Toplumda örgütlü yapılarca geliştirilen teknolojik araçlar kaçınılmaz olarak yararlı olduğu alanlarda kullanılırlar. Bu doğallığın ötesinde araç pazar gücünün içinde yer aldığı için planlı olarak yaygınlaşması için girişimler başlar ve geliştirilir. Her yeni araç bu planlı girişimin amacı ve aracı olur. Bu girişim daima herkese fayda biçiminde belli gerçekler ve gerçekler ötesinde mitler yaratarak zenginleştirilir. Eğitimle doğrudan ve dolaylı olarak ilgili araçlar da pazar mekanizması içindedir ve dolayısıyla pazar kuralları ve pazarlama , ideolojik satış, mitler yaratma, tarihi yeniden yazma veya teknolojik devrimler yaratma gibi iddialarla desteklenen faaliyetlere konu olur.
Dolayısıyla okuma yazmayı cehaletten kurtulmayla eşleştirmek yaratılan mitlerden biridir; yanlıştır; tam aksine bilinç yönetiminin en yoğun ve planlı olarak yapıldığı yirmi birinci yüzyılda okuma yazma cehaletin egemenliğinin sağlanması için en gerekli faktörlerden biridir: Okuyamazsa, bu yolla ulaşıp yönlendiremezsin.
19 yüzyılın yarısında ve daha sonra 1960’larda Amerika’da yoğun bir şekilde olan bir şey günümüzde Türkiye’de artan bir yoğunlukta olmaktadır: üniversitelere üniversite içinden ve dışından yöneltilen bu olan şeye tekniksel/teknolojik-faydacı saldırı diyebiliriz. Denen şu: Üniversiteler gerçek dünyanın (yani endüstriyel çıkarların) taleplerini karşılayamamaktadır. Yani teknolojiye ve teknolojik yapının iş gereksinimlerine yönelik eğitim yapmamaktadır (Collins, 1979). Bu iddialar elbette var olan bir yapının desteklenmesini getirdiği gibi aynı zamanda bazı yapıların yaygınlaşmasını da meşrulaştırmaktadır. Örnekler: kamunun yaptığı eğitimle özel şirketlerin eğitimi arasında, farklı bölümler arasında sahte ve meşrulaştırıcı rekabeti getirmiştir; konvensiyonel yüksek öğretime ticari ticaret okullarını sokmuştur; iş dünyasının yürüttüğü tranining/eğitim programlarını getirmiştir; bu programların vakıflar yoluyla üniversitelerde de yaygınlaşmasını getirmiştir; İşletme okulları olarak profesyonel ve paraprofesyonel okulların siyasal bilgiler fakültesini ve hukuk fakültesini bile işgal etmesini sağlamıştır; eğitim müfredatında uygulamalı derslere yönelimin artmasını getirmiştir; yetişkin eğitiminin de bu tür biçime yönelik ve bu biçimi destekleyici bir yöne gitmesi Basklılarını artırmıştır. Teknolojik-faydacı görüşte okulun amacı endüstriyel yapının amacıyla özleştiriliyor ve okulların uygulama öğretmesi isteniyor: Beceri ve tecrübe okulda değil, işyerinde öğrenilir. Bu gerçeğe rağmen, okul işpazarında yüksek maaşlı bir yerde yer almayı garantileyen bir yapıymış gibi sunuluyor. Böylece bir önemli mit destekleniyor ve birçok amaç yanında bir önemli amaç gerçekleştirilmeye çalışılıyor: Mit başarının okuldan geçtiği miti. Milyonlarca mezun iş bulamıyor, ama mit hala yaşatılıyor. Bu mit yetişkin eğitimiyle ilgili gerekçelerle de besleniyor. Gerçekleştirilmeye çalışılan önemli amaç da şudur: Bir işte acemi, çıkarak olarak başlayan birinin işi gereği gibi yapan biri olarak yetiştirilmesi için endüstriler her yıl muhtemelen trilyonlarca masraf yapmaktadır. Bu masrafın olmamasının bir yolu da Üniversitelerin bu çıraklık dönemiyle ilgili eğitimi yapmasıdır. Böylece çıraklara para ödeme yerine çıraklar para ödeyerek çıraklık safhasını veya hiç değilse safhanın büyük bölümünü okulda tamamlamaktadır. Öğrencilere ve yetişkinlere bilgisayar gibi alanlarındaki araçları tanıması ve temel kullanım becerilerini öğrenmesi bu bağlamda endüstrinin ekonomik çıkarı için oldukça yararlıdır. Hele endüstriler kendi training programlarını geliştirdiklerinde, sorunun ayni zamanda bir başka yüzü ortaya çıkmaktadır: Amaç tekniksel işlerde ve süreçlerde tekel ve kontrol kurmadır. Böylece örneğin tamir yerini parça değiştirme getirilmektedir.
