EGEMEN ANLAMLANDIRMALAR

İnsanların günlük yaşamlarında ve akademik hayatta en yoğun kullandığı kavramlardan biri de küLtürdür. Günlük kullanımda kültür iyiyi, rafine olmuşu, sanatı, inceyi, yontulmuşu, davranmasını iyi bileni, eğitilmişi, sınıfsal bağlamda üst seviyede olanı anlatmak için kullanılır. Kültürsüzlük ise kaba, eğitilmemiş, yontulmamış ve aşağı seviyede olanı anlatır. Halk arasındaki bu kullanım akademik alanda kültürün geleneksel egemen tanımlanmasıyla gelen öykülemeden farklı değildir. Çoğunlukla kültür sanat ve eğlence (müzik, sinema, tiyatro, bale, şiir, resim, edebiyat) içine yerleştirir. Antropolojik yaklaşımlar buna toplumdaki doğum, çocuk yetiştirme, aile ve akrabalık, iş, boş vakit, yaşlanma, gençlik, siyaset, din, ekonomi ile ilgili farklı inançlar, değerler ve pratikleri eklerler. Dikkat edilirse, bu tür kültür anlayışında, kültür sanatta ve insan davranışında ince ve güzel olana indirgenir. Dolayısıyla, kültür, kendi içinde bağımsız bir veya birkaç alan (örneğin tiyatro, film, resim sanatı, ağaç oyma, mimarlık) içinde sınırlanmıştır. 

Smith (1990: 171) kültürü kolektif yaşam tarzı, inançlar, stiller, değerler ve semboller repertuarı olarak tanımlar. Bu tanımlamada belirlenmiş değerler, inançlar, yaşam tarzı ve semboller var ve kültür bunların toplamı oluyor. Geertz’e göre (1973) kültür paylaşılan anlamlar sistemidir. Hall’a göre (1959:169) kültür iletişimdir ve iletişim kültürdür.” Gudykunst’a göre (1997) iletişim ve kültür karşılıklı olarak birbirini etkiler. Bireylerin içine sosyalleştiği kültür nasıl iletiştiklerini etkiler. Bireylerin iletişim yolları zamanla paylaştıkları kültürü değiştirir. 

Yukarıdaki tanımlardan da görüldüğü gibi, kültür bir grubun ortak sembol sisteminden geçerek kuşaktan kuşağa aktarılan öğrenilmiş ve paylaşılan davranışlar ve algıları olarak tanımlanır. Alt-kültür geniş bir sosyal yapı içinde, onları diğerlerinden ayıran kültürel ve dilsel özellikleri paylaşan insan grubudur. 

Kültür sistemleri toplumu akrabalık gruplarından, kavimlere, feodal lordlara ve devletlere kadar örgütleme yollarıdır. Dolayısıyla örgütleme yollarına, yani kültürün öğrenilmesi, öğretilmesi ve üretilmesi yollarına göre gruplar, sınıflar, kavimler, devletler kültürel bağlamda farklılık gösterirler. Üretim ilişkileri süreci içinde öğrenilen ve öğretilmek istenen arasında her zaman aynılık olmaz, aksine uyumsuzluk ve hatta çatışma ve anlam üzerinde mücadele ortaya çıkabilir. Anlam sistemleri özsel ve evrensel olmayan ilişkileri içerir. Birlikte yaşayan ve ilişkide bulunan insanlar bir kelime, davranış, şey, sembol arasındaki ilişki, anlam ve önem üzerinde ortak anlaşmaya varmalıdır ki anlam sistemleri ve kültür oluşsun. Farklı toplumlar, topluluklar, gruplar, sınıflar kendilerini üretme sırasında farklı ilişkiler ve anlamlandırmalar kuracağı için, kaçınılmaz olarak farklı kültürler ortaya çıkacaktır. 

Post-modern çoğulcu kültürel yaklaşımlar kültürü aktif süreç olarak tanımlarlar. Örneğin Fiske (1989, aktaran McQuail, 1994:94) kültürü sosyal deneyimin sürekli anlamı ve sosyal deneyimden sürekli anlam üretme süreci olarak tanımlar. 


ALTERNATİF ANLAMLANDIRMALAR 

Bizim köyde su kenarında söğüt ağaçları vardır. Doğanın bir parçası. Küçükken söğüdün dallarından bir parça keser ve bıçakla şekil vererek düdük yapardık. O kestiğimiz dal ağaçtayken doğaydı. Biz onu kesip düdük yaptıktan sonra artık doğa değildir. Düdük yapılış ve kullanış biçimiyle bir kültürü ifade eden ürün olur. 

