About Ataturk: Facts and Fiction
CİLALI BAŞ DEVRİ 21. YÜZYILDA İNSANLIK:
-
.
.
4000 yıl öncesine bakın; bir de Türkiye'deki süregetirilen duruma
Utanç verici, vicdansızlık gibi şeyler demenin hiç bir anlamı yok, çünkü utanmayı ve vicdanı da belirleyen faktör, örgütlü yapılar ve ilişkilerde "çıkarların nasıl gerçekleştirildiğidir".
Çalıştay konuşmam
Çocuk İstismarında Toplumun Bilinçlendirilmesi Bağlamında Medya
Hiç bir şey okumayan
bir insan, gazeteden başka bir şey okumayandan daha iyi eğitimlidir: Hiçbir şey
bilmeyen birisi beyni sahtelerle ve yanlışlarla dolu olandan gerçeğe daha çok
yakındır.
Thomas Jefferson (1807)
GİRİŞ
Dürüstlüğün bitirildiği yerde, siyaset ve ticaret başlar ve yaygınlaştırma da örgütlü iletişim yoluyla yapılır. Elbette, mücadele de.
Televizyondan sinemasına ve internetine kadar tüm medya içerik temsili nedeniyle, var olduklarından beri artan bir şekilde eleştirilmiştir ve eleştirilmektedir. Bu eleştiriler medya mensuplarından, politikacılardan, akademisyenlerden, aydınlardan ve halktan gelmektedir. Bu eleştirileri madde madde özlüce özetleyelim ve lütfen her maddede aklınızda şu soru olsun: Haber, film, program, dizi ve her tür üretimleriyle medya profesyonelleri cinsel istismar bağlamında neleri nasıl yapıyor ve yapmıyor? (yapmıyor için her maddede sunulanın tersini/aksini düşünün):
· Medya profesyonellerinin siyasal, ekonomik ve kültürel konularda taraflı
olması; tarafsızlık iddialarının kendisinin taraflılığı anlatması; birbirine
aykırı düşen taraflılıklarına rağmen, konu “devlet” olduğunda (hükümet veya bir
siyasal parti değil), bu farklılıkların ortadan kalkması.
· Konu “ahlak” olduğunda, medya
profesyonellerinin hepsinin de “ahlak koruma meleği” kesilmesi, fakat nedenler
ve çözümler bağlamında “mankafalık, manyaklık ve nefretle ve öfkeyle
kudurmuşluğun yaygın olması; insanca duyarlılığa sahip çözümlerin çok ender
olarak sunulması: Örgütlü siyasal iğrençliğin beslediği örgütlü medya ile bize
işlenen düşünce ve duygulara göre, en iyi suçlu ya ölü suçludur (idam edin,
hadım edin, ömür boyu hapse atın, linç edin)
ya da hem hapiste tecrit edilmiş hem de hapisten sonra ötekileştirilen
ve dışlanan (iş vermeyin, mahalleye sokmayın, çevreye gelirse hemen çevrede
olduğunu herkese duyurun) suçludur. Hangisi daha kötü: İdam ve linç ederek
öldürmek mi yoksa hapisten sonraki yaşamında uygulanan dışlamalar ve
ötekileştirmeler yoluyla her gün hayatını zehretme, hayatını yeniden-kurma
olanaklarını ve olasılıklarını ortadan kaldırma, sonunda sokakta yaşamaya,
intihara veya yeniden suç işleyerek hapisle yeniden tecrite geri dönmesini
sağlama gibi “suçludan korunma gibi gerekçeler altında yaşam boyu intikam alma”
mı? Yanıt: İkisi de birbirinden beter! Nasıl ki taraflı/yandaş medya ile yandaş
medyaya yüklenerek ve siyasal karşıtlığı (ya da siyasetle ilgilenmeyen
içerikler sunmayı) yansızlık sanarak tarafsızlık taslayan medyanın birbirinden
beter olduğu gibi.
· İçeriğin kalitesinin düşük olması (dikkat:
idam ve hadım edin veya semtinize sokmayın ile gelen içeriğin kaliteli olması,
kaliteli bir sunumla insanlıkdışılığı savunma demektir)
· Şiddet içeriğinin çok olması (dikkat: Şiddet
içeriğinin az olması, şiddet üzerine kurulu kapitalist üretim tarzı ve
ilişkilerine işlevseldir (Neron Roma’yı yakarken, herkesin arenada gladyatörleri/maç
seyretmesi, seyredenleri de çok geçmeden yakacaktır! Olsun, biz onbinlerce
yıldır, yanmaya/baskıya/öldürülmeye ve yakmaya/baskı kurmaya ve birbirimizi
kitleler halinde öldürmeye alıştık. Yarımız diğer yarımızı öldürürken
ölebiliriz; olsun, ……… ve ……… sağolsun!)
· Çocuk ve gençlere kötü örnek oluşturan
temsillerle dolu olması (dikkat: ticari özgürlük var, biz zehri üretiriz, siz
içme, yeme ve düşünmede veya içmeme, yememe ve düşünmemede özgürsünüz. Bak, ne
iyi, hem siz hem de biz özgürüz. Yaşasın demokrasi! (şey affedersin ama, senin
ticari özgürlüğünün başladığı ve bittiği yerde, bana özgürlük kalmıyor
ki!)
· Kültür ve ahlaka aykırı içerikle dolu olması
(dikkat: hangi kültüre ve hangi ahlaka?)
· Tüketim kültürünü, özellikle ahmakça tüketimi
teşvik etmesi
· Anlamlı içerikten yoksun olması
· Ele aldığı konuların içeriğinin
bireyselleştirilmesi, aksiyona/eyleme indirgenmesi ve bireysel eylemler içine
hapsedip sudanlaştırılması
· Sosyal sorumluluk yerine, medyanın ve medya
profesyonelinin çıkarına hizmet etmesi
· İnsanları sosyal ilişkiden koparıp “vekaleten
ilişkiye” ve hayali ilişkilere sokması (dikkat: Benim medya seyrederek,
izleyerek ve okuyarak sürdürdüğüm düşlerimi de elimden alırsan, hiçbir şeyim
kalmaz ki. Birileri maddi olarak beni yoksun bırakmış, sen de düşlerimi elimden
almak istiyorsun. Paralarım seni! Hayır, ben sadece başkalarının olan ve düş
olan düşleri değil, gerçeği düşlemeni arzuluyorum. Arzulama! dikte ederek
özgürlüğümü yok etme! Kimse beni dizilerimden, AVMlerimden, vatanımdan,
dinimden ve imanımdan edemez!)
· Klasik sirk ve ekmek politikalarını desteklemesi:
İnsanları avutmak ve deşarj etmek için Romalıların yoğun kullandığı bir
yönlendirme ve uyutma politikasıdır: Eline kuru ekmeği ver ve arenaya gönder.
· “Truva’nın modern atı” olması (televizyonu,
interneti ve cep telefonunu düşünün; Truvanın atı çoğaldı: En etkin olan şimdi
cep telefonuyla ve internetle gelen Truva atları).
· Şiddeti, öç almaya dayanan cezalandırmayı,
linç psikolojisini, duygusal yoğunluğu (kini, nefreti, düşmanlığı)
işlemesi
· Çoğu kez, seksizme karşıtlık adına et
pazarlaması ve seksizmi teşvik etmesi (özellikle kadın hakları ve feminizm
konusunda); ırkçılığa karşıtlık adına ırkçılık, düşmanlığa karşıtlık adına düşmanlık,
bağnazlığa karşıtlık adına bağnazlık, bilgi adına bilgisizlik, duyarlılık adına
duyarsızlık ve iyilik adına kötülük ekmesi ve yayması.
Peki, cinsel taciz ve tecavüz
konusunda medya endüstrilerinin profesyonelleri sundukları içerikleri nasıl
duldururlar/biçimlendirirler? Kendi
çıkarlarını gerçekleştirmek için hizmet ettikleri güçlerin çıkarlarına en uygun
bir şekilde içerik inşa ederek yaparlar: Sorunu ve çözümü bireysel seviyeye
indirgerler ve böylece biliş çerçeveleme ve belli faaliyetler içine
sıkıştırılmış davranış yönetimi işini yaparlar. Bu davranış yönetimi işi
Amerika’nın “orta sınıf ideolojisi” adıyla gelen faşist çözüm tarzıdır. Bunun
en etkili başlangıcını kızının intikamını almak için öldürme işine giren “Death
Wish” filmindeki Charles Bronson ve kadınları kötü yola düşüren ahlaksızlıkla
mücadeleyi “kötüleri öldürerek” çözmeye çalışan “Taxi Driver” filmindeki Robert De Niro yapmıştır. Onların
ardından benzeri birçok sinema ve televizyon filmleri yapılmıştır. Bu,
“mekaniksel materialist” çözüm tarzının promosyonu örnekleri Türkiye’de de verilmektedir: “Taciz var” diye bağırınca suçsuz birini linç
etmeye kalkışma ve siyasal ve medya alanlarında “teröristlerin kökünü öldürerek
kazıma” ile yaygınlaştırılan hastalık.