Kreşlerden başlayarak üniversitelere kadar okulların iç mekanındaki duvarlarda bile Barbie, Toys R Us, Colgate, yiyecek, giyecek, kullanım vb endüstrilerin bilgi, eğitim, öğrenme ve öğretme kılıfıyla sunduğu propagandalar ve promosyonlarla dolu. Ticari, kullanım, tüketimle ilgili ticari bilginin, bilincin ve kültürün işenmesi okullarda ta kreşten itibaren başlıyor. Çocukların defter kapaklarındaki resimler ve yazılardan okul çantalarındaki logolara, resimlere ve yazılara kadar her şeyde bir endüstriyel yapının tercihlerle, iyi olanla, değerli olanla ilgili biliş satışının reklamları dolu. Çoğu reklamlarda da yazılar İngilizce. Yaşam boyu resmi olmayan eğitimdeki endüstriyel egemenlik resmi olan eğitim alanına şahane mitlerle desteklenerek taşınıyor.
Kimin neden, ne amaç ve sonuçlarla teknolojik araç ürettiği bir kenara itilir ve örneğin katliam teknolojileri insanlığa mal edilir: Hangi insan bu teknolojilere gereksinim duyar ve neden? Benzer şekilde teknolojik ürünler resmi ve resmi olmayan günlük hayattaki öğrenme faaliyetlerine de girer. Yaygınlaşması gereken yerler varsa ve yaygınlaşması için yönetimsel girişimler gerekiyorsa bunlar da yapılır. Bu yönetimsel girişimler tatlı sözle iknadan, çıkar işbirliğine, yoğun baskılar ve şantajlara kadar çeşitlenir.
Yaşam boyu öğrenme yaşam boyu ilişkilerden geçerek sürekli olmaktadır. İnsanin kendini ve toplumunu sürekli yaratması ve yeniden yaratması, geliştirmesi ve değiştirme çabaları ve sorunları “dikkat vücudunuz konuşuyor, evlilikte nasıl başarılı olunur, etkili iletişim, başarılı yatırımcılık, imaj yapılandırma, etkili halkla ilişkiler” gibi dersler yoluyla olmaz. Gerçek örgütlü ilişkiler içinde olur. İmaj yapılandırma ve etkili halkla ilişkiler gibi eğitim şarlatanlığı bu olanın içinde geliştirilmiş, planlı ve sistemli olarak yapılan sistemli materyal ve bilinç soygunculuğunun bir parçasıdır. Birileri birilerini vaadlerle ve mytlerle kandırmakta, oyalamakta, yanlış umutlarla umut tüccarlığı yaparak para kazanmaktadır.
Şimdi hemen fonlar ayıralım, bir grubu CIT teknolojilerini satın alması ve yürütmesi için görevlendirelim. Onlar da bir şeyler nasiplensinler, satanlar da… Peki öğrenciler? Asil merkezdeki öğrenciler? Şey… affedersiniz, merkezde sanki ieltişim teknolojileri pazarı var gibi mi ne? Öğrenciler de işte öğrenecekler… öğreniyorlar da.. Bir suru istatistikler var… Bence gidip öğrencilere sorsak iyi olur…. Ama acı gerçek şu ki: AB ve bazı çıkar grupları bizi geliştirmek ve modernleştirmek için bize istemesek de aldıracaklar.
Yirmi birinci yüzyılın yanlış bilişten geçerek cehaleti yaratması ve desteklemesi görsel, işitsel ve yazınsal medyadan geçerek yapılmaktadır. Özlüce okuma yazmayı bilme cahillikten kurtulmaktan çok, okuma yazma ile insan yoğun bir fonksiyonel cahilleştirme, yoksul ve yoksun bırakma süreci içine sokulmaktadır. Bir ünivesite mezununun ilk okul beşinci sınıfı bitirmiş babasından çök daha aydın, bilinçli, bilgili olduğu, babasının ise beşinci sınıf cahili olduğu söylenebilir mi? Söyleniyor ve inanılıyor. Bu söyleme cehaletin bilgiçlik taslaması denir.
