CİLALI BAŞ DEVRİ 21. YÜZYILDA İNSANLIK:

YENİ SAVAŞ TEKNOLOJİLERİ ÜZERİNE: ÜRETİMDEN KULLANIMA KONTROL

Savaş, Teknoloji ve İnsan 


Günümüzde dünyada egemen olan teknoloji düzeninin işleyiş biçimi insanın, doğanın ve doğadaki tüm fauna ve floranın hastalanmasına, zarar görmesine ve giderek yok olmasına neden olan birincil etkendir. Savaş teknolojileri ise bu birincil etkenin önde gelenleri arasındadır. 

Savaş teknolojilerinin doğasını anlamak için öncelikle şunları anlamamız, bilmemiz ve incelememiz gerekir:

(a) Savaşın (dolayısıyla silahlanmanın) sadece sıcak savaşı değil aynı zamanda pazardaki alıcıların ve karşı tarafların sessiz ve suskun kalmasını ve hatta boyunsunmasını sağlayan psikolojik savaşı (soğuk savaşı) da içerdiğini anlamak. Örneğin, nükleer ve biyolojik silahlara sahiplik hem pazarda üstünlüğü hem de “deterrence” denen güç dengesizliğine dayalı durdurmayı ve durdurulanın bu dengesiz dengeyi bozmak için çabalarını da beraberinde getirir. Fakat her durumda savaşa gereksinimin, hazırlığın, savaş kışkırtıcılığının ve oyunlarının güç ve çıkar yapıları içinde ele alınması ve kaçınılabilme bağlamında incelenmesi gerekir. 

(b) Örgütlü ikna, baskı ve kontrol mekanizmalarının doğasını anlamak ve bunların savaşı ve silahlanmayı önleme bağlamında nasıl döniştürülebileceğini araştırmak. 

(c) Savaş araçlarını üreten teknolojileri ve bu teknolojilerle ilgili bilgilerin ve üretimin korunmasını ve bunun getirdiği sonuçları anlamak.
(ç) Teknolojik bilgi koruma ve elde etme ile birlikte oluşan casusluk örgütlenmesini anlamak ve bu örgütlenmenin faaliyetlerini ve sonuçlarını, baskı ve katliamın etkin bir parçası olma yerine, barış için arayış bağlamında ele almak.
(d) Savaş araçlarını üreten bilginin dolaşıma ancak gerekli kontrol mekanizmaları geliştirildikten sonra sokulduğunu bilmek, bu kontrol mekanizmalarını ve işlevlerini anlamak ve bu işlevsellik politikalarının sonuçlarını savaş ve barış bağlamlarında incelemek. 
(e) Savaş araçlarının hem üretimini hem kontrol mekanizmaları geliştirildiğinde dünya pazarındaki dağıtımını hem de kullanımını belirleyen, örgütleyen ve yürüten yapıları ve ilişkileri (yapıları ve güç ve çıkar ilişkilerini) anlamak. Özellikle devlet kurumları, savaş teknolojileri şirketleri ve politika ve psikolojik savaş araştırması yapan kuruluşları ve bunlar arasındaki ilişkilerin doğasını ve beslediği koşulları anlamak ve değişim olasılıkları üzerinde durmak (Dimascio, 2010; Summers, 2008; Erdoğan, 2010; Hal, 1991). 
(f) Savaş araçları pazarındaki rekabeti/işbirliğini ve bu rekabetin/işbirliğinin karakterini, ulus içi ve uluslar arası ilişkilere getirdiği sonuçları bilmek. 
(g) Pazarı tutmak, sürdürmek, geliştirmek, yeni pazarlar açmak ve pazar payını artırmak için gerekli olan ilişkileri sürdürmenin, bilişleri yaratmanın ve koşulları ayarlamanın nasıl yapıldığını anlamak. Bu anlama çabası özellikle propaganda, psikolojik savaş, medyanın ve eğitimin yaptığı savaşın kaçınılmazlığından başlayarak savaş kışkırtıcılığına kadar değişen karakterdeki biliş ve davranış yönetimi işini anlamayı gerektirir. Buna çok ciddi paralar harcanarak yapılan savaşı pazarlama için yapılan örgütlü halkla ilişkiler faaliyetlerini de katmak gerekir (örneğin, bknz Tye, 1998, preface). Çünkü özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında psikolojik savaş en çok para yatırılan, milyonlarca dolarlık araştırmaların yapıldığı, psikologların ve sosyal bilimcilerin bu amaçla yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı yıllar oldu (Summers, 2008; Bloch,G.,&Marks, J. (2005; Erdogan ve Alemdar, 2010; Jonas, 2010). Bu tür İskender’i, Sezar’ı, Muhteşem Süleyman’ı ve günümüzde ABD ve Rusya’nın gücünü anlamak, anlamayı bu tür gücü yüceltme yoluyla yapan eğitim ve medyayı anlamak ve bu tür güce öykünen ve bu tür gücün güç kazanmasında asıl üretici güç olan kitleleri bilmek yanında birey olarak kendimizi de anlamayı içerir. 
(ğ) Pazarda ve teknolojik araç üzerinde gerekli kontrol mekanizmaları kurulduğunda, savaş araçlarını pazarda dolaşıma ve kullanıma sokma politikalarının biçimlenmesini ve kullanımını ve bunun sonuçlarını anlamak.