Bu hastalığa katılmayan ve kınayan
çevrelerde ise, egemen yapılara tarih boyu oldukça işlevsel olan birkaç “başka
çözüm önerileri” ve faaliyetleri yaygınlaştırılır. Medya bu bağlamda,
haberlerde ve diğer ilgili programlarda uzman ve akademisyenlerin görüşlerine
başvurarak insanları “bilgilendirirler”. Bu bilgilendirmelerin hemen hepsi “normatif çözüm” ve “eğitim” üzerine inşa
edilir. Normatif çözümü şöyle özetleyeyim: Medya şunu yapmalı, şunu yapmamalı,
medya şöyle programlar, filmler, diziler yapmalı gibi “meli ve malılar”
çerçevesi içine sıkıştırılmış çözümlerdir. Ne yazık ki, egemen güçlerin
kervanlarını yürüten şeyler “meli malılar”
değildir, dolayısıyla, çözümler de kervan için havlayanların veya kervana karşı
havlayanların meli ve malılarıyla gelmez, gelemez. İşte bu egemen medya pratiklerinin
ve promosyonu yapılan kontrollü alternatiflerin ve mücadelelerin karakteri
nedeniyle “it ürür, kervan yürür”.
SORUN: Herkes için mi?
Ele aldığımız sorun, egemen istismar,
sömürü, taciz, tecavüz, biliş ve davranışları iğfal kültürünün bir parçası olan
çocukların cinsel istismarıdır.
Bu sorun herkes için “sorun”
mudur? Hayır. Tam aksine bu sorun bazı güç çevreleri için oldukça işlevseldir,
dolayısıyla o çevrelerin varlığını sürdürebilme koşullarının bütünleşik bir
parçasıdır. Bu birinci gerçek.
İkincisi: Bu güç çevrelerine işlevsel
olan yaygın anlatıya göre sorun nedir? Ahlaksız bazı bireylerin çocuk istismarı
yapmalarıdır. (bireyler, örgütlü yapılar ve çıkarlarla yürütülen ilişkilerde
görülen çocuk cinsel istismarı değil)
Üçüncüsü: Bireyler üzerine
odaklanma yoluyla asıl sorun hem merkezinden edilir hem de çocuk istismarı
tüccarlarının –örneğin turizm endüstrisi ve çocuk seks tüccarlarının— işlerini
rahatça yapmalarına yardım eder.
ASIL SORUN VE DİĞERLERİ
Asıl sorun: Çocuk istismarı (ve
bu istismarın medyada temsilinin doğası).
Medyada yaygın biliş yönetimiyle
işlenen sorun ve beraberinde gelenler:
1. Ahlaksız bazı bireylerin çocuk istismarı yapmaları
2. Böylece, sorunu bireye indirgeme ve sunumu da teşhircilik biçiminde yapma
3. Bunları yaparken, bireysel seviyede öfke, saldırganlık, kin, nefret işleme
4. Asıl sorunla uğraşma yerine “arazla” uğraşma: Asıl sorunu, tarihsel, kültürel ve yapısal koşulundan kopartıp, zincirin son halkasına indirgeme işine odaklanma; medyada bu “eylem” ve “eyleme karşı eylemler” biçiminde sunulur: Aksiyon filminden koparılmış bir aksiyon sahnesi gibi.
5. Makro seviyede ise, asıl sorun: Bireye indirgemeyle gelen süreçlerin, açıklamaların, sunumların tarih boyu geliştirilen siyasal, ekonomik ve kültürel politikaların kurnazca kullanılan bir parçası olması.
1. Ahlaksız bazı bireylerin çocuk istismarı yapmaları
2. Böylece, sorunu bireye indirgeme ve sunumu da teşhircilik biçiminde yapma
3. Bunları yaparken, bireysel seviyede öfke, saldırganlık, kin, nefret işleme
4. Asıl sorunla uğraşma yerine “arazla” uğraşma: Asıl sorunu, tarihsel, kültürel ve yapısal koşulundan kopartıp, zincirin son halkasına indirgeme işine odaklanma; medyada bu “eylem” ve “eyleme karşı eylemler” biçiminde sunulur: Aksiyon filminden koparılmış bir aksiyon sahnesi gibi.
5. Makro seviyede ise, asıl sorun: Bireye indirgemeyle gelen süreçlerin, açıklamaların, sunumların tarih boyu geliştirilen siyasal, ekonomik ve kültürel politikaların kurnazca kullanılan bir parçası olması.
SON HALKADAKİLER
Son halka, nedensellik bağları
silsilesi ve kümesinin ortaya çıkardığı düşünsel veya davranışsal durumu
anlatır: Çocuk istismarı yapma dediğimizde, bu konuda eylemle ortaya çıkan
sonuçtan bahsediyoruz. Bu eylem, kültür ekmeyle sosyalleşme sonucunda ortaya
çıkan yaygın insan bilinci ve davranışının çeşitli biçimlerdeki ifadelerinden
biridir. Bu eyleme karşı linç psikolojisi ve cezalandırma ise tepki
ifadeleridir. Bu biliş ve davranış ortamı, günümüzdeki egemen maddi ve maddi
olmayan üretim tarzını ve günlük yeniden-üretimini destekleme görevi
yapar.
Elbette, son halkaya eğilme,
insan biliş ve davranışlarını son halka içine hapsetmeyle gelen ilişkisel ve
iletişimsel yapı hem egemenliğin hem de bu egemenliğe karşı mücadelenin yeniden
üretimini sağlar.
Elbette son halkada istismara
uğrayanın sağlığı ve yaşamına devam etmesi için ailesinin ve çevresinin ve
devlet kurumlarının faaliyetleri önemlidir. Ama benim özetle söyleyeceğim şu: Kurumsal
ve özel örgütlü çıkar yapılarının ne kadar faydalı oldukları ve ne denli zarar
verdiklerinin belirlenmesi gerekir. Benim yaşam boyu öğrendiklerime göre,
örgütlü yapılar ne kadar az gölge ederse, o kadar iyidir (elbette istisnalar
vardır).
Aşağıda sunulan son halkadakilere
örnekler, onları besleyen ve onların beslediği kültürel pratikleri anlatır:
· “Kuyruğunu sallamasaydı olmazdı” ile gelen tepki.
· Dikkatleri yapan üzerinden alıp mağdur üzerine
(yanlış yöne) çekme: Küçücük çocuğu
igfal edene odaklanma yerine, küçücük
çocuğu köyde/kasabada “göt veren” olarak niteleme.
· Çocuk istismarı konusundaki çözüm çabalarında
sadece mağdur olan üzerine odaklanma ve
eylemi yapan çeşitli betimlemelerle kötüleme, cezalandırma ve dışlama ötesine geçmeme
· Erkek çocuğa tecavüz edeni “kullanpara” olarak,
bir çeşit ödüllendirme.
· Özellikle Turizm endüstrisinde çocukları “seks
turizmi için turist çekme” oltası olarak kullanma
· Özel olarak konuşmalarda en çok konuşulan seks
ilişkileri olurken, kamusal/toplumsal alana gelince, bütün pisliklerin üstünü
kapatan ahlaklılık taslayan suskunluğun sarmalının işletilmesi
· Seksüel deneyimin kızlar arası ilişkilerde
farkında bile olunmayan eşcinsellikle, kendi eliyle kendini tatminle ve küçük
erkek çocukları seviyormuş gibi yaparak sağlanması (ileride seviyormuş gibi
yapmayı da hukukçular suç ve ceza konusu yapmazsa, çok çok şaşırırım)
· Erkekler arasında da ise hayvanların (örneğin Türkiye’de
eşşeklerin ve köpeklerin, Amerika’da ineklerin) kullanılması; çocukların
(özellikle ve büyük çoğunlukla erkek çocukların kullanılması, kızların değil),
dikizcilik, kendi elini kullanma seks kültürünün son halkasındaki faaliyetler
arasındadır. Anadolu erkeği seksi eşşekle öğrenirdi. Askerlere nizamiyenin
dışında 25 kuruşa eşşek tedarik eden iş alanı olduğunu duydum, senelerce önce. Türkiye’de
eşşek nüfusu yok denecek kadar azaldı: Bunun getirdiği sonuçlardan biri ne
olabilir dersiniz?
· Keraneler vardı erkeklerin gerginliklerini alarak
hizmet veren. Çok ahlaklılık taslayan ve orospu dediklerinin kırkımımız bir
araya gelsek öyle bir o. ç. Doğuramayız dedikleri çok ahlaksız-ahlaklılar keraneleri
kapatarak ülkeye ahlak getirdiler. Keraneler kapanınca, bu işi yapan özel evler
de yaygınlaştı.
· Erkekler kullanan ve kadınlar da kullanılan
olarak görüldüğü için, “hangi koşulda?” sorusu sorulmaz.
· "Vatan haini" birisi çıkıp “Osmanlı padişahlarının
hiçbiri Orhan’dan sonra Türk kadınıyla
evlenmedi, dolayısıyla sonrakiler melezdi, daha sonrakiler de Türk sayılamaz”
gibi şeyler söylediğinde, bizim öğrenilmiş yanıtımız hazırdı: önemli olan
tohum, tarla değil.” Kadının “tarla” diyerek önemsiz bir taşıyıcıya
indirgenmesiyle, gerçeğin amaca göre bu tür yeniden inşası yapılır. Bu tür
inşanın aynadaki karşıt yansıması, örneğin, her şeyi “erkek egemenliği” diye
cinsiyetçiliğe indirgeyen burjuva feminizminde düşmanca sırıtır. Bu tür son
halkalar, sadece kadın ve erkeğin birbirinden uzaklaşıp yabancılaşmasını
beslemez, aynı zamanda öfkeyi, düşmanlığı, eşcinselliği, çocuk istismarını, böl
ve yönet politikalarını da beslemeye katkıda bulunur.
