TRUMP VE VATANSEVERLERİN KONGREYİ İSTİLASI

 TARİH: Ocak 6 

Trump'tan Direnişe Çağrı. Son Hamle: Sahtekarın Meşrulaştırılmış Sahtekarlığa Yenilişi



Washinton'da güstericilerle Kongre binasını basarken, Frank Sinatra'ın söylediği şarkının bir sözü geldi aklıma: "She'll have no crap games with sharpies and frauds." Evet, seçim oylarını  değiştiren sahtekarlarla ve üç kağıtçılarla aşık atmayan Trump,  hedefiniz Kongredir, yürüyün dedi ve  "Amerika! Amerika!" diye slogan atan gerçek Amerikalılar Kongreyi bastılar. 

Resimler için buraya tıklayın

Vatan haini birileri de şarkı sözlerini değiştirerek, ertesi gün, internette göstesi yaptılar:

 The Lady is a tramp (Kadın bir tuzak)(=Türkiye'de kapanmayan kadınlara  açık seçik giyinenlere, kapanma taraftarlarının gözü dönmüş türdekilerinin, .rospu dahil kullandıkları ifadeleri düşünün)   

The Lady is Trump and Trump is a tramp (Kadın Trump ve Trump bir tuzak) 

O gün Kongre'de karar alınıyordu ve Trump gidecek ve Biden resmi olarak seçilecekti. Trump "oylar, oylar, oynar oynar, koltuk koltuk, medya halk düşmanı, Vatan elde gidiyor, karı beni terk edecek" diye ritim tutup mırıldanarak Beyaz Saray'daki odasında tur atıyor. "Son koz, son koz" diyerek sabahlıyor ve Dini bütün ve kalbi Amerika aşkıyla doluların --diğerleri vatan haini, bölücü, düşmanla işbirliği yapan düşman-- karşısına çıkıp "kongreye hücum" diye taraftarlarına son emri veriyor. Herkes kongeyi basıyor. Kongedeki "baş oyuncular" gizli servis tarafından gizlice kaçırılıp kurtarılıyor. Geri kalanlar da koltukların arasına yere serilip yatıyorlar. Oradaki "maaşla kiralanmış işçi sınıfının diğer yarısını oluşturan görevliler girişi büyük masalarla falan kapatıyorlar ve silahlarını çekmiş vaziyette, yönetici efendilerinin yönetici kadrosunu korumak için, işçi sınıfının  vatan perverlerini öldürmeye hazır  bekliyorlar. 

Dışarıda göstericileri durduracak Washington polisi etrafta beyzbol falan oynuyor olmalılar ki, orada sadece şanssız olan polisler var.  Sadece az bir polis  ellerindeki gaz fışkırtıcısını kullana kullana geriliyorlar (elbette, o gece sabaha karşı,  tesbit ettikleri bazı göstericilerin evlerine, sanki o evde ağır silahlı bir grup varmış gibi 20-30 ağır silahlı ve techizatlı polislerle,  kapıları kırıp, baskın yapmadılar. İki Gizli Servis ajanı, ertesi gün kapıyı çalıp, içeri girdiler ve orada yaşayan genci "seçilmiş yeni başkana suikast mi hazırlıyorsunuz" diye sorguya çektiler).

 Komşu eyaletin başkanları Washington'a güvenlik gücü yardımı yapacaklarını belirtiler. Sıkı yönetim devam etti. 

Amerikan medya haberlerine bakarsan, anarşistler, teröristler, demokrasi düşmanları gözü dönmüş vaziyette etrafa saldırdılar.  Her ülke medyasında yapıldığı gibi, bazıları göstericilerin sayısını bir avuç olarak sundular. Şiddetten bahsettiler. Biz Amerika'da ne şiddet dolu gösteriler gördük. Bu son olan onların yanında çok barışçıl kalır. Ben böyle talan ve yağmadan ve de silahlardan yoksun bir geçici-istila olmasına şaşırdım: Amerikan halkı çok iyi silahlanmıştır. Ama silahlar konuşmadı.  Polisler ciddi şiddet kullanmadı. Biraz yumruklamalar ve gaz sıkmalarla birlikte çekildiler. Göstericiler de sadece yürüdüler ve birkaç cam falan kırarak binalara girdiler. Bazı göstericiler, bina içinden bazı şeyleri "tarihsel hatıra" olarak alıp evlerine götürdü. 