O düdük o yerelin yaşam tarzının bir ifadesidir; o yerin materyal kültürünün bir göstergesidir. Pazar için üretilmemiştir, dolayısıyla emtia değildir. Biz kendimiz öttürmek veya arkadaşımızın veya küçüklerin öttürmesi için yapardık. Halk kültürü denene, yani bize aitti. 

O düdük bir fabrikada kitleler halinde üretilip pazara satış için sunulduğunda, kültürel bir emtia/mal olur. O düdüğü ancak parayı ödeyip satın alan öttürebilir artık. Düdük belli bir kitle üretim tarzının ve bu tarzın pazar sisteminin materyal ve düşünsel olanının ifadesidir. 

O düdük direnişi ifade eden bir şekilde kullanıldığında, o düdükle üretilen kültür direnişin kültürü olur. Böylece materyal bir kültürel ürünle materyal olmayan bir kültürel ürün (müzik) üretilir. Bu müzik ile direniş ifade edilir, direniş duygusu desteklenir, dayanışma yeniden-üretilir. Dikkat edilirse, kültürel üretim sadece bir materyalin veya materyal olmayanın üretimiyle bitmiyor. 

Müzikle direnişi ifade edenler “orta direk bel veriyor” dediklerinde hapse atılınca, bu direniş ifadesine karşı egemen güçlerin karşı-tedbirini, durdurma, engelleme ve yasaklama kültürünü üretmesinin üretilmesi gereksinimini üretirler. 

O düdük “TOP 40” listesinde kullanılan “popüler” bir araç olduğunda, kapitalist popüler kültüre ait olur; kapitalist pazara, pazarlamaya ve bilinç yönetimine önemli katkıda bulunur. 

O düdük saray müziği üretimine katıldığında, yüksek kültürü üreten bir araç olur. Bu kültür sadece bir sınıfa aittir ve o sınıfı diğer sınıflardan ayırmak için tanımlamada kullanılır. Bu nedenle o sınıf tarafından diğer sınıflara karşı korunur. Klasik müzik kitle üretim teknolojileriyle kopyalanıp çoğaltılarak diğer sınıfların kullanımı için pazara sunulduğunda, kitle kültürü, aşağı kültür ve yüksek kültür tartışması başlar. 

Picasso o düdüğü bir tuval üzerine yerleştirip, beş adım geriye çekilip, etrafına topladığı güzel kızların elinden aldığı boyaları düdüğe fırlatarak ‘bir sanat harikası” yarattığında, güç ilişkilerinden geçerek, güçlü-Picasso’nun popülerleştirilen sanata hakareti sanat aleminin şakşakçıları tarafından “magnificente! perfectamento!” çığlıklarıyla şahane olarak nitelenir. Düdüğün üzerindeki Picasso’nun her şeyi bir sanat ve kültür şaheseri olur. Bunun nedeni Picasso değildir. 

Yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı gibi, kültür insanın toplumsal yaşamının her alanında kendisini ve kendisinin olanı (veya olduğunu sandığını) ifadesidir; çünkü kültür, insanın kendi yaşamını, geçmişten gelen deneyimler ve birikimlerle ve kendinin yarattıklarıyla, nasıl ürettiğini anlatır. İnsan kendini ne için, neyle ve nasıl üretiyorsa, bu üretme, aracıyla, nedeniyle ve nasılıyla onun kültürüdür. Kültür, oluş yerinin ve yapılış biçiminin özelliklerine göre, siyasal, ekonomik, sosyal, eğlence, dinlenme, aristokrat, işçi sınıfı, gençlik, müzik, sanat, aile, köy, kent, başkaldırı, boyunsunu, arkadaşlık, dostluk, çevre ve teknolojik kültür gibi gruplara ayrılabilir. Anadolu tek bir kültüre değil, tarihler boyu ve günümüzde, birbirinden belli farklılıklar gösteren kültürlere sahiptir. Bu farklılık, insanların belli zamanlarda ve belli koşullarda kendi fiziksel, psikolojik ve sosyal varlıklarını üretmede “yapış ve ifade yolları” farkıdır. Kültür, dolayısıyla, bir topluluğun belli zaman ve koşullarda oluşturduğu sosyal kişiliğidir. 

