Örgüt, Örgüt Yönetimi ve Örgüt İletişimi: 1

Eleştirel Bir Yaklaşım 

İrfan Erdoğan 
Ekim 1999 

GiRiŞ 

Bu kitapta örgüt yapısı, oluşumu, değişimi, yönetimi, iletişimi, kültürü ve araştırma yöntemleriyle ilgili önde gelen egemen yaklaşımları ve eleştirileri bulacaksınız. Kitap öncelikle ögrenciler ve akademisyenler ve de örgüt ve örgüt iletişimiyle ilgilenen herkes içın ele alınmıştır. Eğer Toffler gibi kapitalizmin popülerleştirdiği bazı kişilerin görüşlerini bu kitapta bulamazsanız, bunun anlamı, bu kişileri ya popüler şarlatan olarak nitelmemden, ya akademik bakımdan ele alınmayacak kadar değersiz olarak görmemden, ya da zaten daha önemli başkaları tarafından söyleneni tekrarladığından dolayıdır. 

İnsan örgütlü yaşamın yaratıcısı ve yürütücüsüdür; örgütlü yaşamı oluşturan, tutan ve değiştirendir. Örgüt insanla oluşur. Örgütsel iletişim ve örgütsel baskı, özgürlük söylemi ve arayışı, insanın insanlığını örgütsel yapılar ve ilişkiler içinde kazanması ve kaybetmesi, köle ve efendi olması, palyaçoluk ve krallık yapması, inanması ve savunması gerektiğine değil de inanmaması gerkene inanması ve savunmaması gerekeni savunması, kendisi için sanıp başkaları için ölmesi ve öldürmesi, kendinin olmayana hayali sahipliklerle sahiplik taslayıp hayallerle kendinin olmayan materyalliklere ve ideolojilere umutsuz umutlarla sarılması, ben ve benim dediğinde bile kendinin parçası olan ve/veya kendini sömüren bizliklerle dolu olması, insanın örgütlülüğünün bir belirlemesi ve sonucudur. Aile dahil bütün örgütsel yapılar ve bu yapılardaki ve yapılar arası ilişkiler kendi başlarına kendileri için özgün bir karakter taşımazlar; genel egemen bir yapının ve ilişkiler bütününün çeşitli ölçüde destekleyicileri veya alternatif\karşıtlarıdır. Mikro yapılar aslında hem egemen makroları hem de mücadeleleri çeşitli biçimler ve ölçülerde yansıtırlar. Böylece aynı anda hem kendi oluşum ve gelişme hem de genel yapının koşullarına çeşitli ölçüde ve biçımlerde katkılarda bulunurlar. 

Örgütler en geniş anlamıyla insanların birlikte yaşadığı kurulu yapılardır ve sadece firma veya şirketler değildir. Fakat örgüt ve örgüt iletişimiyle ilgili ürünler ve sunumlar örgüt konusunu sadece egemen firma yapıları içine çökertmekte ve ilgi şirketlerin sorunlarını çözme noktasında toplanmaktadır. Bilkent Üniversitesinde, Orta Doğu Üniversitesinde, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi kütüphanesinde, internet yoluyla örgüt iletişimi konusunda basılı akademik dergilrin, kitapların ve derslerin içeriklerinin incelenmesi sonucunda elde edilen bulgu örgüt iletişimi konusunda tek yönlü ve taraflı bir yaklaşımın olduğuna işaret etmektedir: Örgüt ve örgüt iletişimi tümüyle firma\şirket ve şirket iletişimine indirgenmektedir. Toplumun diğer örgütsel yapıları ya tümüyle ihmal edilmiş ya da birkaç cümleyle geçiştirilmiş. Firma\şirket iletişimine indirgenen örgütsel iletişimle ilgili kitaplar ve derslerin içeriği büyük çoğunlukla iki alana eğilmektedir. Birincisi akademik bir karakter taşımaktadır; ikincisi ise akademik karakterden yoksun ve sadece “nasıl olmalı” ile ilgilenmekte ve yönetimde mekaniksel ve idealleştirilmiş çözümler sunmaktadır. Birincisinin ilgilendiği alanlar firma ve firma iletişimindeki gelişmeler ve teoriler etrafinda dönmektedir. İkincisinin ilgilendiği alan büyük çoğunlukla yönetim, mesaj ve etkiden hareket ederek firma için görevsel bir yönetim biçiminin ve iletişim ağının üzerinde toplanmaktadir. 