· Bu sunumda benim kullandığım bazı kavramların
egemen ahlaksızlığın ne kadar etkin olduğunu gösteren duyarlılıklar nedeniyle
“ayıp söz” sayılarak kullanımından çekinilmesi ve kullananın da rağbet
görmemesi de kültürel pratiğin doğasıyla gelen “üstüne örtü çekme işinin”
bütünleşik bir parçasıdır.
SON HALKADAN ÖNCEKİ İLİŞKİSEL HALKALAR
· Resmi ve resmi olmayan, örgütlü ve örgütlü
olmayan yaşam boyu sosyalleştirme ve
kültürel ekme yollarıyla “seks ve seks ilişkileri” konusunun erkekler ve
kadınlar arası ayrımcılık, yabancılaştırma ve ötekileştirme gibi süreçlerden
geçerek yaratılan olumsuz sonuçlar getiren kültür ekme ve sürdürme halkaları: Bu
olumsuz sonuçlar doğuran ekme ve sürdürme işini yapanların başında medya,
örgütlü din, devlet kurumları ve resmi okullar gelir.
Üretim, dağıtım, tüketim süreçlerinde ve hizmet
sektöründe kapitalistlerin ve kapitalistimsilerin çocukların hem emeğini hem de
vücudunu seks objesi ve aracı olarak kullanmaları: Örneklerin başında seks
işçisi, seks kölesi, en düşük ücretli köle olarak kullanma gelir.
Aile ve çevresinin kullanımı: Egemen kültürel
pratiklere yeni nesli alıştırma işini en başta, bizi kendi duyguları,
düşünceleri, inançları, duyarlılıkları, ilgileri, davranışlarıyla biçimlendiren
annemiz yapar. Kısa zamanda, annemiz ve ailemiz kontrolü kaybeder ve kontrol
biliş ve davranış endüstrilerinin eline geçer. Bunların da başında medya,
reklam, moda, yeme içme, oyuncak, eğlence, oyun ve savaş endüstrileri gelir.
Siyasal biliş, bilinç ve davranış yönetimi
halkaları: Gündem değiştirme, ilgi yönetme ve içeriği doldurma yollarıyla
sadece öncelikli sorunlar üzerinde durmayarak gündem dışı tutma değil, aynı
zamanda üzerinde durulan konuyu işleme biçimiyle sorunu ve çözümü çarpıtma.
Ahlakı iki bacak arasına indirgeyen örgütlü
inanç tüccarlığının ve siyasal egemenliğin toplumsal kültürel yapıda yarattığı
ve sürdürdüğü koşullarla gelen sonuçlar. (Büyük olasılıkla, en etken nedenler
bu bağlamlar içindedir)
Ahlakı iki bacak arasına indirgeyen egemen
güçlerin kız ve erkekleri toplumsal ortamlarda birbirinden tecrit etmesi. Ahlakı koruma adına kız ve erkeklerin
birbirinden tecrit edenlerin tecrit yapılmayan ortamlarda ahlaksızlığın yaygın
olduğu yalanının yayması.
Egemene boyun sunma ve güçsüzü hor görme ve
suçlama kültürünün yaygınlığı: “O da kuyruğunu sallamasaydı”; “Kızını dövmeyen
dizini döver”.
Turizmle kalkınmada, erkek ve kız çocuklarını da
kullanan seks ticaretinin turizmin “çekici”
bir biçimi yapılması.
·
“Hak” anlayışıyla ilgili kültürel yapının ve
pratiklerin çocuk konusuna gelindiğinde, büyük çoğunlukla ortadan kalkması ki
bu durum, güçsüzün sürekli ezildiği ve her türlü haklarını gasp edildiği
siyasal/ekonomik/kültürel ortamlarda doğallaştırılmıştır, normalleştirilmiştir
ve olağanlaştırılmıştır.
·
Siyasal kültürü düşünün: Ya benim sevdiğim gibi
sev, ya terk et” Bu tür kültür güçlünün her tür iğfalini haklı çıkarır,
meşrulaştırır. Dolayısıyla güçlü “düzendir” ve güçsüz de “düzülen.” Düzen için
düzenin tarihi yazılır (veya çocuk istismarında olduğu gibi, düzen güçlüyse, bir
şekilde düzmesi ya hasır altı edilir ya da “kuyruğunu sallamasaydı, açık seçik
giyinmeseydi, tahrik etmeseydi, cilve yapmasaydı” gibi çarpıtma mekanizmaları
işe koşulur. Düzülen hem düzülür hem de düzüldüğü için sorumlu tutulmakla
kalmaz, aynı zamanda “orospu, götlek, göt veren, ibne, halka” gibi birçok
aşağılayıcı nitelemelerle ikinci kez çevresi tarafından iğfal edilir.
·
Güldürü, şaka, fıkra ve mizah kültürünün
doğasıyla yapılan yeniden-üretimler:
Örneğin, “peşin veren kızın saçını başını yolduran terkedilmişliği/yalnızlığı
ve gösterip vermeyen kızın susmak bilmeyen telefonları” gibi karikatür
anlatılarının yeniden ürettikleri düşünsel ve duygusal dünyanın nasıl bir dünya
olabileceğini düşünün.
·
Kültürel geleneğin iki yüzlülüğü ve yatkınlığı:
Bir kadın-olmuş-erkek şarkıcı “ablan kurban olsun size” dediğinde, koca alanı
dolduran erkekler kükrediler ve ben
şaşırıp kalmıştım. Aklıma şöyle bir şey gelmemişti: İşte bu kültürde erkek hem “kullanparadır” kendi ve insanların
gözünde, hem de kendi sürekli sömürüldüğü ve bazen de iğfal edildiği için,
kendinden güçsüz olanı ezme ve iğfal etme işine de çok yatkındır. “İbne” diye
birini dolmuştan atar; ibne dediğini kullanır ve kullandıktan sonra, adamın
vücuduna jilet atar ve hunharca döver adamı (ona seks hizmeti dahil birçok
hizmet veren eşeğini öfkelendiğinde dövdüğü gibi).
·
Ahlak deyince akla hemen seks ilişkisini
getirten bir toplumsal kültürel ilişkisel ortamın olması ve sürdürülmesi
·
Örgütlü dinlerin günahtan başlayarak başını keserek
öldürmeye kadar giden seks kültürü, aynı
zamanda gayri-meşruluğu meşrulaştıran çeşitli mekanizmalar üreterek genç ve
çocukların yetişkinler tarafından da cinsel kullanımının yaygınlaşmasına
katkıda bulunurlar.
·
Kız ve erkek çocukları seks bağlamında da kullanan
din adı altında çeşitli tarikatların olması
·
Tanrı tutar gibi futbol takımı ve siyasal parti
tutan, bir siyasal parti konuşmacısı miting meydanında “oturun” dediğinde
“otur” kalk dediğinde kalkan, “canımız feda olsun sana”, “vur de vuralım” “öl de
ölelim” diye haykıran bir kulluk, itaat kültüründe, güçsüzün psikolojisi ve
dünyası güce boyunsunma üzerine inşa edilmiştir: “Doğruyu söyleyeni dokuz
köyden kovanlar” ağalar, paşalar değildir; ağalar ve paşalar için kovma işini
dokuz köyün insanları yapar.
·
Büyük olasılıkla hayvanların ve çocukların
yetişkinler tarafından kullanılmasının (ve hemcinsten ve yarı cinsten
birbirlerini kullanmalarının) en önde gelen nedeni iki cinsin gündelik yaşamda
birbiriyle olan sosyal ilişkilerinin ciddi oranda sınırlanması, birbirinden
gündelik ilişkiler bağlamında koparılmasıdır. Türkülerimiz ve şarkılarımız hep
bu yabancılaştırmanı getirdiği duygusal sonuçların ifadeleriyle doludur.
·
Çocuk istismarında da yasal sistemin önleme
(prevention) yerine hapis yoluyla toplumdan tecrit etme cezalandırmaya
dayanması. Hapisle cezalandırma süreci sırasında “ıslah yoluyla topluma yeniden
kazandırma” gibi amaçların sadece sözde kalması, dolayısıyla tecrit ötesine geçmemesi. Dolayısıyla, suçun
azaltılması yerine, suçun artmasına katkıda bulunulması.
·
Hapis sonucunda kişiye “sabıkalı etiketinin
yapıştırılması”, iş bulmasının engellenmesi; toplumsal çevreye bütünleşebilme
ve yaşayabilme olasılıklarından ve olanaklarından mahrum bırakılması.