(h) Savaş teknolojileri kitleler halinde seri üretim yapan bir karaktere sahiptir. Kitle halindeki üretimin sürekliliği tüketimin kapsamı ve sürekliliğine bağlıdır. Dolayısıyla, kitle üretimini destekleyen kitle tüketiminin olabilmesi için öncelikle üç şeyin sürdürülmesi ve geliştirilmesi gerekir. Birincisi sürekli silah sanayisinin ürünlerinin alınmasını sağlayan örgütlü yapıların oluşturulması, tutulması, genişletilmesi ve yaygınlaştırılması. İkincisi bu oluşumu, genişletmeyi ve yaygınlaştırmayı meşrulaştıran bilişlerin ve çıkar ilişkilerinin yaratılması. Üçüncüsü iç savaş ve gerektiğinde dış savaş gerginliklerinin yaratılması, kullanılması ve yeni gerginlikler için fırsatlar oluşturulması. Dördüncüsü içte güvenlik güçlerinin (polisin ve ordunun) silah sanayisi ve ilgili sanayilerin ürünlerini kullanmayı gerektiren durumları yaratmak, teşvik etmek, sürdürmek ve yaygınlaştırmak. Örneğin, hoşnutsuzlukları tırmandırma, silahlı örgütlenmeleri kurma ve destekleme, sivillerin gösterileri, azınlıkların başkaldırıları, farklı etnik ve dini gruplar arası çatışma, savaş oyunları, savaş tatbikatları, iç ve dış savaş koşullarını yaratma ve sürdürme savaş endüstrisi pazarının varlığı ve gelişmesi için zorunludur. 

Savaş, Teknoloji ve Araçlarının Temel Doğası 


Savaşın ve savaş endüstrilerinin temel doğası, insanlığa ne getirdiği ve ne götürdüğü gibi konular ancak yukarıda belirtilenlerin tarihsel veya belli bir zamandaki durumsal bağlamda ele alınıp incelenmesiyle, gereğince anlaşılabilir.

Savaş teknolojilerinin geliştirilmesi ulus içi ve uluslar arası egemenlik ilişkilerinde üstünlüğü sağlama, koruma ve sürdürme çabalarının kaba güce, sindirmeye ve gerektiğinde öldürmeye ve geniş çevresel ve psikolojik tahribe dayanan işlevsel bir parçasıdır. Savaş teknolojilerinin gelişmesi sonucu devlet veya özel teşebbüs ya da her ikisinin işbirliğiyle yürütülen nicelik ve nitelik bakımdan oldukça kapsamlı ve zengin endüstriler yaratılmıştır. Bugün dünya pazarındaki dev firmaların hemen hepsi gelirlerinin ya önemli ya da çok büyük bir kısmını savaş sanayisi girişimlerinden elde etmektedirler. Dolayısıyla, savaş teknolojisi ve sanayisi yerel ve küresel kapitalist ve kapitalistimsi ekonomik ve siyasal yapıların en önde gelen ayrılmaz ve vazgeçilemez yapısal özelliklerinden biri durumuna getirilmiştir.

Savaşı açıklarken savaşın kaçınılmaz olduğunun “kaynak kıtlığına yanıt” olarak sunulmasıyla desteklenmesi, aynen “dünyadaki açlık, yoksulluk ve yoksunluğun ekonomik kaynak kıtlığı” nedeniyle olduğunu sunan sözde-bilimsel uyduru gibi geçersizdir. Örneğin, ABD’de her tür kaynak bol bol olsa bile, ABD şirketleri ve devleti günümüzde dünyada yaptıklarının aynısını yapmaya devam ederlerdi, çünkü sorun kıtlık değil, sorun ele geçirme ve kontrol etme ile gelen tarihsel yönetsel psikolojik hastalık ve bu hastalığı/virüsü katliam işinde kullanılan, ketleden ve katledilen çulsuz kitlelerin de taşımasıdır. Savaş evinizde çabayla ve alın teriyle sağladıklarınıza, oluşturduklarınıza ve sahip olduklarınıza göz diken bir hırsızınki gibi haksız sahip olma ateşiyle ve kirli biliş ve kirli vicdanla beslenir ve yayılır. Ne tür bir kaynak kıtlığı ki dünyada iki trilyon dolara yakın bir para askeri harcamalara ayrılmaktadır? Ne tür kaynak kıtlığı ki her gün birçok ülkede dağ tepeleri oluşturan tonlarca ürün atılmaktasır? Sorun kaynak kıtlığı mı yoksa kaynakların belli amaçlarla kullanımı, tahsis, dağıtım ve bölüşümün karakteri sorunu mu? Örneğin ABD’nin ve Rusyanın trilyonu geçen askeri harcamaları kaynak kıtlığı üzerine rekabet mi yoksa kaynakları kontrol ve yoksul ve yoksun bırakmaktan geçerek sağlanan zenginleşmenin silah gücüyle desteklenmesi ve korunması mı? Bu kadar para bir senede kaynakların insan için insanca kullanımına harcansa, açlık, evsizlik, sefalet gibi “yaratılmış kıtlık sorunlarının” çoğu çözülürdü. Sorun kaynak kıtlığı değil, kaynakları kontrol ederek üretim, dağıtım ve tüketimi kimin nerede, ne amaçla ve nasıl yapacağına karar vermede ve bu ilişkisel yapıda yoksunluk ve yoksulluk yaratmaktan geçerek dünyanın çok küçük bir azınlığı için hastaca bir zenginlik koşulunu sürdürmekte yatmaktadır. 

