1. Eğitim alanı da örgütlenmesiyle, diliyle, müfredatıyla, öğrettikleriyle, öğrettiklerinin içerikleriyle, ürettikleriyle¸ özlüce her şeyiyle daima bir mücadele alanı olmuştur ve olacaktır. Bu ilk sözümü aklınızdan çıkartmadan, biraz sonra söyleyeceklerimi yakından değerlendirmenizi isterim.
Önce bir reklam: Ben bir sosyal bilimciyim, kendimi asla ve asla herhangi bir ideolojinin savunucusu veya kötüleyicisi olarak kabule etmiyorum. Ben her insan gibi gözlemlerim, nedensellik bağları kurar ve sonuçlar çıkartırım. Bunu yaparken de farkında olarak veya olmayarak, ki çoğu kez farkında olmayarak efendilerimin doğrularını asıl doğrular sanıp savunurum. Ben karşıt olduğumda ise sadece efendimin cırtlak çıkan sesiyim. Efendim ne kadar boğazını temizlese de, ne denli bakım, onarım ve hatta şan dersleri alarak düzeltmeye çalışsa da tarih boyu bu cırtlak çıkan sesi bir türlü düzeltememiştir. Ben özel mülkiyet ilişkilerine dayanan üretim tarzının bir sosyal yaratığıyım. İşsiz kaldığımda özgür köle olacağım. Elime cep telefonumu alıp, özgür kızı tavlamaya çalışacağım. Ama onun gönlü popstar Tarkan’da. Tarkan’ınki de başkasında. Eğitim bu işte… eşcinseller revaçta... Genç olsaydım, belki taktik olarak eşcinselliği düşünürmüydüm acaba diye düşünüyorum. Özgürüm ya ve özgürce seçeceğim… Kullanma olanakları olmayan bir özgürlük uydurudur. Bu nedenle, hemen bir şeyler satın alalım; böylece özgür olduğumuzu kanıtlayıp rahatlayalım. Kölenin özgürlük taslayışı…
Şimdi sizle ilgili bir reklam yapalım: Nasılsınız? Saçınız sizi seviyor mu? Yüzünüzü ve kimliğinizi tanımlayan ve size değer veren takı denen alet ve edevatların modası geçiyor mu? Aman dikkat edin, hip kalın, cool kalın, hep yeniliğe doğru start alın!. Bakın ben 80 yaşındayım, hip ve cool kalıyorum ve her sabah start alıyorum. Nasıl diye sormayın.
Reklam bitti. Şimdi de bilime bir giriş yapalım: Sosyal bilim özellikle Türkiye gibi ülkelerde uygulandığı gibi, yüksek seviyede yapılan dedikodudur. Asıl sosyal sosyal bilim en geniş anlamıyla, kendini, toplumunu ve doğal yaşam ortamını tanımak, belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve daha iyi koşullar yaratmak için yapılan bir girişimdir. Weber şunu dedi, Russo şöyle dedi, Smith şunu yedi değil. Weber’in veya herhangi bir sosyal bilimcinin ne dediği beni hiç ilgilendirmez. Bana ne Durkeim veya Marks ne dediyse. Önemli olan denilen ne zaman, hangi koşullarda, neden denmiş ve bu söylenen insan için hangi sonuçları doğurmakta veya hangi sonuçları desteklemektedir. Önemli olan o denilenin insanın geçmişi, şimdisi ve geleceğiyle olan bağıdır.
Şimdi de eğitime bir giriş yapalım:
Eğitimin demokratikleştirilmesi veya demokratik eğitim ne demek? Harç olmayınca demokratik eğitim mi oluyor? Sınıfsal farklılık ortanda mı kalkıyor? Fırsat eşitliği mi doğuyor? Özel şirket eğitimi olmayınca, yani özel okullar olmayınca eğitim demokratik mi oluyor? Yök olmazsa eğitim demokratik mi olacak? Bu sorular ve buna benzer sorulara tek bir cevap var: Hayır. Kapitalist veya kapitalistimsi veya küreselleşmiş kapitalizmin sömürgelerindeki eğitim kapitalist üretim ve ilişki biçiminin dışında, ona karşı, ondan farklı bir karaktere sahip olamaz. Kamu kurumu veya özel şirket biçiminde oluşturulmuş resmi eğitim zaten demokrasinin bütünleşik bir parçasıdır. Sadece kamu okulları endüstriyel yapıya yeterince işlevsel olmayan köhnemiş, monoton, durağan, kısır bir karaktere sahip olduğu söyleniyor. Demokratik ve serbest küresel pazarın gereksinimlerini yeterince karşılamayan bir örgütlenme ve yönetim yapısına sahip deniyor. Yani CHP gibi TRT gibi elitist. Yani yeterince demokratik değil. Bu eğitim şimdi özelleştirilerek demokratikleştirilmektedir. Yani pazara tam entegrasyonu sağlanmaktadır. Zaten demokratikleşiyor.