Eskiden Anadolu kültürlerinde insanların yaptığı (ürettiği ürün) ile bu ürünü açıklama (sembolsel ve kültürel anlatım) arasında doğrudan bir ilişki vardı. Süslü bir ağaç kaşık kullanım ve sanatın birliğini/ beraberliğini ve birbirini tanımlamasını anlatıyordu. Süslü bir şimşir kaşık, aynı zamanda, kullanıcısı ağalar ve beylerle, egemen bir gücün simgesiydi. Fakat hiçbir zaman, kapitalist pazar tarzı ticariliği ve ticaret kültürünün üretimini anlatmıyordu. Zamanla insanın yaşamını üretme nedeni, yolu ve olanakları özel mülkiyet ilişkilerinin egemenliği altına girmeye başladı. Çoğunluk kendi fiziksel varlığını üretme araçlarından yoksun bırakıldı. Mutlak kölelikten en gelişmiş ücret köleliğine doğru giden bir insanlık tarihi yapılmaya başlandı. Bu yapışla birlikte bu yapışlara uygun kölelik ve efendilik, mücadele ve egemenlik kültürleri oluştu ve gelişti. Firavunların piramitlerinden New York’taki ikiz kulelere kadar egemenliklerin öyküleri sunulurken, piramitleri ve ikiz kuleleri yapan mimari akıl yüceltildi, fakat emek ve emeğin kültürü çoğu kez bilinmez kaldı, bilindiğinde de aşağılandı. Kültürel ifadelerde amaç, aynı anda hem egemen bir kültürün yaşam ilişkisinin gerçeğini anlatırken, sosyalleştirilmiş içsel (psikolojik ve ideolojik) yeniden-anlamlandırmalarla egemenliğin sağlanmasına, baskı ve planlı yönetime dönüştü. Elbette, bu dönüşüm sırasında ve sonrasında, egemenliğe karşı mücadele kültürleri de gelişti. Günümüzde, kültür, kitle kültürü, popüler kültür, ideoloji, ekonomi, siyaset, sanat, boş zaman, işsizlik, iş ve eğlence birbiri içinde ve birbiriyle bağıntılıdır. 

Kültür belli biçimdeki materyal yaşam ve bu yaşamın bilincinin üretimini anlatır. Yaşamın bilincinin üretimi de, materyal kültürün üretim özellikleriyle beraber gider, onun tarafından belirlendikten sonra, onunla etkileşime başlar: Materyal hayatını üreten insan aynı zamanda bu hayatla ilgili bilinci (tanımları, açıklamaları, inançları, gelenekleri, değerleri) de üretir. Bu etkileşim sürecinde, sadece egemen kültürler yeniden-üretilip sürekliliği sağlanmaya çalışılmaz, aynı zamanda, karşıt olan kültürler üretilir ve mücadele verilir. 

Dolayısıyla, kültür belli bir zamanda, belli bir teknolojik yapıda, insanların “yaşam biçimlerinin tümü” olarak (Raymond Williams) genelleştirilerek ele alınabilir; fakat kültürü anlamada, sosyal üretimin yapılış tarzının getirdiği egemenlik ve mücadeledeki ilişkiler ve farklılaşmalar çok daha önemlidir. Bütünleştirici egemen tanımda, kültür, herkese mal edilir, herkes için tutulur; düşmanlara karşı, düşmanları gerektiğinde yok ederek, insanları harekete geçirerek herkes için korunur. Aslında günümüzde kültür, ne herkes için aynıdır, ne herkes için üretilir, ne de herkes tarafından ortak ve hakkaniyet ölçülerine göre kullanılır. Kültür mülkiyet ilişkilerinin bir parçasıdır; mülkiyet ilişkilerine bağlı olarak, bazı insanlar kültürel üretimde, materyal olanın (yapılanın, üretilenin) sahipleridir, diğerleri ise sadece üretilenin ücretli üreticisi, bazılarını satın alıcısı, kullanıcısı, tüketicisi, taşıyıcısı, izleyicisidir. Geniş kitleler materyal olandan ve yaratılan zenginliklerden yoksun edilirken, materyal olmayanla zenginleştirilirler: Canla başla korumaları için tanrı, vatan, din, iman, cennet, namus, demokrasi, özgürlük onlarındır. Onlar da onların köleliğinin ifadeleri olan vatanı, demokrasiyi ve özgürlüğü Tanrının yardımıyla, büyük iman, inanç ve namusla kendilerini ve kendi gibi olanları baskı altında tutarak ve gerektiğinde savaşlarda öldürerek korurlar. 