Savaş teknolojilerinin ve araçlarının gelişmesi elbette savaşta taş ve sopa gibi doğal araç kullanımı ile başlamış ve günümüzdeki teknolojilerle aracılanmış kimyasal savaş araçlarına kadar gelişmiştir. Bu gelişmede en ilginç yönlerden biri de, insanlık tarihinde özellikle iletişim ve ikna ile ilgili araçların gelişmesinin hepsinin savaş amaçlı gasp, baskı, kontrol ve üstünlük arayışıyla ilişkili olmasıdır. Örneğin, bilgisayar ve bilgisayar şebekelerinin gelişmesi de aynı şekilde savaş ekonomisinin ve endüstrisinin kapsamı, tekeli ve egemenliği ve ardından diğer kamu sektörleri ve özel kullanıma sunum yönünde olmuştur.

Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) raporuna göre (Shah, 2012) dünyadaki savaş teknolojilerinin yapısına bakıldığından devletlerle yakın ilişkideki dev özel şirketlerin (ve bazı devletlerin kurdukları, fakat hızla ortadan kalkan savaş sanayi kurumlarının) egemenliği görülür. Bu yapıda, en büyük parayı harcayan devlet olmaktadır; dolayısıyla kamu zenginliklerinin önemli bir kısmı savaş ve savaşla ilgili endüstrilere tahsis edilmektedir. Bu endüstrilerin özel şirketler olması da savaşın bir baskı ve ölüm ticareti olduğunu ve savaşın da artan ve yoğun bir şekilde üretildiği ve üretileceğini de gösterir. Bu durumda kaçınılmaz olarak dünyadaki askeri harcamalar giderek artıyor: Miktar 2011 yılında 1.7 trilyon dolara ulaşmıştır. Yılda ortalama 1 trilyon dolarlık askeri harcama yapan ABD dünya toplamının % 41 gibi önemli bir kısmıyla başı çekmektedir. ABD’yi uzaktan Çin (% 8.2), Rusya (% 4.1, İngiltere ve Fransa (her ikisi de 3.6%). Bu miktar sadece resmi olarak açıklanan miktardır ve bir o kadar da açıklanmayan harcamalar (dolayısıyla savaş sektörü için kazançlar) olasılığı çok yüksektir. 

Dünyada günümüzde ASELSAN’ın da aralarında olduğu savaş araçları üretim (ve elbette araştırma) firmalarının başında Lockheed Martin, Boeing, BAE Systems, General Dynamics, Northrop Grumman and Finmeccanica ve General Electric Co. gelmektedir. Fakat IBM, Intel ve Microsoft gibi bilgisayar endüstrisi şirketlerinden otomobil motoru yapan önde gelen şirketlere kadar sayısız firma bu endüstrinin bir parçasıdır. Elbette savaş ve ilgili endüstrilere yatırım yapan kitle iletişim medyası sermayesi de tarih boyu sadece sermaye yatırımıyla kalmamış, aynı zamanda savaş işinin promosyonunda ve savaş ilişkilerinin çeşitli biçimlerde yürütülmesinde önemli rol oynamaktadırlar. 

Pazar İlişkisi ve Kontrolü 


Pazar kontrolü demek savaş teknolojileriyle ilgili bilgi üretiminden başlayarak savaş aracının satın alınması ve kullanılmasına kadar olan tüm aşamalarda olası tüm belirleyici faktörleri, kişileri, kurumları, ilişkileri ve süreçleri kontrol etmek demektir. 

Pazar ilişkisi ve kontrolü üretim ve tüketimin biçimlendirilmesi ve bu biçimin belli ellerde toplanmasını garanti etme mücadelesini de getirir. Bu mücadelede, egemen savaş sektörleri üretim biçimlerini kendi çıkarları yönünde devamını sağlamak için teknolojik araştırma, test ve gelişme girişimlerini kendi ülkelerinde kontrol ederler ve diğer ülkelerde de ikili veya çok yanlı anlaşmalar, baskı, şantaj,iç işlerine karışarak, ve hatta savaşla önlemeye çalışırlar. Bunun en son örnekleri nükleer enerji üretimine geçmeye çalışan Kuzey Kore, Iran ve Irak gibi ülkelere yapılan baskılar ve saldırılardır. Kendileri savaş teknolojileri üzerinde egemenliklerini korurken, başkalarının aynı teknolojileri geliştirmesini önleyerek rekabeti ortadan kaldırırlar veya rakip olma olanaklarını büyük ölçüde sınırlarlar. Kendilerini demokrasi ve barışın koruyucu melekleri olarak sunarken rakiplerini de barışa ve güvenliğe tehdit olarak nitelerler.

