. Bu iletişimde, Türkiye gibi ülkelerde, haksızın haklıyı, iyiyi ve doğruyu ezen edepsiz pişkinliği ve baskınlığı vardır. Bu duyarsızlık ve bağımlılığın baskınlığı altında, insan ve çevre için iyi ve doğru olan susturulmuş, zehrin içildiği iğrençleştirilmiş ortamda suçlu duruma düşürülmüştür. İşte bu egemenlik ve boyun sunma durumu, sigara endüstrilerinin, ortakları olan devletlerin, içenlerin ve duman altı olarak zehirlenenlerin oluşturduğu süregelen bir tarihsel iletişimi (ilişki ve biçimini) anlatır. [5]
Bir Fransız şirketinin ve içteki ortaklarının sömürüsünü açığa vuran biri “Atatürk ilkelerine hakaretten” mahkemeye verildiğinde, iletişim olur. “Ne zaman Atatürk ilkeleri ulusal bağımsızlık değil de yeni-sömürgeciliği teşvik oldu” diye soran kişi bölücü olarak nitelendiğinde, gene iletişim olur. Bu iletişim “Atatürk’ün bağımsızlık savaşı, yurtta sulh, cihanda sulh” gibi görüşlerinin içinin boşaltılıp küresel sömürü ve sömürüye katılan güçlerin egemenliklerini korumak ve sürdürmek için kalkan olarak kullanılmasıyla başlayan bir geçmişe sahiptir.
Birisi her işini yapan eşeğine (veya karısına –eşi değil) hak ettiği dersi verip dövdüğünde, iletişim olur. Elbette bu iletişim kendiliğinden olmaz. Döven el kendiliğinden kalkmaz ve dövülen kendiliğinden “dövüyor, ama gene de seviyorum” demez. Bu dövme işini bazı hunhar bireylere değil, hunhar bireyleri yetiştiren egemen yapış şekillerine bağlamak da bir iletişimdir. Bu iletişimin, sorunu bireye bağlayan bir dünya görüşü ve bu dünya görüşünün çıkıp geldiği ve desteklediği bir materyal ilişkiler düzeni vardır. “Kızını (karısını, eşeğini) dövmeyen dizini döver” “atasözü” bir egemen ilişki biçimini meşrulaştıran bir iletişimdir. Laf olsun diye üretilmemiştir: Somut insan ilişkilerinin meşrulaştırıcı bir ifadesidir. Eşek biçim değiştirip karmaşık bir üretim ilişkileri içinde pahalı bir otomobil olduğunda, eşeğe fiske bile vuramazsın. Çünkü endüstriyel üretim ve tüketim ilişkileri içinde kendini özgür ve özgün sanan bireyin “bağımlı sürüngen” yapıldığı yeni bir ilişki ve iletişim biçimi kurulmuştur.
E-posta ile bir mesaj yazıp gönderildiğinde ve gönderilen e-posta okunduğunda veya okunmayıp çöpe atıldığında iletişim olur. Aynı şekilde, patrondan veya müdür denilen köle başından herhangi bir şey istemekten korkulduğunda, iletişim olur.
Burnunu karıştıran veya parmağıyla dişindeki kırıntıları temizleyen biri, yaptığıyla karşısında oturan birine bir şeyler söylediğinin farkında bile olmayabilir veya karşısındakinin ne düşüneceği veya hissedeceği umurunda bile değildir. Burnunu veya ağzını karıştıran kişi hem kendisiyle hem de dışıyla iletişimdedir.
Yukarıdaki örneklerden açıkça görüleceği gibi, iletişim oluyor, ama kendiliğinden olmuyor. İnsan yapıyor: İletişim insanların yaptığı bir şeydir veya yapmak istediği bir şeyi gerçekleştirebilmesinin kaçınılmaz koşuludur. iletişimde insanın orada olması (mekansal ve zamansal aynılık olması) ve hatta insanın olması gerekmez. Diğer canlılar veya iki mekaniksel veya elektronik araç arasında da iletişim olabilir.
İletişim insanın yaptığı bir şey olduğu için kendi başına bir hayata sahip değildir: İletişim domates üretmez. İnsan iletişim yoluyla domates üretir. İletişim olmaksızın ne insan ne de topluluklar varlık ve yaşamlarını sürdürebilirler.[6] İletişim insanla başlar ve insanla sürer gider. İletişimde anlam kelimelerde, sözde, sembollerde veya vücut hareketlerinde değil, insan ilişkilerinin örgütlü yer ve zaman içindeki doğasındadır. Göz kırpma ancak belli bağlamdaki insanla ve ilişkiyle iletişim olabilir. “Seni seviyorum” sözü ancak kimlerin, ne koşulda ve ne bağlamda ne tür bir ilişkiyi yürütmeye çalıştıklarıyla anlam bulur. “Seni seviyorum” semboller dizisi olarak hiç bir insan gerçeğinin göstergesi olamaz. Yazılı, sözlü ve görüntülü şifrelere bakarak yapılan, bağlamdan yoksun genelleştirmeler basit veya mitleştirilmiş şahane uydurular ötesine pek geçemez.


