Kültür insana ait olan bir şeydir. Kültürü birim olarak aldığımızda ve insanları bu birimlere yerleştirdiğimizde, farklı kültürel birimler arası ilişkiye baktığımızda, kültürler arası ilişkiyi ve bu ilişkiyi gerçekleştiren kültürler arası iletişimi görürüz. Dolayısıyla kültürler arası iletişim belli grup insanların oluşturduğu kültürel birimler arası olan iletişimdir. Bu kültürel birim firma, cemaat, okul, sınıf, çete, kurum, dernek, ırk, tarikat, çıkar grubu vb olabilir. Kesinlikle unutulmaması gereken şudur: Kültür yaşayan ve bir şeyler yapan, iletişimde bulunan bir varlık değildir. Kültürler arası iletişimi yapan kültürel birimlere ait olan insanlardır. Kültürler arası iletişim bu insanlar arası faaliyeti anlatır.
Kişiler arası, grup ve örgüt içi iletişimde olduğu gibi kültürler arası ilişkilerde de konular ve sorunlar çoğunlukla yüzeyde görünenlerle ilişkilendirilir: İlişkinin mekaniğine indirgenir ve bireyselleştirilir. Bireyselleştirmeyle birlikte kültürel öğeler ilişkisel değerlerle açıklanır. Bu değerler ideal olarak, doğru olarak, olması gereken olarak nitelenen değerlerle karşılaştırılarak değerlendirilir ve ona göre bilinç yönetimi yapılır. Barış, anlayış, insan hakları ve farklılıklarla birlikte yaşama gibi kavramlarla sahte imajlar ve sahte doğrular yaratılarak insanlar yönlendirilir. Elbette barışın yaşanmadığı, onun yerine yoksun bırakmayla ve baskıyla sağlanan düzenin olduğu, anlayışın olmadığı, onun yerine belli çıkarlara göre biçimlenen anlayışın geçerli olduğu, insan haklarının insan hakları şampiyonluğu yapanlar tarafından yaşamın her anında sürekli çiğnendiği, farklılıklarla yaşamanın baskıyı ve sömürüye boyun sunma ve boyun sundurma olduğu bir örgütlü dünyada sahte olanın gerçeğin yerini alması gerekir.
Kültürler arası iletişim konusunu farklı kültürlerin (farklı yaşam biçimlerinin, sınıfların, çıkar gruplarının) birbirini anlayarak barış ve dayanışma kurması geliştirmesi olarak sunanlar ya bilinçli ideologlar, halkla ilişkilerciler, politikacılar ve propagandacılardır ya da ne dediğini ve yaptığını bilmeyen bilişsel bağlamda yoksul bırakılmış kişilerdir. Bilerek veya bilmeyerek yapanlar maddi ve manevi çıkarlarla teşvik edildiklerinde çok daha verimli çalışırlar. Farklılıklar onların şirket için araştırma yaparak para kazanmasını ve görece rahat yaşamasını sağladığı için, bu farklılıkların barış içinde sürmesini ve böylece kendi bireysel çıkarlarının da sürdürülebilir olmasını isterler. Buna bağlı olarak küresel sermayenin keskinleştirdiği farklılıkları destekleyen “kültürler arası farklılıklarla yaşama” çığırtkanlığı yaparlar. Firavunla köle kitleler, lordlarla yarı-köle köylüler, ağalar ile sahip oldukları insanlar, kapitalistlerle işçiler arasındaki barış, düzen, huzur ve birlikte yaşama nasıl bir barış, nasıl bir düzen, nasıl bir huzur ve nasıl bir “farklılıklarla birlikte yaşamadır”? (Bilinç yönetiminin en başarılı anlarından biri de, bu tür doğrular söylendiğinde, doğruyu söylemeyi, iyiyi açıklamayı aşağılayan klişeler kullanılır. Örneğin yoksulluk edebiyatı yapma, popülist söylem ve Yeşilaycı gibi deyimler bu türdendir. Bu yolla doğruyu söyleme engellenirken ve doğru olan aşağılanıp değersizleştirilirken, doğru ve iyi olan bir kez daha iğfal edilir. Ben bu kitapta ne yoksulluk edebiyatı yapıyorum ne de bir politikacı gibi popülist söylemle popüler oy avcılığı. Ben gözümüzün önündeki gerçeği betimliyorum ve insanlık ve doğruluk taslayan sahtenin doğasını irdeliyorum.)
