Şimdi üç hafta sonra. (Bir önceki olayı okuyun: Maaşlı/ücretli köleler: Amerika ve Türkiye farkı)
Güvenlik görevlisine "sana söyleyeceğim bir şey, yok, müdürünle konuşmam gerekiyor" derken, müdür geldi. Ben müdüre PTT'nin kitap kampanyasından bahsettim ve bu sırada bana çok daha önce bitmeyen kampanyayı bitti diyen kız/kadın birşeyler basıp getirdi müdürüne. Bana PTT'in kampanya reklamından farklı şeyler yazan bu belgeyi gösterdiler. Belgede kammpanya ticari amaçlı olarak kötüye kullanıldığı için sınır konulduğunu ve sadece bir kez bir kitap gönderebileceğimi söyledi. Kız da "bir kitap gönderebilirisdiniz kampanya ile" dedi. Ben bir kitap değil, bir kiloya kadar 5Tl olduğunu söyledim. (Korona virüs geldi ya, hem PTT şubelerinden bazılarını kapattıp, çalışanları işsiz bıraktılar, hme de fiyatları artırarak "krizi faydaya çevirdiler (Hiçib devlet kurumu, halkını soyma işine girmez; kiç bir devlet halkını soydurmak için taşeron şirket tutmaz ve sözleşmeli personel gibi uygulamalarla halkını soymaz. Ama bazı ülkelerin yönetici güçleri bu soygun ve yoksullaştırma politikasını zevkle kullanırlar). Müdür söylenmeyen gerçeği bildiği için, kabul etti. Fakat kampanyadan faydalanarak birden fazla göndereremeyeceğimi söyledi. Ben bunun kampanya reklamında farklı olduğunu söyledim. Ama onlara gönderilen talimat, kitap kampanyasının yazdıklarını ciddi şekilde sınırlayarak ortadan kaldırılmaktadır. Bana müdür ve yanındaki bir zaman "kampanya bitti" diyen, bir başka zaman da "bir kitap için 3.5 TL yerine 16 TL isteyen kız, PTT'nin kampanyayla kitap gönderimini yakından izlediğini ve birden fazla kitabı kabul eden çalışanların maaşından gönderim paralarını kestiklerini söylediler. "Ertesi gün de getirirsem ne olur" dedim. "Kampanyayla gönderemezsiniz; kabul edersek maaşımızdan keserler" dediler. Bir kitap göndererek, PTT'den ayrıldım.
Ertesi gün, dört öğrenciye gönderdiğim kitapları dört ayrı PTT şubesine giderek gönderdim. 5 gün sonra bir öğrenciye daha gönderecektim. PTT'ye gittim. Çalışan kız "daha dün gönderdin, gönderemem" dedi. Ben de, sertçe "beş gün önceydi" dedim. Neyse, bana "iyilik yapar gibi" kabul etti.
Herhalde on gün kadar sonra, bir kitap göndermek için aynı PTT'ye gittim. Farklı bir genç kız (kız deyince, çok bilmiş bazı hasta ruhlulaştırılmış feministler veya çarpık kadın hakları düşüncesi işlenmişler aklıma geldi, Kız sözcüğü, kullanılan bağlam içinde "bakire" veya "genç dişi/female --kadın/women değil-- anlamına gelir. Benim burada kullandığım bağlamda "bakire" anlamını çıkarıp, "erkek egemenliğini yeniden-üretiyor" gibi suçlamak için, iletişimsel bağlam hakkında en küçük bir bilgisi olmayan, çarpık bilinçli ve hasta ruhlu bir hale dönüştürülmüş ve aynı zamanda düşmanlıkla doldurulmuş biri olmak gerekir. "Derin anlam" gibi saçmalıklarla bağlamından yoksun sonuçlar çıkarmak göstergebilimi gereği gibi bilmeme veya yanlış bilmeden veya bilgiçlik taslamadan kaynaklanır)
Neyse, bu farklı bir genç kıza kitap olduğunu ve kargo ile göndereceğimi söyledim. İşlemleri yaptı ve 16 Tl dedi. Tüm bu yapılanlar ne demek? Bu, "ucuz kitap gönderme kampanyası yapan PTT insanları kandırıyor" demektir. Ben 5 TL dedim. Kız yandaki diğer kıza döndü ve dediğimi söyledi. O da bana baktı, beni tanıdı ve beni kasdederek "ona haftada bir kitabı 5tl ye gönderebileceğini söyledik" dedi. (Bana böyle bir şey söylenmedi. Kız kendince kural koyuyor ver bunu uyguluyor). Şimdi, burada, Türkitye'de çalışan insanlarla ile ilgili bir diğer gerçek ortaya çııkıyor: Ücretli kölenin yaptığı iş sürecinde müşteriyle, (veya haklı hakkını duyurmak için gösteri yapan insanlarla olan) ilişkisinde, kendini efendi sanarak keyfi güç kullanımı gerçeği. Bu çarpık gerçekte, Polis ve benzeri devlet memurları kendini devlet sanır ve onu uygular. Hayatı zindandaki insanlar gibi zindanın parmaklıklarının öbür tarafında geçen bir gardiyan