irfan erdogan
Savaş teknolojilerinin gelişmesi egemenlik mücadelelerinde üstünlüğü sağlama, koruma ve sürdürme çabalarının görevsel bir sonucudur. Özellikle bu teknoloji baskı ve terörü anlatır ve "nefsi müdafaa olarak" silahlanma ve gerektiğinde kullanma ekonomik ve siyasal çıkarların ifadesinden öte sahte-imajlardan başka bir anlam taşımaz.
Savaş teknolojilerinin gelişmesi sonucu devlet veya özel teşebbüş veya her ikisinin işbirliğiyle yürütülen nicelik ve nitelik bakımdan oldukça kapsamlı ve zengin endüstriler yaratmıştır. Bugün ileri kapitalist ülkelerdeki (Singer ve Siemens'ten tut IBM'e ve iletişim şirketlerine kadar çeşitlenen)dev firmaların hemen hepsi gelirlerinin ya önemli ya da çok büyük bir kısmını savaş sanayisi girişimlerinde elde etmektedirler. Dolayısıyla, savaş teknolojisi ve sanayi kapitalist ekonomik ve siyasal sistemin en önde gelen ayrılmaz ve vazgeçilemez yapısal özelliklerinden biridir.
Kapitalizmle birlikte kitlelerin yönetimi ve başkaldırısı sorunlarını çözmek ve emperyalist pazardaki egemen çıkarları korumak için savaş teknolojisi bilgi-sayar ve iletişim teknolojisiyle el ele her ülke içinde ve dünya üzerinde hem etken bir kotrol hem de pazar ağları oluşturmuştur. Kontrol oncelikle siyasal yapıları koruma ve gerektiğinde değiştirme yolunda olmaktadır. Bu da savaş araçları (çoğunlukla iç-savaş ve yerel-ayaklanma ve kalabalık kontrolü araçları) satışları, bağışlar, borçlanmalar, silahlı ve polis güçlerinin eğitimi, danışmanlar yollarıyla yapılmaktadır. Bunda da emperyalist güçler egemen oldukları pazarlar ve diğerlerinde birbiriyle kıyasıya rekabet içindedirler. Bu güçlerin de başında Amerika, Fransa, Almanya ve İngiltere gelmektedir.
Pazar kontrolü fiyat savaşına sınırlanmamıştır: Kontrol siyasal ve ekonomik borçlandırma ve bağımlılık yaratarak ve böylece ülkenin rakip-pazara ve rakip kapitalist firmayı\devleti seçmesi olanaklarını anlaşmalarla ve ekonomik-bağımlılığın getirdiği şantajlarla kısıtlarlar. Bu da bir ülkenin ya tümüyle ya da çoğunlukla savaş teknolojisi ürünlerini tek bir ülkeden almasıyla sonuçlanır. Bu arada elbette silah tüccarları, ordu mensuplarının en-üst kademesi ve siyasal gücün belirli kesimleri de meşru veya gayri-meşru yollarla "satın alınırlar."
Pazar kontrolü üretim ve tüketimin biçimlendirilmesi ve bu biçimin belli ellerde toplanmasını garanti etme mücadelesini de getirir. Bu mücadelede, egemen savaş sektörleri üretim biçimlerini kendi çıkarları yönünde devamını sağlamak için teknolojik araştırma, test ve gelişme girişimlerini kendi ülkelerinde kontrol ederler ve diğer ülkelerde de ikili veya çok yanlı anlaşmalar, baskı, şantaj,iç işlerine karışarak, ve hatta savaşla önlemeye çalışırlar. Bunun en son örnekleri nükleer enerji üretimine geçmeye çalışan Kuzey Kore, Iran ve Irak gibi ülkelere yapılan baskılar ve saldırılardır. Kendileri savaş teknolojileri üzerinde egemenliklerini korurken, başkalarının aynı teknolojileri geliştirmesini önleyerek rekabeti ortadan kaldırırlar veya rakip olma olanaklarıni büyük ölçüde sınırlarlar.
