İrfan ERDOĞAN
Özet
Bu sunum, kasıtlı olarak ekoturizm olarak anılan uygulamalarla bağlantılandırılmış açıklayıcı kavramlar yaratmak yoluyla endüstriyel faaliyetleri meşrulaştırmaya, sürdürmeye ve genişletmeye yardımcı olan bir ideolojik söylem olarak ekoturizmin gerçekliğini ve yaygın açıklamalarını incelemektedir. Bunu yaparak, bu sunum aklın ve davranışların yönetimi için artan ihtiyacın ardında yatan gerekçeyi netliğe kavuşturmakta, çevre kavramı yoluyla ekonominin yeninden yorumunu açıklamakta, turizmin sürdürülebilir turizm olarak kalkınmaya dahil edilmesini ve ekoturizm olarak genişletilmesini izah etmekte ve ekoturizmle ilgili başat açıklamaları ve gerçek olguları tartışmaktadır. Sunum, ekoturizmle ilgili başat söylemlerin mitsel bir anlayış yolu sunduğu ve bu nedenle de ekoturizm denen bu birbiriyle ilişkili faaliyetler dizisinin doğasını bilimsel bir şekilde açıklamak konusunda başarısız olduğu sonucuna varmaktadır. Turizm ve ilgili endüstriler için işlevsel olan zihinsel (mental) ortamları oluşturmayı, sürdürmeyi ve genişletmeyi isteyen bunlar, kuramsal açıklamaları olgu olarak sunmakta, işlevsel istisnaları kural haline getirmekte, birçoğu erişilmez olan ancak pazarlama, tanıtım ve akıl yönetiminde işlevsel olan stratejik açıdan kuralcı ve normatif etik kurallar ve ilkeler sunmaktadırlar. Bunlar, baskın ekoturizm nosyonunun kurumsal faaliyetlerin ideolojik olarak normalleştirilmesine, meta üretimine ve ekonominin, siyasetin ve kültürel pazarların küresel yönetişimine derinden gömülü olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir.
Giriş
Turizm, dünya ekonomisinde istikrarlı bir şekilde büyüyen bir sektör olmaya devam ediyor. Birçok gelişmekte olan ülke, turizmi ekonomik kalkınma için alternatif bir kaynak olarak görmektedir. Hükümetler, bürokratlar, akademisyenler ve iş çevreleri turizmi bir büyüme lokomotifi olarak ve yerel ekonomiyi canlandıracak bir döviz ve istihdam kaynağı olarak lanse etmektedir” (Sreekumar ve Parayıl 2002, 529). Asya, Afrika ve Latin Amerika, miktar ve kapsam olarak sürekli artan ekoturizm faaliyetleri için zengin doğal, tarihi ve kültürel kaynaklara sahiptir. Kaynaklar, uluslararası turizm pazarında kendi nişlerini yaratmak gayesiyle havaalanları, yerel ulaşım, altyapı, turizm cazibe alanları ve oteller inşa etmeye kanalize edilmektedir. Doğal ormanlar, yaygınlaşan kalkınma ve turizm faaliyetlerinin yükü altında ezilmektedir. Özellikle 1980’lerin ortalarından bu yana başlıca trend, kitle turizminden uzaklaşma ve ekoturizm de dahil olmak üzere çeşitli doğa temelli turizm türlerine kayma yönünde olmuştur (Rein, 2005). Örneğin, 1990’ların ortalarına gelindiğinde, ekoturizm seyahat ve turizm endüstrilerinin en hızlı büyüyen sektörü olarak görülüyordu.
Bu gelişmeler sırasında, doğa hakkında ve ekoturizmin faydaları hakkında çeşitli kuramsal ve tanıtıcı açıklama ve tartışmalar ortaya çıkmış ve yayılmıştır.
Mit Oluşturma İhtiyacı: Öze Dair İmgeler
İnsan toplumunun tarihi boyunca, aklı yönetme sanatı ve ekonomik, siyasi ve kültürel pazaryerini yönetme sanatı her zaman kavramsal çerçeveler ve ritüel uygulamalar yoluyla mitlerin yaratılmasını gerektirdi. Mit oluşturma ihtiyacı, insanların kitlesel gösterilerle, ayaklanmalarla ve grevlerle demokratik haklarını aramaya başladığı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından bu yana büyük ivme kazandı. Demokrasiyi sıradan halkın demokratik talep ve katılımından korumak için, kamuoyu yaratma ve rıza üretme gibi planlı ve organize uygulamalar büyük önem kazandı. O zamandan beri, demokrasiyi demokratik talepler karşısında korumak adına, insanlar iktidar güçlerinin değer ve ilgilerine çekilmişlerdir; öyle ki, insanlar kendi maddi ve zihinsel yoksulluklarının günlük üretimine isteyerek katılmaktadır. Bu hakim uygulamalar, işsizlik korkusuyla ve baskıcı devlet araçlarıyla daha da pekiştirilmektedir.
Kitlesel hareketlerin yanında, aklı yönetme ihtiyacını şekillendiren ve körüklendiren, birbiriyle ilişkili iki gelişme meydana geldi. Bunlardan biri, seri üretimin yaygınlaşması ve sonucunda talebin (tüketicilerin) seri üretimi idi (hala da öyle). Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ve yirminci yüzyılın başları kapitalist sisteme talebin kendi başına bırakılamayacağını öğretti: Seri üretim için seri tüketime ve sürdürülen, sürekli genişleyen bir tüketici (ya da seçmen, turizm vb) talebine ihtiyaç vardı. Bu nedenle, kitleler halinde arzı sağlayanlar aynı zamanda talebi de kitleler halinde yaratma işine başladılar. Aklı yönetme işi hızla yaygınlaştı ve karlı bir iş haline geldi. Örgütlü insan tarihinde uzun bir geçmişi olan propaganda, çok önemli hale geldi. Sistemi pazarlamak, psikolojik savaş, baskı, terör ve yerel ve bölgesel savaşlar için yerli ve uluslararası politikalar planlamak ve satmak için propaganda bakanlıkları, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar oluşturuldu. Halkla ilişkiler ve reklam endüstrileri ortaya çıktı ve multimilyar dolarlık iş sektörleri haline geldi. Okullarda örgün eğitim ve medya ve kitle iletişim araçları yoluyla yaygın eğitim, baskın menfaatler için en etkili akıl ve davranış yönetme araçları olarak çalışmaya başladı.
İkincisi, toplu/seri olarak üretilen malların iç pazarda ve uluslararası pazarlarda pazarlanması ve reklamlarının yapılması yönündeki ihtiyaçtı (ve hala da öyle). Bu ihtiyaç, talep yaratma ve rıza yönetimi sektörlerini hızla büyüterek uluslararası platforma yaydı. İkinci Dünya Savaşından sonra, ABD’li akademisyenler, iş adamları ve politikacılar, seri olarak üretilen mal ve hizmetlerin kapitalist üretim, dağıtım ve tüketimi mantığı ile kontrol edilen modern yaşam biçimini yaratma, sürdürme ve genişletme işine girişti. Az gelişmişliğin kalkınmasını yaratmak ve sürdürmek için eksiksiz bir paket hazırlandı ve buna “modernleşme ve kalkınma” dendi. Bu paket “batı demokrasisini ve serbest pazarı” fena şekilde taklit eden bir politik ve ekonomik yapı içeriyordu. Doğu ve Güney, batının politik ve ekonomik kurumsal yapılarını ithal etti, birçok silah, televizyon, radyo, sinema filmi, müzik aleti, müzik kaseti ve ev aleti satın aldı. Ancak, bunlar henüz endüstrileşmiş değil. Genel kabul gören görüşün aksine, modernleşme ve kalkınma projeleri başarısız olmadı, çünkü amaç hiç bir zaman “bir ülkeyi kalkındırmak” değildi; amaç, bağımlılık (az gelişmişliğin geliştirilmesi) koşullarını yaratmak ve sürdürmek, ve dünyanın dört bir köşesindeki tüm doğal kaynakları ve insan kaynaklarını kullanmaktı. Aslında, 1950’lerin, 1960’ların ve 1970’lerin modernleşme dönemi kapitalist dünya pazarı için yorucu fakat bir o kadar da kârlı bir dönem oldu: Bu ilk hazırlık döneminde temel ekonomik, politik ve ideolojik altyapıyı başarıyla inşa ettiler. Ardından neoliberal dönem geldi: Refah devleti politikasının Keynesçi politikaları, 1980’lerin ortalarında kapitalistlerin cüretkâr girişimleriyle çöktü ve büyük yayılma etkinlikleri başladı. Bourdieu’nun da belirttiği gibi, neo-ekonomik politikalarla birlikte, politik ve ekonomik gücü ellerinde tutanlar ekonomik verimlilik adına piyasaların gücünü ilahlaştırıyorlar, bir rasyonellik modeli olarak oluşturulan maksimum kâra yönelik tamamen bireysel arayışlarında sermaye sahiplerini engelleyebilecek idari ve siyasi engellerin kaldırılmasını talep ediyorlar, bağımsız merkez bankaları istiyorlar, ulusal devletlerin ekonominin ustaları için ekonomik özgürlüğün taleplerine boyun eğmelerini vaaz ediyorlar, işgücü piyasasından başlayarak tüm piyasalardaki tüm düzenlemelerin durdurulmasını, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini ve kamu ve refah harcamalarının azaltılmasını istiyorlardı (Bourdieu, 1998: 101). Yeni mit oluşturma ve aklı yönetme süreçleri tamamen kendi yaratıcıları tarafından kesin olarak tanımlanmış yeni kavramların birçok yeni tanımını ve ihdasını içeriyordu: Post-modernizm, post-pozitivizm, post-fordizm, post-kolonializm, globalizasyon, glokalizasyon, esnek üretim, serbestleştirme (kuralsızlaştırma), özelleştirme, küçük devlet, yerinden yönetim, bilgi toplumu, malumat toplumu (Erdoğan ve Alemdar, 2005) gibi. Ekoturizm, sürdürülebilir turizm, doğa turizmi, etik turizm, yeşil turizm, jeoturizm, miras turizmi, kültür turizmi, arkeolojik turizm, etnik turizm, yoksullar için turizm ve benzeri yeni kavramlar oluşturuldu ve yaygınlaştırıldı. Turizmin tüm şekilleri, gidilen yerin gelirinin artmasıyla ve bu sayede gidilen ülkenin kalkınmasıyla bağlantılıdır.