· Hukuk sisteminin maddi ve maddi olmayan gücünü
sürdürmesi ve geliştirmesi için yaptıkları (ve yapmadıkları) da durumu
kötüleştirmeye katkıda bulunmaktadır. Örneğin yeni suçların eklenmesi ve var
olan suç tanımlarının kapsamlarının geliştirilmesi gibi yeni düzenlemelerle,
(özellikle Amerika’dan transfer edilen güncel yasal biçimlendirmelerle),
kapitalist hukuk sisteminin egemenliğindeki toplum ciddi şekilde birbirine
düşman, birbirinden korkan, birbirinden koparılmış bir toplum olma yolunda
ilerlemektedir. Öyle ki yakında ”beni beş saniyeden fazla süzdü” diye sevmediği
veya herhangi bir nedenle intikam almak istediği birini mahkemeye verecek,
hapse attıracak ve tazminat alacak. Televizyon ve internet haberlerinde bunları
da izleyeceğiz. Hatta “15-20 sene önce bana tacizde bulundu” diye, aynı şeyi
yapabilecek: Bunun getirdiği sonuçlardan biri de erkek ve kadın arasında
güvensizliğin ve düşmanlığın ve de homoseksüelliğin ve çocukları gizlice ve
örgütlü seks hizmeti verenler yoluyla kullanmanın teşvikidir. Dahası var: İki
çocuk arasındaki seks oyunu (örneğin doktorculuk oyunu) taraflardan birinin hapse
atılmasıyla sonuçlanacak. İşte bu ve benzeri günlük yaşamdaki ilişkisel
yapıların doğasını kullanarak geçerli ve geçersiz “suç icat eden” hukuk
sisteminin kendi varlığını ve gücünü yeniden üretme ve geliştirme mekanizmaları
toplumda ciddi olumsuzluklar yaratma işlevine sahiptir.
Her olumsuz şeyi “devlete ve devletin
sorumluluğuna” havale eden bir kültürel ortam da yukarıda belirttiklerime
katıldığında, çocuklar için pek de “hayırlı olmayan” bir ortamda yaşandığı
ortaya çıkar.
SONUÇLAR VE ÇÖZÜM OLMAYAN ÇÖZÜMLER
Sorunu bireysel seviyeye
indirgersek, eh. çözüm de beraberinde gelir: Taciz vaaar, saldırın! Bir de
bakarsın ki, borcunu ödemek istemeyen bir adam, borcu olanı çarşıya çağırır
“görüşelim” diye; karşılaştıklarında borcu olan “tacizci vaaar” diye bağırır ve
millet suçsuz adamı insafsızca döğmeye başlar: Korkakların sürü içinde kahraman
kesilmesiyle gelen linç kültürü. Bir sürücü kırmızı ışıkta geçerek bir kişiye
çarpıp komaya sokar; ama orada kırmızı ışıkta duran ve olayı gören (bir kişi
dışında) hiç kimse şahit olmaz: Bireysel
koşulda sürü saldırganlarının korkaklık kültürü.
Sonuçlar sadece bireysel faşizmin
desteklenmesiyle sınırlı değildir. Toplumsal yapıyı oluşturan birçok örgütlü
çıkar yapılarına işlevsel sonuçlar yaşatılır ve sürdürülür.
Son halkayla uğraşma, aspirin (veya bir ağrı
kesici) içerek baş ağrısıyla uğraşma
gibidir: Sorunun nedenleri üzerine gitmediği için, baş ağrısı yine gelir. Yine
aspirin, yine baş ağrısı.. Bazı güçler bundan çok memnun: Niye baş ağrısının
nedenlerini ortadan kaldırmaya çalışsın ki? Baş ağrısını oluşturan nedenler her
yönüyle çok işlevseldir!
Böl, dayanışmayı ortadan kaldır;
güvensizlik, tedirginlik ve korku aşıla; yalnızlaştır, birbirine düşür ve yönet
politikaları günümüzde oldukça geliştirildi. Medya profesyonelleri her konuda
olduğu gibi çocuğun cinsel istismarında da
bu tür biliş, duygu ve davranış işlemelerini yapmaya başarıyla devam
etmektedir.
Sorunu bireye indirgeyince, “bizim
için” diye, güçlüler arasında ve güç ilişkilerinde hem egemen çıkarların hem de
kendi çıkarlarının gerçekleşmesi işini varoluşlarından beri yapan hukukçular da
bu indirgemeye uygun yasalar yaparlar ve cezalar uygularlar.
Çözüm ürettiğini sanan bazıları medyada
idam cezası! kökünden kazı! As!, bak bakalım bir daha yapmaya cesaret ederler
mi?” diye böğürürken ve dışarıda kitlelerin
“kudurmuşça, öldür! öldür! As, kes, vur”
sesleri teşvik edilirken, adalet
sistemi de “suçlu bireyi” hapsederek çözüm arar. Adalet sisteminin, “rehabilitasyon”
işi gördüğünü hiç gören ve duyan var mı? Bu sistem, öncelikle korku verme ve
tecrit işi yapar.
Sağlıklı çözüm sunduklarını sanan bazıları da, hapisten
çıkanı çeşitli mekanizmalardan geçerek gündelik yaşam içinde cezalandırmaya
devam etme işini gerçekleştirirler. Hapisle ve çeşitli dışlamalar yoluyla, bu
tür suçun azalmasına asla katkıda
bulunulamaz. Bu tür tedbirler, çözüm olmayan çözümdür ve bir sabıkalıyı günlük
yaşamında hayat boyu mahkum etmedir.
Çözümü hukuk sisteminde aramak da
büyük ölçüde geçersizdir, çünkü hukuk sistemi egemen yapının bütünleşik
parçasıdır. Daha kötüsü hukuk sisteminin varlığı, sürdürülebilirliği ve
gelişmesi suçun nicel olarak artmasına, nicel olarak çeşitlenmesine ve bilinçli
olarak suç yaratmaya bağlıdır. Ayrıca yasalar güç ve çıkar ilişkilerinin
ifadeleridir. Böyle bir yapıdan, o yapıda mücadele veren küçük bir azınlığın
katkıları dışında, toplumun geneli için anlamlı bir şeyi “herkes seyahat
özgürlüğüne sahiptir” gibi soyut saçmalıklar (ama egemen yapılar ve ilişkiler
için çok işlevsel saçmalıklar) ötesinde çok az bulabilirsin. Dikkat edersek, bu
durum, “yasalar gereği gibi uygulanırsa, sorunlar çözülür” düşüncesini de büyük
ölçüde geçersiz yapar.
Hapisle “tecrit” etmeye ve hapis
korkusuyla “caydırmaya” dayanan bir hukuk sistemi, ıslah edemez, tam aksine
daha kötüleşmeye katkıda bulunur. Islah eden bir hukuk sistemi, araz/sorun
yarat, arazı/sorunu gidermek (örneğin ıslah) için örgütlü çıkar yapıları kur ve
harekete geçir, bu örgütlü faaliyetlerle (ıslah faaliyetleriyle) yeni arazlar
oluşsun ve bu arazlarla uğraşmak için yeni örgütlü faaliyetler örgütle sarmalı
düzenine dayalı kapitalist üretim tarzı ve ilişkilerinin doğasına aykırıdır.
Kapitalist üretim tarzının bütünleşik parçası olan hukuk sisteminin ıslah işini
yapabilmesi, ancak uygun bir üretim tarzı ve ilişkilerinin varlığına
bağlıdır.
Çoğu kez başvurduğumuz “…meli” ve “…malı” ile
gelen normatif çözümler tarih boyu büyük çoğunlukla “küvette kürek sallayarak”
kendini ve başkalarını oyalama ve kandırma işlevi görürler. Medya (veya devlet,
hukuk sistemi) “şunları yapmalı veya yapmamalı” tartışması kaçınılmazdır; ama
sadece var olan ilişkisel güç yapısını meşrulaştırma ötesine çok az gider.
Çünkü medya profesyonellerinin ürettikleri onların ne ve nasıl olduklarını
gösterir. Başka türlü olamazlar, çünkü olsalardı, zaten bunu ürettiklerinde
yansıtırlardı. Meli ve malıyla gelen normatif çözümler beddua (veya dua)
gibidir: Beddualar kabul edilseydi, dünya milyonlarca kez batmıştı.
Sorunun hem medyanın biliş
yönetimiyle ilgili gelen sorunların hem de çocuk istismarı sorununun cahillik ile çok az ilgisi vardır.
Dolayısıyla, “eğitim” “eğitim” diye her konuda öne sürülen “eğitme” denen
işlevsel saçmalığa da kurtarıcı olarak sarılmamak gerekir. Elbette, çocukların
korunması ile ilgili olarak medyada, okullarda ve ilgili yapılarda eğitim
içeren içerikler sunulması faydalıdır; ama bunlar ancak “korunma” bağlamında
işlevseldir; bireysel olan ve örgütlü yürütülen çocuk istismarlarını “nedenleri
üzerine eğilerek yayılmasını önleme ve azaltılmasını sağlama bağlamlarında
önleyici” değildir.
(1) Sorunun “eğitimsiz olmayla”
hiçbir anlamlı bağı yoktur. Temel bağ, ilişkisel kültürün çocuk istismarı
bağlamındaki kötü-işlevselliğiyle ve çocuk istismarı üzerinden para kazanmayla ilişkilidir.
(2) Cinsel istismar, sosyalleşme
dediğimiz yaşam boyu eğitimin tarihsel
doğasının arzu edilmeyen ama var olan parçalarından biridir.. Uyduruk
birkaç eğitim programıyla veya yüksek cezalarla dönüştürülebilecek ve
çözümlenebilecek bir şey değildir.