Kapitalizmle birlikte kitlelerin yönetimi ve başkaldırısı sorunlarını çözmek ve dünya pazarındaki egemen çıkarları korumak için savaş teknolojisi üreticileri bilgisayar ve iletişim teknolojisiyle el ele her ülke içinde ve dünya üzerinde hem etken bir kontrol hem de pazar ağları oluşturmuştur. Pazar üzerindeki kontrol öncelikle siyasal yapıları koruma ve gerektiğinde değiştirme yolunda olmaktadır. Bu da savaş araçları (çoğunlukla iç-savaş ve yerel-ayaklanma ve kalabalık konttrolü araçları) satışları, bağışlar, borçlanmalar, silahlı ve polis güçlerinin eğitimi, danışmanlar yollarıyla yapılmaktadır. Bunda da dünya pazarındaki birkaç güç egemen oldukları pazarlar ve diğerlerinde birbiriyle kıyasıya rekabet ve gerektiğinde de işbirliği içindedirler. Bu güçlerin de başında Amerika, Rusya, Fransa, Almanya ve İngiltere gelmektedir. Dünya silah satış ve alış pazarında ABD ve Rusya egemen durumdadır. Örneğin 2008 ile 2011 yılları arasında, ABD ve Rusya gelişmiş Avrupa dışındaki 207.3 milyar dolar tutan silah transferi anlaşmalarının % 69.5 gibi çoğunluğunu yapmışlardır (Grimmet ve Kerr, 2012).

Pazar ilişkisi ve kontrolü aynı zamanda fiyat savaşını da içerir: Fiyatlar ve ödemeler alım gücüne ve politika hesaplarına göre belirlenir. Fakat şirketler bağlı oldukları devletten ortaya çıkan herhangi bir farkı bir yolunu bularak çoğunlukla alırlar. 

Pazar kontrolündeki fiyat ve satış politikası, siyasal ve ekonomik borçlandırma ve bağımlılık yaratarak ve böylece ülkenin rakip-pazara ve rakip kapitalist firmayı\devleti seçmesi olanaklarını anlaşmalarla ve ekonomik-bağımlılığın getirdiği normalleştirilmiş baskılarla kısıtlarlar. Bu da bir ülkenin ya tümüyle ya da çoğunlukla savaş teknolojisi ürünlerini tek bir ülkeden almasıyla sonuçlanır. 

Pazar ilişki ve kontrolünde aynı zamanda “çeşitli cazibe/çekme” yolları kullanılır. Bu çekmeye, elbette silah tüccarlarının, ordu mensuplarının en-üst kademesindeki karar vericileri ve siyasal gücün belirli kesimlerini de meşru veya normalleştirilmiş veya normalleştirilmemiş gayri-meşru yollarla "cezbetme" de dahildir. Firmalar bu amaç için ciddi miktarda para ayırırlar. 

Biyolojik Savaş ve Kimyasal Silahlar Örneği: Gelişim ve Kullanım 


Günümüzde savaş teknolojileri “Drone” denen insansız hava uçaklarıyla terörist veya tehlike olarak nitelenen kişileri seçip evinde, sokakta veya herhangi bir yerde vurabilen bir seviyeye gelmiştir. Bu tür kullanımda, örneğin 2011’de bir yılda öldürülen 482 kişinin sadece 6 tanesi Al-Kaide yönetimindendi. Pakistan’da ve Yemen’de 4000’e yakın kişiyi öldüren bu savaş uçaklarıyla belirlenmiş Al-Kaide, Cihad ve Taliban liderleri gibi hedefleri vurma aynı zamanda diğer insanların da bilerek veya yanlışlıkla öldürülmesini de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, The New York Times gazetesi Pakistan’ın Drone’lara izin verdiğini ve bunun karşılığında da Drone’ların Pakistan’ın düşmanlarını (istenmeyen karşıt gruplardaki veya örgütlenmelerdeki insanları) da vurmada kullanıldığını öne sürmüştür (Zenko, 2013; VOA, 2013). Drone teknolojik bir yok etme aracıdır. Bu aracın yapamayacağı kitleler halinde öldürmeyi ve ölmeyenlerin de sürünmesine ve onların çocuklarının sakat veya ölü doğmasına neden olan kabus verici savaş aracı kimyasal/biyolojik silahlardır. “Chemical and biological warfare” adı verilen bu silahlanmada mikrop/germ, bakteri, virüs ve mantar gibi birçok mikroroganizmalar ve çeşitli zehirleyici maddeler kullanılır. 

Savaş ürünlerinin üretimindeki kontrol kimyasal/biyolojik silahların üretiminde de görürüz. Doğmakta olan her yeni teknolojide olduğu gibi kimyasal silahlarda da en az iki egemenlik sağlama yöntemi uygulanmaktadır: 

(1) Araştırma ve geliştirme faaliyetlerini kontratlarla ve kendi bünyesindeki araştırma ve geliştirme laboratuarlarıyla kendi kurulu çıkarlarını zedelemeyecek biçimde kontrol etmek. Bu da çoğunlukla gizli araştırmalar ve bulguların sonuçlarının çıkar hesaplarına göre saklanması veya üretime geçerek kurulu-üretim düzenine zarar getirmeyecek biçimde kontrollü-yeni üretime geçme biçiminde olur. 