Mitlerin, hayatta kalabilmek için, iş ilkelerini ve etiğini, sertifika ve ödülleri, akşam yemeği partilerini, sempozyum ve törenleri içeren başka diğer mitlerle ve yoksulların zenginleşmesi, çevre koruma hakkında başarı öyküleri ve bazı yerlerde elde edilen mali kazançlar gibi bazı olgusal örneklerle ve aynı zamanda biraz kötü ekoturistlerle, tur operatörleriyle ve yöneticileriyle desteklenmesi gerekmektedir.
Ekonomi Çevreyle Tanışınca
Ekonominin çevresel retorikle ve “sürdürülebilir kalkınma” ile yeniden yorumlanması 1970’lerde ortaya çıktı ve 1980’lerde ve 1990’larda ivme kazandı. Sürdürülebilir kalkınmanın entelektüel önyargısı ve mitolojik karakteri, kavramın Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından resmi olarak oluşturulup ilan edildiği (WCED, 1987: 43) en başından beri zaten vardı. Sürdürülebilir kalkınmanın şimdinin ihtiyaçlarını gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yetisinden ödün vermeksizin karşılamak olduğu ilan edildi. Bu akılda kalıcı cümlecik, sürdürülebilir kalkınmanın herkesin ihtiyaç ve menfaatlerinin sürdürülebilirliği olduğu izlenimini vermektedir. Bildiri, hâlihazırda ihtiyaçların sürdürülebilirliğini sağlamada ciddi bir problem olduğunu ve geleceğe yönelik sürdürülebilirliğin tehlike altında olduğunu kabul etmektedir. O tarihte ve ondan sonra her dünya zirvesinde ve diğer uluslararası ve bölgesel toplantılarda sunulan çözümlere yakından baktığımızda, endüstriyel uygulamalarda yapısal değişim için bir talep görmüyoruz. Bunun yerine, öteden beri var olan aynı politikayı farklı bir kisvede görüyoruz: Doğal ve beşeri kaynakları sahiplenmek, kontrol etmek ve sömürmek yoluyla ve mal ve hizmetleri pazarlamak yoluyla küresel ekonomik ve politik pazaryerini kontrol etmek.
1992’de Rio’da gerçekleştirilen Çevre Konferansında, sürdürülebilirliğin mitsel nosyonu hükümetler, STK’lar ve birçok çevreci tarafından kabul edildi. En sonunda, 2000’lerde ABD ve AB’nin desteklediği yeşil jeopolitika kapsamında küresel politikanın bir parçası haline geldi. Sürdürülebilir kalkınma fikri 21. yüzyılda rasyonelleştirilmiş popüler global kontrolün ana parçalarından biri haline geldi. Sürdürülebilir kalkınmanın başlıca örgütleyici ilkesi ekonomik büyümedir: Belli bölgeselleştirilmiş devletlerde ulusal bir ölçekte bunu yaratmak, yönetmek, maliyet ve faydalarını dağıtmak. “Turizmde kalkınmanın sürdürülebilir olması gerektiği konusunda yaygın bir konsensüs var; ancak, bunun nasıl başarılacağı sorusu hala tartışma konusu olmaya devam ediyor” (Gössling ve diğerleri, 2005:417). İddialara göre, herkes daha fazla mal, daha fazla sosyal hizmet istiyor; bu nedenle global elitler bu amaçlara hizmet eden çeşitli politikaları uygulamalarına olanak veren pazarları kontrol etmek için yarışıyor (Hardt ve Negri, 2000).
Kalkınma için Turizm ve Ekoturizm
Turizmin ulusal ve yerel kalkınmaya dahil edilmesinin ardındaki başat gerekçe, OECD bildirisiyle özetlenebilir: "Turizm yoksul ülkelerde kalkınmanın hızlandırılmasına yardımcı olur. Ülkeye turist çekmek, dünya pazarlarında yüksek teknoloji ürünleri satmaktan daha kolaydır " (Kertsen, 1997). Benzer şekilde, 1989’da, Lahey Turizm Deklarasyonu turizmin ekonomik ve sosyal kalkınmadaki yerine odaklandı. Deklarasyon, tüm katılımcıların yararına olacak şekilde yerli ve uluslararası turizm ve serbest zaman değerlendirme faaliyetlerinin uyumlu bir şekilde gelişmesini destekleyen politikalar oluşturmanın ve uygulamanın önemini vurguluyordu. Ne var ki, sosyoekonomik sorunların bu aleni kabulü, sürdürülebilir turizmle ilgili daha sonraki söylemlerde kaybolmuş gibi görünmektedir (Roe ve diğ., 2003). Ardından, ekoturizm bir sürdürülebilir turizm biçimi olarak lanse edildi: “Ekoturizm, doğa seyahatine dayanan ancak sürdürülebilirlik ilkesini de içeren bir turizm sektörüdür (TIES, 2003: 5). Ekoturizm, korumayı göz önüne alan ekonomik kalkınma için geçerli bir araç olarak görülmektedir (Khan, 2003: 109). Aslında, ekolojik sürdürülebilirlik çerçevesine oturtulmuş ekoturizm, kırsal ve doğal alanlarda etki ve faaliyet alanını genişleterek, turizm endüstrisini, kitle pazar tüketiciliğini ve bağımlılığı arttıran, yerli yaşam formlarını ve ekolojik bütünlüğü yok eden bu pazar politikasının bir parçasıdır. Bu politikanın uygulanması sırasında, yeni “çevre dostu” ürünler ve temiz üretim süreçleri yaratılmakta, çevresel izleme ve rehabilitasyon sistemleri geliştirilmekte ve çevreyi kirleten sistemin kendisi tarafından kirliliği önlemeye, atıkları azaltmaya ve enerji tasarrufunu en üst düzeye çıkarmaya yönelik adımlar atılmaktadır. Arkalarında yatan etkili rasyonelliğe dayanan bu politikalar aynı anda hem şirketlerin imajını, kârlılığını, üretkenliğini, kaynak yönetimini, işgücü kullanımını ve enerji tasarruflarını hem de şirketlerin ve devletlerin elde tuttukları kontrolün gücünü arttırdı.
Ekoturizmin Ana Akıştaki Açıklamaları
Başat paradigmanın savunucuları tarafından ortaya atılan ekoturizm tanımları sorumlu seyahat, doğal alanlar, yaban hayatı, doğa temelli, küçük ölçekli, iyi amaçlı, zarar vermeyen, bozmayan, çevresel etkiler, minimum ya da sıfır etki, kuş gözlemciliği, vahşi doğada yürüme, doğa yürüyüşleri, bilinçli kullanım, sürdürülebilirlik, koruma, denge, farkındalık, eğitim, hayran olma, bilme, takdir etme, katılım, yerel yaşam, kültür, tarih, refah, yerel halk için fayda, yerel sahiplenme, kültürel kaynakların ilgililiği ve ev sahibi toplumun katılımı gibi kavramlara odaklanmıştır.
Faaliyet yeri
Ekoturizmde, faaliyetin gerçekleştiği yer doğal çevredir. Ekoturizm doğa temelli bir turizm biçimi, aydınlatıcı bir doğada seyahat deneyimidir (Wight, 1993). Neredeyse tüm tanımlar, ekoturizmin nispeten bozulmamış doğal (Björk 2000; Blamey 1997; Valentine, 1991, 1993) ya da el değmemiş (bakir) alanlarda (Ceballos-Lascurain, 1991) gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Ekoturizm, göreceli olarak bozulmamış ve kirlenmemiş doğal yerlere yapılan seyahati içerir (Wallace ve Pierce, 1996). Doğa tarihine dayanan ve/veya vahşi yaşamla ilgili bir boş zaman değerlendirme faaliyetidir (Hvenegaard, 1994). Bu açıklamalar, faaliyetin yerini betimlemekte ve faaliyet mekânını kurala bağlamaktadır. Bu betimlemeler, doğal alanlarda yapılan her türlü faaliyetin ekoturizm olduğu mitini yaratmaktadır.