(3) Cinsel istismar örgütlü çıkar
yapılarının (örneğin seks turizmi gibi) bilinçli olarak sürdürdüğü çıkar
faaliyetleridir; dolayısıyla bu bilinçli tüccarları eğitme düşüncesi gülünçtür,
saçmalıktır. New York’tan İstanbul’a
ayakkabı boyacısı çocukları veya kendilerine sunulan çocukları iğfal etmek için
gelen, örneğin mühendisler ve bazı turizm endüstrisi yöneticileri eğitimsizliği
veya cahilliği temsil etmezler, bireysel seks için çocuk kullanmayı ve örgütlü
yapıların ekonomik çıkarları için çocukları pazarlamayı/tedarik etmeyi temsil
ederler. Bu “eğitilmişlerin” sürdürdüğü çocuk kullanımı ve ticareti kendisini
ve ahlakını meşrulaştırarak işini
yapmaya devam eder. Bu örgütlü seks ticaretini konu alma yerine, bireyleri konu
alan medya profesyonelleri ise, bu ticaretin suç ortağı durumuna düşerler.
(4) Sorunun ve çözümün bilme,
bilinç veya farkındalık ile bağı, dindar gençlerin kendilerini kendi elleriyle
tatmin ettikten sonra, günah işlediği için suçluluk hissetmesi, “Affet beni
Allahım” diye yalvarması ve bu günahı ve tövbe etmeyi sürekli tekrarlamasına
benzer. Bilme, bilinç ve farkındalık,
bedensel istek ve ihtirasın tekrarlanan kurbanı olur. Medya
profesyonelleri bağlamında ise, bilme, bilinç ve farkındalık, bireysel
çıkarlarla birleşen örgütlü çıkarların karşısında erir gider. Direnenler ise,
hapse atılmaz ve öldürülmezlerse, egemen
üretim ortamının dışına itilerek güçsüzleştirilir, marjinalleştirilir ve
cebinden vurularak cezalandırılır.
Tüm bunları ve benzerlerini bizde
alkışlarız.
Çözümü devlet kurumlarına havale
etmek de gülünçtür, çünkü var olan durumun var oluşunun nedenleri arasında
devlet kurumlarının yaptıkları ve yapmadıkları yer alır. Devlet kurumları
demek, oralarda süregelen örgüt kültürü ve bu kültüre uygun günlük pratiklerle
çalışan insanlar demektir. Dolayısıyla değişim, egemen örgüt kültürünün yerine
farklı kültürel pratikleri getiren örgütlü insan pratiğinin değişmesinde yatar.
Uzun zaman alan siyasal, ekonomik
ve kültürel örgütlü ve örgütlü olmayan ilişkisel politikaların uygulanması ve
yaygınlaştırılmasıyla sorun ancak azaltılabilir. Elbette, çocukların istismarı
olasılığını azaltacak bireysel tedbirlerin de daima belli ölçüde yararı olur.
Peki, çocuk istismarını kökünden kaldıracak çözüm var mı? medya bu çözüme
olumlu katkıda bulunur mu? Böyle bir
saçmalığa ancak siyasetçiler ”evet” der. Sorun sayısız belirleyici faktörlere
sahip olduğu için, “kökünden kazıma” ve medyanın bu işe insanları
bilinçlendirerek katkı sağlaması olasılığı yoktur. Medya, profesyonellerin
kendileri ve kendilerini besleyenlerin çıkarları için bilinç, duygu, duyarlılık, ilgi, inanç,
tercih ve davranış yönetimi yapan örgütlü şebekeler ağlarını içerir. Toplum
yararına olan kamu spotlarına “zorunlu yayın” adını verenlerden ve “bir elimde
ayna, şair beni kıskanır” gibi şairin ne dediğini anlama kapasitesinden
yoksunların veya anladığı halde şairin dediğinde olduğu gibi işine gelmeyenleri
çarpıtanların egemen olduğu medya dünyasında, toplum yararına olan bir şeyler elbette
vardır. O şeyler, kitleleri yönetmede çok işlevsel olan sayısız medya dışkıları
arasında, ne yazık ki, yutulur ve görünmez yapılırlar, eğer sen bilinçli olarak
onları aramıyorsan.
İrfan Erdoğan,
Kasım 2, 2018
Türkiş Toplantı Salonu, Ankara
İrfan Erdoğan,
Kasım 2, 2018
Türkiş Toplantı Salonu, Ankara
Öğrencilere Burs
Burs hakkında
Bu burs, ihtiyacı olan üniversite öğrencilerine günlük yaşamını
kolaylaştırmaya katkıda bulunmak amacını taşıyan bir burstur.
Burs İletişim alanındaki öğrenciler için düşünülmüştür.
Fakat başka alanlardan öğrenciler de başvurabilir.
Burs miktarı (ve bağış bilgileri)
Ayda 500 tl’dir. Bu miktar koşula göre az veya
çok olabilir.
Burs süresi
Burs Eylül ayı ortasında başlar ve Haziran ayı ortasında biter.
Burs süresi biten öğrenci bursa
her yıl yeniden başvurabilir. Önceki yıl burs almış olması sonraki yıl için
alacağının ölçütü veya garantisi değildir.
Burs nasıl ödenir
Burs ödemesi, öğrencinin herhangi bir bankada açacağı hesaba
EFT ile her ayın ikinci haftası içinde otomatik olarak ödenir.
Nereden bilgi ve başvuru formu alabilirim
İnternette
erdoganirfan.blogspot.com adresini yazdığınızda benim web sayfam
gelir. Orada “Öğrenci Bursu” seçeneğini seçiniz. Bilgi ve başvuru formunu
bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Bursa başvuru tarihi
Ekim ayı başına kadar her zaman olabilir. Ekim aynın ilk
haftasında başvuru sonucu başvuranlara bildirilir. Burs ödeme ekim, ayının ikinci haftası başında başlar.
Burs başvuruları ve ilgili sorular benim e-postama
erdogan.irfan@gmail.com adresine gönderilmelidir.
Burs başvuru formunu indirmek için buraya tıklayın Bursformu
Herhangi bir vakıftan, üniversiteden, kamu kuruluşundan veya
diğer herhangi bir kaynaktan burs alanlar.
Ailesinin geliri, zor durumda kalmadan okula devam
etmesine yeterli olanlar.
Üniversite öğrencisi olmayanlar.
Değerlendirme başvuran öğrencilerin doldurduğu başvuru
formundaki göstergelere göre yapılacaktır. Bu göstergelere dayanarak
oluşturulan indekse göre karar verilse bile, bu karar kaçınılmaz olarak öznel
olacaktır, dolayısıyla bu ölçütler, kararın yanlışlığı, doğruluğu ve yanlılığı
sorgulama konusu yapılamaz.
Aklınıza gelen herhangi bir soruyu bana erdogan.irfan@gmail.com
adresine yazarak sorabilirsiniz.
Bu bilgileri bilgisayarına indirmek için tıklayın
Bu bilgileri bilgisayarına indirmek için tıklayın
Kitaplar BEDAVA
Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için bir
banka hesabında yeterince para ayırdım. Fakat daha fazla sayıda öğrenciye burs
vermeme katkıda bulunmak için eft ile (alıcı: irfan erdoğan, açıklama: burs hesabına öğrencilere burs vermeye katkı,
İban no: TR16 0013 4000 0066 4697 7000 01
para gönderenlere, istedikleri kitabımı/kitaplarımı teşekkür için bedava göndereceğim.
İban no: TR16 0013 4000 0066 4697 7000 01
para gönderenlere, istedikleri kitabımı/kitaplarımı teşekkür için bedava göndereceğim.
Burs vermeme katkıda bulunacak durumda değilseniz, bana adresinizi yazarsanız, size istediğiniz kitabı bedava gönderirim.
ÖNCE EFT GÖNDERİN. SONRA EPOSTAMA İSTEDİĞİNİZ KİTABIN ADINI ve adresinizi yazın. epostam: erdogan.irfan@gmail.com (isterseniz telefon edebilirsiniz: 536 957 2447)
ÖNCE EFT GÖNDERİN. SONRA EPOSTAMA İSTEDİĞİNİZ KİTABIN ADINI ve adresinizi yazın. epostam: erdogan.irfan@gmail.com (isterseniz telefon edebilirsiniz: 536 957 2447)
Kimlik politikaları
Kimlik politikaları
İrfan Erdoğan
İrfan Erdoğan
“Kimlik politikalarına karşı nasıl mücadele edilir?” sorusuna yanıt vermek için, okuyucuya
önerim şudur: Bu yazıyı, bu tür soruları aklınızda tutarak, yeniden okuyun lütfen. Güç ve
çıkar yapıları içinde kendi bilincinde ve sınıf bilincinde olmayan insanlar, kendi bilincinde
ve sınıf bilincinde olanların egemen pratikleri altında köleliklerini kendilerine bahşedilmiş
özgürlük olarak korumaya ve onlara işlenmiş insanımsı düşünceleri, değerleri, duyguları,
duyarlılıkları taşımaya, başkaları için kendileri gibi olanları bastırmaya ve öldürmeye
devam edeceklerdir.
Makaleyi okumak için buraya tıklayın
Bilgi Toplumu ve Bilgiçlik Taslayan Cehalet
Bilgi Toplumu Uydurusu
ve
Bilgiçlik Taslayan Cehaletin
Beslenişi Üzerine
İnsanlık tarihine bakıldığında,
bilginin üretiminin büyük çoğunlukla kontrol edildiği görülür. Tarih boyu
yapılan bilgi üretiminde temel olarak iki popüler yol izlenir. Her iki yol da,
yöneten güçlerin amaçlarını gerçekleştirmek için kullanılır.