Okur yazarlık cehalet ile karşılaştırılarak, okumayı yazmayı bilmek cehaletten kurtulmak olarak sunuluyor. Cehalet bilmemeyle ilişkilidir. Okumayı yazmayı bilmemek bilme veya yanlış bilme yolunda aracılanmış bir teknolojik aracı kullanamama demektir. Bilmek sadece okuma yazma ile gerçekleşmez. Aslında bilmenin sadece küçük bir kısmı okuma yazmadan geçerek olur. Bilmek bizim diğer duyularımızla olan, doğayla ve diğer insanlarla olan ilişkilerimizde, deneyimlerimizden geçerek olur. Yazılı basının, kitabın, gazetenin cehaleti ortadan kaldırdığı varsayımı büyük ölçüde yaratılmış sahte gerçeklerden, mitlerden biridir. Yirmi birinci yüzyılın yanlış bilişten geçerek cehaleti yaratması ve desteklemesi görsel, işitsel ve yazınsal medyadan geçerek yapılmaktadır. Özlüce okuma yazmayı bilme cahillikten kurtulmaktan çok, okuma yazma ile insan yoğun bir fonksiyonel cahilleştirme, yoksul ve yoksun bırakma süreci içine sokulmaktadır. Bir üniversite mezununun ilk okul beşinci sınıfı bitirmiş babasından çök daha aydın, bilinçli, bilgili olduğu, babasının ise beşinci sınif cahili olduğu söylenebilir mi? Söyleniyor ve inanılıyor. Bu söyleme cehaletin bilgiçlik taslaması denir.
Dolayısıyla okuma yazmayı cehaletten kurtulmayla eşleştirmek yaratılan mitlerden biridir; yanlıştır; tam aksine bilinç yönetiminin en yoğun ve planlı olarak yapıldığı yirmi birinci yüzyılda okuma yazma cehaletin egemenliğinin sağlanması için en gerekli faktörlerden biridir: Okuyamazsa, bu yolla ulaşıp yönlendiremezsin.
Teknolojik-faydacı görüşte okulun amacı endüstriyel yapının amacıyla özdeşitiriliyor ve okulların uygulama öğretmesi isteniyor: Beceri ve tecrübe okulda değil, işyerinde öğrenilir. Bu gerçeğe rağmen, okul işpazarında yüksek maaşlı bir yerde yer almayı garantileyen bir yapıymış gibi sunuluyor. Böylece bir önemli mit destekleniyor ve birçok amaç yanında bir önemli amaç gerçekleştirilmeye çalışılıyor: Mit başarının okuldan geçtigi miti. Milyonlarca mezun iş bulamıyor, ama mit hala yaşatılıyor. Bu mit yetişkin eğitimiyle ilgili gerekçelerle de besleniyor. Gerçekleştirilmeye çalışılan önemli amaç da şudur: Bir işte acemi, çırak olarak başlayan birinin işı gereği gibi yapan biri olarak yetiştirilmesi için endüstriler her yil muhtemelen trilyonlarca masraf yapmaktadır. Bu masrafın olmamasının bir yolu da Üniversitelerin bu çıraklık dönemiyle ilgili eğitimi yapmasıdır. Böylece çıraklara para ödeme yerine çıraklar para ödeyerek çıraklık safhasını veya hiç değilse safhanın büyük bölümünü okulda tamamlamaktadır. Öğrencilere ve yetişkinlere bilgisayar gibi alanlarındaki araçları tanıması ve temel kullanım becerilerini öğrenmesi bu bağlamda endüstrinin ekonomik çıkarı için oldukça yararlıdır. Hele endüstriler kendi training programlarını geliştirdiklerinde, sorunun ayni zamanda bir başka yüzü ortaya çıkmaktadır: Amaç tekniksel işlerde ve süreçlerde tekel ve kontrol kurmadır. Böylece örneğin tamir yerini parça değiştirme getirilmektedir.