KİMYASAL SİLAHLAR öRNEĞİ
Savaş ürünlerinin üretimindeki kontrol kimyasal silahların üretiminde de görürüz. Doğmakta olan her yeni teknolojide olduğu gibi kimyasal silahlarda da en az iki hareket yöntemi uygulanmaktadır: (1) Araştırma ve geliştirme faalitelerini kontratlarla ve kendi bünyesindeki araştırma ve geliştirme laboratuarlarıyla kendi kurulu çıkarlarını zedelemeyecek biçimde kontrol etmek. Bu da çoğunlukla gizli araştırmalar ve bulguların sonuçlarının çıkar hesaplarına göre saklanması veya üretime geçerek kurulu-üretim düzenine zarar getirmeyecek biçimde kontrollü-yeni üretime geçme biçiminde olur. (2) Kimyasal silahların üretim ve özellikle kullanımını yasaklama: BİZ üretiriz, çünkü BİZ SORUMLUYUZ, ONLAR üretemez, çünkü onlar SORUMSUZ ve TEHLİKELİDİR. Dolayısıyla, üretim küresel seviyede yasaklansa bile, BİZ iyi olduğumuz için, ürettiğimizi depolarız ve gizli araştırma ve üretime ve saha uygulamasına geçeriz. Kullanımı yasaklamak pazar çıkarları bakımından çok daha verimlidir: Uluslararası anlaşmalara göre, kimyasal silahların kullanımı yasaklanır. Tabi uluslararası kontrol (uluslararası mahkemeler) ve baskı gücü (uluslararası ordu) hem güçsüz hem de belli güçlerin kontrolü altında olduğu için çoğu kez belli çıkarları gerçekleştirme ötesinde çalışmaz durumdadır. Netice kimyasal silahların kullanımını yasaklamak hem yüksek fiyat hem de karaborsada kimyasal silah satımı demektir. Buda pazara gelir yüksekliği bakımından canlılık kazandırır. Egemen ilişkiler düzeni gerçeğinde, kullanmama yasağı uymak için değil, çiğnemek için yapılmıştır. Bunun açık örneklerini de kimyasal silahların çıkışından beri olan her savaşta (özellikle Vietnam ve Vietnam sonraki savaşlarda) görmekteyiz.
En son olarak Amerikan'ın Irak savaşında denediği ve başarıyla kullandığı radyoaktif-savaş teknolojisi Kimyasal savaş sanayisine eklenmiştir.
KULLANILMIŞ-URANYUMDAN YAPILAN KURŞUN VE SHELLS
LeMonde Diplomatique, Ingilterenin The Independent ve Guardian gazeteleri Amerikanın 1970'lerde kullanılmış uranyumdan kurşun ve shell geliştirdiklerini açıklamışlardır. kullanılmış uranyum nükleer reaktörlerde uranyumu "zenginleştirme' surecinin yan bir ürünüdür. Kullanılmış uranyum he tonunda 1 curie (radyasyon ölçüsü) radyasyon verir ve 4.5 milyon yıl radyasyonlu olarak kalır. Kullanılmış uranyum boldur ve oldukça da ucuzdur. Tahmine göre dünyada bir milyon ton kadar vardır ve her yıl ortalama 50,000 ton buna eklenmektedir.
Kullanılmış uranyum çelikten iki-buçuk kez daha serttir; Geleneksel kurşundan 1,000 metre daha uzağa etken olarak gider; Sesten beş kat daha hızla gider; Çelik duvarlar ve çelik tankları deler.
Kullanılmış uranyum projectiles ilk kez ırak savaşında kullanıldı. hedefe isabet ettiklerinde hedefi patlatıyor ve aleve boğuyorlar. hedefin %10-60'i ufak parçalar halinde parçalanıyor.