Ekoturizmi faaliyetin yeri temelinde tanımlamak ciddi bir sorun getirmektedir; zira ekoturizm, faaliyetin yeriyle değil mahiyetiyle belirlenen bir etkinliktir. Bir etkinliği ekoturizm yapan o etkinliğin mekânı veya miktarı değil, etkinliğin nasıl kullanıldığı, nasıl organize edildiği, nasıl gerçekleştiği ve hangi sonuçları doğurduğudur. Bu şekilde tanımlandığında, dağların tepesinde geniş bir alanı çitlerle çevirmek, bungalovlar ve restoranlar inşa edip eğlenceler düzenlemek, uzak ve doğal alanlara turlar ve günlük geziler düzenlemek, bir faaliyetin ekoturizm olarak anılması için gerekli koşulları sağlamamaktadır.
Bu ana akım açıklamalarla bir normallik nosyonu ve hissi oluşturulmaktadır: Ekoturizm, bir alanın yerli kültürleri de dahil olmak üzere öncelikle o alanın doğa tarihinden ilham alır (Ziffer, 1989). O halde, ekoturizmin itici gücü bir yerin tarihsel ve kültürel ilham (çekim) gücüdür. Bir çekim yoksa, oraya gitmek için bir neden de olmaz. Bu normallik, ancak talep yaratımı için bir tanıtım etkinliği yapılmıyorsa ve turizm endüstrisi tarafından doğal ortamın yeniden düzenlenmesi söz konusu değilse doğru olabilir. Normal olan maniple edilmekte, gerçeklik ise çekici “doğal ortamlar” yaratmak için peyzaj mimarları ve inşaat yüklenicileri tarafından dönüştürülmektedir.
Faaliyetin hedefleri
Bu mitleştirme ve sahteleştirme sürecinde, ekoturizmin hedefleri ekoturistlerin ve turizm endüstrisinin iyi niyeti açısından ve kuramsal koruma ve sürdürülebilirlik amaçları bağlamında sunulur.
İyi niyet: Gerçek olgulara dayanan birkaçının dışında, ekoturistlerin niyetleriyle ilişkilendirilmiş açıklamalar çoğu zaman akıl karıştırıcı abartılardan ibarettir: Ekoturizm “doğayı koruyan ve yerel halkın refahını arttıran, doğal alanlara yapılan sorumlu seyahattir” (TIES, 2003: 5). Ekoturistler, bir takdir, katılım ve duyarlılık ruhuyla, nispeten gelişmemiş alanları ziyaret ederler (Ziffer, 1989); bu ziyaretin belirli hedefi hayranlık duymak, incelemek, gevşemek, görmeye değer yerleri görmek, macera yaşamak ve manzarayı ve gidilen yerin yabani bitki ve hayvanlarını ve bulunabilecek kültürel özelliklerini (geçmişteki ve hâlihazırdaki) keyifle tecrübe etmektir (Cabellos-Lascurain, 1991). Bu, tamamen doğal dünyanın bazı yönleriyle temasa geçmenin getireceği rekreasyonel değer ve letafet nedeniyle belli bir doğal alana yapılan seyahattir (Steele, 1995). Ama gidilen yerlerdeki mevcut doğayı, yabani bitkileri, hayvanları ve kültürel özellikleri (geçmişe ve şimdiye ait) incelemek, beğenmek ve keyifle tecrübe etmektir. Ekoturizm, incelemek, keyif almak ya da gönüllü yardımda bulunmak amacıyla yapılan seyahattir. Bir alanın flora ve faunasıyla, jeoloji ve ekosistemiyle ve ayrıca alanın yakınlarında yaşayan insanlarla, bu insanların ihtiyaçlarıyla, kültürleriyle ve toprakla olan ilişkileriyle ilgilidir (Cabellos-Lascurain, 1991; Björk, 2000). Tüm bu kuramsal kurgular, sanki ekoturizm organize edenlerin ve turistlerin ekoturizmi kullanarak doğayı, kültürü ve yerel hayatı takdir ettiği ve koruduğu bir turizm türüymüş gibi ve sanki ekoturizm etkinlikleri doğa ve kırsal yaşamla etkileşime girmek, bilmek ve keşfetmek, eğitim ve öğretim gibi çeşitli amaçlarla düzenleniyormuş gibi sunulmaktadır. (Wight, 1993; Scace ve diğ., 1993; Weaver, 1999).
Kuramsal amaçlar olarak koruma ve sürdürülebilirlik: Ana akımdaki kuramsal anlatıma göre, ekoturizm doğal çevre ile çevrenin ekoturizm için kullanılması arasında sürdürülebilen bir denge yaratmaktadır: Ekoturizmin geliştirilmesi yabani hayatın tüketici olmayan bir şekilde kullanılmasını teşvik ederek ve bunu yaparken değerli döviz girdisi sağlayarak doğal çevrenin kurtarılmasına yardımcı olabilir. Bu kurallaştırıcı anlatım, doğal alanların korumacı kullanımının kaçınılmaz ve gelir kaynağı yaratmak için gerekli olduğunu varsaymaktadır. Bu nedenle, ekoturizm, özellikle yerel halktan başkalarının iyiliği için kaynakların tüketici kullanımından kaçınmalarının istendiği alanlarda, hem koruma hem de sürdürülebilir kalkınma için bir araç olarak sunulmaktadır (Wallace ve Pierce, 1996). Ekonomik menfaatler ve çevrenin korunması arasındaki denge nosyonuna olan bu odak, ekoturizmin ana ilkelerinden biridir. Bu nosyon kalkınma ve sürdürülebilir turizm ideolojisiyle beslenmektedir. Hunter (1995, 1997) gibi bazı araştırmacılar, sürdürülebilir turizm kalkınmasının her zaman sürdürülebilir kalkınma ile aynı çizgide olmadığını düşünmektedir. Bu çalışmanın kuramsal çerçevesine göre, sürdürülebilir turizm fikri ekseriyetle bir faaliyet için ya imaj yapmak ya da uyum süsü vermek için ya da her ikisi için kullanılan bir maskedir. Başat kuramda, ekonomi ve çevrebilim (ekoloji) arasındaki denge temel olarak bir taşıma kapasitesi oluşturmak suretiyle kurulur. Ayrıca zekice öne sürülen bir başka şey de şudur: “müşterilerin, yani turistlerin önemi unutulmamalı, dengeli bir yaklaşım içinde göz önüne alınmalıdır; ekoturistlere katılmaları, aktif olmaları ve öğrenmeleri için gerçek alanlar ve olasılıklar sunulmalıdır; bir ekoturizm imkânından tüm aktörler yararlanmalıdır (Björk, 2000:194).
Etkinlik türleri
Ekoturizmi tanımlarken, literatür vahşi yaşamı izleme/gözlemleme, yürüyüş, tırmanış, trekking, parkları ve koruma alanlarını ziyaret etmek, yayla turizmi, kuş gözlemciliği, fotoğraf safarisi, balık tutma, bisiklet turizmi, balon turizmi, tüplü dalış, tarımsal turizm, doğal binicilik turizmi, çadır ve karavan turizmi, mağara turizmi, dağcılık, rafting, kano, yamaç paraşütü vs. gibi çok sayıda doğa temelli turizm ve ekoturizm faaliyeti türüne işaret etmektedir. Bu kategoriye ayrıca macera turizmi (doğal alanlarda akarsu raftingi, bungee jumping, kayalıklara tırmanma, dağ bisikleti, yelkenkanatla uçma), yerliler arasında kültür turizmi (örneğin Nepal boyunca köylere yürüyerek ve geleneksel değerlerin ve ürünlerin Pepsi ve pizza kültürüyle yer değiştirdiği diğer yerlere giderek diğer kültürleri görmek ve deneyimlemek), bilim turizmi (koruma altındaki alanların turizme açılması dahil), doğal parkları ziyaret ederek buralarda kamping yapmak ve miras turizmi de dahil edilmiştir (Erdogan, 2003; Pomfret, 2006).
Etkinliklere bazı olağanüstü özellikler ve hazlar yüklemek yoluyla yapılan bu tanıtım ve betimlemeler sayesinde mitler ve sahte imgeler yaratılmaktadır.
Etkinliğin aktörleri: Özel müşteriler ve bilinçli kullanıcılar olarak turistler
Turistler çeşitli işlevsel şekillerde betimlenmektedir:
İlgili literatür ekoturistleri etkinliğin tam merkezine yerleştirmekte ve onlara aktif ajan muamelesi yapmaktadır. Bunlar, seyahate belli amaçlarla çıkan, gidecekleri yere giden, orada belli bir süre kaldıktan sonra evlerine dönen kişilerdir. Bu tür açıklamalar, ekoturistlerin (insanlar) seçimlerine ve edimlerine kendi kendilerine karar veren özgür ajanlar oldukları mitini desteklemektedir. Bu açıklamalar söz konusu karar, seçim ve edimlerde endüstriyel uygulamaların oynadığı rolü kapsam dışında bırakmaktadır.