[1] İletişim tanımlamalarında, hemen her iletişim kitabında bulunan tanımlamalar için kaynak kullanmadım. Bu tanımlamalar için, verdiğim kaynaklar yanında, şu kaynaklar kullanıldı: Bowers, Waite ve Bradac, (1984); MCQuail (1975); Silverstein (1974); Halloran (1969); Gitlin (1978); Hardt (1992); Schramm (1972).
[2] İntersubjectivity: Belli bir egemen grubun veya alt-grubun kendi öznelliğini nesnellik olarak benimsemesi ve sunması.
[3] Peki, bu meyve suyunu almaya karar verirken, alırken, içerken iletişim olmaz mı?
[4] Dikkat burada ben bağımlılığının farkında olan ve diğer insanları zehirlememek için elinden geleni yapan sigara tiryakilerinden bahsetmiyorum. Böyle duyarlı insanlar için üzülüyorum.
[5] "Egemen" kavramı “kontrol ve yönetme ilişkisinin bir sonucu” olarak ele alındı. Egemenlik ilişkisi, kontrol ve kontrole karşı direniş girişimleri olarak tanımlandı. Egemenlik, belli bir yerde ve zamanda, belli koşullarla gelen, yasal ve ideolojik süreçlerle meşrulaştırılmış ve çeşitli baskı yollarıyla sürdürülen bir ilişkiyi anlatır. Dolayısıyla, egemenlik denildiğinde, belli bir gücün belli bir zaman ve yerde kurduğu ve mücadeleler içinde sürdürülen bir ilişkiler düzeni anlatılmaktadır. Egemenlikte, karşıtlık egemenliğin dışında değildir: Karşıtlık, üzerinde egemenlik kurulanların (gönüllü boyun sunanlar dahil) tepkisidir. Boyun sunuş veya mücadele biçimleri egemenliğin yoğunluğu ve kapsamını gösterir. Bunun çok önemli bir anlamı vardır: Egemenlik belli bir yer ve zamandaki ilişkiler koşulunu anlatır ve dinamik bir yapıya sahiptir. Egemenlik sadece egemenin ekonomik, siyasal ve kültürel güç kullanımını anlatmaz, aynı zamanda, üzerinde güç uygulaması yapılanın yaşam ve kendini içinde bulduğu duruma çözüm mücadelesini ifade eder. Burjuva bilimindeki "ikna, davranış modifikasyonu, çatışma yönetimi" gibi kavramlar, özgürlükçü insan ilişkilerini değil, dikey-ilişkiler düzeninde egemenliğin kurulması ve sürdürülmesi girişimlerini (ve karşı mücadeleyi) anlatır. Conor'un belirttiği gibi (1994), nerede egemenlik varsa orda direniş veya en azından direniş potansiyeli vardır.
[6] Schramm ve Porter da toplumun olabilmesi için iletişimin zorunlu olduğunu belirtmektedir (Schramm ve Porter, 1982:2,3; 1971:17).

Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Blog Arşivi

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...