Savaş sırasında 940,000 tane 30 mm'lim kullanılmış uranyum kurşunu ve 120 mm'lim shell'ler atıldı. irak hedeflerinin, özellikle tanklarının paramparça oluşu silahın çok etken olduğunu ispatladı. Bunun üzerine elbette diğer savaş sanayi üreticileri de bu tür silahı üretmeyi uygun bulacaktır. Nitekim, 1994 sonbaharında bir İngiltere firması 158 ton kullanılmış uranyum'u Amerika'dan İngiltere'ye ihraç etme yetkisini aldı.
AMERİKA'NIN IRAKTA RADYOAKTIVE SİLAH KULLANIMI
Amerikanın Irak'a saldırısı sırasında 42 gün içinde Amerikan askerleri Irak hedefi üzerine, özellikle tanklara 300 ton'a yakın radyoaktif kurşun shell attılar.
Bunun yanında hem Amerikan'in hem de ırak'ın ne kadar kimyasal silah kullandığı bilinmemektedir.
Savaş sonrası ırak Kızıl Ay'a Amerikayı bu silahı kullanması nedeniyle şikayet etti.
Bu kullanımın bir daha tekrarlanmayacağı olasılığı tekrarlanacağı olasılığı yanında gülünç kalır. ikinci Dünya savaşında kazanmak için atom bombasını atan çıkar-güçleri benzer biçimde kazanmak için gerekirse kitleler halinde ölüme neden olan kimyasal ve radyoaktif silahları kullanmaktan geri durmazlar. ikinci dünya savaşındaki tahripçi anlayış ile bugünkü arasında çok onemli bir fark var: Savaş araçları, köprüler, yollar, hava alanları gibi "kullanımı ve tahribi sonucu" uluslararası pazarı teşvik edecek ve besleyecek menkullerin savaşta ortadan kaldırılması amaçlanır. Bu amaç sadece savaşta iletişimi ve manevra ve hareket kabiliyetini kırmayla sınırlı değil, fakat savaşın zorunlu gereği ötesinde "savaş sonrası yeniden kurma" ile gelen pazar canlılığıyla ilgilidir. Çok tahrip çok çıkar ve canlılık demektir. Bugün emperyalist pazar dünyanın her yerinde menkul ve gayrimenkul yatırımlara sahiptir. Kimyasal maddelerin en rasyonel kullanım yerleri bu yatırımların korunması gerektiği alanlardır. tabi, şimdi savaş alanında tecrübe olarak kullanılıyor. ilerde, sadece insanları öldürüp kendi ve içteki-ortaklarının gayri menkullerini koruyacak biçimde kimyasal silahlar kullanılacaktır: Ölen insanlar Öldü, kalan zenginlikler bizimdir!.
RADYOAKTIF SİLAHIN DİĞER ETKİSİ: YAVAŞ ÖLÜM
Doktor Abraham Behar (International Physicians to Prevent Nuclear) Le Monde'a yaptığı değerlendirmede, silah patlayınca havaya yaydığı dumandaki aresol parçalar, gerçi radyasyon seviyesi az olmasına rağmen, ciğerlere saplanarak alfa radyasyondan hücreleri tahrip edebileceğini belirtti.
Bir Alman doktor, Dr. Siegwart-Horst Gntherr, ırakta çalışması sırasında çocukların oynadığı sigara biçimindeki bir projectile'ı merakla alıyor ve bunun neticesi olarak "sağlığa zararlı olabilecek radyoaktif materyal taşıdığı" için 3,000 mark cezalandırıyor. Doktorun raporuna göre, 12 projectile'i olan küçük bir kız lukemia'dan ölmüş.
fakat araştırmacılar radyoaktif tehlikeden çok, en acil tehlikenin zehirli (toxic) ve öldürücü olan ağır-metallere benzer özelikler taşımasıdır.
