CİLALI BAŞ DEVRİ 21. YÜZYILDA İNSANLIK:

İletişimsizlik, iletişimin olmaması, iletişim yokluğu

İletişimsizlik Türkiye’de halk arasına sızmış ve akademik alanda da sık kullanılan kavramlardan biridir. Kavram kişiler arasında “görevsel olmayan” ilişkiyi anlatmak için kullanılmaktadır: İletişimsizlik işlevsel olmayan, kötü olan, çökmüş olan iletişim demektir. Fakat ilişkinin iletişimsizlik olarak anlamlandırılması, kişiler arası iletişimde, radyoda, televizyonda ve örgüt iletişiminde uzmanlık iddia eden ve verdikleri uyduruk eğitimle para kazanan iletişim şarlatanları ve endüstriye yararlı olan modayı süpermarket kültürü seviyesinde takip eden “akademisyenler” dışında ciddi akademisyenler tarafından yapılmaz. 

Kadını eşi sürekli aldatıyor. Kadın sürekli takip edip yakalıyor. Fakat her seferinde adam bir yolunu bulup yağ gibi suyun üstüne çıkıyor. Bir seferinde kadın eşini bir otel odasında bir başka kadınla yatakta yakalıyor. Adam yataktan doğruluyor ve şaşkın bir şekilde “ben neredeyim? burası neresi? Ben ne yapıyorum burada? Ben ben miyim? Aaaa, bu yanımdaki kadın da kim? nereden gelmiş? Na’pıyo yanımda?” diyor. Kadınla adam arasında iletişimsizlik mi var? İletişim olmuyor mu? Sadece bunları dediğinde veya dediği için mi iletişim oluyor? Hiç bir şey demese iletişim olmaz mı? (Hiç bir şey demediğiniz bir durumu düşünün: Aslında hiç bir şey demeden bir şeyler söylemiyor musunuz? Bir şey dememek bazen bir şey demekten çok daha güçlü anlamlar taşımaz mı? O zaman, hiç bir şey söylememek iletişim olmuyor mu?) Hiç bir şey demeden kalkıp karısını kapı dışarı atsa ve kapıyı kilitleyip yatsa ne olur? İletişimsizlik mi olur? İletişim çökmesi mi olur? İletişim olmaz mı? Yineleyelim: İletişimsizlik diye bir şey olmaz, çünkü iletişim insan ilişkisinin her anının olası her tarzda biçimlenmiş ve biçimlendirici bütünleşik öğesidir. Bu örnekteki aldatma iletişimsizliği anlatmaz. Tam aksine önemli bir iletişimi anlatır. Nefret ilişkisi aşk ilişkisi kadar yoğun iletişimdir. Nefret de aşk kadar insana aittir ve normaldir. 

Görevsizlik ve çıkar çatışması gibi nedenlerle ortaya çıkan anlaşmazlıklar, küsmeler, kavgalar, küfür ve hakaret iletişimsizlik olduğunu anlatmaz, tam aksine iletişimin biçim değiştirdiğini ve farklı tarza dönüştüğünü anlatır. Kavga ve düşmanlıktaki soğuk veya sıcak savaş gibi ilişki durumlarında iletişimsizlik değil, tam aksine oldukça yoğun bir iletişim vardır. 

“İletişimsizlik” veya iletişimin olmaması aynı zamanda “yokluğu” anlatır. Kişinin kendiyle olan ilişkisinde ve sosyal ilişkilerde yokluk var olmayanı veya var olup da yok olanı veya yok edileni düşünmeyi (en azından tanımlamayı) gerektirir. İletişimin yokluğunda düşünme, düşünce ve düşünce geliştirme yoktur; bir şeyi tanımlama, adlandırma ve anlam vererek değerlendirmek için gerekli ayırım ve gruplandırma yoktur; bütün bunlara bağlı olarak davranış ve etkinlik yoktur. İletişim olmadığında, “ben, kendim, sen, biz ve onlar” tanımlanamaz ve ilişkiler kurulamaz; “ben” dış dünyadan ve diğerlerinden ayırt edilemez. Aynı anda, dış dünya ve diğerleriyle ilişki kurulamaz veya bozulamaz. 

“İletişimsiz” kavramının gezdirildiği yerde, gruplara ve kurumlara “empati” eğitimi veren, iletişim çökmesi gibi uydurularla sözde aile terapisi yapan, iletişimin yüzde sekseninin vücut dili olduğunu iddia ederek “dikkat vücudunuz konuşuyor” diye uyarılarda bulunan ve vücudun, elin, ayağın ve kolun konuşurken nasıl kullanılması gerektiğini anlatarak para kazanan çıkar çevreleri türer ve büyür. Bu çevreler akademik üretimi “gerçek yaşamdan yabancılaşmış teorik soyutlamalar” olarak niteler. Bu fikre katılan bazı “akademisyenler” de “teori ile pratik” arasındaki “uyumsuzluğu” veya farklılığı ortadan kaldırmak için “daha az teorik” olmayı savunurlar. “Teori” ile ilgili bu ve benzeri iddialar cehaletin bilgiçlik taslamasından öte gitmez; çünkü teori, yaşamı açıklamaya çalışan ilişkili varsayımlar bütünüdür. Eğer bu varsayımlar gerçeği açıklamıyorsa, teori açıklamak istediğini açıklayamadığı için geçersizdir. Pratiği açıklamaktan yoksun teori teori değildir. Pratiği açıklama yerine meşrulaştırma ve evrenselleştirme çabasına girildiğinde, teori pratiğin egemenliğindeki bir ideolojik biçimlendirme olur. Bu ideolojik biçimlendirme kendini meşrulaştırmak için, örneğin, toplumsal gelişme tarihinin sonuna ulaşıldığını ve sistemin meşruluğunda ideolojilerin sonunun geldiğini ilan eder. 

Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Blog Arşivi

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...