Turistler aynı zamanda gidilen yerlerdeki mevcut doğayı, yabani bitkileri, hayvanları ve kültürel özellikleri (geçmişe ve şimdiye ait) keyifle deneyimlemek, incelemek, hayranlıkla seyretmek, rahatlamak, görmeye değer yerleri görmek gibi iyi niyetler taşıyan bilinçli doğa kullanıcıları olarak portrelenmektedir (Björk 2000). Literatür, ekoturistlerin genel turistlere göre çok daha eğitimli olma eğilimi gösterdiğini öne sürmektedir. Bunlar çevresel farkındalığa sahip, duyarlı, doğaya gönül vermiş, bilen ve katkıda bulunan aktörlerdir. Bu beyanlardan mantıken en az iki sonuç çıkarabiliriz: (1) Eğer ayırt edici ve ayırıcı faktörler bunlarsa, o zaman ana akımdaki turistler farkındalığa sahip değildir, duyarlı değildir, bilgili değildir ve katkı sağlamamaktadır. (2) Doğaya bir şey olması durumunda bunun potansiyel suçluları ekoturistlerdir. Kuramsal olarak beyan edilen üst amaçlara rağmen, tüm turistlerin çevresel farkındalığa sahip olması veya duyarlı olması beklenemez. Ek olarak, turist davranışları her zaman farkındalık ve bilme hali ile uyumlu değildir, çünkü farkındalık, bilgi, tutum ve davranış arasındaki nedensel ilişkiyi ortadan kaldıran güçlü müdahaleci değişkenler söz konusudur.
Turistleri çevresel farkındalığa sahip kişiler olarak betimlemek suretiyle literatür aynı zamanda bunların ekoturizm endüstrisi tarafından bilgilendirilmesi, aydınlatılması ve eğitilmesi gerektiğini de ima etmektedir. Sosyal bilimlerdeki başat paradigmalar birçok sorunun çözümü olarak eğitimi göstermektedir. Gerçekte, çoğu zaman eğitim ne sebep ne de çözümdür. Maddi ve manevi yoksulluk ile eğitim arasında istatistiksel açıdan önemli ilişkiler bulmak, bunlar arasında nedensel bir ilişki olduğu anlamına gelmez. Bu sadece bunların birlikte var olduğunu gösterir. Sebepleri başka yerlerde aramalıyız.
Çevresel sorunların (ve maddi ve manevi yoksulluğun) olduğunu biliyoruz. Çevresel bozulmanın ve tahribatın ardında yatan şey eğitimsizlik, kültürsüzlük ya da eğitimsiz insanların davranışları değildir. Eğitimsiz/cahil insanların 10.000 yılda çevreye verdikleri zarar büyük ihtimalle son 100 yılda dünya üzerinde yaratılmış olan endüstriyel ve kurumsal çıkarlar için çalışan yüksek eğitimli insanların verdiği hasarın yanında mukayese edilemeyecek kadar küçük kalacaktır. Açıkça belirtmek gerekirse, sebep eğitimsizlik değildir: Dünya üzerindeki bu istenmeyen koşulları yaratanlar, iyi planlanmış hedefleri olan yüksek eğitimli insanlardır.
Ana akımdaki literatürde, endüstrinin ekoturistlerle olan ilişkileri hizmet sunumuna indirgenmiştir: Turizm endüstrisi sadece ekoturistlerin amaç ve ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. “Herhangi bir ekoturizm işletmesinin/şirketinin küresel pazaryerinde kendine iyi bir konum bulabilmesi için, ekoturistlerin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan yüksek kaliteli hizmet sunması gerekir. Müşteri beklentilerini anlamak, üstün hizmet vermenin ön şartıdır” (Khan, 2003:109, 110).
Ekoturistlerin yeni bir turist türü olduğu, çok seçici, eğitimli, talepkâr, bilgiye aç ve çevreye duyarlı olduğu, bu nedenle de endüstrinin çevre sorunlarına daha duyarlı hale gelmesinin ardındaki itici güç oldukları iddia edilmektedir (Chi ve Luzar, 1998; Wearing ve Neil, 1999; Krugger, 2005). Gerçekten de, mal ve hizmetlerin seri üreticileri her zaman tüketiciler olarak insanların dikkatini çekme ve onları kendi mal ve hizmetlerini kullanmaya ikna etme baskısı altında olmuştur. Ancak, turistlerden böyle bir baskının gelip gelmediği tam olarak bilinmemektedir. Çalışmalar, turistlerin kalitesi, davranışı ve çevresel açıdan sağlıklı ve güçlü talepleri hakkında çatışan sonuçlar vermektedir. Örneğin, Duffy ekoturistleri hedonist haz arayışları nedeniyle kötü davranış sergileyen insanlar olarak betimlemektedir. Öz-tatmin, hala ekoturistler için en baş kaygıdır. Ekoturistler toplumun geliştirilmesi, çevrenin korunması ve aborijinal adalet fikirleriyle ilgilenmezler. Bazıları diğer insanlarla seks yapmak ister. Bunlar “çevresel kalkınmayı sağlayacak özdüşünümsellik özelliklerini sergilememektedir” (Duffy 2002:40,157). ‘‘Belize’deki ekoturistler, ekoturist ekonomisindeki yerleri veya çevre üzerindeki etkileri konusunda düşünmüyor” (Duffy, 2002:45). Benzer şekilde, Ryan, Hughes ve Chirgwin (1999:148) ekoturizmin kültürel olarak belirlenebileceğini, bu kültürün de tüketim kültürü olduğunu söylemektedir; onlara göre ekoturizm öğrenmeyle ilgili bir deneyim değil, hedonist bir deneyimdir. Diğer yandan, bazı çalışmalar bazı turistlerin tutum ve davranışlarının ekoturizm ilkeleriyle tutarlı olduğunu bulmuştur (Galley ve Clifton, 2004).
Ana akım literatüre göre, çevre ve hizmet kalitesi turist taleplerinin bir fonksiyonudur. Endüstri, ekoturistlerin taleplerine göre hizmet sunar: İnsanlar ne istiyorlarsa onu alır. Bu nedenle, kimse çevre ve hizmetin kalitesi konusunda endüstriyi suçlayamaz.
Bu manada, akıl yönetme uygulamaları, tüketim ve bariz tüketim alışkanlıkları ve normlarının yaratılmasını talep eden gücü elde etme ve sürdürme araçları olarak insanların kullanılmasını da içerir.
Literatürde, ekoturistler gidilen yerde para harcayan insanlar olarak betimlenmiştir; bu nedenle, ekoturistler yerel kalkınmanın başlıca katkı unsurlarıdır. Her halükarda, ekoturistlerce harcanan paranın büyük bir kısmı, bilet ve seyahat paketleri satın almak amacıyla ekoturistin yaşadığı orijinal yerde harcanır. Wall’un belirttiği gibi (1997:489) “ekoturizmle uğraşan şirketlerin çoğunun merkezi Kuzey’dedir ve kârın büyük bir kısmı yeniden yurda dönmektedir.” Dahası, ekoturistler isteseler bile gittikleri yerde para harcayamazlar, çünkü teorik olarak doğal alanlarda, doğal parklarda, tarihi yerlerde ve yaban ortamında giriş ücretlerini ödemek ve birkaç yerel hatıralık eşya almak dışında para harcayamazsınız.
Etkinliğin aktörleri: Hizmet sağlayıcılar olarak turizm ve seyahat endüstrisi
Başat paradigma gerçekten de, ekoturizmin ilke ve etiğine yeterli özen ve dikkati göstermeyen birkaç seyahat acentesi ve tur operatörü dışında, endüstrinin uygun şekilde mal ve hizmet sunduğunu kabul etmektedir. Başat paradigma endüstrinin rolünü ilkeler, etik kuralları, sosyal sorumluluk, sürdürülebilir işletmecilik, kurumsal verimlilik ve benzeri ölçütler çerçevesinde ele almaktadır.
Endüstrinin iyilik doğası hakkındaki başlıca mit, turizm ve seyahat endüstrisine yüksek davranış ilkeleriyle karşılaştırılabilir olan belli rollerin yüklenmesiyle çoğaltılmaktadır: Onlar, kasıtlı olarak ekolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik zararlara neden olmadan hizmet verirler. Ancak, bazı sorunlar olduğu (daha çok sektördeki bazı “kötü kişiler” nedeniyle) genel olarak kabul edilmektedir. Problemler iş eğiti ve ekoturizm ilkelerinin uygulanması şeklinde ortaya konmaktadır. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES) İcra Direktörü Honey’e göre, en merkezdeki zorluk “turizm işletmelerinin çevresel ve sosyal etkilerini ölçmek için kullanılacak standartların nasıl belirleneceği ve sürdürülebilir uygulamalara uyanların nasıl tespit edileceğidir”. “Gerçek ekoturizmi” kurtarıcı olarak sunan Honey, “birçok yerde, ekoturizm ilkelerinin bozulduğu ve sulandırıldığı, özünden kaçırıldığı ve saptırıldığı” yönünde sağlam kanıtlar olduğuna işaret etmektedir. Gerçekten de, ekoturizm üç hayli farklı çeşidin bulunduğu bir karışıma benziyor: Birkaç çevresel uygulamayı benimseniş olan “Ekoturizm-lite” işletmeleri; pazarlamalarında yeşil retoriği kullanan ama ilgili prensip ve uygulamaların hiç birini izlemeyen “yeşile boyanmış kandırmacalar”; ve Gerçek ekoturizm, ya da çevresel ve sosyal açıdan sorumlu uygulamalar yapmaya çabalayan işletmeler (Honey, 2004). Bazı çalışmalar bazı seyahat acentelerinin gerçek ekoturizm ilkelerine ve amaçlarına dikkat etmeksizin seyahat ve turlar düzenlediğine işaret etmektedir. Bazıları “en iyi haliyle doğa, eko macera, salt eko hissi, macera deneyimi” gibi yanlış imajlar oluşturan isim ve semboller kullanarak yanıltıcı reklam ve pazarlama faaliyetlerine girişmektedir. Örneğin, Gordon Guide (2005) web sayfası Türkiye’deki ekoturizmi ve kültürel turları şöyle tanıtıyor: “GAP Adventures (GAP Maceraları) seyahatçilere kültür, doğa ve aktif seyahate odaklanan, küçük grup maceraları sunar; küçük uluslararası gruplar, mükemmel rehberler, lezzetli yerel yemekler, özel yerler ve büyüleyici yerel konaklama imkanları, hepsi bir araya gelerek sizin için otantik bir macera deneyimi yaratıyor”.