Bu kitapta sunulan niteliksel-eleştirel sunum, alışılagelmiş örgüt ve iş (business) iletişimi dergi ve kitaplarından, özellikle örgüttsel iletişimi mesaj alışverişine, mesaji anlama, yanlış anlama, doğru anlamayı sağlama gibi insanlar arası ilişkilerde ve iletişimde egemen yapıların işlerini kolaylaştırmayı amaçlayan ve örgütte ve iletişimde temeli örgütsel amaçların gerçekleşmesi olarak alan yaklaşımlardan farklı olarak hazırlanmıştıştır. Örgüt ve örgüt iletişimi firmaya indirgenmedi; onun yerine örgütlerin çokluğu ve farklılığı belirtildi, ağırlık endüstriyel örgütlenmelere, firma\şirket yapıları ve iletişimine ağırlık verildi, çünkü amaç egemen örgüt anlamlandırmasını ve iletişimini sunarken, aynı zamanda farklı yaklaşımları da sunmaktı. Gerektiginde toplumdaki diğer orgüt biçimleri ele alındı ve karşılaştırmalar yapıldı. Dolayısıyla, bu incelemede sadece egemen yaklaşımlar ve yorumlamalar değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak eleştirel yaklaşım ve yorumları sunmak amaçlandı. Bu temel amaçtan hareket ederek, bu yapıt hem öğrenciler, hem örgüt ve örgüt iletişimi ile ilgenen akademisyenler için en azından aşağıdaki amaçları gerçekleştirmeye çalışacaktır: 

Örgüt denince sadece firma\şirket akla gelmemesi gerektiğini vurgulamak; 

insanın örgütlü yaşamının sadece firma\şirket yaşamı olmadığı; diğer sosyal, kültürel ve siyasal amaçlı, toplumun temelini oluşturan aile, okul, yardımlaşma ve dayanışma kurumları, egemenliği koruma ve perçinleştirme için kurulmuş siyasal kurumlar, partiler, ordu, polis, gibi önemli örgütler ve bu örgütlerde iletişimler olduğunu açıklamak; 

günümüzde firmaların\şirketlerin ekonomiye egemen olduğu ve firmaların\şirketlerin kültürlerinin günlük yaşamda yaratılan popülerlikle baskınlık kazandıkları, fakat bunun toplumun diğer örgütlenmelerinin ihmal edilmesi ve sadece firma\şirket hayatına ve kültürüne eğilme zorunluluğu olmadığını; bu zorunluluğu sadece firma\şirket iletişimine ağırlık vererek şirketlere iş yapan veya her hangi bir nedenle şirket ideolojisini benimsemiş akademislerlerin duyduğu gerçeğini belirtmek; 

örgüt türlerinin ve yapılarının sadece firma\şirket türleri ve yapıları olmadığı ve toplumda firma\şirket türleri ve yapılarından farklı daha bir çok örgütsel türler ve yapılar olduğunu; firma\şirket türü yapılandırmaların ticari çıkar temelli kendine-hizmet amacından öte ne firma içinde çalışanlara hizmet ne de halka\tüketiciye hizmet gibi bir amacı olduğu; bu tür ikincil amacın hizmet değil ekonomik çıkar gerçekleştiren bir etkinlik olduğu ve bunun hizmet kılıfıyla süslendiğini ortaya koymak; 

egemen örgüt ve örgüt iletişimi yaklaşımlarının, emek ve fiat politikalarından geçerek sermaye birikimini artırmak isteyen şirketlere bu amaçlarını gerçekleştirmede en etken ve etkili bir şekilde yardım etme olduğunu incelemek; 

Egemen yaklaşımların insan ilişkileri, insan kaynakları, katılımcı yönetim, yukarı doğru iletişim, demokratik yönetim, toplam kalite yönetimi gibi söylemlerinde aslında insancıllıkla, insanın insanca yaşamasıyla ilgili hiçbir önemli unsur olmadığı; aksine insanın emeğinin ve psikolojisinin kurnazca sömürülmesiyle ilgili olduğunu açıklığa kavuşturmak. 