Aslında kültürler arası iletişim konusunun temel amacı diğer kültürü anlama ve böylece o kültürün insanları, değerleri ve yaşam biçimi üzerinde kontrol mekanizmaları geliştirmedir. Elbette kültürler arası iletişim bu şekilde sunulmaz; onun yerine ortak anlayış, birlikte barış içinde yaşama, demokratik bir toplum olma, karşılıklı bağımlılık, demokratikleşme, modernleşme, çağdaşlaşma süreçlerinin bir parçası olarak sunulur. Günümüzde kültürler arası iletişim özellikle uluslararası firmaların diğer ülkelerde kurdukları iş yerlerinde kontrolü ve verimliliği artırmak için önemle üzerinde durduğu bir konudur. Kültürler arası iletişimde üzerinde durulan ve çözümlenmeye çalışılan ortak sorunlar ise çoğunlukla şunlardır:
(a) insanları belli kalıplara yerleştirme (stereotyping)
(b) diğerleri hakkındaki ön yargılar ve faraziyelerde bulunma,
(c) cinsiyet, yaş, ırk, din gibi farkların getirdiği yanlış anlamalar,
(d) kültürel değerleri taşıyan insanın hoş görüden yoksun olması,
(e) kültürün dışa kapalı, dışa karşı şüpheci olması,
(f) kendini beğenmişlik ve diğer kültürlere saygı eksikliği,
(g) kültürel empati yokluğu,
(h) geleneksel kültürel değerlere sahip olma.
Bütün bunların giderilmesine çözüm olarak örgütsel bizlik ve iş yerinde verimliliğe yönelik motivasyon, yönetime katılma, empati ve hoşgörü gerekliliği ve “farklılıklarla yaşama” fikri öne sürülür. Bütün bunların gerisinde ise üretim ve tüketimin artırılmasına yönelik firma kültürünün yerleştirilmesi yatar. Amaç insanın insanca özelliklere sahip olması değil, örgütsel yapıların işlevselliğinin artırılmasıdır. Bu amaç için kültürler arası iletişim sorunu incelenirken sorunların altında yatan ve insan ilişkilerinde egemen olan ekonomik, siyasal, rasyonel ve irrasyonel faktörler üzerinde durulmaz. Bütün bunlar işlenirken gerçek yer ve zamanın örgütlenişi ve güç ilişkilerinin kültürün doğasını ve kültürel ilişki ve iletişimi nasıl biçimlendirdiği ve değiştirdiği göz ardı edilir. Kültür aslında güç yapıları ve örgütlü ilişkilerin betimleyicisidir ve aynı zamanda sınırlar belirleyerek o yapıları yansıtan tanımlayıcıdır. Kültür oluşumuyla birlikte dahil eden ve dışarıda bırakan çerçeveler çizer. Bu çerçevelerle hareket eden insan böylece kültürden geçerek kendini belli kalıplar içinde bulur ve bu kalıplar içinde kendini ifade eder. Böylece aileden firmaya kadar çeşitlenen örgütlü yapılarda, o yapıların üretim biçimine ve ilişkilerine bağlı olarak yaşam tarzları, bu yaşam tarzlarının materyal ve materyal olmayan ifadeleri ortaya çıkar. Farklılıkları tutumlara, inançlara, görüşlere indirgeyerek, örneğin firmadaki sömürü “farklılıklarla yaşama” olarak sunulur. Eşitsizlik, yoksun ve yoksul bırakma, serbest ücretli kölelik, haksız kazanç, baskı ve ezme, işsizlik, iş koşullarını ve ücret politikalarını belirlemede belli bir grubun/sınıfın egemenliği ile oluşturulmuş farklılıklarla yaşanmaz; yaşatılır. Bu tür farklılıkların olduğu yerdeki barış ve düzen egemenlik mekanizmalarıyla sağlanan ve sürdürülen sindirilmişliğin, çaresiz ve güçsüz bırakılmışlığın, kuzuların sessizliğinin, özlüce soğuk savaşın barışı ve düzenidir.