ve gardiyan başı kendini suçlulara ders veren ve cezalandıran biri sanır ve bunu hunharlıkla ve büyük hınç ve zevkle uygular. PTT'de çalışan biri 5 Tl olan bir ödeme için 16 Tl alarak PTT'ye haksız kazanç sağlar (bilerek veya bilmeyerek). PTT'de çalışan biri müşteriye haftada bir kitabı 5 TLye göndermeye izin verdiğini söyler." Böylece ücretli/maaşlı köle kendi üzerinde uygulanan güçle oluşan güçsüzlüğünde, müşteri üzerinde güç uygulayarak kendini rahatlatır, doyum alır (Aziz Nesin'in patronun azarladığı ücretli-kölenin evdeki kediyi tekmeleyerek güç uygulaması ve böylece rahatlaması hikayesini okumanızı öneririm). Hiç bir şey yapamazsa, arabasına bindiğinde, direksiyonu tuttuğunda, hasta ruhlu bir canavara dönüşür ve arabasından indiğinde büyük bir deşarj olmuş şekşlde evine doğru yürür. Ama yolda, tekmeleyebileceği bir kedi (herhalde kediden bahsetmediğimi anlıyorsunuz) ile kazara bir çekişmeye girerse, onun anasını ağlatır. Ezilmişlerin Türkiye gibi ülkelereki yaygın psikolojisi fırsat eline geçtiğinde, yani ezebileceği birini bulduğunda, onu ezmektir. (Bu insanımsılık savaşlarda, özellikle şimdilerde Suriye'de falan olduğu gibi, Amerikalıların özgürlük savaşcısı gibi isimlerle adlandırdığı ve bir iki yüz dolarlık aylıkla beslediği çok-inançlı-paralı-askerler girdikleri her yerde evler dahil her yeri yağmalamakta ve akıl almayacak hunharlıklar yapmaktadır). Polisler, Maliye'de ve benzeri yerlerde çalışan memurlar, öğretmenler, akademisyenler, "satış temsilcisi" diye kendilerine sahte güç bahşedilen tezgahtarlar, kısaca ücretli/maaşlı olarak her seviyedeki çalışanlar bir aşağıdakini ezme işini bol bol ve zevkle kullanırlar --bunu yapmayanlar aınlıktadır, eğer çoğunlukta olsaydı, örneğin, ücretli/maaşlı köleler arası dayanışma ve örgütlenme yaygın olurdu--. Tarih boyu dünyayı günümüzdeki gibi siyasal, ekonomik ve kültürel güçlerin kolayca yönetebilmesinin en temel koşulu sadece maddi olarak yoksul ve yoksun bırakma değil, aynı zamanda düşünsel, duygusal ve vicdansal olarak da yoksul ve yoksun bırakmadır. Bu başarı devam ettikçe dünyayi iki ayaklı insanımsılar yönetmeye devam edecektir; o insanımsıların insanımsılaştırdığı güçsüzleştirilmiş insanımsı kitleler ise, onları yönetenler için ve hasta psikolojik doyumlarla kendilerini rahatlatmak için birbirini ezmeye devam edecektir. Yani, bu başarı devam ettikçe, bu dünya giderek çok daha kötü bir dünya olmaya devam edecektir. Daha kötüsü, insanlar günümüzden daha yaygın bir şekilde kendilerinin kölelik ve ezilmişlik koşullarını onlara bahşedilen sayısız özgürlükler olarak görmeye devam edecektir. Elbette, New york'ta, sen bilmediğin halde, sana "çocuğunuzun da aylık almaya hakkı var" diyen, yani sana hak ettiğini bir şey olduğunu söylemeyerek -- veya kitap için 5 Tl yerine 16Tl alarak-- hastaca bir egemen ilişkiler düzeninde mağdur etmeye, sömürmeye ve soymaya katılmak gibi bir tercihi seçmeyen, insanların sayısı giderek azalacaktır. Elbette en iğrenç mahluklar --insan olan birkaç istisna dışında--, örneğin, sahte imaj yaparak şirin görünmek için "duyarlılık, kamusal hizmet, kamusal yarar" reklamları ve propagandası yapan, ama uygulamada milleti kandıran üst seviyedeki ekonomik, siyasal ve kültürel alanlardaki yönetici kadrolardır. Bu kadrolar, o denli aşağılık seviyeye inen politikalar uygularlar ki, örneğin, en basit şekliyle, PTT'de kitap kampanyasında, benim gibi insanlara kitap gönderenlerden 5 Tl aldığı (yani, 16tl almadığı) için çalışanları onların maaşından keserek cezalandırırlar (eğer çalışanların bana dedikleri gerçekse, büyük olasılıkla gerçektir; büyük marketlerde yanlışlık yapan çalışanların maaşlarından kestikleri gibi, 3.99 gibi fiyatlardan 1 veya 4 kuruşu müşterilere vermeyen, ama gün sonunda bu yolla elde edilen parayı da, çalışana verme yerine --ama eksik çıkınca parayı çalışandan kesiyorlar--, gasp etme gibi).