Örgütü anlama ve anlamlandırma ile ilgili yaklaşımlara bakıldığında, amacın bilimsel ilgi ve amaçtan saptığı, onun yerine şirketlerin yönetimi için çeşitli kontrol mekanizmalarının kurulması ve geliştirilmesi ve uygulanması yönünde olduğu görülmektedir. 

Benzer şekilde örgüt iletişimi alanında amaç gene çalışanların ve çevrenin yönetiminde iletişimin en etken ve verimli bir şekilde kullanılması olmaktadır. Örgütsel iletişim dergilerine, kitapları ve derslerine baktığımızda, amacın öncelikle bilimsel anlamda anlama, anlamlandırma ve kuramsal bir bütünle birleştirerek genel bir teori kurma veya teori test etme olmadığını, onun yerine örgütsel davranışları incelemelerle anlayarak, firma\şirket sorunlarını daha iyi diagnose etme, bu diagnosdan hareket ederek sorunları çözme ve sorun çıkmasını engelleme olmaktadır. Elbette, bu şirketler için ve şirketlere iş yapan araştırma ve geliştirme firmaları ve akademisyenler için önemlidir. Fakat, insan örgütleri sadece firmalar\şirketler değildir. Aile’den başlayarak ticari çıkar ve sömürü üzerine kurulmamış toplumsal örgütleri neden ihmal ediyoruz? Aileye, yardımlaşma ve dayanışma kurumlarına, ticari olmayan kültürel örgütlü yapılara eğilme, bu yapıların bilinçlenmeleri ticari çıkarların amaçladığı davranış etkilemelerine ve yönlendirmelerine direnebileceği için mi ihmal edilmektedir? Bu alana eğilme, büro açmış ve kapitalizmin yarattığı psikolojik arazları sömüren bazı psikologlar ve psikiyatristler dışında, bazı sosyologlar ve kültürel antropologlar ötesinde, akademisyenlere para getirmediği, potansiyel ekonomik çıkar kaynağı olmadığı, popülerlik taşımadığı için mi çekici olmamaktadır? Bu nedenle mi örgüt teorileri ve örgütsel iletişim yaklaşımları örgütle ilgili örgüt içi ve dışı davranışlarla yakından ilgilenmektedir? 

Örgütsel iletişim nasıl ki şirket iletişiminde etkili yönetime indirgenmişse, örgütsel iletişim davranışları da kaçınılmaz olarak şirket içi ve şirket dışı davranışlara –yönetici ve çalışanların, müşteriye ve müşteri davranışına – indirgenmiştir. Daha kötüsü, iletişim mesaj alışverişine, mesaj göndermeye, bu alışverişteki yanlış anlamalara, iletişimsizlik ve\veya iletişim çökmesine indirgenmiş; çözümler iyi mesaj hazırlamaya, etkili sunuma, vücut diline, etkili konuşmaya, katılımcı yönetim iletişimine, ve sahte imajlarla bizlik bilinci yaratarak katılma yaratma çerçevesi içıne sıkıştırılmıştır. Bu tür yaklaşım, iletişimi yetersiz ve yanlış tanımlamaktadır; iletişim sorunlarını yanlış belirlemekte ve sunmaktadır; çözümlerde şirket yapısının gerçeğiyle uyuşmamaktadır; en büyük faydası, belirlediği sorunlar ve sunduğu çözumlerle örgüt ve örgut iletişımi konusunda akadamik gündemi belirleme ve ideolojik meşrulaştırmayı sağlama yönünde olmaktadır. Elbette, bu sırada, örgütle ve iletişimle ilgili kitapları satan firmalar, bu kitapları yazan ve okutan ögretim üyeleri tarafından zenginleştirilmektedir. Elbette, bu sırada, bu dergileri ve kitapları okuyanlar firma gerçeğinin böyle olduğunu sanma olasılığıyla yüzyüze gelmektedir. 