Dikkat edilirse kültür üretiliyor ve materyal ve materyal olmayan karakterlere sahip. Kültür, aynı zamanda, materyal üretimin ve üretim ilişkilerinin sürdürülmesi ve korunmasıyla ilgili siyasal, ekonomik ve sosyal faaliyetleri ve düzenlemeleri (yasalar, haklar, imtiyazlar, egemen ideolojiler ve yapımlar ve yaptırımları) içerir. Bu üretim ilişkileri sırasında, bu ilişkileri destekleyen veya bu ilişkilere karşı olan çeşitli biçimlerdeki diğer kültürler, “kendilerini yapmaya ve kendi yaşam biçimlerini” korumaya ve geliştirmeye çalışırlar. Dolayısıyla, kültür alanı insan yaşamının tümünü kapsayan egemenlik ve mücadele alanıdır. Egemenlik ve mücadele her alanda her an sürekli verilmektedir. İş yerinin egemen kültürü özel mülkiyet düzeninin meşrulaştırılmış kültürüdür. İş yerinde verilen mücadele ve zorunlu boyunsunu bu kültürle gelir. Çalışmanın yükselmeye götüreceği, simit satarak zengin olma, kısa yoldan köşeyi dönme, işsizlerin tembel olarak nitelenmesi, kapitalistin “işveren” olması ve binlerce ailenin karnını doyurması gibi işlevsel nitelemeler bu egemenliğin ideolojik kültürelliğidir. Popüler malları üretme, pazarlama ve satın alma kültürü kitle kültürünün özel ifadeleridir. Milyonlarca dolar harcayarak açık artırmada satın alınan (örneğin Picasso’nun veya Cezanne’nin orijinal bir tablosu) kaliteli olarak tanımlanan kültürel ürün üzerindeki mülkiyet haklarını ve bu haklarla gelen yüksek kültüre sahipliği beraberinde getirir ve kültürel pratik ve kullanım farkını anlatır. Doğal olarak bir işçi sınıfı üyesinin satın alabileceği Picasso’nun “kopyası (reproduction)” egemen alana tecavüzdür ve çeşitli karşıtlıklar üretir. 

Kültür belli bir yaşam biçimini anlattığında, bu yaşam biçimini yaşayanlar, kendilerinden farklı biçimde yaşayanlara farklı biçimde yaklaşmışlardır. Bu yaklaşmalardan önde gelenlerden ikisi gıpta etme ve özenme, diğeri ise, küçümsemedir. Yenen, giyilen veya içilen bir Amerikan ürünü fiziksel doyum yanında, kullanım/tüketim yoluyla kendini kendinden ve diğerlerinden başka (daha iyi ve üstün) gören psikolojik doyum sağladığı için, özellikle Amerika dışındaki insanlar tarafından, oldukça “üstün” bir karaktere sahip olarak nitelenir. Bu niteleme elbette sadece Amerikan kültürüne özgü değildir. Kentlinin köylüyü küçümsemesini, Amerikan pop müziği hayranının Türk müziğinin belli bir biçimini maganda kültürü olarak nitelemesini buna örnek olarak verebiliriz. Kültürün bir başkasını “kültürsüz” olarak küçümsemesi, o kültürün hem kendini üstün görmesi hem de “kültürsüz” olarak nitelediğine karşı kendini koruması demektir (Erdoğan, 1999b). Kültürün üstünlüğü, kültürsüzlük ve kültürün bayağılığı gibi nitelemeler, yaşam biçimleri arasındaki mücadele ve iletişim tarzını anlatır. Tutucuların ve elitistlerin kitle kültürünü ve popüler kültürü aşağılamaları ve bu kültürün “işgaline” karşı “yüksek” ve “kaliteli” kültürü koruma çabaları kendi yaşam tarzlarını ve koşullarını sürdürme amacındandır (Erdoğan, 2001). 

Kültürü kesinlikle toplumsal yaşamın belli bir alanına (örneğin sanat ve edebiyata) sıkıştırmamak gerekir. "Kültür" hamur mayası veya yoğurt mayası gibi "mayadır"; "kültür" meyve ağaçlarına yapılan "aşıya" benzer. Kültürsüzlük olmaz; çünkü insan doğumuyla fizyolojik olarak "mayalanmıştır" ve yaşam sürecindeki örgütlülükte psikolojik olarak mayalanmaya devam eder. Maya/kültür insanın sosyal dokusu olur. Bu dokuyla yaşayan ben, sen, biz ve onlar oluşur. Dengesiz kültürel ilişkilere "karşılıklı bağımlılık" denmez; kültürel egemenlik veya kültürel emperyalizm denir. Küresel veya evrensel kültür, kültür emperyalizmine giydirilen çekici bir kılıftır. 
Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Blog Arşivi

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...