(2) Kimyasal/biyolojik silahların üretim ve özellikle kullanımını yasaklama ve bunu meşrulaştıran gerekçeler getirme: BİZ üretiriz, çünkü BİZ SORUMLUYUZ, ONLAR üretemez, çünkü onlar SORUMSUZ ve TEHLİKELİDİR. Dolayısıyla, üretim küresel seviyede yasaklansa bile, BİZ iyi olduğumuz için, ürettiğimizi depolarız ve gizli araştırma ve üretime ve saha uygulamasına geçeriz. Kullanımı yasaklamak pazar çıkarları bakımından oldukça verimlidir: örneğin, uluslararası anlaşmalara göre, kimyasal/biyolojik silahların kullanımı yasaklanır. Tabi uluslararası kontrol (uluslararası mahkemeler) ve baskı gücü (uluslararası ordu) hem güçsüz hem de belli güçlerin kontrolü altında olduğu için çoğu kez belli çıkarları gerçekleştirme ötesinde çalışmaz durumdadır. Netice kimyasal/biyolojik silahların kullanımını yasaklamak hem devletten üretim ve bakım için yüksek gelir sağlamak demektir hem de devletlerin gizli politikalarına uygun olarak yapılan satışlarda ve karaborsada kimyasal silah satımına yüksek fiyat demektir. Buda pazara gelir yüksekliği bakımından canlılık kazandırır. Egemen ilişkiler düzeni gerçeğinde, kullanmama yasağı uymak için değil, istenmeyen tarafları gayrimeşrulaştırmak ve kendisi için de çiğnemek için vardır. Bunun açık örneklerini de kimyasal silahların çıkışından beri olan her savaşta (örneğin Vietnam ve Vietnam sonrası savaşlarda) görmekteyiz. 

Gerçi tarihin eski zamanlarından beri kimyasal/biyolojik silahların kullanıldığı belirtilir, fakat asıl geliştirilmesi 19. Yüzyılın sonlarında organik kimya dalının gelişmesiyle ve bu tür silah kullanımı araştırmalarının başlamasıyla olmuştur. Örneğin, çok eskilerde zehirli okların kullanılması, M.Ö: 400 yılında Spartalı Yunanlıların “sülfür dumanını”, 18. Yüzyılda İngilizlerin Amerikan kızılderililerine çiçek virüsünü aşılamak için battaniyeler kullanmaları ilk örnekler arasındadır. Fakat ilk sistemli ve yaygın kullanımı “zehirli gaz” veya “mustard gazı” da dahil olmak üzere kullanılan kimyasal silahlar sonucunda yüz bin ölüme ve bir milyondan fazla sakatlanmanın gerçekleştirildiği Dünya Savaşı sırasında olmuştur. Birinci Dünya Savaşında mustard gazı, chlorine ve phosgene gazlarıyla 125 bin tondan fazla kimyasal silah kullanılmıştır (Coleman, 2005; Croddy, Perez ve Hart). Almanlar öldürücü anthrax (şarbon hastalığı), ruma hastalığı, kolera ve tahıl mantarı geliştirmişlerdir. St Petersburg’da salgın yarattıkları, Mesopotamia’da katırlara ruam hastalığı aşıladıkları ve bunu Fransız ordusunun atlarına da yapmaya çalıştıkları söylenir. Bunu İngiltere’nin 1920’de bağımsızlık arayan Irak Kürtlerine karşı kimyasal silah denemeleri takip etmiştir. İtalya 1935’de Habeşistanı (Ethiopia) ve Japonya 1936’da Çini işgal ederken kimyasal silahlar kullanmışlardır. Gerçi Almanlar da ilk sinir gazını (Tabun) geliştirmişlerdir, fakat İkinci Dünya Savaşında çok yaygın kimyasal silah kullanıldığı belirtilmemektedir. Yine de, 1943’de Bari (İtalya) bombalanmasında zarar gören Amerika gemisinden sızan mustard gazından 1000 kişi ölmüştür. Aynı zamanda, Almanlar siviller ve Japonlar da savaş esirleri üzerinde kimyasal silah deneyleri yapmışlardır. Japonlar 3000den fazla esir üzerinde plague, anthrax, syphilis ve diğer biyolojik organizmalar uygulamışlar ve etki incelemeleri yapmışlardır. Almanların Zyklon-B gazını geliştirmesi ve kanı etkileyen kimyasallar üzerinde çalışmalara başlaması da bu yıllarda olmuştur. 1940 ortalarında, Amerika “mikrop/germ savaşı silahlarını” geliştirmeye başlamış ve Amerikan kentlerinde gizli “biyolojik silah” testleri yapılmaya başlanmıştır. Bu gelişmede Walter Schreiber gibi Alman Nazi araştırmacıları da kullanılmıştır. 1950’de San Fransisco’da salgın çıkmış ve 1951’de Virginia’da zenciler ırk-temelline dayanan “mantar silahı” testine maruz kalmışlardır. Kimyasal silah araştırmalarına ayrılan bütçe giderek artmış, örneğin bu 1961 Kennedy yönetimi sırasında 75 milyon dolardan 330 milyon dolara çıkartılmıştır. Amerika kimyasal silah kullanma tehdidini İkinci Dünya Savaşında yaptığı gibi, Küba Krizi sırasında da savaş uçaklarına kimyasal silahlar yükleyerek yapmıştır. Kübaya gönderilen Kübalı işgalcilere “kuş gribi virüsü” verilmiştir. Küba 1972’de Amerikayı kuş gribi salgını yayması ve bu nedenle yarım milyon hayvanın ölmesi nedeniyle suçlamıştır. Ayrıca, Amerika, örneğin Küba’da ve Indonezya’nın Timor bölgesinde tarımı yok etmek için kimyasal silah kullanmıştır. Bu bağlamda, örneğin Küba 1997de Amerika’nın Küba tarım alanlarındaki ürünlere kimyasal sıktıkları şikayetiyle gelmiştir. Ordunun biyolojik savaş silahlarını kentlerde gizlice denemesine 1966’da New York metrosunda yapılan deney eklenmiştir. 1960ların sivil haklar mücadelesine katılanlara ve gösteri yapan öğrencilere karşı kimyasal silahların denenmesi Pentagon tarafından istenmiştir. LSD’nin öğrenciler arasında yaygınlaştırılması bu istemin bir parçası olabilir. 1969’da Utah eyaletinde kimyasal silah kazasında binlerce hayvan ölmüştür.