Örgütsel iletişim firma\şirket iletişimine indirgendiğinde, iletişimi anlama ve maniple yoluyla örgüt üyelerini ve bireyi “değerli bir örgüt üyesi yapma” çabaları bilinç yönetimi alanı içine girer. Bir taraftan örgüt içi halkla ilişkiler etkinlikleriyle çalışanlara bizlik ve aitlik yoluyla gönüllü katılma duygusu verilme istenmektedir. Bu bilinç yönetimi biçiminin 1990’lardaki popüler anlamlandirması önüne çeşitli takılar konarak sunulan “kimlik” kavramıyla yapılmaktadır. Firma bizliğiyle kazanılan kimlikler günümüzde sadece firmada çalışanlar ile sınırlı kalmamaktadır. Firma ürününü kullanarak kazanılan kimlikler ve kimlikler arası rekabetler özellikle gençler arasında oldukça yaygın hale gelmiştir. New York’un meşhur Plaza Otelinin işçilerinin girdiği kapıda “bu kapıdan dünyanın en kaliteli işçileri girer” yazmaktadır. Bu yazılar ve başarılar akademisyenlerin ve firmada çalışan eğitilmiş uzman ve yöneticilerin bu alanda çaba göstermelerinin sonuçlarıdır. Bir yandan metinsel ve sözsel discourse ile, yani günlük deyimle “lafla peynir gemisi” yürütmeye çalışılırken, diğer yandan çok önemli bir yan tümüyle söylem ve metin dışı bırakılarak yok sayılmaktadır: Ücret\maaş politikaları. Bu politikalarla insanlar ekmek derdine düşürülmekte, tedirgin edilmekte, baskı altında tutulmakta, psikolojik dengesizliklere düşürülmekte, işten atılma ve ekmeğinden edilme tehditiyle stress altında yaşatılmaktadır. Hangi örgüt iletişimi uzmanı, akademisyeni ve araştırmacısı, en insancıl, en verimli ve gerçekçi bir bizlik duygusunu yaratacak bir iletişim politikasının ücret politikalarında degişmeler gerektirdiğini söylemiş ve bu yönde kuram geliştirmiş ve şirketlere önerilerde bulunmuştur? İncelenen örgüt iletişimi ders içeriklerinde, akademik derggilerde ve kitaplarda böyle bir yaklaşım görülmez. Gorülmeme nedeni oldukça açıktır; çünkü egemen örgüt yonetimi ve iletişimindeki egemen amaç, var olandan fazla hiçbir şey vermeksizin, daha fazla almaktır: Özlüce, posasını çıkartmak! Bu bağlamda elbette örgüt ve iletişimle ilgili yaklaşımlarda egemen yönelim örgütsel davranıştan beklenenlerin ne olduğu üzerinde durma ve davranış modifikasyonuna ve kontroluna yönelik kontrol önerilerine odaklanma olacaktır. 