Birinci yolda, üretilen
bilgi, yöneten ekonomik ve siyasal güçlerin gelişmesini sağlayan, “insanın,
yaptıkları ve koşulları üzerinde düşüncesini yansıtarak elde ettiği, yazının
ortaya çıkarılması gibi, kendisi için değerli bilgidir. Bu bilgi, yönetenlerin
çıkarına göre, gerekiyorsa, karşılığı ödenerek paylaşılır veya asla
paylaşılmaz. Örneğin “medya okur yazarlığı” diye kurnazca sunulan “bilme,
öğrenme, öğretme, biliş yönetimi” oyununda, birinci bilgi, medya yazarlığıdır. Herkes
medya yazarı olamaz, çünkü medya yazarlığı özel çıkarlar için biçimlendirilmiş
profesyonel bir iştir, maaşlı uzman kölelerden oluşan bir azınlığa verilir bu
iş. İkinci bilgi medya okurluğudur. Herkesin medya okuru olması gerekir, çünkü
eğer medya okuru olmazsa, yöneten güçler mallarını satamaz ve bilinçleri ve
davranışları yönetmede zorluk çekerler. Birinci yolda, üretilen bilgi
saklandığı için casusluk denen meslek gelişmiştir. Bu bilgi emtia (pazarda
satılan mal) değildir. İnternet aleminde özgürce dolaşmaz. Bu bilgiyi bilen, bunu
internete koyduğunda veya satmaya kalktığında, casusluktan ve vatana ihanetten
yargılanır ve ciddi şekilde cezalandırılır. Bu tür bilginin pazara
çıkarılmasına karar verildiğinde de, “bedavaya” internette veya diğer pazar
yerlerinde sergilenmez: Fiyatı değerine göre belirlenir ve parayı veren satın
alıp kullanır.
İkinci yolda, üretilen
bilgi, yöneten güçlerin geniş kitleler arasında cehaleti yayarak yönetimini
perçinlediği bilgidir. Bu bilgi bilinç ve davranış yönetimi için değerli
bilgidir. Bu nedenle ki, bu bilgiyi üretenlere (televizyonda Çarkı Feleğin
çarkını döndüren kadına ve sunucusuna, kadın ve yarışma programlarını
yürütenlere, sinema yıldızlarına, futbol yıldızlarına, yıldız mankenlere,
yıldız şarkıcılara, yıldız komedyenlere, “uzman” diye geçinen şarlatanlara)
yüklü paralar verilir. Bu tür bilgi
yöneten güçlerin yönetmesini kolaylaştıran, fakat insan ve insanlık için büyük
çoğunlukla aslında insanlığın yitirilmesini, ırkçılığın, gaddarlığın,
düşmanlığın yerleştirilmesini, tüketimle insan olduğunu ve değer bulduğunu
sanan hunhar cahillerin yetiştirilmesini, hiçbir şeyi olmayanlara korumaları
için yanlış inançların, yanlış doğruların, yanlış haklıların ve yanlış
beklentilerin işlenmesini sağlayan bilgidir. Bu tür bilgiler ve bu bilgilerle
oluşan bilinci taşıyan insanlık tarihi, bu tür bilişlerle biçimlendirilmiş
kitlelerin birbirini bireysel, grupsal ve kitleler halinde öldürdüğü katliamlar
tarihi olarak biçimlenmiştir. Bu tür bilgiler, günümüzde kitle iletişim
araçlarında (televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda, romanlarda,
sinema filmlerinde, internette) yoğun bir şekilde üretilen ve dolaşıma sokulan
bilgilerdir ki, ben bunları yöneten güçler için çok değerli olan ama insanlık
için çok zararlı olan çöplük ve pislikler olarak niteliyorum. İnsanlığı
insanlıktan çıkartan bu tür “pislik ve çöplük” bilgilerin üretilmesi ve
bilişlerin işlenmesi günümüzde tarihin çok yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Dikkat edilirse, iki
tür bilgi üretimi ve dağıtımı da yöneten güçler için işlevsel bir karakter
taşımaktadır. Birinci bilgi bilimsel olan faydalı bilgidir ve ancak gerekirse
dolaşıma sokulur. İkinci tür bilgi kitleleri yönetme bilgisidir ve ne kadar
yaygın bir şekilde dolaşıma sokulursa ve kullanılırsa, o kadar yönetimsel
faydaya sahiptir, çünkü bu yollarla malların satışı kolaylaşır, turban üreten
teolojik sermaye veya inancı sömürerek satış yapan sermaye ile laik sermaye
arasındaki pazar rekabetinde insanlar birbirine düşman edilirler, bu tür
yollarla dostlar ve düşmanlar, iyiler ve kötüler, değerliler ve değersizler,
umutlar ve beklentiler belirlenir ve insanlara işlenir; bu yollarla insanlar
kolayca savaşa gönderilir; kolayca kardeşini bile öldürmesi meşrulaştırılır; bu
yolla insanca ücret veya maaş talep eden insanların bile üzerine diğer ücretli
ve maaşlı insanlar kolayca saldırtılır. Binlerce yıl birlikte yaşayan insanlar
birbirine düşman yapılır.
Modernleşme satışından
bilgi toplumu satışına
Dünyayı kontrol ve bu kontrolü
yaygınlaştırma işinde, 1960’larda en gözde biliş (ve davranış) yönetimi
kavramlarından biri de modernleşme (kalkınma, gelişme) kavramıydı. Nasıl
modernleşecekti gelişmemiş ve geri kalmış dünya (dikkat: güç uygulamalarından
geçerek materyal ve bilişsel bakımdan yoksun ve yoksul bırakılmış dünya değil,
kendisinin karakteri nedeniyle gelişmemiş bir dünya)? Batı gibi olarak. Nasıl Batı
gibi olacaktı? Batının siyasal sistemini ve yönetim tarzını benimseyerek.
Pekiyi, gelişmenin göstergeleri nelerdi, yani bir ülkenin gelişme seviyesine
nasıl karar verilirdi? Batının siyasal ve ekonomik sistemini benimsemesi (Sovyetlerinkini benimsememesi) ve bunun
yanında, evlerde belli sayıda radyo ve televizyon, beyaz eşya olması, belli
sayıda sinema koltuk sayısı olması gibi “modern şeylere” sahip olması
gerekiyordu. Kurnazca yapılan bu sistem ve mal/ürün pazarlaması sonucunda, batının
sistemi oturtuldu ve evleri radyo, televizyon ve diğer modern mallar doldurdu.
Ama yine de Batının seviyesine ulaşılamadı. Bu sırada, pazarlanması ve
yaygınlaştırılması gereken yeni ürünler ortaya çıktı. Ayrıca, artık
modernleşme, kalkınma, geri kalmışlık gibi kavramlarla gelen kılıflar da işe
yaramaz hale geliyordu. Artık, çok büyük ve uzun dönemli yatırım gerektiren alt-yapılar
devletler tarafından kamu zenginliklerini kullanarak tamamlanmıştı ve kâr etme
safhasına ulaşılmıştı; dolayısıyla, sıra bu tamamlanmış alt-yapıların özel
çıkarlar tarafından paylaşılmasına gelmişti. Tüm bunlar için gerekçelerin
hazırlanması ve uygulamaların başlatılması gerekiyordu.
Bu gerekçeler
yeni-liberal politikalar paketi içinde getirildi. Bu paketin içini devletçiliğe
(refah devleti politikasına) son ve yerine özelleştirme, klasik demokrasiye son
ve yerine katılımcı demokrasi, modernleşmenin bitişi ve yerine post-modernliğe
ve küresel bir dünyaya geçişin müjdelenmesi, önce enformasyon toplumu ve
ardından da bilgi toplumunun gelişi, soğuk savaşın bitişi ve onun yerini
medeniyetlerin çatışmasının alışı, aydınlanma çağının pozitivist düşüncesinin
ve Marksizmin sonu ve bunların yerine post-pozitivist şarlatanlığın (pardon,
dilim sürçüp doğruyu söyledim, şarlatanlık değil, sürekli değişim ve özgür
anlam verme çoğulculuğunun) geçişi gibi “küresel dünyanın küresel gerçeklerinin
temsilleri” (yani kurnaz pazarlama ve promosyon biçimleri) dolduruldu.
İnternetin desteklediği küreselleşme yoluyla artık dünya bilgi çağına dönemine
girdi. Tek sorun ülkeler arasındaki “bilgi gediğinin” (digital uçurumun)
kapatılması sorunu gibi sorunlar oldu. Bu sorunların giderilmesi için de, ne
olması gerekir? Her okulda ve her sınıfta, her evde ve hatta her evin her
odasında bilgisayarların ve internet bağlantılarının olması gerekir. Böylece
hem uçurum kapanacak, hem bilgi çağına erişilecek, hem de katılımcı ve tüketim
demokrasisi gerçekleşecek. Bunun için ne gerekir? Temel olarak iki şey: medya
okuryazarlığı (ki böylece bilgisayarı ve interneti kullanabilsinler) ve
bilgisayar ve internetin satın alınması. Bu size 1960’lardaki pazarlama ve
promosyonu çağrıştırmıyor mu? Kalkınmak için evinizde radyo ve televizyon
olmalı, okullarda televizyonla eğitim yerleştirilmeli ve yaygınlaştırılmalı
deniyordu.