1980lerde, Irak İran savaşı sırasında Irak mustard ve sinir gazları kullanmıştır. Aynı dönemde, Hindistan’daki Bhopal gübreleme fabrikasındaki kaza 2000 kişinin ölmesine neden olmuş ve kimyasal gübrelerin ne denli zararlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da bize gübreleme politikasının bile bir kimyasal savaş politikasının parçası olduğu şüphesini vermektedir. 1980’lerde Amerika açık havada kimyasal/biyolojik silah testlerine geri dönmüştür. Amerikan firmaları Irak’a kimyasal/biyolojik silahlar göndermiş. Irak bu silahları sadece İran’a karşı değil, aynı zamanda 1988’de Halabjah’daki Kürtlere karşı kullanarak 5000 kadar insanı öldürmüş ve bilinmeyen sayıdaki insanların da sakatlanmasına ve sakat doğumlara neden olmuştur.

Kimyasal silahlar, aynı zamanda kullanan askerler üzerinde Körfez Savaşı Semdromu gibi adlalar verilen ciddi sağlık sorunlarının çıkmasına da neden olmuştur. 
Süregelen çatışmalarda, Suriye’de de kimyasal/biyolojik silahların kullanıldığını Batı ve Rusya iddia etmektedir. Bu kullanım aynı zamanda ABD gibi güçlerin Suriye’ye “insani müdahelesi” için kullanılabilecek gerekçelerden biridir.

Amerika’nın Irak’da Radyoaktif Silah Kullanımı 


En son olarak Amerikan'ın Irak savaşında denediği ve başarıyla kullandığı radyoaktif-savaş teknolojisi kimyasal/biyolojik savaş sanayisine eklenmiştir. 
LeMonde Diplomatique, The Independent ve Guardian gazeteleri Amerika’nın 1970'lerde kullanılmış uranyumdan kurşun ve shell geliştirdiklerini açıklamışlardır. kullanılmış uranyum nükleer reaktörlerde uranyumu "zenginleştirme' surecinin yan bir ürünüdür. Kullanılmış uranyum he tonunda 1 curie (radyasyon ölçüsü) radyasyon verir ve 4.5 milyon yıl radyasyonlu olarak kalır. Kullanılmış uranyum boldur ve oldukça da ucuzdur. Tahmine göre dünyada bir milyon ton kadar vardır ve her yıl ortalama 50,000 ton buna eklenmektedir. 

Kullanılmış uranyum çelikten iki-buçuk kez daha serttir; Geleneksel kurşundan 1,000 metre daha uzağa etken olarak gider; Sesten beş kat daha hızla gider; Çelik duvarlar ve çelik tankları deler.

Kullanılmış uranyum projectiles ilk kez ırak savaşında kullanıldı. hedefe isabet ettiklerinde hedefi patlatıyor ve aleve boğuyorlar. Hedefin %10-60'i ufak parçalar halinde parçalanıyor. 

Irak savaşı sırasında 940,000 tane 30 mm'lim kullanılmış uranyum kurşunu ve 120 mm'lim shell'ler atılmıştır. Irak hedeflerinin, özellikle tanklarının paramparça oluşu silahın çok etken olduğunu ispatladı. Bunun üzerine elbette diğer savaş sanayi üreticileri de bu tür silahı üretmeyi uygun bulacaktır. Nitekim, 1994 sonbaharında bir İngiltere firması 158 ton kullanılmış uranyum'u Amerika'dan İngiltere'ye ihraç etme yetkisini almıştır. 

Amerikanın Irak savaşı sırasında 42 gün içinde Amerikan askerleri Irak hedefi üzerine, özellikle tanklara 300 ton'a yakın radyoaktif kurşun shell attılar.

Bunun yanında hem Amerikanin hem de Irak'ın ne kadar kimyasal/biyolojik silah kullandığı bilinmemektedir.