Çalışanlar kitap kampanyasından yararlananların ticari amaçlı yapıp yapmadıklarını nasıl bilebilirler ki? bilemezler. Onların tek yapacağı "bu ticari amaçlı bir kitap gönderme değildir" diye beyan etmesini istemektir. Ama yukarıda belirttiğim tür yöneticiler, bir yandan kitap kampanyasıyla okumayı destekleme adıyla sosyal sorumluluk propagandası yapmakta; öte yandan da, "ticari amaçlı kullananlar tarafından kötüye kullanılmakta" gibi bir gerekçeyle kitap kampanyasından faydalannmayı bir kitap göndermeye indirgemekte, böylece sahte ve yanıltıcı reklam/proposyon/propaganda yapmaktadırlar. PTT 'de bu kampanyaya ve kitap kampanyasını sadece bir kitap göndermeyle sınırlayan uygulama yapanlar, bu uygulamada hata yapan çalışanları maaşlarından kesinti yaparak para cezasıyla cezalandıranların şunlardan birini yapması normal olarak beklenemez: Ya uygulamayla kuşa çevirdikleri kampanyayı kaldırmak;.Ya kampanyada bir kiloya kadar kitap 5Tl ve sorası normal fiyat olarak ve de kitap gönderenin kampanyada sadece bir adresten fazla kitap gönderemeyeceğini belirtterek, uygulamada milleti kandırmayı ve dolandırmayı durdurmak; Ya da insanların "ticari amaç olmadığını beyanını" isteyerek, öğrencilerin veya diğer gençlerin ve insanların okuması için gönderilen kitapları insanların göndermelerine koydukları sınırı kaldırmak.
Dünyayı iğrenç hale getirenler, hem sosyal faydadan bahsedip, uygulamada sosyal faydayı ortanda kaldırma işini çok iyi beceriyorlar. Çünkü müşterilerin gönderme veya göndermeme dışında başka bir güce/tercihe sahip olmadığını çok iyi biliyorlar. Düşünün dört öğrenciye kitap göndermek için dört ayrı PTT şubesine gittim. Bu beni öfkelendirmiyor; beni öfkelendiren şey, bir taraftan sosyal fayda, insanların kitap okumasını yayınlaştırmaya yardım gibi laflarla reklam ve propaganda yapılması, ardından da uygulamada "kötüye kullanılıyor" diye hem o kampanya propagandasına devam etmek hem de kampanyada yazılanları müşteriye uygulamayarak bir taşta birkaç kuş vurmaktır.
PTT'ye üç hafta önce şikayetimi belirttim. Ama hiç bir yanıt gelmedi. Şimdi PTT Genel müdürüne yazacağım. Çok merak ediorum sonuç ne olacak.
Yani, devamı var.
Devamında, bu durumu medyay göndereceğim. Bakalım onlar nasıl davranacaklar.
Devamında, sahte ve yanıltıcı reklam yaptıkları için, ilgili mercilere yazacağım. Bakalım ne olacak.
"İt iti ısırmaz" diye bir deyiş var Türkiye'de. Bu yanlış, çünkü itler birbirini ısırır. Ama bu deyiş dört ayaklı itler için söylenmemiş, iki ayaklılar için söylenmiştir.
7 Kasım 2020