Tanıtım ve pazarlama yapanlar her şeye bir ekolojik etiketi yapıştırıyor: Kosta Rika’da Eko-Rent-A-Car, Meksika’da Eko Taksiler, Eko Sinemalar ve Eko Otoparklar. Latin Amerika’da, “Proyectos ecoturisticos” toplum geliştirme projelerinden jet ski’lere kadar her şeyi satıyor (Mader, 2002:272). Bu tür reklam ve pazarlamalar herkes için tehlikeli bir potansiyele sahip. Benzer şekilde, Türkiye’de, seyahat acentelerinin işi bilet satmaktan ev yapmaya kadar birçok şeyi kapsıyor. Dünyanın dört bir yanında çeşitli cazip turizm tesisleri eko-yapılar olarak pazarlanıyor. Birçok ekoturizm tesisi kontrolsüz, akreditasyonsuz faaliyet gösteriyor ve çevre dostu politikaları temel aldıklarını sadece ima ediyorlar (Ananthaswany, 2004). Güney Afrika’da, bir yatırımcı “yüzen bir casino, suda gezinen hipopotamlar, Club-Med stili oteller ve ithal yabani av hayvanları” ile donatılmış “800 milyon dolarlık bir ekoturizm cenneti” yapmayı planlıyor (Honey, 1999:28). Nepal’de, dağ manzarasında tırmanış yapmak yerine çeşitli dağların zirvelerine helikopterlerle gidebiliyorsunuz. Twidale ve Bourne’un (2003:483) işaret ettiği gibi “bazı idareciler ve tur operatörleri asılsız iddialar, yanlış veriler ve yanıltıcı dil karşısında rahat ve neşeli bir tavır sergilemekle kalmıyor, bunların düzeltilmesine aktif bir şekilde, şiddetle karşı çıkıyorlar”. Hükümet müdahalesini reddeden ve öz-denetim veya otokontrolü savunan neoliberal düşüncenin yaygınlaşan baskınlığı ne yazık ki sahtecilik ve göstermecilik uygulamalarını destekliyor. Font’un (2002: 203) belirttiği gibi, hükümetler denetimle ilgili iddialar karşısında aktif bir tavır takınsa bile, bu tavır yönetimsel sınırlar içinde kalmakta, bu da turizm endüstrisinin uluslararası doğası nedeniyle bu tavrı etkisiz hale getirmektedir.
Turizm endüstrisinin mümkün olduğunca çok sayıda müşteriyi/turisti maniple etme yönündeki devasa çabasını vurgulayan bir çalışma bulmak neredeyse imkânsızdır. Bunun yerine, endüstrinin ekoturistlerle olan ilişkileri mümkün olan en iyi hizmeti sunmaya indirgenmektedir: Turizm endüstrisi sadece ekoturistlerin ihtiyaç ve amaçlarına hizmet etmektedir. Mal ve hizmetlerin seri üreticileri her zaman müşteriler olarak insanların dikkatini çekme ve onları mal ve hizmetlerini kullanmaya ikna etme baskısı altında olmuştur. Bu anlamda, aklı yönetme uygulamaları tüketim ve bariz tüketime yönelik kültürel normların ve alışkanlıkların yaratılmasını talep eden gücü elde etmek ve sürdürmek için insanların bir araç olarak kullanılmasını içerir.
Endüstrinin maddi çıkarları ya ekoturizm açıklamalarında evrensel olgular olarak sunulmakta ya da hiç mevzu bahis edilmemektedir. Başat açıklamalar endüstrinin rolünü ilkeler, etik, sosyal sorumluluk, sürdürülebilir işletmecilik, kurumsal verimlilik, kültür vb açısından tartışmak suretiyle gündemi belirlemektedir. Bu etik kurallar, ilkeler ve fikirler çoğunlukla günlük yaşamın örgütlü maddi ilişkilerini destekleyen imaj oluşturma, pazarlama, akıl ve davranış yönetimi uygulamalarının bir parçasıdır.
Etkinliğin Aktörleri: Devletin Rolü
Ana akımdaki ideolojik çerçeveye göre, devlet kurumları ve hükümetler işlerin sorunsuz yürümesi için düzenleyici rolünü oynamakta ancak genellikle gerekli yasal hükümleri sağlamada ve izleme ve kontrol mekanizmalarını oluşturmada başarısız olmaktadır. Yerel yönetimler doğal kaynakları olumsuz etkilerden koruyan rehber ilkelere, yönetmeliklere, izleme ve uygulama sistemlerine sahip değildir.
Hükümet müdahalesini reddeden ve öz-denetim ya da otokontrolü savunan neoliberal düşüncenin yayılan başatlığı, sahtecilik ve gösterişçilik uygulamalarını desteklemektedir.
İlkeler, etik kuralları, sahte sosyal sorumluluk, yasal kısıtlamalar ve yönetmelikler, bunları destekleyen bir iş kültürü ve farkındalık olmadıkça iş dünyasındaki kişilerin bunlara uygun davranmasını sağlayamaz.
Etkinliğin Sonuçları
Çevreye katkı ve etkide bulunmadan kullanmak: Literatüre göre, ekoturizm iyidir ve gidilen yerde herhangi bir istenmeyen çevresel etkiye neden olmaz, çünkü ekoturizm yaban hayatının ve doğal kaynakların tüketici olmayan bir kullanımıdır (Hvenegaard, 1994; Ziffer 1989). Zarar vermez, sömürmez ve bozmaz, ayrıca kullanılan alanların sürekli korunması ve yönetimi için doğrudan katkı ve ekolojik sürdürülebilirlik sağlar (Björk, 2000; Valentine 1991, 1993). Bu iddiaların aksine, en itinayla hazırlanan ve yürütülen ekoturizm etkinliklerinde bile bir miktar çevresel etki ve ekolojik bozulma söz konusu olacaktır. Bazı arzu edilmeyen sonuçlar olmadan kullanmaktan bahsedilemez. Örneğin, Belize ve Kosta Rika’da ekoturizmin yaygınlaşması, aşırı yapılaşma nedeniyle doğal alanların ve habitatların zarar görmesinden sorumlu (Kersten, 1997). Wall’un (1997:488) belirttiği gibi, “ekoturizmin çevresel açıdan zarar verme potansiyeline sahip olduğunu söylemek için iyi nedenler vardır.”
Ev sahibi topluluklara sosyal, kültürel ve ekonomik fayda: Literatürde, ekoturizmin istihdam ve diğer mali yollarla yerel topluma katkıda bulunduğu, yöre sakinlerine ekonomik refah sağladığı ve yerel halkların haklarını ve ihtiyaçlarını kabul ettiği belirtilmiştir (Pederson, 1998; Twynam ve Johnston 2002). Ekoturizm doğal ve sosyal-kültürel unsurların bütünlüğünü muhafaza eder ve arttırır ve kültürün devamını sağlar (Scace ve diğ., 1993). Bunlar büyük oranda ekoturizmin abartılmış sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçlarıdır. Bazı topluluklar için durum böyle olabilir; ancak Asya’da, Afrika’da ya da Latin Amerika’da ekoturizm sayesinde refaha ermiş bir topluluk bulmak hayli zor olacaktır. Hiç kimse turizmin ve ekoturizmin yerel halkın ekonomik gönencine düzenli olarak katkıda bulunduğunu ve birkaç yatırımcıya girişimcilik fırsatı sunmak ve yerel halktan bazılarına mevsimlik düşük ücretli iş sağlamak, kalan çoğu yerli içinse işsizlik, yoksulluk, yaşam tarzının yok olması ve göç haricinde alternatif istihdam sağladığını gösteremez. “Çoğu zaman, turizm gelirinin daha büyük bir kısmı sadece birkaç birey ve aile için kâr haline gelmektedir, çünkü iyi bağlantılara sahip olanlar rehberlik, ulaşım veya konaklama gibi fırsatları tekellerine almakta, diğerleri ise mal ve hizmetlerin yükselen fiyatları gibi ortaya çıkan maliyetleri yüklenmek zorunda kalmaktadır” (Gössling, 1999).