Öldürülenler, elbette Trump Cumhuriyeti ve Vatan için şehit oldular. 

Trump'ın yaptığı, sanki, başka ülkelerde "seçimi kaybedersek, gideceğimizi sanmayın" diyen iktidarlara bir örnekle yol göstermeye benziyor (O başka ülkelerin yönetici sınıflarına ve onların örgütlü tetikçilerine yol göstermeye gerek yoktur, çünkü onlar günlük uygulamalarından, tarihten ve çevresinden bol bol hunharlık dersi almışlardır). Ama Amerikan yöneticileri şunu çok iyi biliyor: O başka ülkelerde "seçilmesek bile gitmeyeceğiz" diyenler planlarını yıllardır yapmaktalar; polis onların polisi, ordunun yöneten kadrosu onların emri altında ve onların taraftarı olan halkın bir kısmı da çok iyi silahlanmış ve örgütlenmiş bir biçimde "vur de vuralım, öl de ölelim" zamanını beklemektedirler.  O zaman geldiğinde, ABD ve Batılı devletlerin de "lafla kınayan" ama aslında desteği ile, o başka ülkelerde bol kan dökülecek ve asla o ülkeler eskisi gibi olamayacaklar. Şöyle son 40 yılı bu tür ülkelerde olanlara bir göz atın ne demek istediğimi anlarsınız. 

O başka ülkelerde olanların ve olacakların hiçbiri henüz ABD'de asla olmaz: Kendi çöplüklerinde yağma yapanlara ve birbirini yiyenlere ABD yönetimi gerektiğinde göz yumar (ki bu birkaç kez oldu). Ama kendi çöplüklerinden  çıkıp güçlülerin bölgesine girme gibi bir şeye cüret ettiklerinde, o tepede dolaşan ve izleyen helikopterlerin de silahlı yardımıyla, küllüklerinden çıktıklarına pişman edilirler. 

Ben bunu yazarken, Trump tramp'lığını yaptı ve bir görüntülü kayıt hazırlatarak ABD sevenleri ve dini bütünlerleri  tramp'ça (=her zamanki kendini beğenmiş, kendi çıkarından başka hiç bir şeyi umursamayan, kendinin kurallarından başka kural tanımayan, sinsice ve kurnazca) bir şekilde kışkırtmaya devam etti. Zaten gece olmuştu. Hadi evinize gidin dedi, yarın tekrar devam etmek için.

Peki yarın ve sonrasında ne oldu? Medya, hukukcular ve siyasetcilerin bir kısmı "Anayasanın 25. değişiklik maddesine dayanarak" Trump'ın hemen azledilmesini ve yargılanmasını istediler. Trump Amerikanın ayaklanıp onu  koltukta tutacağı hayaliyle ıslanmaya devam etti birkaç gün. Umutları yittikçe, deliliği daha da arttı, Amerikalıları Amerikayı (kendini) kurtarması için kışkırtma işinden vazgeçmedi.  Sonra, aşağıda benim tahminimin aksine, birden bire "ben bu sahtekarlığa ve dolandırıcılıkla benden Başkanlığı almalarına asla müsade etme" diye son kozunu kullandı: Kasıtlı bir başarısız intihara kalkıştı: "Barışcıl devir teslim olacak" dedi. Amerika bir kez daha biraz karıştı. Sonra, Trump hastahaneden alındı ve bu işte uzun deneyimleri olan Kapadokya bölgesinde Derinkuyu yeraltı şehrinde bulunan akıl hastanesine gizlice götürüldü. Bakırköy hastahanesinin bazı az maaşlı ve deneyimli doktorlarının gözetimi altında, akın akın gelen yabancı turistlere Derinkuyu Akıl Hastahanesi Turistik tesislerinde yaşamını, bazen "Oy, Oyyy" bazen de "halk düşmanları" diye fotograf çeken turistlere bağırarak geçirmektedir. Böylece, ABD bir gayri-resmi diktatörden kurtulup, gün batımına doğru demokrasi ve özögürlükle dolu bir şekilde mutlulukla yoluna devam ediyor. Bu teraneleri yutmayanlar çoğalıp örgütlenerek gerçek özgürlük ve demokrasiyi kuruncaya kadar (daha çooook beklersin!)  