Şimdi eğitim denen “anka kuşunun” asıl kimliğine gelelim:
Okulun sosyal amacı toplumu eğitim yoluyla geliştirme olarak sunulur. Aslında, eğitim süreci sosyal kontrol aracı olarak işlev görür. Çocuklara ve gençlere belli kuralları, gelenekleri, değerleri, umutları ve umutsuzlukları işleyen eğitim sistemi, egemen bir düzenin ve sınıfın resmi sosyalleştirme aracıdır. Yeni-sömürgecilikte bu araç kültürel ve ekonomik emperyalizme uyarlama biçimini alır. Bu karakteri nedeniyle, eğitim aynı zamanda ideolojik mücadelelerin en yoğun verildiği bir alandır.
Eğitim toplumsal üretime işgücü hazırlayarak, bilgi ve araştırma olanaklarıyla, kültürel ve tekniksel bilgiyle yardım eder: Okullar, uluslararası şirketlerin ve ortaklarının egemenliğinde küreselleştirilmiş dünyada hem insan kapitali hem teknolojik bilgi ve geliştirme kaynağıdır. Hem kültürel ve ideolojik fonksiyon görürler hem de endüstrilere değerli emek-kapitali (insan ve bilgi gücünü) üreten kitle fabrikaları gibidirler.
Siyasal politikalar ve ideolojiler yoluyla eğitim "geleceğin yurttaşını eğiterek hazırlama" olarak meşrulaştırılır. Bu hazırlamada örneğin not politikalarıyla ücret politikalarına gençler alıştırılır. Okulu bitirdiklerinde not politikalarıyla bilinçlendirilen gençler ücret politikalarına ve bu politikalarla gelen ilişki tarzlarına yatkın bir hale getirilmişlerdir. Eğitim sistemi kendi yapısını ve yeni-sömürgeci yapıyı hem sembolik olarak hem de örgütlenme ve örgütlü iş yapış biçimiyle günlük faaliyetlerinde kurar, yeniden-kurar, tutar, geçerliliğini yanıtlar ve sürdürür. Eğitim ideolojisi, fırsat eşitliği, demokratik çoğulculuk ve çabayla yükselme ideolojilerini, dolayısıyla, toplumun adil ve demokratik bir rayda olduğunu ve geliştiği masallarını anlatır. Dolayısıyla eğitimde mücadele alanı aynı zamanda ekonomik ve siyasal politikalar ve ideolojiyle ilgili mücadele alanıdır.
Okul ilerde işsiz olacak veya eğitimiyle bağdaşmayan çok aşağı seviyede bir işe bile kurtarıcı olarak sarılacaklar için baskıcı-meşruluğa boyun sunmayı olağan olarak kabul etmeyi yaratır;
Okul gençleri işsizlik pazarından ve ordusundan dışarıda tutar; Bu dışarıda tutma sadece işsizliğe hazırlama değil, aynı zamanda işsizliği meşrulaştırma eğitimini vermeyi getirir; İlerde işsizler kitlesine katılacak veya eğitiminin beş para etmediğini gösterecek bir işte çalışacak gençlere, bunun nedeninin toplumsal yapı değil kendi başarısızlıkları ve beceriksizlikleri olduğunu aşılar; İş ve işsizlik durumunu, ücret politikalarını ve mülkiyet ilişkiler düzenini birlik, beraberlik, demokrasi, fırsat eşitliği, rekabet ve serbest pazar öyküleri içinde meşrulaştırır; Ankara’nın Kızılayında her adım başı yüzlerce metrelik bez üzerine yazılı binlerce "Üniversiteyi kazanmışlar" listesine bakan ve bu kazanmışlar listesinde, kazananlar arasındaki dikey kademeleşmeyi gören bir genç için, oyunun kuralının adaletsiz olduğu düşüncesi bile kendine adaletsiz gelir; Eğitimle getirilen sonuç… adaletsizin adaletine adaletsizin adalet olarak sunduğu kurallara uyarak uymanın ötesinde, başkaldırıyı haksız çıkarma ve bu duyguları pasifikasyona uğratmadır: Yenilgi ve yenilginin meşru olarak gösterilmesi ve görülmesi.... Bu anlamda mücadele umutlar ve beklentilerle, meşrulaştırmalar ve gayrimeşrulaştırmalarla, BEN’in psikolojik biçimlendirilmesiyle, baskı ve terörle gelen bilinç yönetimiyle ilgilidir.