Akademik dünya, içinde bulunduğu örgütlü dünyanın bütünleşik bir parçası olarak daima bir mücadele alanı olmuştur. Örgüt ve örgüt iletişimiyle ilgili egemen sunumlardan farklı yaklaşımlar mücadele ürünleri olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle 1980’lere kadar siyasal ekonomi ağırlıklı marksist yaklaşımlar bu karşıt anlamlandırmayı yapmıştır. Kültürel incelemelerin 1980’lerde popülerleşmesiyle birlikte, artan bir şekilde, Marksist siyasal ekonomiye saldırgan olarak gelen veya bir kenarda bırakan “anlam verme” merkezli yaklaşımlar çıktı. Örgütü ve örgüt iletişimini eleştirel olarak ele alan yaklaşımlar, egemen yaklaşımların ya hiç ele almadığı ya da sadece bireysel seviyeye indirgediği discourse, ideoloji, iktidar\güç, kimlik, cinsiyet, ırk\azınlık, temsil, yorum gibi öğeler üzerinde dururlar. Bu alternatif yaklaşımlar çoğunlukla materyal üretim biçiminin ve ilişkilerin sosyal gerçeğin egemen belirleyicisi olduğunu kenara iterek, mental süreçlerden geçerek sosyal gerçeğin yaratılması üzerinde durmaya başladılar. Böylece, örgüt ve iletişim alanıda da, gerçeği belirleyen ve tanımlayan materyal yapıları ve ilişkileri anlamlandıran (construe, reconsture, deconstrue, decode) şey, dili kullanan ve semiotik çözümlemelerle egemenliğe ve mücadeleye katılan “düşünce” yapıldı. Günlük insan pratiklerini ve ilişkilerini örgütleyen belirleyici öğe iletişim süreci oldu. Örgüt yapıları, örgütsel baskılar, ücret\maaş politikalarıyla gelen terör, iş bulma ve işini kaybetmeme için uğraş, kendi ücretinin\maaşının artırılmasında en küçük bir etkiye sahip olamama, diyalogun güç\iktidar ilişkileri içinde kayboluşu ve egemen discourse ve anlamlandırmanın meşrulaştırılması ve alternatiflerin gayri-meşru veya marjinalleştirilmesi, semantik çözümleme ve yeniden-anlamlandırmanın devlet ve özel teşebbüş terörünün egemenliğindeki yaşam koşulllarında aldığı egemen ve kölece şekillnmelere baktığımızda, “yeniden anlam verme” ile televizyon önünde bile mücadelenin kaybedildiğini görürüz. Elbette kültürel analizler, özellikle egemenlik, mücadele, iktidar ve ideolojik yapılar ve çözümlemeler üzerinde inceleme yapan yaklaşımlar değerlidir. Fakat insan gerçeğini örgütlü materyallikten ve bu materyallikteki mülkiyet yapısı ve ilişkilerinden soyutlayarak, bu materyalliğin ortaya çıkardığı belirtileri ve sonuçları inceleyerek anlamaya çalışmak ve bunu da materyalligi anlamlandıran dille açıklamaya çalışmak oldukça yetersizdir ve yanlış yönlendirici olabilir. Canlı insanın yaşanan gerçeği canlı yaşamın kendisini gözlemleyerek en iyi şekilde anlaşılabilir. Dil ve anlam üzerinde mücadele ideolojik ve siyasal bir mücadeledir ve sosyal üretim biçimi ve üretim ilişkileri dışında değildir. 

Bu kitabın temel amacı piyasada ve okullarda egemen olan örgüt ve örgüt iletişimi yaklaşımlarını eleştirel bir biçimde sunmak, bu sunumla, dünyanın sermayenin ekseninde dönmediğini, dönüyorsa, bunun örgütlü zaman ve yerlerdeki egemenliklerin bir ifadesi olduğunu ve evrensel bir gerçek olmadığını anlatmaktır. 

Bilimin amaci aciklamak, açikliga kavuşturmak, anlamak ve anlaşılirligi saglamaktir. Bu nedenle, gunumuzün iletişimde egemenlik kurmuş olan kulturel icelemelerde yapılanin aksine, kitapta anlaşılir olmak icin mumkun oldugu kadar gunluk dil kullanildi. Yer yer “akademik sogukluk ve sahte nesnellikten uzaklaşan” bazı “duygusal dil” kullandığim için hiç kimseden özür dilemiyorum, çünkü hiç degilse bu ifadelerle kendime –ve okuyucuya—bilimin uretim biçımi ve ilişkilerinden bağımsiz bir karakteresahip olmadığını hatirlatiyorum. 



Kuramsal Çerçeve 



“The business of business ideas is all about snake oil...” 

Prof. Yehouda Shenhav 

Son on yılın en popüler yönetim buzzwors nin üçü olan reengineering, Toplam Kalite Yönetimi ve Kalite Çemberlerini değerlendirmesi sorulduğunda, Tel Aviv Ünversitesi Sosyoloji Bölümü başkanı, Profesör Yehouda Shenhav oldukça özlü bir yanıt vermiştir: “Garbage” (yani çöplükteki çöp). Elbette, Prof. Shenhav örgüt yönetimi yaklaşım ve uygulamalarını tümıüyle faydasız olarak nitelememektedir. Aksine, Prof. Shenhav’a göre, “örgütsel yaklaşım tarihsel olarak örgütlerin kendi içinden çıkıp gelişti ve kendi varlıklarının ideolojik meşrulaştırılmasına hizmet etti. …Bu birçok belirginsizliklerle dolu bir dünya, ve eger biri çıkıp cevabı biliyorum derse, ve sen firmanı ileri bir firma olarak niteliyorsan, bu cevapları denemek zorundasın. … Yöneticiler kendine hizmet eden çıkarlarla yeni bir sınıf, kendi kendine yeterli bir sınıf …“ 