Savaş sonrası Irak Kızıl Ay'a Amerikayı bu silahı kullanması nedeniyle şikayet etti.

Bu kullanımın bir daha tekrarlanmayacağı olasılığı tekrarlanacağı olasılığı yanında gülünç kalır. İkinci Dünya savaşında kazanmak için atom bombasını atan çıkar-güçleri benzer biçimde kazanmak için gerekirse kitleler halinde ölüme neden olan kimyasal ve radyoaktif silahları kullanmaktan geri durmazlar. İkinci Dünya savaşındaki tahripçi anlayış ile bugünkü arasında çok önemli bir fark var: Savaş araçları, köprüler, yollar, hava alanları gibi "kullanımı ve tahribi sonucu" uluslararası pazarı teşvik edecek ve besleyecek menkullerin savaşta ortadan kaldırılması amaçlanır. Bu amaç sadece savaşta iletişimi ve manevra ve hareket kabiliyetini kırmayla sınırlı değil, fakat savaşın zorunlu gereği ötesinde "savaş sonrası yeniden inşa" ile gelen pazar canlılığıyla ilgilidir. Çok tahrip çok çıkar ve canlılık demektir. Bugün sermaye pazarı dünyanın her yerinde menkul ve gayrimenkul yatırımlara sahiptir. Kimyasal maddelerin en rasyonel kullanım yerleri bu yatırımların korunması gerektiği alanlardır. Tabi, şimdi savaş alanında deney için ve deneyim kazanmak için kullanılıyor. İlerde, sadece insanları öldürüp kendi ve içteki-ortaklarının gayri menkullerini koruyacak biçimde kimyasal silahlar kullanılacaktır: Ölen insanlar Öldü, kalan zenginlikler bizimdir!. Elbette, uluslar arası şirketlerin malı dışındaki mallar tahrip edilebilir ve bu tahrip savaş sonrası yeniden inşanın kazançlı bir parçası olur. 

Kimyasal, Biyolojik ve Radyoaktif Silahlarla Gelen Ölüm ve Yaşam 


Bu başlığa yanıtı şöyle özetleyebiliriz: Ölenler kurtulmuş olacaklar, fakat kalanlar yavaş ölüm ve genlerdeki tahribat nedeniyle yaşadıklarına pişman olacaklar. 

Doktor Abraham Behar (International Physicians to Prevent Nuclear) Le Monde'a yaptığı değerlendirmede, silah patlayınca havaya yaydığı dumandaki aresol parçalar, gerçi radyasyon seviyesi az olmasına rağmen, ciğerlere saplanarak alfa radyasyondan hücreleri tahrip edebileceğini belirtti. 

Bir Alman doktor, Dr. Siegwart-Horst Gntherr, ırakta çalışması sırasında çocukların oynadığı sigara biçimindeki bir projectile'ı merakla alıyor ve bunun neticesi olarak "sağlığa zararlı olabilecek radyoaktif materyal taşıdığı" için 3,000 mark cezalandırıyor. Doktorun raporuna göre, 12 projectile'i olan küçük bir kız lukemia'dan ölmüş. 

Fakat araştırmacılar radyoaktif tehlikeden çok, en acil tehlikenin zehirli (toxic) ve öldürücü olan ağır-metallere benzer özelikler taşımasıdır. 

Kaç Irak, İngiliz ve Amerikan askerinin etkilendiği henüz bilinmemektedir. Fakat 42 tane etkilenmiş Amerikan askerleri tarafından hastalık "desert fever" (çöl ateşi) ve "gulf War Syndrome" (Körfez savaşı semdromu) olarak nitelenmektedir. Hastalığın semptomları radyasyon ve ağır metalin neden olduğu hastalıklara benziyor: kafada saç kaybı, lukemia, yorgunluk, ciğer veya böbrek tahribi ve sakat çocuk doğumları... Irak savaşı sonrası Amerikan askerlerinin 15 çocuğundan 13'u sakat doğmuştur. 1.000 İngiliz askeri de hastalıktan şikayet etmektedir. Bu etkilerin sadece bu silahtan değil ayni zamanda iki tarafın da kullandıkları kimyasal silahlardan ve bu silahlara karşı test edilmek için askerlere verilen ilaçlardan da kaynaklandığı belirtilmektedir. Elbette Amerikan devleti, 1.7 milyon doları etki araştırmasına ayırmasına rağmen, bu etkilerin varlığını kabul etmemektedir.

Savaş sırasında yanlışlıkla 29 Amerikan tankı vurulduğunda kurtulan 35 Amerikan askeri de üzerlerinde bu silahın kullanımı tecrübesini yaşamışlardır. Şimdi bu silahın sıhhatlerine etkisi incelenmektedir.