Ders programları ve okul kitaplarının içeriği egemenliğin kurulması ve yürütülmesinde, dolayısıyla egemenlik ve mücadelede önemli bir yer alır. Okulda sunulan bilgi ve dünya gerçekleri incelendiğinde, toplumdaki egemen güçlerin ve egemenlik altındakilerin kimliği ve özellikleri hakkında oldukça ayrıntılı bulgular elde edilir. Okul kitapları egemen güçlerin görüşleri, faaliyetleri, umutları, korkuları, dostları ve düşmanlarıyla doludur. Ders program ve kitapları egemen sınıfların sosyal pozisyonlarını destekleyen tutumların yaratılması ve tutulmasına yardım eder. Okul kitapları somut örneklemelerle sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal konularda tarihsel başarı ve başarısızlıkları anlatma biçimleriyle belli inançları belirleyip teşvik ederken, diğer alternatif seçenekleri sınırlarlar. Başarının ve başarısızlığın, doğrunun ve yanlışın, haklının ve haksızın tanımlanmasıyla birlikte bu tanımlamaya uygun belli "çare" ve çözüm önerileri" ve faaliyetleri de gelir. Okul kitaplarının sosyal adalet, iş, zenginlik, fakirlik ve endüstriyel işçi sorunlarını sunuş biçimi güçlünün gücünü ve güçsüzün güçsüzlüğünü bireyselleştirerek kişiye indirgeme şeklindedir. Yoksulluk kişilerin başarısızlıklarının bir sonucudur; Yoksulluğun ekonomik kaynakların bölüşümü ve kullanılması (mülkiyet ilişkileri) ile ilişkisi kesinlikle kurulmaz. Yeni-sömürgeci ideolojide bu ilişkiyi kuranlar da "serbest rekabetin" ve "fırsat eşitliğinin" düşmanı olarak nitelenir. Yeni-sömürgecilikte ekonomiyi işleyen okul kitapları özel teşebbüsün karını artırmak için kullandığı yönetim tekniklerini ve işçinin "verimliliğini artırma" politikalarını (işgücünü azaltma, işe son verme, firmayı kapatıp daha ucuza işgücü ve kaynak olan yere gitme, ücretleri artırmama dahil) sosyal bakımdan meşru olarak sunar. İşçi sınıfı direnişini ve ekonomisini işleyen kitap ve öğretmenler "önyargılı" veya "siyasallaşmış" olarak nitelenir. Belli grupların (örneğin özel teşebbüsün, kamu teşebbüsü üzerinde) meşru sosyal-ekonomik, kültürel veya siyasal güce sahip olduğu ve diğerlerinin "yarışta kaybeden beceriksiz acizler" olduğu görüşüyle, bu meşru grupların desteklenmeyi hak ettiği fikri işlenir. "Halka istediğini verdiğini sürekli anlatan" özel teşebbüs ancak istediğini almak istemeyenler tarafından istenmez. Okul kitaplarını okuyan yoksullaştırılmış kitlelerin çocukları, kendi gerçeklerinin üzerine oturtulan egemen çıkarların sembolsel ifadeleriyle bombardıman edilerek, materyal ilişkilerdeki baskı ve şiddete ek olarak, kültürel ve sembolsel tecavüze uğratılırlar.
Eğitimin içerik yanıyla gelen ve bilginin meşruluğu (neyin öğretileceği, öğretilmeyeceği ve öğretilemeyeceği) tartışmasını getiren kültürel sermaye politikaları üzerine olan egemenlik ve mücadele de devam etmektedir. Eğitimin ekonomik amacı, hangi bilim dalında olursa olsun, ne öğretirse öğretsin, kapitalist sermayenin yapısal gerçeğine "eğiterek ve öğreterek” sosyalleştirmedir. Okullar ekonomik yapıyı yeniden-yaratmada (sürekliliğini ve yapısını desteklemede) gerekli koşulları yaratarak\üreterek yeni-sömürgecilikte iç ve dış pazarda kapitalist sermaye birikimine yardım ederler; Bunu da "başarı" ölçekleri koyarak ve kapitalist sistemi yansıtan bir eğitim yapısı içinde, sistemin örnek yapısını üreterek yaparlar. Eğitim sisteminin (rektöründen, dekanından, öğrencisi, kapıcısı ve çaycısına kadar) kademeli örgütlenmesi ve iş yapma biçimi genel olarak o toplumun sınıfsal örgütlenme biçimini yansıtır: Okullar iş gücünün kademeleşmiş yapısını (bağnazlığı, ırkçılığı, seksist tutumu, büyüklük ve aşağılık duyguları, bürokratik ezme ve ezilme kültürel pratikleri dahil) kendi yapısı ve pratiklerinde üretir.