Total Kalite Yönetimi (TKY) işçilerin ve müşterilerin isteklerini düşünmelisin ki sonunda iyi bir ürün üretilsin diyen bir tür kalite kontrolu sistemidir. Sistem bu amaç anlamında bir uyduru, halkla ilişkiler sahtekarlığı ve imaja dayanan saçmalık. Prof. Shenhav’ın belirttiği gibi, sistem yarın ortadan kalksın, bir sürü laf ve reklamcı söylemler ötesinde kayıp olan hiç bir şey olmayacaktır. Bu gerçeği anlamak için benim ve bazıları gibi örgüt yönetiminde ve bu tur uygulamalarda deneyime sahip olmak gerekmez: Sadece TKY uygulayan bir iş yerindeyseniz, uyduruyu ve kuramsal olarak amaçlanın sahteliğini açıkça görürsünüz. Örneğin bugün Ankara ve İstanbul’da TKY uygulayan bazı özel okullarda öğrenciyseniz veya öğretim üyesiyseniz, TKY’nin ne denli geçersiz olduğunu ve kısa yoldan vurgun vurmaya yönelik egemen ticari kültürün getirdigi kalitesizliğin ne demek olduğunu yakından deneyimlersiniz. TKY bu firmalara sadece imajla prestij saglamaktadır. O kadar. Ötesi? Ötesi, benim deneyimledigim Amerika’da, ozellikle 1970’lerde hizlanarak örgüt yönetimi ile ilgili güçlü firmalar oluşmaya başladı. Bu firmalar örgut yönetimiyle ilgili bir iktidar sistemi kurdular. Firmalar prestijlerini, degerlerini ve güvenirliliklerini bu sistem içınden gecerek kazanmak durumuna geldi. Bu sistemde O zamanlar “duyarlılık” ve “T-grup” eğitimi vermeyen, günümüzde ise TKY uygulamayan firma kendine saygılı bir firma değildir. Ayrıca, TKY uygulamayan firma, banka için değerli olsa bile, banka kredisi alamaz, çünkü banka yöneticisi TKY denen bir şey olduğu ve firmanın TKY sahip olmadığını bilir. Önemli olan kalite değil, TKY uygulandığıdır. Uygulanması da ne gerçekte uygulandığı ne de kalitenin garantisi olduğudur. Bir firmanın bir bölümünde uygulayarak, TKY’nin geçerliliğini savunmak yeterli değildir. 

Yöneticilerin ve örgüt araştırmacılarının obsess olduğu Re-engineering, Prof. Shenhav’ın deyimiyle “hiç bir şeye bağı olmayan kendisi için sembolizmdir. Re-engineering’in ne olduğunu dünyada kimsenin bildiğini sanmıyorum.” Bu tür kavramlar mitler yaratma ve efsaneleştirmede oldukça yararlıdır. Herkesin söylem analizinden ve discourse’dan bahsetmesi, herkesin söylem analizi yaptığını sanması, çok az kişinin bunların ne olduğunu bilmesi gibi… 

Yönetim yaklaşımları, rasyonelismi eleştirenlerin bazıları dahil, rasyonellik temeli üzerinde kurulduklarını belirtirler. Aslinda bu rasyonellik belli amaçlara ve belli grupların çikarlarına yönelik bir rasyonelliktir, eger rasyonellikse. Farkli çıkarların elidne rasyonalism felsefe ve kuramlarla sunulan rasyonellikten çok öteye gider. Rasyonelism kavramıyla söylenen ve iddia edilen ile aslında ne olduğu arasında fark vardır. Rasyonalism bilim gibi, bilimi açıklarken ideolojik bir araç olarak kullanılmakta ve yönetimin çıkarıları çerçevesi içinde iş görmektedir. 