Elbette, bilgi
sayarların ve dijital teknolojilerin dünya pazarında yaygınlaştırılması, sadece
malların satışını sağlamayı içermez, aynı zamanda bu malları üreten, dağıtan ve
satan endüstriyel yapıların dünya pazarındaki tüm insanların bilişlerinin,
sevdiklerinin, tercihlerinin, davranışlarının ve faaliyetlerinin da bu pazarın
çıkarına uygun bir biçime getirilmesi gerekir. Televizyon, resmi eğitim ve
büyük alışveriş merkezleri zaten bunu yapmaktadır. Fakat bu yetersiz
kalmaktadır. Bu yetersizliği de televizyondan çok daha başarılı bir şekilde
düşüncelerin ve malların reklamını ve satışını yapan internet gidermektedir.
Zaten ileride teknolojik entegrasyonla, bu yetersizlik çok büyük ölçüde
çözümlenmiş olacak, yani George Orwell’in yanlış hareket noktası ve sonuçla
belirlediği BİG BROTHER, dünyanın küçük sayıda özel şirketler (birkaç özel
şirket imparatorlukları) tarafından kontroluyla gerçekleşecektir; ama “big
brother” olarak değil, “BİZ” (küresel şirket) ve bu bizlikteki “BEN” (kendini
özgür sanan şirket kölesi birey) olarak.
Bilgi toplumu için
dijital teknoloji alma ve dijital uçurumu kapama
Kurnaz gerekçe: Türkiye
ve benzeri ülkeler ne yazık ki “bilgi toplumu seviyesinin gerisindeler: Batı
ile aralarında dijital/sayısal uçurum” var. Dolayısıyla, sayısal yayınların
bilgisayar, televizyon ve e-devlet uygulamalarını tek plâtform üzerinde
toplaması ile Türkiye’nin bilgi toplumu haline gelmesi yolunda önemli
avantajlar sağlayacaktır. Bu gibi hizmetlerin evden alınabilmesi, Türk halkının
bilgisayar teknolojisini ve interneti kullanması bilgi toplumuna ulaşmasını
getirecektir.
Günümüz Dünya ekonomisi
bilgi teknolojileri temelli gelişmektedir. Doğru, fakat soru şu: bilgi
teknolojilerine kimin neden gereksinimi var? Ama senin? Sen en son ne zaman
“bilgi” yiyerek karnını doyurdun, bilgi giyerek soğuktan korundun?
Süpermarkettan bilgi ile alışveriş yaptın?
Günlük yaşanan
gerçeklerin çoğu bilgi toplumu, katılımcı demokrasi ve post-modern söylemlerin
tam tersini söylüyor: 21. yüzyıl, hurafelerle, sahte umutlarla, kredi
kartlarıyla sağlanan tüketim demokrasisiyle, internet oyunları ve chat’leriyle,
televizyonlardaki ve diğer kitle iletişim araçlarındaki içeriklerle beslenen en
yüksek cehalet ve hipokrasi çağıdır. Bu elbette daha da yüksek alçaklık
seviyesine ulaşacak biçimde seyretmektedir. İnsanlık tarihinin hiç bir
döneminde insan beyni, vücudu ve doğal çevre bu denli kirletilmemiştir. İnsanlık
tarihinin hiç bir döneminde nicel ve çeşitlilik bakımından bu denli
enformasyon, eğlence ve bilgi adı altında verilen çöplükler beyinleri,
kitapçıları, bayileri, kütüphaneleri, okuldaki sınıfları, bilgisayar disklerini
ve interneti doldurmamıştır. Muhtemelen, tarihin hiçbir döneminde insan beyni
bu denli düşünme kapasitesini, düşünme gereksinimini, düşünme motivasyonunu,
düşünme çabasını ve gereğini yitirmemiştir. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde
özgür düşüncenin oluşmasına, özgürlük ve insan hakları şampiyonluğu yaparak, bu
denli engeller konulmamıştır. “Post-modern” denen bu koşullarda üretilmiş
yiyecekler, içecekler, giyecekler, eğlenceler, tatiller, bilgiler, haberler,
dersler, sınavlar ve iş yapış biçimleriyle standartlaşmış beynin artık düşünmeye
ne ihtiyacı ne isteği ne de fiziksel-ussal potalsiyeli var: Her şeyi hazır
olarak satın alan bu beyin, sadece satın almayı düşler ve satın alma üzerinde
ne düşünmeyi düşünür ne de düşüneni dinleyecek kadar dikkatini verme
kapasitesine sahiptir: Birkaç dakika içinde öyle sıkılır ve yorulur ki, sigara
veya kola içmezse ya da tv seyrederek veya müzik denen bir tür dangırtıya
kendini vermezse, baş ağrısından ve beynini birkaç dakika zorlamadan doğan
gerginlikten kendini kurtaramaz.
Bu post-modern durum,
dünya egemenliğinde başarıdan başarıya koşan yönetici güçlerin kendisi için
yarattığı materyal ve düşünsel pazar durumudur. Bu durumu insanların talebine
bağlamak, yönetici güçlerin ideologları için zorunludur.
Liberal politikalarla yapılan
değişiklikler bölgeler ve ülkeler arasındaki eşitsizliği/uçurumu azaltmamış,
aksine dengesizliği daha artırmıştır; dünyada ayrıcalıklı tabaka bilgisayar
ağlarını kendi üretim ve dağıtım amaçları için kullanmakta ve tüketim için
kullananlar üzerindeki egemenliklerini yaygınlaştırmaktadır. Bu sadece ekonomik
alanla sınırlı değildir: İnternette bütün gün chat yapanlar, seks ve oyun
sitelerinde gezinenler, egemen güçler için tehlikeli olabilecek düşünce ve
faaliyetlerden bu yolla uzak tutulmaktadır.
Bilgi toplumu: araçla içeriğin kasıtlı olarak
karıştırılması
Uzun zamandan beri,
kurnazca araç ile içerik örtüştürülmekte ve araçla ilgili sahte imajlar
yaratılmaktadır. Bu oyunda, örneğin, Kitap bilgi ile eşleştirilir. Popüler
kitapların bilgiyle bağı “bilgiden yoksunluğu” yaratma, “bilgisizliği teşvik”
ve “bilgiçlik taslayan cahili ve cehaleti” yaratma ve yaratılmışı sürdürme
olarak özetlenebilir. Bu oyunda, bir zamanlar televizyon devrimler yaratıyordu,
şimdi internet katılımcı demokrasi ve bilgi toplumu yaratıyor. Televizyon ve
internet sadece taşıyıcı araçlardır. Onların değerini belirleyen içeriklerinin
nasıl doldurulduğudur. Pislikle doldurulursa, pislik araçları olur, güzel
şeylerle doldurulursa, güzel şeyler aracı olur. Çok pislik az güzellikle
doldurup, sonra da kullanıcıları suçlamak da diğer bir iğrençliktir. Bu tür
yanlış bilgiyle yanlış biliş işleme sahtekarlığı günümüzde çok yaygınlaştı. Sanki
internetle, kitapla, dergiyle, radyoyla, televizyonla ulaşılanlar “bilgiyi” oluşturuyor ve toplumu
bilgi toplumu yapıyor ve biz de bilgi toplumunun bir parçası oluyoruz.
İnternet ağı, kitap,
dergi, radyo, televizyon, bilgisayar, cd, kaset ve benzerleri “iletişimin
içeriğini” taşıyan araçlardır. Bu taşıyıcı araçların kendileri hiç kimseye
hiçbir şey yapamaz, devrimler yapamaz, bilgi toplumu oluşturamaz. Bu araçlara
birileri, belli amaçlar doğrultusunda görsel ve işitsel olarak kodlanmış
şifrelerle içerik yüklerler. İşte bu yüklenen içerikler nedeniyle, bu taşıyıcı
araçlar biliş, bilinç ve davranış yönetimi yapan içeriklere sahip olurlar. İçerik
bitmiş üründür. Bu ürün endüstrinin yoğun bilgisi ve deneyimleriyle akıllıca
hazırlanmış, paketlenmiş ve sunulmuştur. Dolayısıyla, ne araç ne de içerikleri bizi
bilgi toplumuna götürür. Onun yerine, örneğin, endüstriyel çıkarların bilmek
istediğini insanların bilmesini sağlar; “özü” “tüketme, gösteri ve gösterişle”
tanımlayan tüketim, gösteri ve gösteriş toplumunun bireyini yaratır.
Bilgi toplumu ve sürekli değişim
Bilgi toplumu çağının
temel özelliği, sürekli değişimmiş. Çok doğru! Sürekli olarak kaldırımlar
döşeniyor, sökülüyor ve yenileri döşeniyor. Yol kenarlarına elektrik direkleri
ve ağaçlar dikiliyor, sökülüyor ve yeniden dikiliyor. Sürekli olarak yeni
yarışmalarla çarkıfekeler, popstarlar, top onlar ve top starlar dolduruyor
ekranları. Süpermarketlerdeki fiyatlar
sürekli değişiyor, değişmeyen tek maaşlar/ücretler. Ücretler/maaşlardaki
değişim gereksinimi bilgi toplumuyla uyuşmuyor olmalı. Sürekli değişim
iddiasıyla, tekrarlanan kalıpları bularak kontrol mekanizmaları kurmayı
amaçlayan “bilimsel gerçeklik ve geçerlilik” reddediliyor. Örneğin, “asgari
ücretle işçi çalıştırılırken, fazla mesai ödenmiyor, sigorta yatırılmıyor”
dediğinizde sizin söylediğiniz “gerçek veya doğru” olmuyor, “olası yorumlardan sadece biri” oluyor, çünkü
post-modern bilgi çağında, açıklamaya çalıştığın şu an, açıklamaya çalıştığın
andan itibaren artık o an değil, dolayısıyla açıklamanın hem anlamı hem de
geçerliliği ortandan kalkıyor, çünkü sürekli değişim içinde, hem açıklanmaya
çalışılan artık geçmiş oluyor hem de açıklanan sonsuz açıklamalardan sadece bir
tanesi oluyor. Bu tür açıklama oldukça doğru, fakat aynı zamanda sahtekarlığın
ve alçalmışlığın çok yüksek bir seviyesine ulaşıldığını anlatan bir açıklama.