Kongrenin baskına uğradiği gün ve sonrasında, çeşitli ülkelerden gösteriyi kınamalar  geldi. CNN ve diğer bazıları Türkiye gibi ülkelerin yöneticilerinden gelen "demokrasi ve özgürlük" yanlısı mesajları ve kınamaları bildirirken, "ne hale düştük; bakın ne tür ülkeler, bizi kınıyor" diye utanç verici yönetimlerin ABD'yi kınadığını belirterek derin üzüntülerini bildirdiler.  

Öncesi: Kasım 4. 2020 tarihindeki durum değerlendirmem: 

Trump'ın "Oynatmaya az kaldı" şarkısına başlayışı

Trump seçim gecesi saat 2:30 sıralarında çıkıp seçimi kazandığını belirtti ve oyları saymanın durdurulmasını istedi, oylarda sahtekarlık yapıldığını söyledi. Söyler söylemez, Adalet bakanı tüm ülkedeki polisleri seferber etti; polisler (elbette vatansever ve Hz İsa severlerle birlikte) oy sayım merkezini bastılar; oy sayanları tutukladılar (Cumhuriyetçileri serbest bıraktılar); oy sandıklarına el koydular ve bazı merkezlere taşıdılar. Sonra, oylar yeniden sayıldı ve Trump çok büyük farkla başkanlığı kazandı. Amerika’nın özellikle Güneyindeki ve ortalarındaki halk sokağa döküldü ve 3 gün “Trump’ımız sen çok yaşa! God Bless Amerika! Komünist sosyalist Biden geber!” dediler (Biden sosyalizm düşmanıdır). Bir sene sonra, Trump Amerika’nın Bağımsızlık gününde, “Hıristiyan Amerika Birleşik Devletini” ilan ederek Tanrının Dünyadaki Düzenini kurdu. Başkanlığı lağvetti; Hıristiyan “aile hanedanlığına” dayanan, “Hıristiyan Dünya Başkanlığı” kurdu. Sonra, gök kubbenin altında her yerde Hıristiyan Kilisenin Çan seslerini duyurmak için, Kutlu yolda şehit olsa bile vazgeçmeyeceğine İncil’e el basarak, söz verdi. Bunu duyan halkın bir kısmı, mahallelerindeki Müslüman, dinsiz ve vatan haini Amerikalıları Hz. İsa adına öldürerek kurban ettiler. Öldüremediklerini de, Yeni Amerikan güvenlik güçleri alıp götürdü. Kısa zamanda Trump Amerika’yı yeniden güçlü yaptı. İstila ettikleri ülkelere bir taraftan bol bol kilise kurdurttu ve öte yandan da o ülkelerin yer üstü ve yeraltı kaynaklarını ganimet olarak Hıristiyan şirketler arasında bölüştü (elbette kendi ailesinin ve yakınlarının aslan payını almasını sağladı). Trump bu hayalerle hayallenirken, kendisinin oy sayımında giderek gerilediğini görür. Hayaller hayal oluyor! Kazanıyorken, birden bire kaybetmeye doğru gittiğini gören Trump kafayı yemeye (delirmeye) başlıyor ve harflerle durmadan “OYLARI SAYMAYI DURDURUN” diye yazmaya başlıyor. Bu sırada Trump'ın radyosunda Fatih Erkoç'un "Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde" şarkısı duyulmaya başladı. Trump iyice oynatmaya başladı. Kudurdu. Bu sırada Trump’ı destekleyen evangelistler ve diğer din liderleri halkın önünde kendilerinden geçerek ettkleri duaların ve hatta  “Trump’a oy verin;  Cennete gidin” “Trump’a oy vermezseniz cehenneme gidersiniz” gibi yaptıkları teşviklerin ve korkutmaların boşa gittiğini görünce onlar da çıldırdılar. 