Şirket yönetimi meslek olarak 19. Yüzyılda Amerikada doğmuştur. Mechanicle mühendisler ülkenin hızla büyüyen yeni firmalarının, işçilerin interlocking parçalar olarak kullanıldığı makine gibi yonetileceğini öne sürdüler. Yonetim kuramcıları daima fikirlerini nesnel ve rasyonel fikirler olarak sundular ve firmanın işleyişini geliştirmeyi amaçladılar. Bu fikirler medyada, busiiness’de, akademide, siyasette geçerlilik kazandı. Yöneticilere ve yönetim kuramcılarına örgutün nasıl çalışacagı hakkında cevabı olan guru’lar olarak bakıldı. Aslında “yılan yağı satıyorlardı” ve Prof. Shenhav’ın belirttiği gibi hala yılan yagi satmaktalar. Günümüz yöneticilerinin amacı, bilimsel araçları ve donanımları kullanarak, sadece firma sahiplerinin çıkarlarını maksimize etmek amacını gütmezler, aynı zamanda kendileri için güçlerini çoğaltmaya çalışırlar. Yönetim sistemi demek insanların yoneticilere rapor vermesi demektir. Dolayısıyla sistemle kontrol meaknizmaları kurulur ve bu mekanizmaların üst yönetimi de managers\yöneticilerin elindedir. Bu yöneticiler firmanın mülkiyetini elinde tutanların beklentilerine yeterli doyurucu karşılık üretmesi gerekir. 

Yukarıdaki sunumdan açıkça anlaşılacağı gibi, bu kitabın kuramsal çerçevesi akademik girişimi şirket ve özel teşebbüş çıkarları içine çökerten ve onun içinde yeniden biçimlendiren bir şekilde yapılandırılmamıştır. Onun yerine, akademik dürüstlük ve bağımsızlık ilkesinden hareket ederek, örgüt ve örgüt iletişimi konusuna eleştirel bir şekilde yaklaşmaktadır. Eleştirellikten uzaklaşan bilim nesneliğini ve özellikle yaratıcılığını yitirme durumuyla yüzyüze gelir. Şirket hizmetindeki bir bilim akademik kurumsalliğıni yitirmiş ve yeni bir öznelliğe dönmüştür. 

Yöntem 

Örgüt ve örgüt iletişimi konusu, şirket çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik yaklaşımların egemenliğinde seyretmektedir. Bu egemenliğe alternatif olarak eleştirel bir yaklaşımla konu ele alındı. Üzerinde durulan konular birbiriyle doğal bağlantısı olan bölümlere ayrıldı. Her bölüm başlığı bir araştırma sorusu ve her bölümdeki alt-başlıklar ilgili araştırma soruları olarak düşünüldü. Her bölüm için gerekli bilgi yazılı kaynaklara başvurularak toplandı ve değerlendirildi. Yazılı kaynaklar kütüphanelerden ve dünyadaki üniversitelerin web sayfalarından elde edildi. Konuya yaklaşımlar, ikincil kaynak yerine, bu yaklaşımları sunan orijinal kaynaklardan sağlanmaya çalışıldı. Yaklaşımlar genellikle önce yorumsuz olarak özlüce veya gerektiğinde detaylı olarak sunuldu. Böylece okuyucuya görüşü kendisinin anlamlandırma olasılığı verildi. Yaklaşımın önemi ve yetersizlikleriyle ilgili sunumlar ve eleştiriler ayrı olarak sunuldu. Böylece, okuyucuya farklı görüşlere bakarak kendi yorumunu yapma fırsatı tanındı. 

Metin içi referans, tablo ve şekil yöntemleri olarak Amerika Psikolojik Association’ın (APA) formatı kullanıldı. 

Kaynakça yöntemi gene APA stiline göre hazırlandı. Kaynakça sadece referansı verilen kaynaklar içine sınırlanmadı. Okuyucuya oldukça kapsamli bir kaynak sunuldu.
Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Blog Arşivi

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...