Kaç Irak, İngiliz ve Amerikan askerinin etkilendiği henüz bilinmemektedir. Fakat 42 tane etkilenmiş Amerikan askerleri tarafından hastalık "desert fever" (çöl ateşi) ve "gulf War Syndrome" (Körfez savaşı semdromu) olarak nitelenmektedir. Hastalığın semptomları radyasyon ve ağır metalin neden olduğu hastalıklara benziyor: kafada saç kaybı, lukemia, yorgunluk, ciğer veya böbrek tahribi, ve sakat çocuk doğumları... Bu etkilerin sadece bu silahtan değil ayni zamanda iki tarafın da kullandıkları kimyasal silahlardan ve bu silahlara karşı test edilmek için askerlere verilen ilaçlardan da kaynaklandığı belirtilmektedir.
Savaş sırasında yanlışlıkla 29 Amerikan tankı vurulduğunda kurtulan 35 Amerikan askeri de üzerlerinde bu silahın kullanımı tecrübesini yaşamışlardır. Şimdi bu silahın sıhhatlerine etkisi incelenmektedir.
Irak savaşı sonrası Amerikan askerlerinin 15 çocuğundan 13'u sakat doğmuştur.
1.000 İngiliz askeri de hastalıktan şikayet etmektedir.
Elbette Amerikan devleti, 1.7 milyon doları etki araştırmasına ayırmasına rağmen, bu etkilerin varlığını kabul etmemektedir.
Sonuç?
Savaş teknolojisi ve sanayisi sürekli genişleyen, mükemmelleşen, var olanlara yeni teknolojiler ve ürünler katan bir biçimde gelişmektedir. Teknoloji ve pazarın kontrolü çeşitli yollarla pazardaki manipülasyonlarla sağlanmaktadır. Dünya tüketici olarak bırakılmaya çalışılırken, üreticiler savaş teknolojilerini kendileri ellerinde tutmakta sadece teknolojinin ürünlerini hem devlete hem de dışarıya satarak genel kârlarını sağlamaktadırlar. Tüketici durumundaki ülkelerin bazılarının "üretime geçişi" çoğunlukla ya eskimiş teknolojilerin atılan kalıplarını satın alarak ya da bağımlılığı sürdüren montaj sanayiciliğini gerçek sanayi martavalıyla parça-birleştirerek pazara katılması biçimindedir. Ayrıca, uluslararası savaş teknoloji ürünleri de çok az ülkeye satılmaktadır. Satılan savaş teknoloji ürünleri polis, jandarma,iç ve çok yakin mesafeli savaşta kullanılabilecek bir karaktere sahiptir. Nükleer savaş ürünlerinin satılması çok daha sınırlıdır. Dolayısıyla, teknoloji, üretim ve tüketim biçimleri serbest pazar ilkelerine göre değil, emperyalist dünya pazarının egemen çıkarları çerçevesi içinde belirlenir ve yürütülür. Irak savaşı sırasında, kimyasal ve radyoaktif silahların kullanılması Amerika için savaşa hazırlık ve savaşta etkenlik deneyimi örneğidir. Peki insan hakları? insan hakları elbette var: Bu hak da güçle orantılı olarak, insandan insana önemli değişiklikler gösterir. Egemen BİZ için insan hakkı, düşman ONLARIN haklarından gelmekle gerçekleşerek anlam bulur.
İrfan Erdogan
İstatistik ve haber kaynakları: ana kaynak: Haiti İnfo "IRAQ: U.S. Used Radyoaktive Arms", 20 May 1995, Vol. 3, #16. Diğerleri: Arkin, William M., "The desert glows - with propaganda,"The Bulletin of the Atomic Scientists, May, 1993; Bernstein, Dennis, and Thea Kelley, "The Gulf War Comes Home, The Progressive, March, 1995; Brown, Paul, "US URANIUM IMPORTED FOR BRITISH SHELLS," Guardian, 24 Dec. 1993, and Laffitte, Roland and Naima Lefkir-Laffitte, "Armes radioactives contre l'ennemie irakien,'" Le Monde Diplomatique, Apr., 1995.