 
Örneğin, TRUMP’ın ruhani danışmanı Paula White (Trump için din sömürüsüyle oy toplayan resmi olmayan Evangelist Diyanet işleri lideri gibi bir şey) sahnede sürekli olarak aynı şeyleri durmadan defalarca zikrederken ve kendinden geçmiş bir şekilde anlaşılmayan ruhani sözler söylerken,  Trump’a yardım için Tanrının Cennetteki meleklerini gönderdiğini, her yerden, Afrika’dan, Güney Amerika’dan meleklerin geldiğini durmadan tekrarlayıp duruyor;  “Vurun!, vurun!”, “Zaferin sesini duyuyorum, zaferin sesini duyuyorum!” diye sürekli tekrarlayıp dinleyicileri galeyana getirmeye çalışıyor. 25 milyondan fazla izlenen bu zikri https://twitter.com/i/status/1324175651515949056 (yana tıklayın) adresinden izlemenizi öneririm (ingilizce anlamanıza gerek yok). Ama ne Tanrı ne de melekleri dünyanın birçok yerinden gelip Trump’ın kazanmasını sağlamadı. Tanrı tarafsız kaldı, dinlemedi. Gerçi 25 milyondan fazla insan yutube’da izledi ama, "o kadın delicesine zikrederken arkasından gelip geçen adam gibi pek kimse dinlemedi” diyen Amerika’lının aksine, Trump’ın oylarının büyük olasılıkla önemli bir kısmı fukara evangelist halktan geldi. Tanrı ve melekleri de gelmeyince, Trump kafayı daha çok yedi. Daha büyük harflerle “OYLARI SAYMAYI DURDURUN” diye her 5 dakikada yazmaya başladı. Başka kışkırtıcı yalanlar ve suçlamalar da yazmış olmalı ki, özgür internet ortamında, Twitter firması özgürce Trump'ın yazdığını yayınlamadı, onun yerine "kısmen ve tümüyle demokratik yapılara ve süreçlere zararlı olduğu" gibi bir şeyler yazarak Trump'ı özgürce sansür etti: Böylece, Trump'ın ifade özgürlüğü Twitter tarafından özgürce elinden alındı. Bunu gören Trump çaresizliğinde ve güçsüzlüğünde kafayı iyice sıyırdı; başka yollarla saldırısına devam etti; ama fayda etmedi, çünkü Amerikan kapitalist sisteminin polis dahil tüm güvenlik güçleri ve adalet bakanı ve de hakimleri TRUMP’ın ve TRUMP’ın partisinin güvenlik güçleri olmadığı (öyle düşünmedikleri ve öyle düşünme zorunda bırakılmadıkları) için, TRUMP gibi kudurup ellerinde silahlarıyla oy sayım mekanlarını basıp sandıkları tutuklayıp, bir yere götürüp, TRUMP oyu dolu sandıklarla değiştirip, yeniden sayım yapılmasını sağlamadılar. Hatta oyları bilgisayara geçirenler “her demokrat oyu çıktığında, Demokrat vatan hainlerine" ve "dinsizlere küfrederek" ve “God Bless Amerika” deyip, demokratların oyunu Cumhuriyetçilere yazmadılar. (Bunu yazarken, aklıma son birkaç seçimde CHP liderlerinin falan “oylarda hile yapıldığı ile ilgili “ciddi iddiaları” geldi. Dürüst bir parti yönetiminin yapacağı kendi ellerinde olan Tüm Türkiye’de olan oyları, ayrıntılı olarak halka açıklamaları gerekirdi. Açıklamadılar. Bunun en önde gelen anlamı şudur: Demek ki gerçekte seçimi kaybettiler (ya da seçim sandıklarında çalışan CHPlilerden oy dökümünü alma gibi bir girişimde bulanmayacak kadar beceriksiz ve ilgisizlerdi. Açıklarlarsa, gerçek ortaya çıkardı; ama dünyanın en eski mesleğini bin kat daha geride bırakan çağdaş politikacılardan –ender istisnalar hariç—çıkarlarına değilse dürüstlük asla beklenemez. Her neyse, sadece aklıma geldi. Biz asıl meseleye dönelim). Trump’ın partisindekiler TRUMPın kudurmasına çok üzüldüler; gözyaşları sel olup White House'ı bastı. Ama "kaybeden bir padişahı" desteklemek gibi bir gaflete düşmediler. TRUMP günlerce kendi taraftarlarını kışkırttı; fakat sokakları “oy saymayı durdurun” diyenler doldurmadı; tam aksine “her birimizin oyu sayılmalıdır” “adam kafayı yedi", "Amerika’yı bazı başka ülkelerle karıştırıyor” diyenler sokakları doldurdu. Milyonlarca ağır silahlar satın alanlar, sokakları dolduran bu insanları kurşunlayarak –birkaç küçük saldırı dışında-- TRUMP’ı tahta geçirmedi. Sonunda, TRUMP’ı önce partisi, hemen ardından eşi/karısı terketti. Trump direndi. Ocak 20, 2021 tarihinde, TRUMP'ın koltuğu Biden'e vermesi gerekirdi. Vermedi. Önce koltuğu şapur şupur öpmeye başladı; ardından da, "bu benim kimseye vermeeem" diye kendini zincirlerle koltuğa bağladı. Bulanık bulanık gülümsüyordu etrafa. Zinciri kesmeye gelen FBI ajanlarına "gelmeyin, bende ölümcül yeni Corona virüsü var, yüzünüze hapşırırım, olmazsa tükürürür, sizi hasta eder öldürürüm! Issırırım valla!" diye bağırdı: Hiç bakmam, Cırmalarım da!". Neyse, %100 robot olan bir ROBOCOP geldi, Trump'ı koltuktan zorla söküp aldı ve evine götürüp, şevkatle alnına soğuk bir öpücük kondurarak, yatırdı. Aslında, Trump Robocop ile hemen orada evlenirdi ama, olmadı, çünkü Robokop "dünya güzeli" seçilmemişti. Robocop "İyi geceler" deyip gitti. TRUMP da ona "sen CNN muhabirisin! Sen halk düşmanısın!" diye çıkıştı. Takip eden günlerde, TRUMP geceleri uykusundan, “oy saymayı durdurun” diye haykırarak uyanmaya başladı, bir yıl kadar. Bir ara “şıp, şııp, şıııp, oy ları say ma yı dur du run” sözlerini heceleyerek New York’un Central Parkında “ip atladığı” ve elma şekeri yediği görüldü. Sonra, düzeldi mi düzelmedi mi bilinmiyor; ama eski meşrulaştırılmış mafya patronluğu işine kendini verdiği söyleniyor.