Bazı araştırmacılar kazanılan paranın, tutarı çok olmasa da, küçük ekonomilere kanalize edildiğinde büyük sonuçlar doğurabileceğinin kabul edilmesi gerektiğine işaret etmektedir (Wall, 1997: 489). Bu doğrudur; bazı yerel sakinler asgari ücret alırken, tur operatörleri, otel zincirleri, bir iki yerel yatırımcı, baştaki idareciler, politikacılar, bazı yerel dükkânlar, uyuşturucu satıcıları, kadın tüccarları, hayat kadınları ve seks tacirleri bu büyük faydayı paylaşmaktadır. Ekoturizm, kitle turizmi gibi, yerel siyasi ve idari yozlaşmayı, kara para aklamayı, seks ticaretini, uluslararası uyuşturucu ticaretini ve yerel topluluk ve toplum üzerindeki kapsamlı yabancı etkisini arttırır. Kaynakların turizm ve ekoturizm faaliyetlerine tahsis edilmesi sonucunda geleneksel üretim şekillerinin ve kaynak kullanımlarının etkilendiğine dair örnekler giderek artmaktadır. Turizm yaygınlaştıkça, yerel halk giderek topraklarını kaybetmeye başlamaktadır; halk çiftçilik, ormancılık, hayvan otlatma, madencilik ve av gibi geleneksel yaşam biçimlerinden yoksun kalmaktadır. Bir iki aile ve dünyadaki çok özel birkaç yer dışında, yerel sakinler için nispeten çok az iş yaratılmaktadır; ve yerel halk çoğu zaman turizmden ya hiç fayda sağlamamakta ya da çok az fayda sağlamaktadır (Che, 2005; Duffy 2002; Honey, 1999; Lindberg ve diğ., 1996; Mansperger 1995; Place 1991; Stem ve diğ., 2003; Stone ve Wall, 2004). Loon ve Polakow’un (2001: 893) belirttiği gibi, bir otelin veya konaklama yerinin mali yaşatılabilirliği, bunun optimal sosyoekonomik faydalarla sonuçlanacağı anlamına gelmez. Türkiye’deki bir yerel topluluğu inceleyen Gücü ve Gücü, (2003) turizmden elde edilen ekonomik kazancın düşük olduğunu ve birkaç market sahibi ve restoran dışında, toplumun önemli bir fayda sağlamadığını bulmuştur. Aslında, ekoturizm seyahat acentelerine, tur operatörlerine, havayollarına ve aynı zamanda otel zincirlerine de sahip olan yatırımcılara çok yüksek karlar getirmektedir. Yerel topluluktan dışarı akan para birçok ülkede %90’ı geçmektedir. Buna ek olarak, bu paranın çoğu ülke dışına kaçmaktadır. Bu, metalaştırılmış kültür, eğlence ve deneyim paketinin bir parçası olarak pazarlanan yerel yaşam tarzına ve çevrenin korunmasına çok az itibarla sonuçlanmaktadır (Brandon, 1996; Campbell 1999; Colvin, 1996; Jones 2005; Loon ve Polakow, 2001; Stem ve diğ., 2003:325; Welford ve Ytterhus 1998). Ekoturizm faaliyetleri “dışarıdakiler” tarafından başlatılmakta, yönetilmekte ve eş-yönetilmektedir (Belsky 1999; Jones 2005; Wearing ve McDonald 2002). Hiç kimse, Kenya, Kosta Rika ve Ekvator gibi bir kaç marjinal yerel örnek dışında güvenilebilir kalkınma verileri gösteremez ve hiç kimse detaylı dağılım istatistikleri olmadan ulusal turizm gelirlerinde yıllık veya sezonluk bir artış iddia edemez.
Ekoturizmin birçok fayda sağlayabileceği iddia edilmektedir; ancak bu faydaların somutluğu yapısal faktörlere bağlıdır. Bunun yanı sıra, yerel insanlar pazarlama becerilerine, yabancı dile ve turizmden gelir getirecek işler kuracak sermayeye sahip değildir. Ayrıca, turizmin mevsimlik (sezonluk) bir faaliyet olduğunu da unutmamalıyız: turizm en iyi ihtimalle sezonluk bir parazitik ticari kültür yaratır, bununla birlikte geleneksel yerel yaşam biçimini ve yerli kalkınmayı yok eder. Turizm, dış güçlerin ve ulusal, bölgesel ve yerel işbirlikçilerinin menfaatleri doğrultusunda dışarıdan yönlendirilen bir ekonomik faaliyettir.
Dengeli sürdürülebilirlik ve kalkınma: Ekoturizm çevresel, toplumsal ve ekonomik ilişkiler içinde olumlu bir toplam dengeye dayanan sürdürülebilir turizm olarak sunulmaktadır. Ekoturizmin gelişmesi değerli döviz getirisi sağlarken yaban hayatının tüketici olmayan bir şekilde kullanılmasını teşvik ederek doğal çevrenin kurtarılmasına yardımcı olabilir (Farrell ve Marion, 2001; Stem ve diğ. 2003). Bunlar, bu kuralcı değerlendirmenin yarattığı sahte imgeler dizisidir: Ekolojinin doğası ve kullanımı birbirini karşılıklı olarak dışlayan şeyler değildir. Tüketici olmayan, tüketmeyen kullanım diye bir şey vardır. Doğal alanların kullanılması kaçınılmazdır ve/veya gereklidir ve bir gelir kaynağıdır. Koruma finans gerektirmektedir ve ekoturizm koruma için gerekli finansmanı getirmektedir. Bu mitler ekoturizmi hem koruma hem de sürdürülebilir kalkınma için bir araç olarak sunmaktadır. Turizm ve çevrenin korunması arasında bir denge kurulması nosyonu sürdürülebilir turizm ideolojisiyle beslenmektedir.
Ekoturizm daha iyi sektörel bağlantılar sağlayan, faydaların ülke dışına kaçma oranını azaltan, yerel istihdam olanakları sağlayan ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik eden bir şey olarak pazarlanmaktadır (Jones, 2005). Sürdürülebilirlik; ekolojik, ekonomik ve kültürel sürdürülebilirlik anlamındadır. Ancak, turizm faaliyetleri sadece bunları düzenleyen endüstrinin ekonomik sürdürülebilirliği anlamına gelir; bu arada yerel alanlar için de bazı maliyetli mali faydalar söz konusu olur, ancak ekolojik ve kültürel sürdürülebilirlik büyük çoğunlukla retorik ve iddia düzeyinde kalır. Amaç, sermayenin/işin ekonomik sürdürülebilirliğidir; gerisi ekseriyetle pazar genişletmeye yönelik strateji ve taktiklerden ibarettir. Sürdürülebilirlik nosyonu “aynı anda hem heyecan verici hem de korkutucudur. Biyosferimizin sürdürülebilirliğini korumak ve yönetmek için yapılan çabaların şatafatlı bir sunumunu yaparken bu nosyon aynı zamanda kültürel başatlığı ve üretken güvenliği korumaya yönelik aç gözlü ve yağmacı sosyal güçler için de daha verimli bir araç olarak hizmet etmektedir” (Bandy, 1996:539). Duffy (2000:551), örneğin Belize’nin kendini el değmemiş doğal çevreleriyle pazarladığını belirtiyor; bu egzotik imaj dış tüketim tarafından paketlenerek metalaştırılmaktadır ve o bölgede yaşayan insanların çetin gerçekliğiyle çok az alakalıdır. Aynı şekilde, Weaver’ın (2001) haklı olarak işaret ettiği gibi, tüm sürdürülebilirlik meselesinin tartışmalı ve bulanık olduğu kanıtlanmıştır.” “Bir şeyin şüphe götürmez şekilde ekolojik veya sosyokültürel açıdan sürdürülebilir olarak betimlenebilmesi muhtemelen mümkün olmayacaktır” (Duffy, 2002:104). Benzer şekilde, “ekoturizm olarak konumlandırılmış tüm turizm ürünleri gerçek anlamda sürdürülebilir değildir” (Chang-Hung ve diğ., 2004:151)
Kuramsal potansiyel veya olası faydalar örgütlü uygulamaların gerçek olguları veya fiilî meydana gelişleri ile karıştırılmamalıdır. Yerel ekonomik inisiyatifleri teşvik etme fikrini içeren ekoturizm nosyonu serbest pazar, serbest ticaret ve serbest girişimcilik gibi diğer mitleri destekler (ve bunlar tarafından desteklenir). ‘‘Ekoturizm ve örgütlü suç, aynı sürecin iki farklı yüzüdür: neoliberal ekonominin kalkınma sağlayacağı düşüncesinin küresel anlamda yeniden ortaya çıkışı” (Duffy, 2002:160).