Eğitimde özel teşebbüs sistemiyle birlikte, örgütsel özerklik ticari bir şirketin serbest pazarda serbestçe işini yürütmesi biçimine dönüşür. Bu örgütsel özerklik içinde özerkçe öğretim ve bilim yapmaya çalışan öğretim üyeleri de sermayenin karıyla ve üretimiyle direk ilişkisi olan ücretli işçi durumundadır. Özerklik ne tür yasal oyunlarla var olarak nitelense bile, özel teşebbüsün pazar ve ideolojik süreçleri içinde çok az anlam taşır.
Yeni-sömurgecilikle yaygınlaşan özel okul sisteminde okul öncelikle ticari amaçlı ve örgütlenme ticari örgütlenme olduğu için, öğretmenlerin direnişi ancak örgütlü sendika (o da varsa) yoluyla anlamlı bir biçimde yapılabilir. Özellikle öğretmenlik özel teşebbüs sisteminde ticari bir meslek durumuna dönüştürüldüğü ve klasik idealizmini (doğru veya yanlış) yitirir; Öğretmen bilgi-emeğini belli bir ücret karşılığı satar ve alıcı da özel teşebbüstür. Bu alışveriş ilişkisinde, örgütlü sermaye iş koşullarını tanımlayandır. İş koşullarıyla birlikte örgütün genel ideolojisi de belli egemen pratikler içinde tanımlanır. Öğretmen tanımlanmış koşulların ve ideolojinin izin verdiği çerçeveler içinde çalışmak zorundadır.
Özelleştirmeyle kamu, karma ve özel olarak çeşitlenen eğitim sisteminde ortaya çıkan bir diğer mücadele alanı da kamu sisteminin sürekli saldırılarla birlikte getirilen ve yaratılan ekonomik krizlerdir: Kamu okullarına ekonomik yardımlar kesilir, bütçede eğitime ayrılan para kısıtlanır ve kamu eğitimi çıkmaza ve dar boğaza sokulur. Yaratılan ekonomik krizlere çare olarak da, genellikle özelleştirmenin belli biçimlerinden biri veya birkaçı uygulanarak, kamu için ayrılması istenmeyen paradan çok daha fazlası özel teşebbüsün cebine aktarılır.
Yeni-sömürgelerdeki eğitim sisteminin babaca-faşist yapısında, başarıyı değerlendirme ve davranışları kontrol kural ve süreçleri içinde baskıcı köleliğe boyun sunmayı eğitim ve öğretim olarak almak zorunda bırakılan öğrenciler, bu sistemin kurbanlık koyunları durumundadırlar: Kesim için beslenirler. Onlara en yakın dostları, bazı istisnalar dışında, en büyük düşmanlarıdır: Öğretmenler. Bu öğretmenler, sistemin maaşlı cellatlığını gönüllü veya gönülsüz üstelenen profesyonellerdir. Bu profesyoneller “demokratik eğitimde” çocukların hem fiziksel hem de nesnel bilişsel anlamda kılına bile dokunmazlar: Bilinç yönetiminin öznel maaşlı\ücretli ajanları olarak çalışırlar. O kadar.
Kamu eğitim sisteminde öğrenciler "yoğrularak ezilen ve biçimlenmeye zorlanan" kültürel "maldır." Özel teşebbüs okulunda bu kültürel mal mali değere sahip ticari mal özelliğini alır. Hem kamu hem de özel teşebbüs sisteminde öğrenciler egemen örgütlü yapıyı benimsemek zorundadırlar; Çünkü alternatif ya okul düzeninin değiştirilmesi ya da öğrencinin tasını tarağını toplayıp gitmesidir. Genellikle "sorunlu" öğrenciler "başarısız" öğrencilerdir;" sonunda ya bürokratik süreçlerden geçerek dışarıda bırakılırlar ya da kendileri terk ederler. Toplu direnişler ise okul reformu isteyen "başkaldırılar" "boykotlar" ve "okul işgalleridir" ki bu olasılıklar yeni kontrol mekanizmalarıyla ortadan kaldırılmıştır. Öğrencilerin en küçük başkaldırısı meşrulaştırılmış örgütlü baskı sisteminde "gayri-meşru" ilan edildiği için, egemen güçlerin şiddetli karşıtlığı ve tedbirleriyle bastırılarak sonuçlandırılır. Öğrencilerin emtialaştırılması ve siyasal ifade özgürlüklerinin elinden alınması konusu önemli bir mücadele alanıdır.