Şimdi, şimdiye dönelim: Detroit’de oyların sayıldığı merkezin önünde toplanan insanlar, Trump’ın sözünü kralın/padişahın sözü sayıp tekrarlayarak “saymayı durdurun”, “hile var” diye gösteri yaptılar. Başka yerlerde, Mutlak köleliğin sembolü Confederate (Amerikan İç savaşında Güneylilerin) bayrağını sallayan Trump taraftarları tarihi geçmişlerini aşağılayanlara karşı gövde gösterisi yaptı. Bu gösterilere Kuzey'in ücretli köle kitleleri bayraklarını sallayarak, "oylar sıyılır"  dışında, hiçbir yanıt bile vermediler. Bu gösterilere, eğer Trump her zamanki kışkırtıcılığı ile bir şeyler daha söylemeye devam ederse, büyük olasılıkla gelecek hafta, şiddet kullanımı ve bundan faydalananların yağma girişimleri eklenebilir. 
Gelecek hafta durumu size bu yandaş olmayan haber medyasından (sanki yandaş olmazsan, başka bir güce yandaş değilmişim gibi)  açıklarım. 

Trump veya Biden: Fark ne? 

Amerika ve dünya için, "kaba soygun ve sömürü" ile "sinsi soygun ve sömürü" farkıdır. peki, başka Trumplar ve Bidenlerin oduğu başka ülkelerdeki farklar nedir?  Başka ülkelerdeki Trump’ı kıskandıran güce sahip olan iktidar sahipleri seçilince şunlar olur: Hayasız, vicdansız, acımasız soygunun ve vurgunun, dolayısıyla hem maddi yoksulluğun artması hem de yoksullar arasında cahilce-bilgiçlik taslamanın ve hunharlığa yönelimin yaygınlaştırılması çok daha artar. Biden türündekiler kazara seçilince  –dünyanın diğer ülkelerinde ender olarak seçilirler-- ne olur? Aynı soygunun ve vurgunun meşrulaştırılmış süreçlerden geçerek “farklı yandaşlar”, “yandaşlığını yeni yönetime uygun biçimde değiştirebilenler” ve “kim seçilirse seçilsin soygunlarına devam eden büyük ekonomik güçler” tarafından sürdürülmeye devam edilir. Farkındaysanız özünde hiç bir fark yok. Elbette, her iki taraf da, vatan, millet, din, demokrasi, cumhuriyet, özgürlük, refah, dürüstlük, haklılık, çevre koruma, kalkınma ve halka hizmet gibi birçok teranelerini her zamanki gibi sürdürürler. Bu sürdürmede fark: Trump ve onu destekleyen türdekiler, tüm dünyada, sahtekarlığı, hırsızlığı, vurgunu, soygunu, haksızlığı, işsizleştirmeyi, inanç sömürüsünü, yoksullaştırmayı pervasızca ve vicdansızca yaparlar ve bu yaptıklarının hiçbirine sahiplenmezler;  vatansever ve Tanrısever rolü oynarlar ve hepsini kendilerine karşı olanlara yüklerler: Oy saymayı durdurun, sahtekarlık yapıyorlar” derler; bu numara, hem sadece beyinleri ve vicdanları bu tür pisliklerle kirletilmiş olan insanlar dışında çalışmaz hem de ABD ve İngiltere gibi soygun ve sömürü sisteminin güçlü bir meşruluğa sahip olduğu ülkelerde çalışmaz; ama bu tür ülkelerin dışında çok iyi çalışır (İstanbul Büyük Belediye seçimi hariç, çünkü orada hile vardı; ama halk bunu anlayamadı!). Biden ve onu destekleyen türdekiler, ABD ve benzeri dışındaki dünyada, iktidarını yitirmişlerin iktidar arayışı gibi, Trumpçıların söyledikleri demokrasi, cumhuriyet, vatan, din, millet vesaire sözlerini kendilerine uygun bir şekilde sürekli tekrarlarlar. Her seferinde iktidarsızlıkları, demokrasiyi yolunması gereken kuş ve lideri de yeni Fransız Kralı, Lordu veya padişah gibi devri geçmiş ahmakça şeyler sananların vermedikleri oylarla, yeniden kanıtlanır. İnsan hakları ve tüm insanların özgürlüğüne dayanan bir demokrasi, ancak dünyanın nüfusunun çoğunluğunu mankurtlaştıran (moronlaştıran, mankafa yapan) siyasal sosyalleşme, ekonomik sosyalleşme ve kültürel sosyalleşme değişmedikçe böyle, hunharlıklarla ve vicdansızlıklarla dolu ilişkiler içinde devam edecektir. Ya da, kapitalistleri asgari ücrete mahkum eden bir güç diktatörlüğünü kuruncaya kadar (bu gücün de işçi sınıfının olması için, işçi sınıfının yukarıda belirttiğin dönüşüme uğrayarak kendi sınıfı için örgüt mücadelesiyle olur; bu örgütlü mücadele de, demokrasi oyunundaki oy vermeyle, kendini sömürenleri değil, kendini temsi edenleri seçmesiyle olabilir)  Aslında, olan ne? Tam tersi gerçekleştirilmektedir: 21. Yüzyıl, ilk karanlık çağdan çok daha yaygın ve güçlü bir şekilde ikinci Karanlık çağa başarıyla dönüştürülmektedir. Böylece, belli yörelerde ve koşullarda yaşatılan günümüz insanı, beynine işlenmişlerin ötesinde, düşmanlıklarla doldurulmuş beynini, ilk çağlarda yaşayan insanla karşılaştırılamayacak kadar az çalıştırma zahmetine girme gereksinimi duymaktadır, çünkü zaten o her şeyi bilmektedir.                  