Olumsuz sonuçlar: sorunlar ve çözümler: Olumsuz sonuçlar çoğu zaman olasılık olarak belirtilmiştir: Ekoturizmin gelişmesi sosyoekonomik sorunlar yaratabilir, yaban hayatını ve yerli halkı etkileyebilir ve koruma çabalarıyla çatışabilir. Potansiyel olumsuz sonuçlar çoğunlukla ekoturistlerin kullanma davranışlarına, bazı sorumsuz tur operatörlerine ve seyahat acentelerine ve yasal yapının eksikliklerine atfedilir. Bunlar dolaylı ve doğrudan etkiler veya yan ve yan olmayan etkiler şeklinde ayrılır. Yan etkilerin bazıları ekolojinin bozulmasını ve doğal kaynakların tahrip edilmesini içerir (Deng ve diğ., 2003:530; Erdoğan 2003), ayrıca atık oluşumunu, habitatın bozulmasını ve yok edilmesini, ormanların bozulmasını (Stem ve diğ., 2003:322, 324), bitki örtüsünün ortadan kaldırılmasını (örn., bitkilerin toplanması veya odun toplama), hava kirliliği, gürültü kirliliği, turist trafiği, toprak erozyonu ve sıkışması, patikaların artması, patikaların genişlemesi, yollarda tekerlek izlerinin oluşması, patikaların çamurlanması, bitki örtüsünün kaybı, toprak ve köklerin üstlerinin açılarak dış etkenlere maruz kalması, ağaçlarda tahribat, altyapı, inşaat ve imar yoluyla çevrenin kalıcı bir şekilde yeniden yapılandırılması (örn., otel, bungalov, kabin, golf sahaları vb için ormanların araziye dönüştürülmesi), Vandalizm, nüfus dinamiklerindeki değişimler, yaban hayatına hastalık geçirilmesi (Cosgrove ve diğ., 2005; Farrell ve Marion, 2001;; Roe ve diğ., 1999; Wenjun, 2004: 561), egzotik türlerin kazara yöreye getirilmesi, beslenme, üreme ve davranış kalıplarının bozulmasını içerir.
Ekoturizmin bazı olumsuz çevresel etkiler yaratabileceğini genel olarak kabul eden ana akım akademisyenleri ve politika oluşturucuları, çözüm bulmak için, dikkatlerini kabul edilebilir düzeydeki etki düzeyinin ve taşıma kapasitesinin belirlenmesine, turist davranışlarının izlenmesine ve denetlenmesine, yerel desteğin en üst düzeye çıkarılmasına ve yerel nüfusun ekoturizme etkin tepki gösterme olasılığını en aza indirmeye çevirmişlerdir.
Olumsuz sonuçlarla cesaretleri kırılan bazı araştırmacılar kural koyan, etik ve normatif çözümler tavsiye etmektedir; ancak bunlar ekoturizmin temel kuramsal nosyonunun farklı bir ifade tarzından öteye gidememektedir: “Club-med stili oteller mega yapılarını çevre dostu bir macera sunuyorlarmış görüntüsü altında satamamalıdır. Turizmin amaçlarının yerine getirilmesini sağlamak için her türlü ‘alternatif turizm’ üzerine daha katı kısıtlamalar getirilmelidir. Faydalar yabancı yatırımcılara değil yerel halka gitmelidir ve başlıca öncelik çevrenin korunması (yani onu yeni gelir kaynağı olarak görmek) olmalıdır. Ekoturizm projelerine ve inisiyatiflerine başarılı yerel katılım sağlamak için zorunlu ön şartlar olmalıdır” (Cosgrove ve diğ. 2005).
SONUÇLAR
Çalışma, ekoturizm üzerindeki başat ideolojik söylemin ekoturizm denen ve birbiriyle ilişkili bir dizi faaliyeti açıklamada bilimsel açıdan başarısız olduğunu, çünkü kamu idaresinde, halkla ilişkilerde, reklam, propaganda ve turizm sektörlerinde çalışan insanlar ve ana akımdaki akademisyenler tarafından önerilen başat açıklamaların çoğunluğunun kuramsal betimlemeleri gerçek olgular gibi sunduğunu, işlevsel istisnaları kural haline getirdiğini, ulaşılmaz olan ancak akıl yönetiminde işlevsel olan stratejik açıdan kuralcı ve normatif etik ve ilkeler teklif ettiğini ortaya koymaktadır. Normatif ve kurallaştırıcı değerlendirmeler ancak ve ancak asıl konudan saptırma, kasıtlı gündem oluşturma ve olumsuz duyguların nötrleştirilmesi rolünü oynayabilir. Bazı açıklamalar açık ve bariz bir şekilde ekoturizm işinin ve ilişkilerinin sahte imajlarını yaratmak peşindedir. Diğerleri ise bilerek veya bilmeyerek gerçeği kurgu ile, gerçeği sahte normatif/kuralcı ilkelerle karıştırmaktadır. Bunların hepsi, kasıtlı veya kasıtsız olarak, geniş bir şekilde yaygınlaştırılan ekoturizm nosyonunun büyük şirketlerin faaliyetlerinin, meta dolaşımının, teknolojik son ürün dağıtımının ve ekonomik, politik ve kültürel pazar koşullarının global yönetişiminin ideolojik, söylemsel ve ilişkisel normalizasyonu mantığına derinden gömülmüş olduğu gerçeğini ya göz ardı etmekte ya da saklamaktadır. Endüstriyel uygulamalarla ilgili işlevsel mitler yaratma ve yürürlüğe koymadaki nihai amaç, mal, hizmet ve insan üretiminde sürdürülebilirliği sağlamaktır. Sahte iddialarla güzelce örülmüş endüstriyel faaliyetlerden biri olarak, “temelde ortodoks turizmde uygulanan ekoturizm çoğu zaman alternatif turizm kılığına bürünmektedir” (Sreekumar ve Parayıl, 2002: 531).
Ana akımdaki ekoturizm fikri sürdürülebilir kalkınma nosyonuna çok güzel oturmaktadır: Yoksul, geleneksel ve ekonomik olarak atıl yerel topluluklar mevcuttur. Bu toplulukların işlere ve modern yaşamın ürünlerine ihtiyacı vardır. Ekoturizm bu toplulukların kurtarıcılarından biridir: Ekoturizm refah fırsatlarını Yerel toplulukların ayağına getirmektedir. Yerli halkın yapması gereken tek şey, bu kalkınma hareketine katılmaktır. Küreselleşme, özelleştirme, serbest pazar, bireysel özgürlük, girişimcilik, sürdürülebilirlik ve kalkınma gibi başka retorik söylemlerle desteklenen bu klasik retorik, küreselleşen endüstriyel yapıların politikasının sistemik gereklerine hizmet etmektedir. Devlet kurumları ve hükümetler, uluslararası finans ve kredi kuruluşları ve dünyanın dört bir yanındaki uluslararası şirketler ekoturizmi yerel zenginlik, güvenlik, emniyet, uzun ömür ve refah için hizmet eden yollardan biri olarak desteklemektedir. Ekoturizm (ya da başka bir faaliyet) halkın zihninde böyle tasavvur edilip böyle kabul gördüğünde, koruma alanlarını turizm endüstrilerinin ve arazi geliştiricilerin (yükleniciler) kullanımına açmak gibi her türlü müdahale, ulusal kalkınma, büyümenin muhafaza edilmesi, ilerleme ve yerel/kırsal topluluklar için iş olanakları yaratmak ve yaşam standartlarını yükseltmek için gerekli inisiyatifler olarak kolayca satılabilir. Bu sahte gerçeklik, hükümetlerin, politikacıların, akademisyenlerin, büyük şirketlerin ve kitle iletişim araçlarının günlük söylemleriyle kuvvetli bir şekilde desteklenmektedir. Bu nedenle, ekonomik sömürü şeklindeki küresel uygulamalar ve sömürücüler metamorfoza uğramakta, dünyadaki insanların yararı için mal ve hizmet sağlayan kişilere dönüşmektedir.
Sürekli artan yabancı ve yerli turistler, kaynakların artan kullanımıyla ve çevreyi kirleten ve tahrip eden ürünlerin devasa boyutlara ulaşan üretimiyle birleşerek, dünyadaki birçok insan tarafından “yaşamın gerçekliği”nin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Kitle iletişim araçları (medya) ve akademisyenler daha çok turizmi kutsamakta, turizmin ulusal ekonomiye katkısından bahsetmektedir. Çevresel etkiler ve insan koşulları medyaya çok az yansımaktadır. Görünen odur ki, bazı araştırmacılar insan koşulu ve ekolojiden ziyade turizm endüstrisinin geliri ve kamu imajı ile ve artan maliyetlerle daha yakından ilgilenmektedir. Turizm endüstrisinin sürdürülebilirliği ve gelişimi merkeze yerleştirilmiştir ve dünya bunun etrafında dönmektedir. İnancını yitirmiş bazı araştırmacılar ayrıca çevresel/ekolojik araştırmaların gelişim sürecinde çok nadiren kullanıldığını, çünkü araştırmacıların gelişimsel kararların küresel pazar tarafından alındığı gerçeğinden “bihaber” olduğunu ve yine araştırmacıların “belli ekolojik turizmlerin ekonomik kalkınma için geçerli olmadığını” itiraf etme “yetisine” sahip olmadığını belirtmektedir. (Di Casti, 2000).
KAYNAKÇA
Bandy, J., (1996). Managing the other of nature: sustainability, spectacle, and global regimes of capital in ecotourism. Public Culture 8 (3):539-566.
Belsky, J., 1999. Misrepresenting communities: the politics of community-based rural ecotourism in Gales Point Manatee, Belize. Rural Sociology 64:641–666.
Björk, P., 2000. Ecotourism from a conceptual perspective, an extended definition of a unique tourism form. International Journal of Tourism Research 2: 189-202.
Blamey, R., 1997. Ecotourism: the search for an operational definition. Journal of Sustainable Tourism 5 (2): 109-130.
Brandon, K., 1996. Ecotourism and Conservation: A Review of Key Issues. World Bank
Environment Department Paper No. 033. Washington, DC: World Bank.