Sonuç

Savaş teknolojisi ve sanayisi sürekli genişleyen, mükemmelleşen, var olanlara yeni teknolojiler ve ürünler katan bir biçimde gelişmektedir. Teknoloji ve pazarın kontrolü çeşitli yollarla pazardaki manipülasyonlarla sağlanmaktadır. Dünya tüketici olarak bırakılmaya çalışılırken, üreticiler savaş teknolojilerini kendileri ellerinde tutmakta sadece teknolojinin ürünlerini hem devlete hem de dışarıya satarak genel kârlarını sağlamaktadırlar. Tüketici durumundaki ülkelerin bazılarının "üretime geçişi" çoğunlukla ya eskimiş teknolojilerin atılan kalıplarını satın alarak ya da bağımlılığı sürdüren montaj sanayiciliğini gerçek sanayi martavalıyla parça-birleştirerek pazara katılması biçimindedir. Ayrıca, uluslararası savaş teknoloji ürünleri de çok az ülkeye satılmaktadır. Satılan savaş teknoloji ürünleri polis, jandarma, iç ve çok yakin mesafeli savaşta kullanılabilecek bir karaktere sahiptir. Nükleer savaş ürünlerinin satılması çok daha sınırlıdır. Dolayısıyla, teknoloji, üretim ve tüketim biçimleri serbest pazar ilkelerine göre değil, dünya pazarındaki egemen güçlerin çıkarları çerçevesi içinde belirlenir ve yürütülür. Irak savaşı sırasında, kimyasal/biyolojik ve radyoaktif silahların kullanılması Amerika için savaşa hazırlık ve savaşta etkenlik deneyimi örneğidir. Peki insan hakları? insan hakları elbette var: Bu hak da güçle orantılı olarak, insandan insana önemli değişiklikler gösterir. Egemen BİZ için insan hakkı, düşman ONLARIN hakkından gelmekle gerçekleşerek anlam bulur.
Bu yazı birilerini kötülemek veya suçlamak amacıyla yazılmadı; silahsızlanmanın ve uluslar arası ve ulus içi ilişkilerde barışı kurma ve sürdürme yolları arayışına katkıda bulunmak için yazıldı. Dolayısıyla, okuyucudan konuya bu çerçevede yaklaşmasını arzu ederim. 

Kaynakça 

Arkin, William M., "The desert glows - with propaganda,"The Bulletin of the Atomic Scientists, May, 1993; 


Bernstein, Dennis, and Thea Kelley, "The Gulf War Comes Home, The Progressive, March, 1995. 

Bloch,G.,&Marks, J. (2005). Doctors and interrogators at Guantanamo Bay. The New England Journal of Medicine, 353(1): 6–8.


Brief description of chemical weapons: http://www.opcw.org/about-chemical-weapons/what-is-a-chemical-weapon/Brown, Paul, "US URANIUM IMPORTED FOR BRITISH SHELLS," Guardian, 24 Dec. 1993, and Laffitte, Roland and Naima Lefkir-Laffitte, "Armes radioactives contre l'ennemie irakien,'" Le Monde Diplomatique, Apr., 1995.


Coleman, Kim (2005). A History of Chemical Warfare. Palgrave MacMillan. 


Croddy, Eric; Perez-Armendariz, Clarissa; Hart, John (2002). Chemical and Biological Warfare: A Comprehensive Survey for the Concerned Citizen. Copernicus Books.


Deepa (2003) Media, War, and Propaganda: Strategies of Information Management During the 2003 Iraq War Communication and Critical/Cultural Studies Vol. 3, No. 1, March 2006, pp. 48 /69.


Dimasco, Jen (2010) Defense goes all-in for incumbents. http://www.politico.com/news/stories/ 0910/42733.html#ixzz2QKunqVtI


Erdoğan, İ ve K. Alemdar (2010) Öteki kuram. Ankara: Erk. 


Grimmett, Richard F. ve Paul K. Kerr (2012) Conventional Arms Transfers to Developing Nations, 2004-2011. http://www.fas.org/sgp/crs/weapons/ R42678.pdf


Haiti İnfo "IRAQ: U.S. Used Radyoaktive Arms", 20 May 1995, Vol. 3, #16. 


Hal, D. Steward (1991) "A Public Relations Plan for the US Military in the Middle East," Public Relations Quarterly, Winter 1990-91, p. 10


Jonas, Marie (2010) A short history of the relationship between American Psychological Association and the U.S. Military. http://www.law.berkeley.edu/8317.htm




Shah, Anup (2012) World Military Spending. http://www.globalissues.org/article/75/world-military-spending


Shah, Anup (2013) The Arms Trade is Big Business. http://www.globalissues.org/article/74/the-arms-trade-is-big-business


Simpson, Christopher (1994) "Worldview Warfare" and The Science of Coercion. http://globalresearch.ca/articles/SIM311A.html.


Summers, Frank (2008)'Making Sense of the APA: A History of the Relationship Between Psychology and the Military. Psychoanalytic Dialogues,18 (5): 614 – 637.


Tye, Larry (1998) Father of Spin: Edward L. Bernays and the Birth of Public Relations. N.Y.: Crown Publishers. http://dev.larrytye.com/books/fatherofspin/preface/


VOA (Voice of America) (2013). US Drone Strikes Under Scrutiny. Http://go.microsoft.com/fwlink/ ?LinkId=121315


Zennko, Mike (2013) The ugly realpolitik behind drone strikes. http://gulfnews.com/opinions/ columnists/the-ugly-realpolitik-behind-drone-strikes-1.1169973 

Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Blog Arşivi

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...