Bilgisayarla internete
bağlanıp yerel ve küresel süpermarketlerde gezinti, “sonsuz özgürlük” ve “siber
uzayda her şeye ulaşabilme” gibi mitler yaratılarak popülerleştirilir.
Ekonomik, siyasal ve kültürel pazarın televizyondaki apaçık yönetimsel
karakterinin, internetle buharlaşarak kaybolduğu sahte-gerçeği bu
popülerleştirmeyle yüceltilir. Buharlaşma “internette gezinti/surf” etme
özgürlüğüne (aktif izleyici/özne tezine) dayanarak yapılır. Böylece, internet
21 yüzyılın bilinç yönetim pazarlamasına en gözde yeni araç olarak katılır.
Bilgisayara sahiplikle gelen erişimle sunulan uyduru
Teknolojik araca
sahiplik, bilgiye, doğru ve geçerli bilgiye erişmeyi ve de gelişmeyi getirdiği
masalı bize özellikle 1950’lerden sonra farklı kılıflarda sürekli
pompalanmaktadır. İlk okuldan başlayarak bütün okullarda okutulan
kitaplara ve diğer teknolojik araçlara
bakın: Bu kitaplara, dergilere, gazetelere, bilgisayarlara, televizyonlara,
cdlere, kasetlere, vcd’lere ve internete sahip olduğumuzda, ne tür bilgiye
sahip oluyoruz? Bu “bilgiler” kime ne kazandırıyor, kime ne kaybettiriyor? Bu
tür araçlara sahiplik bitmiş bir ürüne sahipliktir ve bitmiş ürün de, bu ürünü
hazırlayanların kendi çıkar yapısının ve dünya görüşünün bilincini getirir;
dolayısıyla evrensel, doğru ve yansız bilgiyi, evrensel insan ve toplum
gerçeğini yansıtma olasılığı çok azdır. Bu olasılık çıkar örtüşmesine bağlıdır.
Yani aracın kendisi yanlıdır; taşıdığı bilinç yanlıdır.
Bilinç yönetiminde en
yoğun yapılanlardan bir şey de olasılığı, olabiliri sanki oluyor gibi göstermektir
ki bu iletişim araçlarında çok yapılır: Bilgisayarın var, internete bağlısın,
artık sen bütün dünyadaki trilyonlarca sayıdaki bilgiye ulaşabilirsin. Yeter ki
interneti aç ve başla. Bu iddia da büyük ölçüde geçersizdir. Olabilir ile, olan
arasındaki farkı bilmemiz gerekir. Olabileceği, olan gibi sunmak imaj
yapılandırma sahtekarlığıdır.
Bilgisayara sahip olmak
ve internete bağlı olmak, yani üretilmiş ürüne erişme olasılığı özgürlük
değildir; erişme olasılığı bilgi çokluğunu ve bilgi toplumunu da ifade etmez.
Herkesin chat yaptığı, oyun oynadığı, seks sitelerinde dolaştığı ve bazılarının
da alışveriş için kullandığı bir teknolojik aygıt nasıl olur da bizi bilgi
toplumu yapar? Değerli bilginin emtia olduğu bir pazar yapısında, nasıl olurda
bilgisayara ve internete sahiplik bizi bilgi toplumu seviyesine getirir? Erişim
tartışması, “üretilmiş ürünü kullanmaya” indirgenmiştir ve bu tartışma kurnazca
yapılan pazarlama ve promosyon tartışmasıdır. Asıl erişim tartışması, “üretimin
doğası üzerinde olan ve üretime erişim” tartışması olmalıdır.
Sonuç
Özlüce, bilim,
enformasyon ve bilgi toplumu, cehalete bilgiçlik taslatılan yeni-dünyanın
eğlence dahil, çıkara, tembelliğe, düşmanlığa, kişisel husumet ve çekememezliğe
dayanan inançla ve bağnazlıkla sürdürdüğü egemenliği ve kişilerden geçerek
sağlanan örgütlü yapıların haydutluğunu anlatır. Bu haydutluk insanlık tarihi
boyu, üretim tarzı ve ilişkilerine bağlı olarak, çeşitli şekillerde kendini
gösterir. “Enformasyon toplumu çağı ve bilgi toplumu çağı” olarak pazarlanan
21. yüzyıl, bu şekillerin hepsinin de mükemmelleştirilerek kullanıldığı, aklın
pazar bilişiyle doldurulup dondurulduğu ve sermaye için satın alınmadığında
esir edildiği bir çağdır.
Kendimize soralım ve
dürüstçe yanıt verelim: Halka hizmet verdiğini söyleyen, özgürlüğün ve serbest
girişimin, serbest rekabetin, halka hizmetin temsilcisi olduğunu iddia eden
televizyonlar, Anadolu insanının isteklerine göre programlar yaparak (düşünsel
ve ilişkisel çöplük ve pislikleri sunarak) Türkiye’yi çağdaş enformasyon
toplumu ve bilgi toplumu mu yapmaktadır? İnternetin içeriği ve yaygın kullanım
biçimi, bizi “bilgi toplumuna mı götürüyor yoksa tersine, başka önemli işlevler
mi yapıyor?
Kaynakça
Aikenhead, Glen (2002). Whose
Scientific Knowledge? The Colonizer and the Colonized.Http://www.usask.ca/education/profiles/aikenhead/webpage/science_ed.pdf
Bell, Simon (2015). Participating
in the knowledge society. Systemic Practice and Action Research (In press). Systemic
Practice and Action Research, 28(3): 289-296.
Carchedi, Guglielmo (2005). On The
Production of knowledge. Research in Political Economy, Volume 22,
267–304.
Dyer. Maxine (2012). Network or Net Worth?
Deconstructing the Knowledge Society. E-Learning and Digital Media September, 9(3): 335-344.
Erdoğan, İrfan (2000). Bilimsel Araştırmada Tanımlamayla Gelen Öznel Çerçeve ve Bilimin Egemen
İletişimi. Medya ve Kültür, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu, 3-5
Mayıs 2000, Ankara, (Düzenleyen: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi), G. Ü. İletişim Fakültesi Basımevi, 2000, s.
43-71.
Erdoğan, İrfan (2012). Pozitivist Metodoloji ve Ötesi.
Ankara: Erk.
Erdoğan, İrfan (2013),
Türkiyede İletişim Araştırmaları. İçinde: E. Yüksel, (der.) İletişim Kuramları.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi yayınları.
Fecher, Benedikt (2013). There is no Knowledge Society. A Case for Critical Research
on Internet and Society. http://www.hiig.de/there-is-no-knowledge-society-a-case-for-critical-research-on-internet-and-society-2/ (accessed: August 2015)
Fuchs, Christian (2013). Capitalism or information society?
The fundamental question of the present structure of society. European Journal
of Social Theory, 16(4): 413-434.
Freire, P. (1970). Pedagogy of the Oppressed.
New York: Continuum.
Harmes, K. Markus, H. Huijser and P. A. Danaher
(eds.)(2015). Mythes in Education, Learning, and teaching. N:Y:: Palgrave
MacMillan.
Lal, Vinay (2002). Empire of Knowledge: Culture and
Plurality in the Global Economy. London: Pluto Press.
Malott, Curry (2009). The Evolution
of Knowledge Production in Capitalist Society. http://radicalnotes.com/2009/02/21/the-evolution-of-knowledge-production-in-capitalist-society/
Mosco, Vincent (2008). Knowledge Workers of the World,
Unite!. Communiciton, Culture and
Critique, 1: 105-115.
Neave, Guy (ed.) (2006). Knowledge, Power and Dissent:
Critical Perspectives on Higher Education and Research in Knowledge Society.
Paris: UNESCO Publishing.
Nordenstreng: Kaarle (2013). How
the New World Order and Imperialism Challenge Media Studies. tripleC 11(2):
348-358, http://www.triple-c.at
Reppy, Judith (ed.) (1999). Secrecy
and Knowledge Production. Ithaca, NY: Cornell University Peace Studies
Program Occational Paper # 23.
Schiller, Dan (1994). From Culture to Information and Back
Again: Commoditization as a root to knowledge. Ciritical Studies in Mass
Communication, 11 (1): 92-115.
Svarc, Jadranka (2015). The knowledge worker is dead: What
about professions? Current Sociology July 20, 2015 doi:
10.1177/0011392115591611.
Vogt, K. Chelsom (2015). The post-industrial society: from utopia to ideology. Work, Employment
& Society. June 18, 2015, doi:10.1177/0950017015577911.
Weiler, Hans N. (2001). Knowledge, Politics, and the Future
of Higher Education: Critical Obser-vations on a Worldwide Transformation. Ruth
Hayhoe and Julia Pan (eds.), Knowledge Across Cultures: A Contribution to
Dialogue Among Civilizations. Hong Kong: University of Hong Kong, pp.
25–43.