Campbell, L., 1999. Ecotourism in rural developing countries. Annals of Tourism Research 26: 534–553.
Ceballos-Lascurain, H., 1991. Tourism, ecotourism and protected areas. Parks 2, 31-35.
Chang-Haung, T., P. F. J. Eagles, and S. L. J. Smith,. 2004. Profiling Taiwanese Ecotourists using a self-definition Approach. Journal of Sustainable Tourism 12 (2): 149-169.
Che, D., 2005. Developing Ecotourism in First World, Resource-Dependent Areas. Geoforum (baskıda).
Chi Y. and E.J.,Luzar, 1998. An economic analysis of non-consumptive wildlife recreation expenditures. Louisiana Rural Economist 60: 8–11.
Colvin, J., 1996. Indigenous ecotourism: the capirona programme in Napo Province, Equador. Unasylva 187 (47): 32–37.
Cosgrove, C., C. Prelle and J. Weinstein, 2005. The Road Less Traveled: Ecotourism, the Environment and Sustainable Development. http://www.arenal.net/ or http://www.biology.duke.edu/bio217/2005/cmp8/index.html.
Deng, J., S., Qiang, Walker, G. J. and Zhang, Y., 2003. Assessment on and perception of visitors’ environmental impacts of nature tourism: a case study of Zhangjiiajie National Forest Park. Journal of Sustainable Tourism 11(6): 529-548.
Di Castri, F., 2000. Ecology in a Context of Economic Globalization. Bioscience 50 (4): 321-332.
Duffy, R., 2000. Shadow players: ecotourism development, corruption and state politics in Belize. Third World Quarterly 21 (3): 549–565.
Duffy, R., 2002. A trip too far: ecotourism, politics and exploitation, London: Earthscan Publications.
Erdogan, N., 2003. Çevre ve (Eko)turizm. Ankara: Erk Yayınevi.
Erdogan, I. and Alemdar, K., 2005. Oteki Kuram (Other Theory). (2. baskı) Ankara: Erk.
Farrell, T.A., J. L. Marion, 2001. Identifying and assessing ecotourism visitor impacts at eight protected areas in Costa Rica and Belize. Environmental Conservation 28 (3): 215-225.
Font, X., 2002. Environmental certification in tourism and hospitality: progress, process and prospects. Tourism Management 23: 197–205
Galley, G. and J. Clifton, 2004. The motivational and demographic characteristics of research ecotourists: Operation Wallacea Volunteers in Southeast Sulawesi, Indonesia. Journal of Ecotourism 3 (1): 69-83.
Gordon Guide 2005. Gordon guide to ecotourism & cultural tours. http://www.ecotourism-vacations.com/turkey.cfm
Gössling, S., 1999. Ecotourism: a means to safeguard biodiversity and ecosystem functions? Ecological Economics, 29 (2): 303-320
Gössling, S., P. Peeters,. J-P Ceron,.G. Dubois, T. Patterson and R. B.Richardson, 2005. The eco-efficiency of tourism. Ecological Economics, 54 (4): 2005, 417-434.
Gücü, G. and A. C.Gücü, 2003. Is ecotoruism an appropriate tool to ensure sustainable Mediterranean monk seal conservation in th Cilician Basin, Turkey? Evaluation report of the experimental ecotourism application in Bozyazi, Mersin. gucu@ims.metu.edu.tr.
Hardt M. and A. Negri, 2000. Empire. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Honey, M., 1999. Ecotourism and sustainable development: Who owns paradise? Washington: Island Press.
Honey, M., 2004. Ecotourism and certification. International Ecotourism Society, Washington D.C. http://www.ecotourism.org & http://www.ips-dc.org/
Hunter, C., 1995, On the need to re-conceptualize sustainable tourism development. Journal of Sustainable Tourism 3 (3): 155-165.
Hunter, C., 1997. Sustainable tourism as an adaptive paradigm. Annals of Tourism Research, 24 (4): 850-867.
Hvenegaard, G.T., 1994. Ecotourism: a status report and conceptual framework. Journal of Tourism Studies 5 (2): 24-35.
Jones, S., 2005. Community-based ecotourism: the significance of social capital. Annals of Tourism Research 32 (2): 303–324.
Kersten, A., 1997. Tourism and regional development in Mexico and Chiapas after NAFTA. http://www.planeta.com/planeta/97/0597lacandon2.html
Khan, M., 2003. Ecoserv: Ecotourists’ quality expectations. Annals of Tourism Research 30 (1): 109-124.
Latham, M. E., 2006. Redirecting the Revolution? The USA and the Failure of Nation-Building in South Vietnam, Third World Quarterly, 27(1): 27- 41.
Krugger, O., 2005. The role of ecotourism in conservation: Panacea or Pandora’s box? Biodiversity and Conservation 14: 579–600.
Lindberg, K., J. Enriquez and K. Sproule, 1996. Ecotourizm questioned: Case studies from Belize. Annals of Tourism Research 23 (3): 543–562.
Loon, R., and D. Polakow, 2001. Ecotourism ventures: rags or riches? Annals of Tourism Research 28:892–907.
Mader, R., 2002. Latin American Ecotourism: What is it? Current Issues in Tourism 5 (3&4), 272-278.
Mansperger, M. C., 1995. Tourism and cultural change in small-scale societies. Human Organization, 54 (1): 87-94.
Place, S.E., 1991. Nature tourism and rural development in Tortuguero. Annals of Tourism Research 18(2): 186-201.
Pomfret, G., 2006. Mountaineering adventure tourists: a conceptual framework for research. Tourism Management 27 (1): 113-123.
Roe, D., C. Harris and J.de Andrade, 2003. Addressing poverty issues in tourism standards. PPT Working Paper No. 14. London: ODI, IIED and ICRT.
Ross, S. and G. Wall, 1999. Ecotourism: towards congruence between theory and Practice. Tourism Management 20: 123-132.
Ryan, C., K.Hughes and S. Chirgwin, 1999. The gaze, spectacle and ecotourism. Annals of Tourism Research 27 (1): 148-163.
Scace, R. C., E. Grifone and R.Usher, 1993. Ecotourism in Canada. Canadian Environmental Advisory Council, Environment Canada, Quebec.
Sreekumar, T. T. and G. Parayıl, , 2002. Contentions and contradictions of tourism as development option: the case of Kerala, India. Third World Quarterly, 23: (3): 529-548.
Steele, P., 1995. Ecotourism: an economic analysis. Journal of Sustainable Tourism 3 (1): 29-43.
Stem, C.J., J.P Lassoie,. D.R. Lee and D.J. Deshler, 2003. How 'eco' is ecotourism? A comparative case study of ecotourism in Costa Rica. Journal of Sustainable Tourism 11 (4): 322-347.
Stone, M. and G.Wall, 2004. Ecotourism and community development: case studies from Hainan, China. Environmental Management 33 (1): 12-24.
TIES, 2003. A simple user’s guide to certification for sustainable tourism and ecotourism. The International Ecotourism Society, www.ecotourism.org.
Twynam, G. D. and M. E Johnston,. 2002. The use of sustainable tourism practices. Annals of Tourism Research. 29 (4): 1165-1168.
Twidale, C. R. and J. A. Bourne, 2003. Commentary: Practices, problems and principles for ecotourism – a case study. Tourism Geographies, 5 (4): 482–492.
Valentine, P., 1991. Nature-based tourism: a review of prospects and problems, in Miller, M. L. and Auyong, J. (Editors), Proceedings of the 1990 Congress on Coastal and Marine Tourism. Newport, Oregon: National Coastal Resourses Research & Development Institute, 475-485.
Valentine, P., 1993, Ecotourism and nature conservation. A definition with some recent developments in Micronesia. Tourism Management 142, 107-115.
Wallace, G., and M. S. Pierce, 1996. An Evaluation of ecotourism In Amazonas, Brazil. Annals of Tourism Research 23 (4): 843-873.
Wall, G., 1997. Is ecotourism sustainable? Environmental Management 21 (4): 483–491.
WCED (World Commission on Environment and Development), 1987. Our Common Future. Oxford: Oxford University Press.
Weaver, D., 2001. Ecotourism as mass tourism: Contradiction. Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly 42 (2): 104-113.
Weaver, D., 1999. Magnitude of ecotourism in Costa Rica and Kenya. Annals of Tourism Research 26 (4): 792-816.
Wearing S. and J. Neil, 1999. Ecotourism: impacts, potentials and possibilities. Oxford: Butterworth Heinemann.
Wearing, S. and M. McDonald, 2002. The development of community-based tourism: the relationship between tour operators and development agents as Intermediaries in Rural and Isolated Area Communities. Journal of Sustainable Tourism 10:191-206.
Welford, R and B. Ytterhus, 1998. Conditions for the Transformation of Eco-Tourism Into Sustainable Tourism. European Environment 8 (6): 193-195.
Wenjun, L., 2004. Environmental management indicators for ecotourism in China’s Nature Reserves: A case study in Tianmushan Nature Reserve. Tourism Management 25 (5): 559-564.
Wight, P., 1993. Ecotourism: Ethics or Eco-Sell? Journal of Travel Research 31(3): 3-9.
Ziffer, K., 1989. Ecotourism: the Uneasy Alliance. Washington, DC: Conservation International.