Yukarıdakileri yazınca, bir arkadaşımın “çözüm sun o zaman” diyerek bizim beynimize işlenmiş pisliklerden biriyle beni susturmaya çalışması geliyor aklıma:  İnsanımsıların ve insanları tüm dünyada maddi ve düşünsel sefillik içinde yaşamaya mahkum edenlerin pisliklerini, gören ve görmeyen gözlerin önüne sermek için, kimse çözüm sunmak zorunda değildir. Ayrıca çözüm zaten sorunun içindedir: Hırsızlık, vurgun soygun, ırkçılık, hurafe, düşmanlık, savaş ve savaş çığırtkanlığı gibi binlerce insanımsılık örnekleri varsa, çözüm “onların tersini” geçerli yapmayla gelir. Yöneticileri insanımsı ve yönetilenlerin çoğunluğunun bu insanımsıların insanımsılığını ve hastalığını taşıdığı dünyada, başka ne beklenebilir? Daha kötüsü beklenir ve olur!

Not Türkiye'de televizyon haberlerini hazırlayanlar, Trumpın 213 sandalye kazandığı gibi yanlış şeyler söylemektedir. Haberciler bizde dikkatsiz ve savurganlar. Cumhur başkanı seçimi üç kademede olur: 1. Cumhurbaşkanı adayları parti içinde kendi aralarında yarışır. Onlardan biri yarışı kazanır ve aday olur. 2. Partilerin adaylarına ve bağımsız adaylar varsa onlara, halk oy verir. Aslında, halk Cumhur başkanını doğrudan seçmez Cumhurbaşkanını seçecek olan seçmen delegelerini (electoral delegates) seçer; 3. aşamada ise tüm delegelerden oluşan delegeler kurulu kimin Cumhur başkanı olacağına karar verir; yani, seçmen delegeler kurulu Cumhurbaşkanını seçer. Bir  cumhurbaşkanı adayı çok fazla oy alabilir; bu onun seçimi kazandığını göstermez; bunun nedeni de seçmenlerin en çok oy verdiği adayın o eyaletteki delegelerin hepsinin en çok oy alan adaya gitmesi ve diğerinin bir sürü oy almasına rağmen hiç bir şey almayıp kaybetmesi nedeniyledir.  

Kasım 4. 2020

Share:

Translate

Çok Okunanlar

YENİLER

Labels Etiketler

Burs ve Kitap

Kitaplar BEDAVA

Kitaplarımın hiçbiri kesinlikle satılık değildir (olası istisnai durum için lütfen okuyun). Gerçi birkaç öğrenciye burs vermek için  bi...